14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 KASIM 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR INIVA’nın destek fonundan ilk yararlanacak sanatçı Burak Delier: 17 ‘Ekonomi aslında bir din’ HANDE EAGLE Olmak ya da Olmamak… Söz, “Hamlet”ten… Ama niyetim, o oyundan alıntı yapmak değil. Çok daha yakın bir zamandan, Mustafa Kemal Atatürk’ün birkaç gün önceki 75. ölüm yıldönümünden bir alıntı yapıyorum. Ülkemizin, Gezi Parkı Direnişi sırasında sergilediği insanca davranışları yüzünden iktidarın hışmına uğrayan en büyük sanayi kuruluşlarından birinin 10 Kasım günü verdiği sayfa boyu bir ilandan yola çıkıyorum. “Olmasaydın, olmazdık…” Sayfa boyu bir Atatürk resmine ustaca yedirilmiş iki sözcük. Evet, yalnızca iki sözcük. Onları okuyuncaya kadar, bütün bir Mustafa Kemal Atatürk’ün, onun önderliğinde yürütülen bütün bir Milli Mücadele’nin ve bütün ondan sonrasının yalnızca iki sözcükle böylesine görkemli, özlü ve vurucu biçimde özetlendiğini, özetlenebileceğini rüyamda görsem inanmazdım. “Olmasaydın, olmazdık...” Hem uçsuz bucaksız bir şükran borcunu hem de insanca davranışlar yüzünden hedef olunan haksız saldırılara çok soylu bir yanıtı içeren iki sözcük. Ve ardından, bu iki sözcüğe yönelik “yanıt” niteliğinde, yine tam sayfa bir ilan. O da iki sözcükten ibaret, fakat anlam çok farklı... “Olmasaydın da olurduk” anlamına geliyor. Yani: “Mustafa Kemal Atatürk diye biri olmasaydı bile, biz bugün yine de olurduk” anlamında. Ancak, bu ikinci ilanda bir sözcük eksik. Okurların: “Peki nasıl olurduk?” şeklindeki olası sorularının yanıtı için rehber olabilecek bir sözcük. İlanda, en azından çok ufak puntolu bir dipnotuyla verilebilirdi. Neyse, o eksikliği de ben gidermiş olayım. O sözcük şu: Eksiklik tam giderilmiş olsun diye mahsus büyük yazıyorum: “SEVR…” Sevr, bir antlaşmanın adı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, savaşın galibi itilaf devletleri ile mağlubu Osmanlı İmparatorluğu arasında 10 Ağustos 1920 tarihinde Fransa’nın Sevr (Sevres) şehrinde imzalanmış. Savaşı kazananların Osmanlı İmparatorluğu’nun “artıkları” için nasıl bir “oluş” ve “gelecek” öngördükleri, bu antlaşmada madde madde sıralanmış. Örneğin “Osmanlı ülkesi”, İstanbul üzerindeki sınırlı bazı haklar ile Ankara ve çevresindeki avuç içi kadar bir toprak parçasından oluşacak. Sınırlar, galiplerce her zaman değiştirilebilecek. Türk hukuku ve idari düzeni hemen her alanda müttefikler tarafından saptanacak. Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri kuvveti, jandarma dahil 50.700 kişiyle sınırlı olacak ve ağır silahları bulunmayacak. Türk donanması tasfiye edilecek, Marmara Bölgesi’nde askeri tesis bulundurulamayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek. İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlar’da deniz trafiği on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek; komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletler’in donanmalarını yardıma çağırabilecek. vb., vb. … Bu birkaç örnekten de görülebileceği gibi, savaşın galiplerince bir zamanların Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine kurulan, ancak kukla diye nitelendirilebilecek, ömrü pamuk ipliğine bağlı bir ucubedir. Sayfa boyu ilanlarda “Olmasaydı da olurdu” diye nitelendirilen kişi ise, “Sevr Antlaşması” adlı utanç belgesini yırtıp Milli Mücadele’yi başlatan ve daha sonra bir zamanlarki imparatorluk enkazının yerine bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurandır, yani Mustafa Kemal Atatürk’tür. Shakespeare’in cümlesini biraz değiştirelim mi? “Olmak, ama nasıl olmak? Bütün mesele bu…” FOTOĞRAF: Christa Holka Türk sanatçı Burak Delier, açılış gecesinde INIVA Direktörü Tessa Jackson’la birlikte. ruz, ama aslında ekonomi bir inanç sistemi, bir din. Bir taraftan metafizik, gizem, batıl inanç LONDRA Geçende Uluslararası Görsel Sasistemleri bir taraftan da akılcı olduğunu dünatlar Enstitüsü INIVA’nın Londra’daki binasında şündüğümüz ekonominin birbirine karışması. gerçekleştirilen Komisyon ve Sergi Fonu açılışınVideo ağırlıklı bir çalışma olacak, mekânı nada, Burak Delier’in fondan ilk yararlanacak sanatsıl yerleştireceğimize dair kararlar verilecek. çı olacağının duyurulmasının ardından Delier’le kı Küratörlüğünü Tessa Jackson ile birlikte yapasa bir söyleşi yapma fırsatını yakaladık. cağız.” Sanatçıyla fon hakkındaki görüşlerini, eserleriYakın zaman içerisinde gerçekleşen Gezi Parkı nin konusu kapitalizmi ve Gezi Parkı’nın kendisinDirenişi’nin, gerçekleştireceği çalışma üzerinde nade uyandırdığı düşünceleri konuştuk. sıl bir etkisi olacağını sormadan edemiyorum. INIVA’nın bu seneki yeni girişimi komisyon ve “Elbette sanatıma yansır ama doğrudan bir sergi fonu, uluslararası düzeyde tanınmış sanatçıyansıması olacağını düşünemiyorum. Etkilemelar olan Yinka Shonibare, Mona Hatoum, David mesi imkânsız. İlk sanatsal işlerim politika üzeAdjaye ve Peter RandallPage tarafından müzarindendi, organizasyonlarla çalıştım, mültecileryedede satılmak üzere bağışlanan eserlerden elde le sosyal işler yaptım. edilen gelirle oluşturulmuştu. Son senelerde bunlardan koptum, bu kendimKariyerlerinin erken dönemlerinde INIVA’dan le, hayatla ve sanatla ilgili verdiğim bir karardı. destek alan bu sanatçıların bağışladığı eserUluslararası bakışın Türkiye’den beklediği saler Sotheby’s tarafından düzennat işleri genellikle Kürtlük, lenen Güncel Sanat Gündüz İslam ve kadın üzerine olanMüzayedesi’nde satışa çıkarılmış lar, fakat Türkiye’den orta sıDelier, INIVA’da açacağı nıftan, eğitimli bir kişinin pove toplam satıştan 140 bin Sterlin (yaklaşık 460 bin TL) elde edilsergi için, birkaç yıldır üstünde litik işler yapabilecek olması mişti. uluslararası ortamın beklediği çalıştığı kapitalizm konusunu Delier’e bu fonun oluşumu hakşey değil.” sürdürmeyi tasarlıyor. Delier, bir kında neler düşündüğünü sorduDevamında Gezi Parkı Dire“Biz ekonomiyi bir bilim ğumda açık sözlü tavrı dikkatimi nişi süresince İstanbul’da Gezi çekiyor: Parkı’nda olduğunu ve cereyan olarak düşünüyoruz ama “Bana ilginç geliyor, INIVA eden durumu Mayıs 68 olaylarıaslında ekonomi bir inanç kurumunda daha evvelden ilk na benzettiğini söylerken açıklısistemi, bir din” diyor. sergilerini açmış sanatçıların yor Delier: eserlerini müzayedede satış için “Orada da beklenmedik bir bağışlaması, uluslararası düzberaberlik oluşmuştu, öğrenlemde yeni sanatçıları bu sayede yaratılan fonla ciler ve işçiler arasında. Olaylar cinsel özgürdesteklemesi çok parlak bir fikir. Bir sanat kulük üzerinden büyümüştü. Gezi Parkı’nın farkı rumunun nasıl işletilmesi gerektiğine dair gerdostluk, arkadaşlık, yardımlaşma üzerine olmaçekten çok iyi bir örnek. Sotheby’s de satılmış sıydı. ‘Bu insanlar neredelermiş?’ diye sordurtişlerden elde edilen gelirle INIVA bambaşka bir turdu bana. dayanışma sağlıyor.” İstanbul, biliyorsunuz, şiddet, sinir, öfOluşturulan fon sayesinde INIVA’da gerçekleşeke ve nefretle yaşayan bir topluma sahip. Gezi cek Burak Delier sergisi 25 Mart 17 Mayıs 2014 Parkı’nda bu olumsuz duyguların hepsi olumarasında sanatseverlere sunulacak. Merak ediyolu hislere dönüşmüştü ve bu büyük bir kırılma rum acaba Delier’in bu sergi kapsamında yaratanoktasıydı. Ama Türkiye şimdiden bunu unutcağı eserin konusu, ardındaki esin kaynağı ne olatu. Politika üzerine laf eden insanlar, bildiğicak. Daha önceki işlerinde de kapitalizm konusu ni düşünen insanlar, Gezi Parkı’nın hikâyesini baş gösterdiği için soruyorum, “Serginin konsepti kendilerine göre anlatıyorlar, ama anlattıkları ne olacak ve bu ‘kapitalizm merakı’ nereden geGezi Parkı değil. Çok daha duygu üzerine kuruliyor?” lu bir ortam vardı. “INIVA’da açılacak sergi için 34 senedir üzeİlk defa Gezi Parkı’nda ayaklanan solcu gibi rinde çalışmakta olduğum kapitalizm konusu olmayan öğrencilerimiz oldu, ayaklanan eğitimüzerinden devam etmeyi düşünüyorum. Kapita li orta sınıfımız oldu. Daha evvelden Türkiye’de lizm, sanat ve iş arasındaki bağlar, para, ekonobunlar yoktu. mi… Kapitalizmin bir merak konusu olmamaBence Gezi olaylarıyla benim işlerim arasınsı düşünülemez. Sonuçta kapitalist bir sistemde da kurulabilecek bir bağlantı varsa o da budur. yaşıyoruz. Çünkü ben ortaalt sınıf, yeni çıkan sosyal figürBenim yapacağım işlerden bir tanesi özellikle lerle zaten ilgiliydim. Onların özgürlük arayışıekonominin rasyonelliğiyle, gizemiyle ilgili olanı araştırıyor, sistemle nasıl uzlaştıklarına bakıcak. Biz ekonomiyi bir bilim olarak düşünüyoyordum.” (hande@handeeagle.com) ‘Feminist İncil’in yazarıydı 2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing 94 yaşında hayata veda etti u Lessing’in en çok okunan romanı olan ‘Altın Defter’, pek çoklarınca ‘feminist İncil’ olarak nitelenmişti. J. M. Coetzee, Lessing’in, çağımızın hayal gücü en güçlü yazarlarından biri olduğunu söylemişti. “Altın Defter”de, sanatı aracılığıyla yaşadığı çağla uzlaşmaya çalışan bir kadın yazarı konu edinen Lessing, 1970’lerin sonlarından başlayarak, “Argostaki Kanopus Arşivleri” adlı 5 romanlık dizisiyle bilimkurgu türüne yönelmişti. Lessing, “İyi Bir Komşunun Günlüğü” (1983) ve “Yaşlılar Yapabilselerdi” (1984) adlı romanlarında, tanınmamış yazarların sorunlarını gözler önüne sermek için Jane Somers takma adını kullanmıştı. 2007’de 88 yaşındayken, elinde ağır torbalarla evinin önünde taksiden indiğinde kendisini muhabirler ve kameralarla kuşatılmış bulan Lessing, Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen en yaşlı yazar olduğunu öğrenir öğrenmez yalnızca “Aman Tanrım!” demekle yetinmiş; sonra da, “Ben 88 yaşındayım ve Nobel ölü yazarlara verilmiyor. O yüzden, sanırım, ben öbür dünyayı boylamadan ödülü bana vermek istediler” demişti. Nobel’i kazanan 11. kadın yazar olan Lessing, o yılın favorisi Philip Roth’u geride bırakmıştı. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Güney Afrikalı yazar J. M. Coetzee, Lessing’i, “Çağımızın hayal gücü en güçlü yazarlarından biri” olarak nitelemişti. u Kısa’ların festivali 25 yaşında Kültür Servisi Ülkemizdeki en uzun soluklu kısa film etkinliği olan 25. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali, bu yıl 2027 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek. Farklı ülkelerden kurmaca, belgesel, canlandırma ve deneysel filmlerin sergileneceği festivalin ücretsiz gösterimleri, Fransız Kültür Merkezi (Taksim), İtalyan Kültür Merkezi (Tepebaşı) ve Alman Kültür Merkezi’nin (Galatasaray) sinema salonlarında yapılacak. Festivale 210’u Türkiye’den olmak üzere 940 film başvuruda bulundu. Kişisel başvuruların dışında, Fransa UNIFRANCE, Polonya Krakow Film Foundation, Almanya Goethe Institut, Hollanda Eye Film Institute, Roma Film Festivali ve İspanya Instituto Cervantes tarafından seçilen kısa filmler de programda yer aldı. Büyük bir çoğunluğu dünyanın önemli festivallerinden ödüllerle dönmüş olan filmlerin gösterimleri sonrasında, filmin yönetmeni, oyuncusu veya yapımcısıyla söyleşilerin de gerçekleştirileceği festivalde, ulusal yarışmanın yanı sıra, bu yıl Social World Film Festivali, sosyal içerikli kısa metrajlı bir Türk filmine Golden Spike Ödülü’nü verecek. 2027 Kasım’da gerçekleşecek etkinlikte gösterimler ücretsiz olacak Kültür Servisi2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing önceki akşam 94 yaşında hayata veda etti. Çok farklı tarzlarda 50’den fazla roman yazmış olan Lessing, kadın sorunlarına her zaman derin bir ilgi göstermiş, bazı roman ve öykülerinde daha çok 20. yüzyılın toplumsal ve siyasal çalkantılarında rol oynayan kişileri işlemişti. Babasının İngiliz subayı olarak İran’da görev yaptığı sırada doğan Lessing, daha sonra ailesiyle birlikte o günlerde adı Rodezya olan Zimbabwe’ye taşınmış, bu ülkede 25 yıl yaşadıktan sonra 1949’da İngiltere’ye yerleşmişti. İlkgençlik yıllarında etkin bir komünist olan Lessing, 1950’da yayımlanan ilk kitabı “Türkü Söylüyor Otlar”da, Rodezya’da yaşayan çiftlik sahibi beyaz bir karıkocayla Afrikalı hizmetçilerini konu almıştı. 1962’de yayımlandığında “feminist İncil” olarak nitelenen ve en karmaşık, ama en çok okunan romanı olan Resmi şiirleştiren sanatçı Kültür Servisi Tophanei Amire Kültür ve Sanat Merkezi, 22 Kasım 19 Ocak tarihleri arasında, modern sanatın sıra dışı isimlerinden Joan Miró sergisine ev sahipliği yapacak. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Ünivertesi himayesindeki “Miró İstanbul’da” isimli sergide, sanatçının 19501977 yılları arasında yaptığı 60 eser görülebilecek. Ressamlığın yanı sıra seramik, heykel ve gravür alanlarında da ürünler veren sanatçının, Mourlot ve Maeght koleksiyonunda seçilen eserlerinin yer aldığı sergide, sürrealist tabloları sergilenecek. 20. Yüzyıl Devrim Manzaraları 1975. Picasso ve Gaudi ile birlikte Barcelona’nın sembol isimlerinden Joan Miró, mekâna, nesnelere, biçimlere getirdiği farklı bakış ve geometrik anlatımıyla tanınıyor. Ayrıca Rene Char, Jacques Prevert, Paul Eluard, Michel Leiris gibi döneminin önde gelen edebiyatçılarıyla ilişkisi, onların eserlerini resimlemesi nedeniyle de “şiirleri resimleştiren, resimleri şiirleştiren sanatçı” olarak anılıyor. “Miró İstanbul’da” sergisindeki eserler, sanatçının “sanatsal gelişimini en iyi yansıtan yapıtları” olarak değerlendiriliyor. ‘Miró İstanbul’da’ sergisi, 22 Kasım 19 Ocak tarihleri arasında Kültür Servisi Tayfun Pirselimoğlu’nun senaryosunu yazıp yönettiği “Ben O Değilim”, 8. Roma Uluslararası Film Festivali’nde, “en iyi senaryo ödülü”nün sahibi oldu. Başrollerinde Ercan Kesal ve Maryam Zaree’nin oynadığı, kimlik değiştirmeye çalışan bir adamın hikâyesinin anlatıldığı film, yarışma bölümünün favorileri arasında gösteriliyordu. Festivalin büyük ödülü “Marc’Aurelio”yu Alberto Fasulo’nun yönettiği “Tır” filmi kazanırken, Japon yönetmen Kiyoshi Kurosawa “Sebunso Kodo” filmiyle “en iyi yönetmen ödülü”nün sahibi oldu. “Dallas Buyers Club” filmindeki rolüyle Matthew McConaughey “en iyi erkek oyuncu”, “Her” filmindeki rolüyle de Scarlett Johansson da “en iyi kadın oyuncu” ödülüne değer bulundu. ‘O Ben Değilim’e Roma’dan ödül
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear