23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 ARALIK 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 oksul çocuklarını Y fikri hür, vicdanı hür insanlar olarak yetiştiren Çağdaş Yaşam Derneği’ni dağıttılar, Türkan Saylan’ın evini bastılar, ölümünü çabuklaştırdılar. Bu ülkeye üniversite kuran, bilim adamı yetiştiren pırıl pırıl insanları darbecilikle suçladılar. Dur bakalım, ekonomi kalmayıp susmak istikrarlı, işler tıkır, paralar istemeyen maiyetinizi de şıkır, dediniz. susturdunuz. Cumhuriyetin ilkelerini İlhan Selçuk, Yalçın savunan yargıçları, savcıları Küçük ve daha pek çok sürdüler, süründürdüler, gazeteci ya da yazar hileyle, iftirayla tutukladılar. darbecilikle suçlandı, Dur bakalım, belki Mustafa Balbay 547 suçludurlar, dediniz. gündür tutuklu, Ergun Kanaltürk’ü batırıp Poyraz üç yıldır... sattırdılar, Tuncay Özkan’ı Dur bakalım, onlar “bertaraf” ettiler, Cumhuriyet zaten bizden değiller mitinglerini düzenleyenleri, dediniz, sizin dümeni mitinglerde konuşanları iyice sularına kırdınız. Ergenekoncu diye içeri Hâlâ teğet geçer tıktılar. sanıyordunuz. Dur bakalım, onlar da o Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN Derken sıra size geldi, kadar bağırıp çağırmasaydı, vergiler bindirildi, sırtınız dediniz; biz sularına gideriz, iyice eğildi, yine de “hınk” deyip fazla haberini bile yapmayız, es geçeriz, ses ses etmediniz. Hâlâ dur bakalım, diyor, çıkarmayız, dokunmazlar. zaten suyuna gittiğiniz himmet buyurur, Gencecik subayları çakma kanıtlarla suyuna gittiğinize minnet gösterir, diye içeri tıktılar, dürüst subayları intihara bekliyorsunuz. sürüklediler, PKK’ye karşı savaşan Anayasa referandumunda komutanları harcadılar, orduyu şamar demokrasinin tüm kuralları çiğnendi, oğlanına çevirdiler. devletin tüm olanakları, beleş kömürden Dur bakalım, ordu da çok oluyordu, çeyrek altın dağıtımına, mühürden zaten işimize de yaramıyordu, dediniz. bültene, psikolojik baskıya, “evet”e Çakma suç ihbarlarına itibar eder, çarşaf odaklandı. Muhalefete verilmeyen çarşaf yayınlarken itham ve mağdur propaganda hakkından, muhalifler edilenlerin suçsuz olabileceklerini bile tehditle, darpla, polis zoruyla mahrum dile getirmediniz! bırakılıyor. HHH Durun bakalım, defter dürülecek de Özel yaşamların gözetlendiği, hâlâ “evet” mi çıkacak, “hayır” mı diye telefonların dinlendiği, mail’lerin bekliyorsunuz. okunduğu, resmi ya da mahrem tüm Bekleyin bakalım. görüşmelerin kaydedildiği ve tehdit aracı HHH olarak kullanıldığı ortaya çıktı. İstanbul’dan Bağdat’a mal götürecek Dur bakalım dediniz, susmakla kervana, olası eşkıya saldırısına karşı bir dudağı yerde, bir dudağı gökte, iri kıyım bir zenci koruma istihdam edilmiş. Boyu kadar kılıç taşıyan zenci, heybetli bir babayiğitmiş. Yola düzülen kervan, az gitmiş, uz gitmiş, Küçük Asya’yı aşmış, Bağdat’a yaklaşırken bir gece ıssızda, 40 haramilerin saldırısına uğramış. Haramiler, kervanı darmadağın etmişler, develeri kaçırmışlar, malları yağmalamışlar, heybetli korumayı da derdest edip teker teker üstüne çıkmışlar. Bir harami, iki harami derken, 39 haraminin ırzına geçmesine gıkı çıkmayan heyula zenci, sıra kırkıncı haramiye gelince birdenbire “Haayt!” diye nağralanarak doğrulmuş. Çekmiş boyu kadar kılıcını, 40 haraminin 40’ının da kafasını uçurmuş. Kaçan develer toplanmış, dağılan mallar yüklenmiş, kervan yeniden yola düzülmüş. Bağdat’a varıp mallarını satan kervancılar, oradan aldıklarını İstanbul’a götürmek için yüklemişler. Heyula zenci koruma da kılıcını kuşanıp kervana doğru seğirtmiş ki, kervancı başı, “Dur” demiş. “Bu sefere sen gelmiyorsun, işine son verdik.” Zenci şaşkın, “Neden ağam?” diye sormuş. “Ben sizi kırk haramiden kurtardım, malınızı korudum, görevimi layıkıyla yerine getirdim ya...” Kervancı başı, dudağını bükmüş: “Getirdin getirmesine, amma velakin dönüşte seni götürecek 39 haramiyi nereden bulacağız?”* HHH Ey sekiz yıldan beri susup susturup Türkiye’de olan bitenlere bakan kervancılar! Acaba 39 haramiyi mi bulamadınız, yoksa 40’ıncıyı mı bekliyorsunuz?* *3 Eylül 2010’da kovulduğum Vatan gazetesinin yayınlamadığı sonuncu yazımdır. 6 Eylül 2010’da, zor zamanlarda daima desteğini gördüğüm Odatv.com’da yayınlanmıştır. “Öyle babaya, böyle oğ ul/ Qualis pater, talis filius .” LATİN ATASÖZÜ ARADA BİR ERCAN YEŞİLYURT Dur Bakalım... F ethullah Gülen, “Şimdiye kadar demediğim şeyleri dedim. Umuma ait şeyler çalınmış çırpılmışsa, o mevzuda birisi göz yumuyorsa, o da o haramilerle müşterek demektir” demiş, sayın seyirciler. Oysa… Henüz 13 gün önce özgürlüğüne kavuşan değerli yazarımız ve milletvekili Mustafa Balbay; meslektaşımız Sevgili Melih Aşık’ın anlattığı “haramiler” fıkrası üstüne kurduğum “Dur bakalım” yazısından sonra 3 yıl 3 ay daha hapis yattı. Onun gibi, onun kadar masum yüzlerce insan, hâlâ mahpus, hâlâ yatıyor. Ve Türkiye bugünkü haramiliği, 12 yıldan beri hacı höt deyince hocaya, hoca hoşt deyince hacıya koşturup haksızlık ile hukuksuzluğa gelince durup bakan harami ortaklarına borçludur! Biz Gülerek Atlattık İnsan için birçok tarif vardır ve çoğu da hayvandan geldiği üzerinedir. Düşünen hayvan, konuşan hayvan, muhakeme edebilen hayvan ve gülen hayvandır. Darwin’e göre insanların atası maymundur, sağcılar eskiden maymun fotoğraflarını gösterip “komünistlerin dedesi” diye dalga geçerlerdi. Gülen veya gülebilen hayvan tarifi bana göre de en uygun tariftir. Mizah muhaliftir, sol da muhaliftir o yüzden. Muhalefetin en önemli silahıdır ve bugüne kadar mizahı yenecek bir silah icat edilememiştir. Nazilerin eline esir düşen Yahudilerin akli dengelerini birbirlerine fıkralar anlatarak korudukları anlatılır. Ülkemizdeki solcular da 12 Eylül faşizmini insan zekâsının en üst göstergesi olan mizahla atlatmışlardır. İşkencecisine, işkence anında “ya bi dakka, aklıma geldi sana bir fıkra anlatayım” diye dalga geçmişlerdir. 12 Eylül dönemini anlatan devrimcilerin yazdığı kitaplara bakın, hepsinde mizah vardır. Gezi Parkı direnişçileri de mizahı sokağa döktüler. Mizah kesin üstün zekânın ürünüdür; polisi ve siyasi iktidarı çılgına çevirdiler. En güçlü muktedirin karşısında alaycı bir gülüş, kestaneyi çizer. Arkadaşımız M. Kemal Erdemol’un Gezi Parkı Direnişi kitabından; “Bunca yıllık Adanalıyım, böyle Allahsız görmedim” pankartı alıntısı var. Kitaptan: “Mahkemede bir diyalog: Arama kararında 9 örgüt var, hangi örgüt üyesi olduğumuz belirtilmemiş, örgütü siz mi seçiyorsunuz yoksa biz mi beğeniyoruz?” Ülkeyi uluslararası sermayeye o kadar çok peşkeş çektiler ki, Geziciler Starbucks’ın duvarına şu enfes sloganı yazdılar: “Yaşasın Tam Bağımsız Kurukahveci Mehmet Efendi.” Mizah gerçekten zekâ ürünü ve bu silahı yenecek hiçbir silah yoktur. Tüm sağ siyasiler, savcılar, solcuların dış güçlerden, ülkenin kalkınmasını istemeyen Batılılardan para aldıkları için profesyonelce “vatana ihanet ettiklerini” söylerlerdi. Onlara göre bu iş parasız yapılacak iş değildi. Bütün bu önyargılara rağmen solcuların evleri basıldığında, suç aleti olarak hep kitaplar çıkardı, bir duvarda da sakallı bir fotoğraf. Bunlar sergilenir ve gazetecilere suç aleti olarak gösterilirdi. Devir değişti, ülke yönetimi halkın büyük desteğini alan inançlı AKP’nin eline geçti. Sadece tüm Cumhuriyet dönemi ortalaması kadar, yani yılda yüzde 5 kalkınmasına rağmen ülke zenginleşti diye laflar edildi. İnsanlar da “Herhalde kalkındık ama ben fark edemiyorum” diye inanmaya başladı. Tam işler iyi giderken yukarda bir patırdı koptu ve yolsuzlukhırsızlık derken muktedirlerin evleri basıldı. Solcuların evlerindeki kitapların yerine gâvur paraları çıktı. Milyon dolarlar hem de. Laz bir dostum dedi ki: “Ula bunlar Allah rızası için rüşvet almışlardur.” Doğan Yurdakul’un ABİ kitabından; Dündar Kılıç, “Kumar, kerizi parasından ayırmanın en organize yoludur” diyor. Bu tariften gidersek, rüşvet de “Siyasilerin kamu malını hırsızlarla paylaşmasıdır” denebilir. Biz gülerek atlattık, bakalım bunlar ne yapacak? GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Özgürlük Olmasa da… Siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütme, edebiyat da yalnızca güzel söz söyleme sanatı değildir. Bunlar aynı zamanda birer özgürlük yolu, bilim dalı ve sorumluluk sanatıdır; birer bilişim alanıdır. Biliyorsunuzdur, De Gaulle’ün “JeanPaul Sartre, Fransa’dır” diye bir ünlü sözü vardır. Bu söz Sartre’ın ulusal ve evrensel kimliğinin, büyüklüğünün göstergesidir. Dünyada da Türkiye denince Atatürk, Atatürk denince Türkiye’nin akla gelmesi, tıpkı bunun gibi Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Kemal adı geçince Türkiye’nin düşünülmesi, bir anlamda aynı değer yargılarından kaynaklanır. Yani gerek siyasetçi ve gerekse edebiyatçı, iz bırakan bir siyasetle, kalıcı bir yapıtla topluma hizmet etmişlerse, onların gücü sınırları aşar, küreselleşir. Unutulmazlar. Sartre, yazarı “Çağının dünyasına sırt çevirmeyen, yaşadığı dönemin gerçeklerinden, çıkmazlarından esinlenerek tavrını ve eylemini belirleyen aydın” olarak görür. Bireyin özgürlüğünü savunur. Aydının görevini de “Yazarken değiştirmek, yazarken özgürleştirmek” diye tanımlar. Görülüyor ki siyasetçi de edebiyatçı da insanların mutlu olması için görev ve sorumluluk üstlenen bireylerdir. Dilleri, yöntemleri farklı olsa da ortak paydaları budur. Gezi eylemlerini gerçekleştiren gençliğin büyük bir kesiminin siyasetle ve edebiyatla da ilgili olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla onların gördüğü İstanbul ve Türkiye, anlaşılması, algılanması, kavranması gereken bir Türkiye’dir. Bu nedenle il ve ilçe belediye meclislerinin en az yüzde 50’si gençlerden oluşmalıdır. Çünkü yerel yönetimlerin yeniliğe açık, dinamik bir yapıya sahip olması beraberinde tüm ülkeyi değiştirir, yenileştirir, gençleştirir. Bu durum ister istemez parlamentoyu harekete geçirecektir. Parlamentonun ise yerel yönetimlerin tersine daha çok birikimli, daha deneyimli üyelerden oluşması gerekir. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun Beyoğlu Belediye başkan adayının belirlenmesini “Taksim Dayanışması” bileşenlerine bırakması güzel bir karardır. Mustafa Sarıgül’ün “Ne Bir Eksik Ne Bir Fazla” adını verdiği kendini anlattığı kitabını okurken bunları düşündüm. Sarıgül’ü başarıya götüren yol haritasını, birçok siyasetçiyle olan anılarını; onun başarı nedenini, tutkulu ve çalışkan bir siyasetçinin azimli olduğu kadar, kendini şanslı sayan bir siyasetçinin biyografisini kendi yazdıklarından öğrendim. Sarıgül, CHP’de her liderle yol arkadaşlığı yapmış, onlardan bir şeyler öğrenmiş, kitabına anılar serpiştirmiş. Erdal İnönü’yle olan bir anısı var ki, ilginç. 1989’da mitingler yaparak yurdu gezerlerken Genel Sekreter Fikri Sağlar’ın isteğiyle bir mitingde İnönü’yü takdim etmiş. Anonsu şöyleymiş: “Birinci İnönü’de, İkinci İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da!.. Büyük mücadele veren ulusal kahramanımız Atatürk’ün silah arkadaşı!.. Birinci başbakanımız, ikinci cumhurbaşkanımız İsmet Paşa’nın oğlu!.. Yakın geleceğin başbakanı Prof. Erdal İnönü!..” Ortalık alkıştan yıkılmış. Sanmış ki İnönü de buna çok sevinecek. Oysa o, “Bundan sonraki takdimlerinde işe babamı karıştırmazsan çok memnun olurum” demiş. İnönü, Sarıgül’ün de vurguladığı gibi yüce gönüllüydü ve hep kendi olmuştu. Babasıyla ne kadar övünse azdı elbette. Ama soy sop desteğiyle koltuk kapmaya heves edenlerden hiç değildi. Siyaset ve edebiyat dedim, söz nelere kadar uzadı gitti... Bitireyim: Özgürlük olmasa da siyaset de olmalı, edebiyat da... Sonunda Balbay gibi, mutlaka özgürlüğe kavuşulur... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/Anıtkabir’in 1 bulunduğu te 2 penin eski adı. 2/ “Delice” de 3 denilen, tane 4 leri zehirli olan 5 ve ekin tarla 6 larını saran bir 7 ot... Üst yanı açık boru. 3/ 8 Tepkili uçak... 9 Aruz ölçüsün1 2 3 4 5 6 7 8 9 de, kısa okunma1 Ç A K Ş I R S İ sı gereken bir heŞ O S ON ceyi kalıba uydur 2 A Y A mak için uzatma. 3 K A R Ş I L A M A 4 Ş Ş I K Z A R 4/ Küçük mağa5 I Ş I K R A İ ra... Eskiden harR E N K man ürünlerinden 6 R O L 7 S A Z A N U Ç onda bir oranınK U P A da alınan vergi. 5/ 8 S O M A Ç A L Yüz kalıbı... Yeni 9 İ N A R İ Zelanda’da yaşayan bir cins papağan. 6/ Bir futbolcunun topa vuramaması... Konut. 7/ “Süs” anlamında eski sözcük... Ağaçlıklı yol. 8/ “Hile, dümen” anlamında argo sözcük... Yemişlerin yenen bölümü. 9/ Büyük Taarruz sırasında, emredilen süre içinde alamadığı için Reşat Bey’in intiharına yol açan, Afyonkarahisar ilindeki tepenin adı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Perhiz, diyet... Kükürtle demir bileşimlerinden biri. 2/ Boğa güreşi yapılan alan... İstenilen nitelikleri taşıyan. 3/ Üzerinde film çevrilen stüdyo düzlüğü... İlacın alınmasını sağlamak için içine katılan nötr madde. 4/ Azerbaycan’ın plaka imi... Antalya’nın bir ilçesi. 5/ Meslek... Kripton elementinin simgesi. 6/ Kadın baş süslemesinde kullanılan, genellikle gümüşten yapılmış takı... Bir gıda maddesi. 7/ Jüpiter gezegeninin bir uydusu... Tanrıtanımaz. 8/ Tavla oyununda kullanılan taşlardan her biri... Büyük iplik çilesi. 9/ Kurnaz, açıkgöz... Kötü bir işteki yardımcılar. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear