02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 ARALIK 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 19 ChanCé ve Medeniyetler Korosu. Aşk Delilik Siyaset Kaç haftadır sizlerle Paris Sonbahar Festivali’nde izlediğim sanatsal etkinlikleri paylaşmaya çalışıyorum. Robert Wilson’un sahne büyüsüyle başladım, devamını getiremedim. Ülkemdeki olaylar izin vermedi... Sonbahar çoktan kara kışa dönüşse de devam diyorum: Festival programında uluslararası topluluklar ön plandaydı. Doruk noktası Robert Wilson olsa da Brezilya’dan Japonya’ya, geniş yelpazeye yayılan programa çokkültürlülük egemendi. Fransız eleştirmenlerin sevdiği İspanyol yönetmen Angelica Liddell’in yönettiği ve oynadığı “Wendy Sendromu” (Peter Pan’ı, büyümek istemeyen çocuğu düşünün) sahnede orgazmdan, kusmaya her tür doğallığa yer veren; kız çocuklarının büyürken yaşadıkları tüm sancıları içeren bir oyundu. Gençler bayıldılar ama bence 40 yıl önce “Living Theatre” bunun daha iyisini yapıyordu. Brezilya’dan gelen Lia Rodrigues yönetimindeki “Pindorama” (Brezilyanın eski adı) muhteşem bir dans gösterisiydi. Seyircinin arasına dalan 10 kişilik topluluk, insan bedeniyle şaşılası tablolar oluşturuyordu. Koskoca boş alanı kâh bedenleriyle yeniden biçimlendiriyor, kâh izleyiciyle birebir ilişki kuruyorlardı. İstanbul Festivali’ne davet etmeyi düşünmedim bile; çünkü tüm dansçılar anadan doğma çıplaktı. Erotik değil estetik bir güzellikti. Doğaldı. Ama gel de bunu “genel ahlak” diye sanata ölçüt getirenlere anlat! Athénée Tiyatrosu’ndaki tek kişilik Rablais’nin “Pantagruel” oyunu Benjamin Lazar’ın sıradan sahnelemesine karşın Oliver MartinSalvan’ın oyunculuğu ve sahnedeki 2 müzisyen aracılığıyla yazarın dehasını yansıtmaya çalışıyordu. Bence yıllar önceki Mehmet Ulusoy’un “Pantagruel”ini aratır nitelikteydi. Paris’te Feydeau salgını: Her kriz döneminde güldürü ve Feydeau yükselişe geçiyor. Genç yönetmen Zabou Breitman’ın sahneye koyduğu “Le Systeme Ribadier” mükemmel işleyen bir salon komedisiydi. Paris Ulusal Operası’nın iki salonu var: Biri klasik İtalyan barok görkemin doruğunu yansıtan Garnier Sarayı; öteki, modern Bastille Opera Salonu. Bastille Operası’nda izlediğim Romantiklerin en romantiği, “Bel Canto” geleneğini taçlandıran Bellini’nin “I Puritani”, Paris günlerimin en muhteşem olayıydı. Bellini, 34 yıllık kısacık yaşamına birbirinden güzel operalar sığdırdı. (“La Sonnambula”, “Norma”) “Püritenler”, son bestesi. 17. yüzyıl İngiltere iç savaşında siyaset ve aşk ilişkileri; konu bahane, baş karakter Elvira’nın 3 perde boyunca delilik, aşk ve ölüm arasında gidip gelmesi şahane! “Bel Canto” zaten “güzel şarkı söyleme” sanatı. Michele Mariotti’nin abartısız ama müzikaliteyi vurgulayarak yönettiği Paris Opera Orkestrası ve Korosu... Dev sahnenin ortasına yerleştirilen dökme demir dantel gibi işlenmiş iki katlı saydam saray (Dekor: Fransa’nın parlayan dekorcusu Chantal Thomas)... Bu dekorun hem yatay hem dikey kullanılması, her döndüğünde farklı mekân oluşturması... Bunlar, eseri sahneye koyan Laurent Pelly’nin işini kolaylaştırmışı. Ama asıl önemlisi seslerin mükemmelliğiydi. İtalyan genç soprano Maria Agresta’nın (Elvira) sesinin rengi, uzun soluğu, lirizmi, oyunculuk gücü... Karşısında Rus tenor, son yılların yükselen yıldızı Dimitri Korchak’ın (Arturo) ve Hırvat bariton Mariusz Kwiecien’in gözümüze ve kulağımıza yaşattıkları ziyafet... Koronun neredeyse bir başrol gibi bütünlüğü sağlaması, solistlerle ilişkisi... Bütün bunlar benim için Bellini’nin bu güzelim operasını eşsiz kılıyordu. PARİ S S ON B AH AR FES Tİ V ALİ DOLU Dİ ZG İN ANTAKYA MEDENİYETLER KOROSU VE CHANCÉ’DEN EVRENSEL ÇAĞRI ‘Akan kan dursun’ Kültür Servisi Antakya Medeniyetler Korosu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde Şişli Kent Kültürü Merkezi’nde bir konser verdi. Türkiye Yardım Severler Derneği’nin düzenlediği konserde, İslam, Hıristiyan ve Musevi inançlarına sahip, farklı meslek gruplarından kişilerden oluşan koro, 3 semavi dinden ilahiler ve farklı dillerde halk şarkıları seslendirdi. 2007 yılında kurulan, 2012 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen ve bugüne kadar ABD Kongresi’nde, Avrupa Birliği Parlamentosu’nda ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde konserler veren topluluğun sanat yönetmeni Yılmaz Özfırat, koronun amacının dünyaya birlik ve hoşgörü mesajı vermek olduğunu söylüyor. Daha sonra “akan kan dursun diye Suriye’de, Filistin ve İsrail halklarının bir araya geldiği gün Kudüs’te” konser vermek istediklerini belirten Özfırat, “Antakya’da farklı inançlardan insanlar nasıl bir arada yaşıyorsa, bütün dünyanın da bunu başarabileceği” kanısında. Bastille Operası’nda bir mücevher Çokkültürlülük Ortadoğu’ya şarkıyla barış mesajı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Şansın Tüzün, Ortadoğu’ya barış çağrısında bulunmak amacıyla “Middle East” (Ortadoğu) adlı bir şarkı hazırladı. ABD’de sanatsal etkinliklerini “ChanCé” adıyla sürdüren Tüzün, söz ve bestesi kendisine ait olan şarkıyı Antakya Medeniyetler Korosu’yla birlikte seslendirdi. Tüzün ve Medeniyetler Korosu, video klibini yönetmen Mustafa Altıoklar çektiği “Middle East” şarkısıyla, 2014 ilkbaharında ABD’de “Peace in the Middle East” (Ortadoğu’da Barış) turnesi düzenlemeyi planlıyor. Efsane müzisyen Jim Hall, modern caz gitarının tüm devlerinin esin kaynağıydı Caz gitarının Monet’si u 83 yaşında hayata veda eden Jim Hall, müzik yazarı Chip Stern’e göre, izlenimci özelliklerinden dolayı “caz gitarının Monet’si” idi. Başka bir deyişle, modası hiç geçmeyecek olan bir akımın babası. Dünyada gitar çalındığı sürece hatırlanacak. rafından “sakin Amerikalı” olarak tarif edilmişti. Onu diğerlerinden ayıran sayısız özelliğe sahipti: En başta da yalın ve kusursuz tekniği. Sürü sepet gitarcının aksine hiçbir zaman ekipman delisi olmadı. Her zaman nevi şahsına münhasır o gösterişsiz tonu yeğledi. Nüans zenginliği, ölçülü zarif stili ve yumuşak diliyle seslendi dinleyicisine. O yüzdendir ki, bastığı ilk notayı duyduğunuzda “işte bu Jim Hall” dersiniz. Önemli müzisyenlerle çalışmıştı; piyanist Bill Evans, şarkıcı Ella Fitzgerald, saksofoncu Paul Desmond... To MURAT BEŞER Konu döner dolaşır vefa borcunu ödeyemeyeceğimiz ustalara gelir. “Katkılarından dolayı biz gitarcılar onun hesabına her ay maaş yatırmalıyız” der Pat Metheny, efsane müzisyen Jim Hall hakkında. Yerden göğe kadar haklıydı, zira swing için Django Reinhardt ya da bebop için Charlie Christian neyse, modern caz gitarı için de Jim Hall oydu. Usta 10 Aralık 2013 Salı günü yaşama veda etti, 83 yaşındayken; nedeni kalp yetmezliğiydi. Ellili yılların başında melodik ve uyumlu doğaçlamalarıyla ilk dikkati çektiğinde Chico Hamilton ve Jimmy Giuffre ile birlikte çalıyordu; onu dinleyenler yeni bir dönemin filizlendiğini hissediyordu adeta. Kariyerinin belli bir noktasından sonra önem kazanmadı Hall, başından beri önemliydi. Müzikte her yeni soruna el attı ve yol gösterdi. Modern caz gita rının tüm devlerine ilham kaynağı oldu; Pat Metheny, Bill Frisell, John Abercrombie ve John Scofield aralarında. Cazda gitarın yükselişindeki kilit figürlerden biriydi. Müzikal açıdan öz konuşur, ama derin duygularla bezeli lirik cümleleri aracılığı ile çok şey anlatırdı. Londra’da yaşadığı yıllarda Melody Maker dergisi ta nunu tenor saksofona özenerek geliştirmiş, olağanüstü zarif bir sonuç almıştı; “Yaratmaya çalıştığım şey Lester Young sound’udur” der. 1962 tarihli Sonny Rollins albümü “The Bridge”deki varlığı caz gitarının yükselişine tanıklık eder. Bundan 10 yıl sonra çıkan, Ron Carter ile yaptığı ilk düet plağı “Alone Together” bu konuda başyapıt olarak kabul edilir. Gitarcılığı ile besteciliği at başı giderdi; ikiliden üçlüye, dörtlüden konçertoya her formata hâkim besteleri, çağdaşlığa uzanan yolun her mesafesinde adımı vardı. Davulsuz üçlüleri ile yarattığı ön folkcaz anlayışı öncülüğünü kanıtlar. 10 yaşındayken çıktığı gitar yolculuğunu sonlandırmaya eli hiç gitmedi. En son 5 yıl önce bir ameliyat geçirmiş ama sağlık sorunlarına rağmen son dakikaya kadar gitarı elinden bırakmamıştı. Bu yaz 26 yaşındaki büyük gitar yeteneği Julian Lage ile Rhode Island Newport Caz Festivali’nde çalmaktan alamamıştı kendini. Müzik yazarı Chip Stern’e göre izlenimci özelliklerinden dolayı “caz gitarının Monet’si” idi. Yani modası hiç geçmeyecek olan bir akımın babası; dünyada gitar çalındığı müddetçe hatırlanacak. ([email protected]) VICTORIA & A LBERT MÜ ZESİ TA RA FIN DA N DÜ ZEN LEN EN JA MEEL P RIZE Dice Kayek’e büyük ödül Kültür Servisi Dünyanın en önemli müzelerinden biri olan Victoria & Albert Müzesi tarafından düzenlenen Jameel Prize’a aday gösterilen ilk moda evi olan Dice Kayek, “Istanbul Contrast” koleksiyonundan “Ayasofya”, “Kubbe” ve “Kaftan” isimli tasarımlarla Jameel Prize’ı kazandı. Ece ve Ayşe Ege tarafından 1992 yılında Paris’te kurulan Dice Kayek, “Istanbul Contrast” koleksiyonu ile modanın geçici doğasının ötesine uzanan çığır açıcı bir proje sunuyor. İstanbul’un mimari ve kültürel mirasının özünü yansıtan koleksiyon, şehrin geçmiş ve geleceğini heykelsi elbiselere dönüştürüyor. Dice Kayek’in tasarımları ile Jameel Prize’a aday gösterilen diğer finalistlerin eserleri, 21 Nisan 2014’e kadar Londra’da bulunan Victoria & Albert Müzesi’nde sergilenecek. Ünlü mimar Zaha Hadid’in öncülüğünde, Victoria & Albert Müzesi Direktörü Martin Roth’un jüri başkanlığında düzenlenen ödüle aday gösterilen 270 sanatçı ve tasarımcı arasından finale kalan 10 tasarımcı arasında olan Ece ve Ayşe Ege ile finale kalan tasarımcılar; Faig Ahmed, Nada Debs, Mounir Fatmi, Rahul Jain, Wagas Khan, Laurent Mareschal, Nasser Al Salem, Florie Sainot ve Pascal Zoghbi oldu. Finalistlerin eserleri, İslam sanatlarını güncel bir bağlamda ve yeni bir söylemle yorumlama alanında katkıları, toplumsal geçerlikleri ve gelecek kuşaklara etkileri doğrultusunda seçildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear