23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 KASIM 2013 CUMARTESİ 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL Kalitesiz hammadde iddiası ‘ilaçta’ endişe verici tartışmalara yol açtı: GÜNDEM başkanı iken, çevresiyle ilgili soruşturmalara bir de gerek olmadığı raporu verdin mi, geleceğin sağlam ve parlak! Bu ve benzeri örnek pek çok. Sonuncusu hâlâ dillere destan. Hangi görevde olursan ol; yeter ki dünden bugüne başefendinin himayelerinde ol; “gavat” sözcüğünü kullanmakta özgürsün, özgür!.. Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, inmiş arabadan, “Hükümet istifa, Allah belanı versin” diye bağıranı polise göstermiş; “Yakalayın lan şu gavatı” demiş. Ne çare, bir büyüğünün himayesindeki Coş’a, Allah’ın bela vermesi ne mümkün! HHH Sözlü yazılı medya, valiye terbiye üzerinden yüklendiler. Gelmişi geçmişini döktüler sütunlara. İçişleri Bakanı M. Güler, Başbakan’ı, “tek” adam; “Valimi yedirmem” deyince; ne yapsın?.. Yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal. Kaldı mı ortada! “Gavat”ı çirkin, yakışıksız söz diye tanımlayarak valiyi sözüm ona eleştirdi. Coş’u Adana’dan alıp kızağa çekeceğini bile söyleyemedi. Ver konuyu soruşturmaya uyut yöntemine sarıldı. HHH Küçükbüyük muhalefet zaten kendi söylüyor kendi dinliyor. TV’lerden bas bas bağırdılar: “Ne hallere düştük. Devletin valileri devletin değil, RTE’nin emrinde AKP valisi” diye hükümete veryansın ettiler; lakin RTE canibinde en ufak etkili olmadı söyledikleri... Gündemin flaş ismi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da, Coş’u ayıpladı. Yukarıdan esen korku rüzgârına kapılan kimi bakanlar da, valiyi ayıplar gibi, ne ki ne dedikleri pek anlaşılmayan bir şeyler mırıldandılar... Derken Meclis Başkanı Cemil Çiçek konuştu: “Valinin temsil ettiği göreve uygun halka örnek olacak biçimde söz söylemesi” gerektiğini söyledi. Özetle; “Hiçbir valinin halka gavat demeye hakkı yok” dedi. Dediler de yazdılar da ne oldu?.. Yazılı sözlü eleştiriler tek adamın bir kulağından girdi. Öteki kulağından, tabii kafa o kafa ki, hiçbir iz bırakmadan çıktı. Dedi ki: “Söylesinler yazsınlar, geçer. Sandık beni sever!” HHH Başka ülkelerde olsa üç satırlık haber ama bizde. Dördüncü torun da geldi diye bağımlı bağımsız medyada haberden geçilmiyor. TV’ler doğumun gerçekleştiği hastaneye tek adamın teşriflerinden çook önce kamp kurdular. Muhabirler, kameramanlar kapıda nöbete girdi. Üç kilo 200 gram doğan tosunun adını çok evvelden ilan ettiydi tek adam. Muharrem ayında, seçim yaklaştı ya; Alevilere hoş görünmek için torunun adı Ali olacak diye ilan etti. Abdülhamit’in bir oğlu olmuş; adını Ertuğrul koymuşlar... Şair Eşref, Osmanlı’nın ilklerinden Ertuğrul’u, imparatorluğun son günlerini anımsatarak; “Biz bitirdik, sonuna geldik diye sevinirken baştan mı başlıyor” demiş. Tek adamın sona geldiğine sevinirken; ya maazallah büyük babanın adını, siyasal anlayışını ve uygulamalarını yaşatacağını düşleyerek torunun adını Recep koysalardı! HHH Sapına kadar Müslüman olmayı, bunlar başka, Müslümanlığı satışa çıkarmayan laikler elbette başka anlıyor. İnsan, nerede olursa olsun, bildiği gibi yaşasın, inansın; bizimkinin ağzından düşürmediği gibi Yaratan’ın yarattığı diye saygı, şefkat görmesi gerekmez mi? Hayır gerekmiyor. Gazeteler; üç beş gündür Gezi Parkı eylemleri sırasında ekmek almak için sokağa çıkan 14 yaşındaki Berkin E.’nin kafasına isabet eden gaz kapsülü nedeniyle üç kez ameliyat geçirdiğini, 152 gündür yoğun bakımda olduğunu yazıyor. Mısır’da darbecilere karşı eylemlerde öldürülen genç kız için günlerce ahlar vahlar içerikli konuşmalar yapan Başbakan; Berkin’in yattığı hastaneye bir kez olsun uğrayarak ayaküstü de olsa sağlığıyla ilgilendi mi? Hayır! HHH Benden olanlara başka, olmayanlara başka Müslümanlık bu olsa gerek! Ya da önce AKP’li olmak, sonra insan! Tedavi etmiyor SİBEL BAHÇETEPE Kur politikası nedeniyle üreticilerin, “ucuz hammadde”ye yönelmesi ve ilaçta kalitenin düştüğü tartışmaları eczacıları ikiye böldü. İstanbul Eczacılar Odası Başkanı Semih Güngör, Sağlık Bakanlığı’nın harekete geçmesi gerektiğini belirterek “Bir ilaç firmasının başındaki kişi ve İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası başkanı bunu dile getiriyorsa bu konuda endişelerin olduğunu gösterir. Hükümet artık kur farklarını dikkate alarak fiyat düzenlemesine gitmelidir” dedi. Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Genel Başkanı Eczacı Nurten Saydan ise ilacın kalitesizliği diye bir şey olamayacağını belirterek “Vatandaşımız rahat olsun, bu konuda denetimler yeterli” diye konuştu. İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası ve Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut’un “Kur farkı nedeniyle bazı firmalar düşük kaliteli hammadde alıyor. Problemli ilaç sayısı artıyor” açıklamaları tartışmaları da beraberinde getirdi. Semih Güngör, “Genellikle orijinal hammadde dışında bu hammaddenin aynısı özellikle Hindistan, Çin gibi Asya ülkelerinde üretiliyor. Bu tür yerlerde üretilen çok daha ucuza satılan ilaç hammaddeleri acaba gerçek anlamda orijinali kadar etkili mi? Bunu tespit etmek gerekir. Sağlık otoritesi bunu dikkate almalıdır” dedi. Zaman zaman hastalardan, kullandıkları ilaçların etki etmediğine yönelik şikâyetler aldıklarını anımsatan Güngör, “Sağlık Bakanlığı’nın ‘fiyat düşük’ bahanesiyle piyasaya ilaç vermeyenin ruhsatını iptal edeceğim demesi çözüm değil. Çözüm kur farkı sorununun ortadan kaldırılmasıyla mümkündür” diye konuştu. Saydan ise tartışmalara katılmadığını belirterek, “Denetim mekanizmaları bu duruma izin vermez” dedi. n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Hastaya ilaç yok İKLİM ÖNGEL ANKARA Türkiye’de, milyonların tedavisinde kullanılan ve bir kısmı hayati öneme sahip toplam 300 kalem ilacın piyasada bulunmadığı ortaya çıktı. Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Erdoğan Çolak, aralarında kanser, troid, kalp hastalıklarının ilaçları ile antiromatizmal ve anti depresanların da bulunduğu 300 kalem ilacın önemli bir kısmının uygulanan fiyat po litikaları nedeniyle Türkiye’de olmadığını kaydetti. Çolak, “100 liralık orijinal ilaç Türkiye’ye 80 liradan giriyor. Bir de bundan kamu kurum iskontası adı altında yüzde 40 iskonto alınıyor. Kanser ilaçlarının büyük kısmı tek kalem olduğu için, ithalatçılar Türkiye’ye ilacı sokmuyor. Yerli firmalar da ucuz olduğu için üretmiyor. Çözüm, hayati önemi olan ilaçlarda esnek fiyat politikalarının uygulanmasıdır” dedi. Fiyatlar yeniden belirlensin Çolak, üretici firmaların “ucuz” ilaçları üretmekten vazgeçtiğini kaydetti. Çolak, “Piyasada bulunmayan bu ilaçlara acil ihtiyaç var” dedi. Çolak, “Prensiplerimize göre ilaç kaliteli, bulunabilir ve alınabilir olmalı. Çok düşük fiyatlar ortaya çıkarmanın mantığı yok. Bazı ilaçların fiyatları makul düzeye çekilsin ki bulunabilir olsun. Ne vatandaş ne firma ne de devlet zarara uğrasın” dedi. YALMAN’IN AÇIKLAMALARINA TEPKİ: kullanılıyor İstanbul Haber Servisi Balyoz davasından 16 yıl hapis cezası Yargıtay tarafından onaylanan emekli Kurmay Albay Emin Küçükkılıç, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın açıklamalarına dikkat çekerek “Bu açıklamalar mahkum olan yüzlerce askeri personeli ilgilendirmeyen, komuta kademesi arasında yaşanmış sorunlardır. Muğlak açıklamaları suiistimal edilerek aleyhimize kullanılmaktadır” dedi. Küçükkılıç, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden bazı gazetelerin genel yayın müdürlerine yazılı bir açıklama göndererek Balyoz davasına ve Yargıtay sürecine dikkat çekti. Küçükkılıç “Taksit taksit yapılan bu açıklamalarda ‘Seminerde darbe çalışması olmamıştır, darbe teşebbüsü tarafımdan önlenmemiştir’ şeklinde net bir cevap bulunmamaktadır. ‘Ben bu seminerin bir gününü biliyorum’ benzeri muğlak açıklamalar suiistimal edilerek aleyhimize kullanılmaktadır” dedi. Davada temel delil olan dijital belgelerin sahteliğinin bilirkişi raporlarıyla belirlendiğini anlatan Küçükkılıç “İddiaların çıkış noktası ‘CD’lerin sahte olmasının önemli olmadığı’dır. Böylece sahtekârlıklar gizlenecek ve bizler hapis yatarken bunları yapanlar elini kolunu sallayarak dolaşacaklardır.” Emekli Albay Küçükılıç açıklamasını şöyle bitiriyor: “Asıl acı olan toplumdaki ahlak anlayışının giderek yozlaşmasıdır. Artık sahtelikler doğal, yolsuzluklar normal, kul hakkı yemek helal, zulüm sıradan olmuştur.” Aleyhimizde Bir kez daha lanetlendi İstanbul Haber Servisi Beyoğlu’ndaki Neve Şalom ve Şişli’deki Beth İsrael sinagoglarına 10 yıl önce gerçekleştirilen bombalı saldırılarda hayatını kaybedenler, Şişhane’de düzenlenen törenle anıldı. Bombalı saldırıların ardından Şişhane’ye dikilen Barış Anıtı önünde düzenlenen anma törenine, CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Türkiye Hamambaşılığı Neve Şalom Vakfı, Yağbasan Köylüler Derneği üyeleri, saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınları ile yaralı olarak kurtulan Aydın Kara katıldı. Tanal, “Bu terörü araç olarak görenler ve tarihe geçenler, DNA ile tespit edilen örgüt El Kaide’dir. Bunlara destek olanları, amaçlarına ulaşabilmek için demokrasiyi araç görüp toplumu ötekileştiren zihniyeti de kınıyorum” dedi. Tören alanına Türkiye Hahambaşılığı Neve Şalom Vakfı tarafından çelenk gönderildi. Konuşmaların ardından ellerinde, “Terörü lanetliyoruz, unutmadık unutmayacağız” yazılı pankart taşıyarak Neve Şalom Sinagogu’nun önüne kadar yürüyen katılımcılar, saldırının gerçekleştiği yere karanfiller bıraktı. 10 yıl önce çalıştığı reklam evine giderken saldırıda ağır yaralanarak bir bacağını ve görme yetisini kaybeden Aydın Kara (40) ise törene evlilik cüzdanıyla katılarak tepkisini gösterdi. Olayda sakat kalmasının ardından, eşi tarafından terk edildiğini söyleyen Kara, Neve Şalom Sinagogu’na yumurta attı. Törendeki görevliler tarafından güçlükle sakinleştirilen Aydın Kara, tören alanından uzaklaştırıldı. 33 yıl, gazeteciliğe verdiğim toplam emeği... 20 yıl, bunun köşe yazarlığını içeren dilimini... 5 yıl, gazeteciliğin hapiste sürdürdüğüm bölümünü ifade ediyor. Kimi hastalıklar mesleğe özgüdür. Madenciler akciğer hastalıklarıyla daha kolay tanışır, öğretmenler varisi okulun bir hediyesi sayar, terziler erken yaşta gözlüğü giyer. Gazetecilerinse meslek hastalıkları daha çeşitlidir. Dönemlere göre yaygın olmaları, hatta bulaşıcıları vardır. Bir bombalı saldırıya kurban gitmek Türkiye’ye özgü meslek hastalıklarından biridir. Hapse atılmak bir diğeri. Yaygınlaşan bir başka hastalık mesleğin dışına itilmek. HHH Her nerede olursa olsun, koşulları sonuna kadar zorlayarak mesleğini yapmak, kalemi elden bırakmamak da gazetecinin hastalığıdır. 33 yıl önce 11 Kasım 1980 günü gazeteciliğe başladığımda tarifsiz bir heyecan içindeydim. O gün okulda öğrendiğim bütün gazetecilik tarifleri aklımdaydı. “Haber, tarih taslağının ilk aşamasıdır.” “Gazeteci, yaşadığı çağın tanığıdır.” “Yeryüzündeki hiçbir şey bir gün önceki haber kadar bayat değildir.” “Gazeteci arşivi ve çevresi kadar vardır.” Telefon defterimin ilk sayfasına bu sözleri yazmıştım. Mesleğe başladığımda Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin son sınıfındaydım. Ne yapıp edip dersleri kaçırmamaya çalışıyordum. Çünkü birinci sınıfta kendime okulu birinci bitirme sözü vermiştim. Hem mesleğe ilk adımı atmak hem de bu sözü tutmak, özgüvenimi daha da arttırdı. Zaman zaman İzmir’de yaşayan Türkiye’nin önemli edebiyatçıları, yazarları konferans niteliğinde derslere gelirlerdi. Onları özellikle kaçırmamaya çalışırdım. O günlerden başlayan tanışıklığımızı daha sonra dostluğa dönüştürdüğümüz ve bu dostluğu hapiste demirden betondan daha güçlü hale getirdiğimiz Muzaffer İzgü’yü selamlamadan geçemeyeceğim. Köşe yazarlığı gazeteciliğin bir başka evresi oldu. Özü yine değişmedi, okura yeni, taze bir şey vermek... İçimdeki, İletişim Fakültesi yıllarından kalan “okulu birinci bitirme öğrenciliği” hiç kaybolmadı. Köşe yazılarımı, zaman zaman rakamlar değişse de en az 20 kişinin okuduğunu düşünürüm. Kendimi onların öğrencisi sayarım. Çoğu bugün aramızda değil, ama olsun ben yine de onların yazılarımı okuduğunu düşünerek kaleme alırım. Arada mizah dozunu iyi bulduğum yazılarda, “tamam” derim, “Aziz Nesin’den geçer not alırız.” Türkçenin zenginliklerinden iki tutam alıp uyak yapabilmişsem, “Kim bilir” derim, belki de Yunus Emre kapı eşiğinde oturmama izin verir.” Dünya gezilerini heybesinde yaptığım Evliya Çelebi ile şimdilerde ayrı bir yolculuk içindeyiz. İlhan Selçuk, Uğur Mumcu ile yazı sonrası muhabbetimiz olmaz; çünkü önceden konuşmuş oluruz. HHH Gazeteci olunur mu doğulur mu? Bu biraz da yumurtatavuk örneğidir. Ancak bugünkü Türkiye koşullarında gazeteci doğmak işin yüzde 49’udur. Yüzde 51’i gazeteci ölmektir. Gazeteciyi ölümsüz yapan da budur. Gazeteciliği, yazmayı, üretmeyi hapishane koşullarında da sürdürmek... diye başlarsam, sütun yetmez. Bu yanını başka bir yazıya bırakalım. Siyaseti de tıpkı gazetecilik gibi halka gerçekleri anlatma duygusuyla yapmaya çalışırken, partiden, gazeteden, meslek kuruluşlarımızdan dostlar “33205”i hep birlikte selamlamak için toplantılar düzenlediler. Akıl eden herkese teşekkür ediyorum. Beni daha da güçlendirdiler. Bu da iyi geldi. Çünkü daha yapacak çok işimiz var. ‘Anıtkabir’deki bu adamlar kim?’ ‘JİTEM’ üyesiyiz deyip yol kestiler KOCAELİ(Cumhuriyet) Kocaeli’nde kendilerini “JİTEM” üyesi olarak tanıtan 5 kişi gözaltına alındı. Kocaeli Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, D100 karayolunun Kuruçeşme mevkisinde 5 kişinin ellerindeki silahlarla araçları durdurduğu ihbarı üzerine harekete geçti. Olay yerine giden ekipler, kar maskeli 5 kişiye kimlik sorgulaması yapmak istedi. Şüpheliler, JİTEM’de görevli olduklarını, jandarmaya teslim etmek üzere bir kişiyi beklediklerini söyledi. Şüphelilerin bulunduğu araçta yapılan aramada, M16 av tüfeği, 1 tabanca, 4 kar maskesi, 1 el feneri, halat ve göz bağı ele geçirildi. M.K. (23), V.Ö. (23), F.D. (23), A.A.D. (33) ve Ö.Ş. (45) gözaltına alındı. Adliyeye sevk edilen zanlıların Emniyet’te, otomobillerinin hararet yaptığı için durduklarını söyledikleri öğrenildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Barosu, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında, Anıtkabir’de askerlerle birlikte “görevli” yaka kartıyla nöbet tutan, sivil giyimli şahısların kim olduğunu sordu. Anıtkabir Komutanlığı’na Baro Başkanı Avukat Sema Aksoy imzasıyla gönderilen dilekçede, şahısların hangi sıfatla orada bulunduğu soruldu. ‘Bu mu sizin demokrasiniz’ KONYA (Cumhuriyet) Partisinin “Siyaset Akademisi” programına katılan Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, AKP’nin 10 yılda yaptığı hizmetleri anlattığı sırada çiftçi Hasan Koyuncu tarafından protesto edildi. Sivil polisler Koyuncu’nun yanına yaklaşıp sakinleştirmeye çalıştı. Koyuncu, tepkisini sürdürünce polisler salon dışına almak istedi. Koyuncu da, “Bu mu sizin demokrasiniz. Çiftçi kan ağlıyor. 200 bin çiftçi iflas etti” dedi. l Poyrazköy Davası’nda sanıklar dinlendi l ‘Uyuşturucu çeteleri vurdu’ iddiası Bulunan silahların kullanılması olanaksız CANAN COŞKUN Gazi’de silahlı saldırı: 1 ölü, 1 yaralı İstanbul Haber Servisi Gazi Mahallesi’nde önceki akşam 23 yaşındaki Erdal Arslan, uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti, arkadaşı Serkan Özcan ise yaralandı. Önceki gece 22.30 sıralarında bir kozmetik firmasında çalışan Erdal Arslan ile arkadaşı Serkan Özcan, yolda yürüdüğü sırada kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce silahlı saldırıya uğradı. Saldırı sonucu ağır yaralanan Arslan ile Özcan özel bir hastaneye kaldırıldı. Erdal Arslan hastanede yapılan tüm müdahaleye rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti, Özcan’ın durumu ise ciddiyetini koruyor. Polis saldırıyı gerçekleştiren şüpheli ya da şüphelileri yakalamak için çalışma başlattı. Sosyal medyada ise olayın uyuşturucu çeteleri ile bağlantılı olabileceği öne sürüldü. Cinayet, Maltepe Gülsuyu Mahallesi’nde Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesi ile sonuçlanan çete saldırılarına benzetildi. Baba: Berkin’in zanlısı Erdoğan İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı eylemlerinde Okmeydanı’nda 16 Haziran’da ekmek almaya giderken polisin attığı gaz kapsülünün kafasına isabet etmesiyle 153 gündür komada olan Berkin E.’nin (14) babası Sami E. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe verdi. Sami E., Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında, işkence ve insan öldürmeye teşebbüse azmettirme iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Dilekçede İçişleri Bakanı, İstanbul valisi ve Emniyet müdürü de ihmal ile suçlandı. Güler: Evlere girmek suçtur ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İçişleri Bakanı Muammer Güler, bütçe komisyonunda bakanlığının sunumunu yaptı ve vekillerin sorularını yanıtladı. Güler, öğrenci evleri tartışması konusunda “hiçbir kimsenin hanesine, evine, ofis niteliğindeki yerleşim yerine ve ofisine, mahkeme kararı olmadan hiçbir kimse giremez. Bu bizim yükümlülüğümüzdür. Hiçbir güvenlik görevlisi böyle bir suçu işleyemez. Bu, şahsen de kendisinin sorumluluğu anlamına gelir” dedi. Güler, Gezi Parkı’nda yaşanan olaylarda “eğer olmuşsa” orantısız güç kullanımının kurumsal tavır olmadığını söyledi. Güler, Gezi olaylarında polise karşı toplu bir şiddet uygulandığını savunarak bunu kavrayamadıklarını belirtti. Kafes Eylem Planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Amirallere Suikast dava dosyalarının birleştiği 5’i tutuklu 85 sanıklı Poyrazköy davasında yargılanan eski Kurtarma ve Sualtı Kurmay Başkanı Deniz Kıdemli Albay Kemal Kesen, suikast yapılacağı iddiasıyla dere yatağının kenarına gömülü halde bulunan lav silahları, mermiler ile sis kutularının herhangi bir görevde kullanılmasının mümkün olmadı ğını belirtti. Tanık emekli Binbaşı Hakan Gürkan, mühimmatların suikast için kullanacağına yönelik iddiaların mümkün olamayacağını söyledi. Avukat Hüseyin Ersöz de bilirkişi raporundaki “Normal kullanıcı veya sistem davranışları ile açıklanamayacak bir bulguya rastlanmamıştır” ibaresine ilişkin, “Raporlarda, iharddiskin manipülasyona uğradığına ilişkin önemli tespitler yer almaktadır” dedi. Sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verildi. ADANA (Cumhurilet) Beşocak Şehit Veli Ataşçı Polis Merkezi’nde işkence gördüğünü belirten 34 yaşındaki Vedat Aslan, üzerine benzin döküp kendini yakmaya kalktı. Polisler tarafından hafif şekilde yaralı olarak kurtarılan Aslan, oturduğu mahallede silah sıkılması olayı nedeniyle şüpheli olarak gözaltına alındığını, sorgu sırasında çırılçıplak soyularak işkence yapıldığını anlattı. Aslan, sinir krizi geçirdi. İşkence gördü, ölmek istedi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear