23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 ARALIK 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Balbay için esaretin panzehiri Balbay için dört yıl 9 aylık esaretin tek panzehiri: Ailesi okurları seçmeniyle soluksuz, aralıksız kucaklaşmak ve içeride kalan arkadaşlarına kavuşmak. ÇEPEÇERÇEVELİK Ömür boyu koyun olmaktansa... Olabilirsen bir gün aslan ol ve gerekirse öl. HHH Cemaatle ittifak yaptılar. “Yetmez ama evet” takviyesi aldılar... Sonuç... “İLERİ DÖNOKRASİ”. Her katakulli mahrem. Her katakulliye tesettür! HHH İktidar cemaat kavgası... “Yargıyı kim yardı” kavgasıdır... Şimdi gündemde olan... Yeni gelinden, “Bakire değil!” diye yakınan damada kayınpederin sorduğu sorudur: “Yav bunun anası da öyleydi... Kim yaptı bu işi?” Sağlı sollu ağızlardan düşmeyen “bilgi toplumu”na endişeyle bakıyordu. “Sesi” ile de unutulmaz sanatçı, duygu ve gönül adamı Müşfik Kenter’i geçen yıl kaybettik. Sadece hoş seda değil... Ardında ahir zaman hallerimizi sorgulayan kısa metinleri söz dizimleri de bırakmıştı. İşte dijital hayat üzerine yazdıkları: “Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi? Hiç vaktiniz yok. ‘Fast food’, ‘fast music’, ‘fast love’... ‘Yükselen değerler’... ‘In’ler... ‘Out’lar... Dostluğu klavyelerde... Yaşamı tuşlarda arayanlar... Size sesleniyorum! Hangi tuş daha etkilidir sıcacık bir gülüşten? Hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini? Copypaste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını? İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza? Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız? Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir? Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman? Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını? Hayat Mayat Megabayt Koklamak, duymak, dokunmak, niye yok yaşamınızda? Bilgi toplumu oldunuz. Tamam! ‘Duygu toplumu’ olmanıza megabaytınız mı yetmiyor?” Kitaba yazık kızım. Ama istersen İngilizlerin ünlü Collins cep sözlüğünü gönderelim! Niye ki? Collins Dictionary’nin içinde geniş bir “Dünya Tarihi Kronolojisi” de var. Eee. Orada insanlığın 21 asırlık serüveninin dökümü var. Türklerin adı 3 olayla ilgili geçiyor. Sadece 3 yerde mi? Evet. Ne kadar az o kadar hayırlı! HHH 1453 Türkler Constantinapolis’i ele geçirdi. (captured!) 1683 Sobieski, Avrupa (ve Viyana’yı) Türklerden kurtardı. (saved!) 1974 Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs Savaşı. (War Between Greece and Turkey over Cyprus) (Collins English Dictionary London) HHH 1923 neyse de, 2002’yi bile es geçmiş. “Asrın lideri”nden hiç söz etmemiş. Oysa, “Ben Dostoyevski de okudum!” demişti. Söylemedi ama belli ki “Türkler tarihçi yetiştiremedi” diyen Montesquieu’yu da okumuş... Yoksa yanına Davulcuoğlu’nu alır da kendisini hem tarih yazan, hem tarih yapan ve “asrın projeleri”ne imza atan “asrın lideri” ilan eder miydi? ewlet Haye, Tebat Haye!!* BDP, muhalefet şerhi yazar gibi yapıp “Kürdistan” sözünü 17 ayrı yerde TBMM belgelerine, Bütçe Yasası’na kaydettirdi. Ve Başbakan’ın pasını gole çevirdi. İş, Kürdistan’ın önüne bir sözcük takmaya ve kurmaya kaldı. Akla Sultan Abdülaziz’in sözü geliyor. Londra ziyaretinde, Kraliçe Viktorya yemekte bir ara sultana “Dünyada her şey para ile satın alınabilir!” diyecek oluyor. Abdülaziz, “Hayır, iffet alınamaz mesela!” diyor. Viktorya itiraz ediyor. Sultan bunun üzerine yanındaki Fuat Paşa’ya dönüyor: “Paşa paşa, karıyı bulduk... İş paraya kaldı!” HHH Sonunda “Kürt sorunu”nun adı Tayyip Bey sayesinde konulmuş oldu! Ve Meclis belgelerinde tescil edildi. İş kurmaya kaldı. Sadece MHP itiraz edebildi. (*)Sabır var, devlet de var! D ‘Memleket Evlatları!’ Açıktır ki Cumhuriyetle bir hesaplaşma var, bir hayli yol kat ettiler. Kurucu önder Mustafa Kemal Atatürk’e doğrudan cephe alamıyorlar, ancak.. Hem küresel güçler, hen onların yerli işbirlikçilerinin hedefidir yıllardır... Siyasal İslamın da... Atatürk’ün önünde, arkasında, yanında konumlanırken doğrudan karşı karşıya gelmek yerine, arkadan dolaşma yöntemidir seçenekleri... Çok gördük; makamlarında Cumhuriyetin temel değerlerine saldırırken arkalarında Atatürk’ün resmi vardı. Anıtkabir’de “Nedir o sap gibi durmak” dediler en çok, ama söylemlerinde onu doğrudan inkâr edemediler. HHH 12 Eylül dönemini anımsayın. Faşist cuntanın lideri Kenan Evren, Cumhuriyetin felsefesine, aydınlığına darbe üstüne darbe vururken, devrimcilere, aydınlanmacılara kıyım uygularken, her konuşmasında Atatürk’le yatıp, Atatürk’le kalkıyordu. Memleketin dört bir yanına büstlerini, heykellerini dikerken, tarikatlara, cemaatlere, rabıtaya yol veriyordu oysa. İmam hatipler pıtrak gibi yayılıyordu. İronidir, büyük. Mustafa Kemal’i büyük bir devrimci, aydınlanmacı, anti emperyalist, ulusal kurtuluş mücadelesi kahramanı olarak gören bizim kuşak, o sırada cezaevlerinde, işkence odalarında, gözaltılarda, kışlada, sopalarla İstiklal Marşı’nı söylemeye zorlanıyordu, marşın on kıtası ve “Atatürk kimdir” başlıklı bildiri ezberletilmeye çalışılıyordu baskıyla. Oysa ne Atatürk’e, ne İstiklal Marşı’na ne de bayrağa karşıydık... Onların gözünde Atatürk, ulusal kurtuluş savaşımızın en büyük destekçisi Sovyetler Birliği’ne, sosyalizme, komünizme düşmandı. Elinde Türk bayrağıyla Samsun’a yürüyen, Atatürk’ü savunan, bağımsızlık için mücadele veren Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına da öyle yapmışlardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin “bekası” için gencecik fidanları idam sehpasına gönderirken emperyalizme hizmet ediyorlardı. Oysa Deniz Gezmiş savunmasında şunları söylüyordu: “Biz halkımızın çocukları ve Atatürk’ün memleketi emanet ettiği gençleriz. Bağımsızlığımızı tekrar kazanma yolunda mücadeleye girmiş olan bizlerin elli sene önce Mustafa Kemal’in hakkında gıyabi idam kararı verilmesi gibi idamımız isteniyor. Gene belirtmekte fayda vardır ki biz de O’na ve halkımıza ihanet edip bağımsızlığımızı tekrar kazanma yolundaki mücadelemizden dönmeyiz.” HHH Gardırop ve rozet Atatürkçülüğüdür ki daha sonra çeşitli çevrelerce sürdürülmüştür. “Atatürk” diye diye Atatürk’ün canına okunmuştur. Bugünün iktidar sahipleri doğrudan cephe almasalar da çıtayı yükseltmişlerdir kuşkusuz. Ancak... Bu halkın içinde Atatürk ve Cumhuriyet var, ne yapsalar söküp atamıyorlar. İşte Fenerbahçe maçı öncesinde Fethiyesporlu futbolcular sahaya “Yüce Atatürk” yazısıyla çıkıyor. Sahalarda “Rabia” işaretleri ve selamlarına, Mursi’ye destek pankartlarına, iktidar övgülerine ses çıkarmayan yandaş kurumlardan Futbol Federasyonu, Fethiyespor’u cezalandırma yoluna gidiyor. Açıktan karşı koyamadıklarından, “Milletçe sahiplenilen değerleri, sadece kendilerine mal ederek tartışma yaratmak için kullandıkları” gibi uyduruk ve saçma bir gerekçe öne sürüyor federasyon. Ancak bu kez Fethiyespor taraftarları, hafta sonu Denizlispor maçında tribünlerde aynı yazıyı açıyor. Buraya yazıyorum, bu federasyon halka rağmen Fethiyespor’a ceza veremez... Devran dönüyor çünkü... srın Lideri Üzerine Tarih Notları Tayyip Bey’in “Prof. Dr.” unvanlı adamlarından biri “barış süreci’”ne, “sürrealist bir katkı” yapmak istedi. Ve “Türk yok” dedi. Aslında “Türk yok. Kürt diye bir sorun da yok!” demek istiyordu. Bu lafı ne yazık ciddiye alanlardan biri de benim liseli kızım. Altı çizilmiş bir kitapla karşıma dikildi: “Türkler olmasaydı tarih olmazdı. Ne yazık ki, tarihlerini yazacak olan tarihçiler yetiştiremediler.” (İran Mektupları Montesquieu 16891755). Baba, o profesöre bu kitabı gönderelim mi? Kızım, her saçmalayana kitap göndermeye Meclis Kütüphanesi bile dayanmaz. Ama Babaa!! A ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Bu Kadar Rezillik Yetti Artık! Artık insanların ülkemizin her noktasında hak etmeden yaşadıkları rezilliklerden, tacizlerden bıktım; bıktık. Her geçen gün gazeteler, ekranlar ve internet sayfaları bu ayırımcı, yüz kızartıcı haberlerle dolu. Örneğin yine uyanır uyanmaz gördüğüm haberlerden biri, iki Galatasaraylı Drogba ve Eboué’nin içlerine Mandela ile ilgili giydikleri tişörtün TFF tarafından uğradığı takibat ve bekleyen cezanın dünya basınına konu olması... Şimdi kalkıp yedi cihana nasıl anlatacaksınız ki, ülkede yaşanan yalakalık yarışı ve Cumhuriyete saldırı çerçevesinde Fethiyespor’un “Yüce Atatürk” tişörtüne layık görülen o utanç verici cezanın üzerine TFF “Biz bunu her siyasi slogana uyguluyoruz” gibi bir bahaneyle “Madiba”ya kadar uzatmış? Tabii ki hiçbir yabancı anlamaz. Twitter hesabımdan “TFF istifa” kampanyası başlattım! Dün Spor Bakanı Kılıç’ın bile dayanamadığı bu bataktan çıkıp hatalarından döndüler mi, henüz bu satırları yazarken bilmiyorum, ama şuna inanıyorum ki hangi aklı evvel TFF’yi bu “ucube” (!) karara sevk ettiyse, en azından geri çark ederken o zavallı adamlar derhal özür dileyerek görevi terk etmelidir. Yahu “Herkese mal olmuş değerler”den biri ise o tişörtü giymek nasıl oluyor da “tartışmaya açmak” sayılabiliyor, önce ne dediğinizi bilin, söyleminize taktığınız kulpa karar verin! Ey TFF, ya bu rezaleti kendi içinde biriki kişinin istifasıyla özür dileyerek çöz ya da toptan istifa et! Anayasa Mahkemesi’nin aldığı Mustafa Balbay kararının uygulanmasını beklediğimiz kritik saatler yaşıyoruz. Yine bu satırları yazarken Balbay’ın dün daha geç saatlerde serbest kalıp kalmadığını henüz bilmiyorum. Ülkenin 12 Eylül 2010 referandumundan sonra kör topal ilerlemeye çalışan hukuk sisteminin zirvesinde olan AYM bile artık Silivri üstünden yaşatılan insanlık dramına katlanamıyor. Balbay’ın değerli eşi Gülşah Hanım ve sevgili çocukları Yağmur ile Deniz, artık yaşamlarının en unutulmaz buluşma karesine hazırlanıyorlar. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin artık daha fazla direnç göstermeye çalışmadan ve açık suç işlemeden Balbay’ı başta ailesine ve ardından bizlere, Türk halkına iade etmesi lazım. Bu 48 saatlik son mantıklı uygulama süresi bugün doluyor, umarım siz bu satırları okurken 1. sayfada Balbay’ın özgürlük kareleri yer alacak! CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ise Ergenekon mağduru, örnek aydın, örnek hoca Fatih Hilmioğlu’nun sinsice ilerleyen hastalığının doğru tedavi edilebilmesi için yeni bir imza kampanyası açtı. Bu kampanyayı hemen imzalayarak tekrar kamuoyunun vicdan gündeminin en üst sırasına havale ediyoruz. Başta Sayın Cumhurbaşkanı’na soruyorum: Türkiye bu konuda yapılan haksızlığa nihai tepkisini vererek durumu düzeltmek için iş işten geçsin diye mi bekliyor? Hilmioğlu’nun durumu en az Balbay’ınki kadar açık ve ivedi çözüm bekleyen bir insanlık dramı. Buna toplumun en üst mevkileri, yani başta Çankaya ve Anayasa Mahkemesi, derhal “dur” demelidir. Mehmet Perinçek, Doğu Perinçek’in oğlu. Örnek, gurur duyulacak aydın bir araştırmacı. O da maalesef Ergenekon davasından mağdur oldu ve 2 yıl Silivri’de yattı. Yaptığı arşiv çalışmaları ve yayımladığı kitaplar, Türkiye’ye nefes getiren son derece kritik konulara önyargıları yerle bir ederek ışık tutuyor. TürkSovyet ilişkileri ve Ermeni meselesi üzerine değerli birçok araştırma kitabı var. 5 Ağustos 2013 tarihinde serbest bırakıldıktan sonra 9 yıldır araştırma görevlisi olarak çalıştığı İstanbul Üniversitesi’nde yaşadığı haksızhukuksuz uzaklaştırılmayı dile getiren bir durum tespitini köşe yazarlarına yolladı. Şu çelişkilere bakar mısınız lütfen: 2007 yılında TC Dışişleri, kendisini Ermeni meselesi konusunda çalışmalar yapmak üzere Rusya’ya yolluyor. Bu arada doktora prosedürünü donduruyor. Çalışmalarındaki bulgular, Türk resmi makamlarınca soykırım iddialarına karşı çeşitli platformlarda kullanılıyor. Ama şu garipliğe bakın ki, aynı M. Perinçek, Ergenekon davasından yargılanırken iddianamede aynı konuyla ilgili çalışmaları “milli hassasiyetleri kullanmak suretiyle sözde Ergenekon Terör Örgütü’nün propagandası” olarak değerlendiriliyor ve Perinçek tutuklanıyor! Ne diyordu Şenay? “Dünyaya geldik bir kere”... Yeter artık bu yaşadıklarımız. Yeter insanlarımıza yaşatılan bu mantık ve hukuk dışı tacizler, yetti artık karanlık günler! Fazla bir şey değil, insan olarak var olma hakkımızı geri istiyoruz! Başaracağız... HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN T.C. GAZİANTEP 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2013/508 Esas Davacı Şahinbey Belediye Başkanlığı tarafından, Şahinbey ilçesi Kahvelipınar Mah’si 2609 Ada, 6 parselde kayıtlı taşınmazda hissedarlar Sultan Bulut ve Mehmet Duvaz’ın hisselerinin Kamulaştırılması (Bedel Tespiti ve Tescil) için Mahkememize dava açılmış olup, yapılan yargılama sırasında verilen ara kararı gereğince; Mahkememizce tüm araştırmalara rağmen davalılara dava dilekçesi tebliğ edilemediğinden, dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Duruşma Günü: 23/01/2014 günü saat: 09.50’de duruşmada bizzat hazır bulunmanız veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, aksi takdirde HMK’nin 28. maddesi uyarınca yargılamaya yokluğunuzda devam olunacağı hususu, Dava Dilekçesi ve duruşma günü yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 75882) Not: Baykam’ın yazısı Balbay’ın tahliyesinden önce yazılmıştır. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Nedensellik. 1 2/ Bir nota... 2 Kahve, hindistancevizi, süt ve 3 alkolden oluşan 4 bir içki. 3/ Sa 5 vaşlarda giyi 6 len zırh... Zilli bir kasnağa ge 7 çirilmiş kursak 8 zarından oluşan 9 çalgı. 4/ Yapıt... İcar. 5/ Kadınla1 2 3 4 5 6 7 8 9 rın sokakta giydik 1 P E R İ F E R İ leri, mantoya benzer 2 A V A R E E K E bir üstlük. 6/ Hint ina 3 N L İ R O N İ K nışında, bir tanrının 4 T E K S N Z R sarsılan durumu düA T U zeltmek için insan ya 5 U K A L A K A H İ R E da hayvan biçimin 6 F 7 L E N S MA P A de yeryüzüne inmeC E R si. 7/ Uçurum... İslam 8 A G U T İ inancına göre, kıya 9 E S A S L I P metin kopacağını gösteren iki kavimden biri (diğeri Mecüc). 8/ “Gözümüze kara toprak/Dolmadan bir sürelim” (Karacaoğlan)... “Yilbik, tutarık” gibi adlar da verilen sinir hastalığı. 9/ Ekonomik bir değerin sağladığı gelir... Rütbesiz asker. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dil devriminin ilk yıllarında “kaymakam” anlamında kullanılan sözcük. 2/ Asya’da bir ülke... Bir borcun ödenmesi ya da bir işin yapılması için verilen süre. 3/ Bir günahı Tanrı’ya bağışlatmak umuduyla verilen sadaka ya da tutulan oruç. 4/ Yoksullara yiyecek dağıtan hayır kurumu... Bir nota. 5/ Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek... Demiryolu. 6/ Yabancı... 14. yüzyılda Balıkesir yöresinde kurulmuş Türk beyliği. 7/ Güney Amerika’da bulunan, dünyanın en yüksek gölü. 8/ Bir tür başlık... Sakarya iline özgü bir tür tatlı. 9/ “Silahlı hırsızlık” anlamında argo sözcük... Atılgan, gözü pek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear