22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 KASIM 2013 CUMARTESİ 10 HABERLER Altan Öymen, ‘... Ve İhtilal’de DP iktidarının 1957 seçimlerinden sonra otoriterleşmesini ve ülkeyi ihtilale götüren süreci anlatıyor İktidarın ‘güç’ zehirlenmesi MİYASE İLKNUR Devlet Olmak RESMEN ilan edilerek devlet olmanın ne demek olup olmadığını önümüzdeki hafta somut bir örnekle öğrenmiş olacağız. Bir başka devleti tanımanın da... Hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hem de Türkiye Cumhuriyeti açısından. Çünkü 2124 Kasım tarihleri arasında “Dünya Kıbrıs Türkleri Üçüncü Kongresi” toplanmış olacak. Orada dile getirilecek uygulamalar her şeyi açığa çıkarır. Böylece içimiz rahat eder veya kaç yıldır içimizde kalan rahatsızlıklar yine sürüp gider. ıbrıs denen adada KKTC’nin devletliği kendi iradesiyle resmen ilan edilip TC de onu resmen tanıdığına göre bakalım bütün uygulamalar bu “resmilik” çerçevesine uygun olarak yapılıyor mu? Diyelim ki KKTC devlet başkanı Ankara’yı resmen şereflendirdiğinde veya da bunun mukabili yaşandığında, anavatanyavru vatan yakınlığı ve sıcaklığı dolayısıyla protokolü her zaman için harfi harfine uygulamak biraz tuhaf kaçsa da arada bir iki taraf hiç değilse “ibreti âlem” için bu “tuhaflığı” göze alsa ve başka devletlerden de “ciddiyet” adına aynı törenlerin yapılmasını beklese fena mı olur? Böyle başlamak, ister istemez başkalarının saygısızlıklarına karşı çıkmak ve giderilmesini istemek hakkını da getirecektir. Çünkü bu alan bizler için önemli yanlışlarla dolu. rneğin, neredeyse dünyanın bütün spor federasyonları kendi üye takımlarının Türklerle resmi ya da özel karşılama yapmalarına engel olup sık sık ceza vermeye kadar nasıl gidebilmektedirler? Türkiye’nin KKTC ile yani hem resmen tanıdığı ve soydaşlarının da ülkesi olan bir devletle sportif temas yapması “yüzünden” aforoz edilmesi ve “dokunulmaz parya” sayılması hangi insanlığa sığmaktadır? Tanınmamış devlet olmak, dokunulmazlığa mahkum olmak mıdır? Hani spora siyaset karıştırılmayacaktı? Yasaklamak, karıştırmanın dik âlâsı değil midir? ütün bunlar ve utanç verici başka uygulamalar dünyanın her yanındaki Türklerin ilgi alanına giren ve onların başka türlü de dikkatlerini çekmiş olması gereken bütün yanlış uygulamalara karşı çıkmak her yerde mutlaka destek bulacaktır. Hak bilirlik kimseyi rahatsız etmez. K karşısına çıkmasını istediği cephenin de adını koydu: “Vatan Cephesi...” Bir süre sonra DP “Vatan Cephesi Ocağı” adını taşıyan ocaklar açmaya başladı. enderes “nifak cephesi” M deyimini muhalefet için kullanırken bunun Çocukluğundan başlayarak Türkiye’nin yakın tarihini anılar ve belgeler ışığında kitaplaştıran Altan Öymen’in “Bir Dönem Bir Çocuk”, “Değişim Yılları” ve “Öfkeli Yıllar”dan sonra bu serinin dördüncü kitabı “... Ve İhtilal” kitabı okuyucuyla buluştu. Öymen, son kitabında 67 Eylül olaylarından, 1960 yılının 27 Mayısı’na kadar ki beş yılı anlatıyor. DP iktidarının 1960 öncesinde otoriterleşme sürecini ve Türkiye’nin nasıl adım adım ihtilale gittiğini gerek kendi anıları gerekse o döneme ait Meclis tutanakları, anı kitapları ve gazete haberlerine dayanarak okura sunuyor. Biz de kitaptan bugünkü AKP iktidarının uygulamalarıyla benzerlik gösteren bazı olaylardan bir seçki yaptık. Vatan Cephesi Olayları 1958 ve 1959 yılları, Türkiye’nin “Vatan Cephesi” fırtınası altındaki yıllardır. “Vatan Cephesi” formülünü Demokrat Parti, Türkiye’deki muhalefet partilerini “ihtilalcilik”le suçlayarak ortaya attı. Biz de o “ihtilalciler”e karşı “vatanseverleri harekete geçiririz” gerekçesiyle... Aslında o sırada muhalefeti ihtilalcilikle suçlamanın hiçbir ciddi dayanağı yoktu. Başbakan Menderes komşu ülkelerdeki ihtilallerle ilgili gazetelerde yapılan haber ve yorumları Türkiye’de “ihtilale davetiye çıkarma” olarak görüyor ve basın mensuplarını şöyle tehdit ediyordu: “Allah’tan dilerim, bunun en küçük bir tezahürü bir yerde belirmesin ve o zaman bu yaptıklarının pahasını ödemek mecburiyetinde kalmasınlar.” Altan Öymen Menderes, ana muhalefet partisi CHP’ye karşı “ihtilalcilik” iddialarını yurt gezilerinde yaptığı konuşmalarda da tekrarlıyor, CHP’yi ve liderini, “vatan sathında nifak tohumları ekmek” ve “fitnecilik”le suçluyordu. CHP başta olmak üzere muhalefet partileri için yeni bir tanımlama oluşturmuştu: “Nifak Cephesi.” Başbakan bu “nifak cephesi” deyimini muhhalefet cephesi için kullanırken bunun karşısına çıkmasını istediği cephenin de adını koydu. Onun adı “Vatan Cephesi” olacaktı. İlk olarak 12 Ekim 1958’de Manisa’da yaptığı konuşmada muhalefet partilerini destekleyen vatandaşları, “vatanperverler”in ortaya koyduğu eserleri korumak adına “Vatan cephesi”nde birleşmeye çağırdı. Vatan Cephesi süreci şöyle işleyecekti: Başbakanın çağrısına uyarak Vatan Cephesi’ne katılmak isteyenler başvurularını, Demokrat Parti’nin her kademedeki ocaklarına yapacaklardı. Başbakanın, vatandaşları Vatan Cephesi’ne katılmaya davet etmesinden sonra DP, “Vatan Cephesi Ocağı” adını taşıyan ocaklar açmaya başladı. Ocakların önüne asılan tabelalarda gerçi DP’nin adı ve amblemi de bulunuyordu ama “Vatan Cephesi” sözü daha belirgin bir şekilde yer alıyordu. Bu ocakların açılışları büyük törenlerle yapılıyor, törenlere DP’nin ileri gelen politikacıları katılıyor, nutuklar atılıyordu. Ardından “Vatan Cephesi” adı altında DP’ye katılanların kayıt törenleri yapılıyordu. Bu bizzat ocaklara gelenlerin katılım törenleriydi, bir de DP örgütlerinin organize ettiği radyo üzerinden katılımlar vardı. Radyoda DP örgütleri tarafından iletilen isimler tek tek okunarak “Vatan Cephesi”ne katıldıkları bildiriliyordu. İstanbul’un DP’li Belediye Başkanı ve İl Başkanı Kemal Aygün ve partinin önde gelen siyasetçilerinin katıldığı kampanyanın başlıca hedefi ise İstanbul’un ünlü işadamlarını “Vatan Cephesi”ne kazandırılmasıydı. Devlet Bakanı Medeni Berk’e de Vehbi Koç’u ikna etme görevi verilmişti. Ö “... Ve İhtilal”de 1955’ten 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar geçen döneme yer veriyor. ürkiye’nin yakın tarihini anT latan kitaplarından dördüncüsü yayımlanan Altan Öymen, B Vehbi Koç’a baskı ehbi Koç, CHP üyesiydi. İktidar V döneminde 40 kişilik parti divanı üyeliği de yapmıştı. 1950’deki parti değişikliğinden sonra da CHP üyesi olarak kalmıştı. Demokrat Parti’nin iktidar döneminde yaptığı önerileri de kabul etmemişti. Zaman içinde baskı haline gelen bu öneriler, Vatan Cephesi dönemi başladıktan sonra arttıkça artmış ve çok daha ağır bir baskı halini almıştı. Koç, yaptığı her önemli görüşmenin özetini, o görüşmenin hemen ardından sekreterine bir tutanak gibi dikte etmek ve o şekilde oluşan belgeyi arşivinde saklamak alışkanlığındaydı. O konunun belgelerinden sadece birinin, Koç’un dönemin Devlet Bakanı Medeni Berk’le bir görüşmesinin tutanağından aralarında geçen diyaloğu öğreniyoruz: “28.1.1959 Bakan hal hatır sorduktan sonra söze şöyle başladı: Bundan evvelki teşebbüslerimizde sizi DP’ye almak için düşüncemiz bambaşkaydı. Fikrinizden istifade etmek istiyorduk. Fakat son zamanlarda şekil değişti. Alınan bir kararla İktisadi Devlet Teşekkülleri’ndeki arkadaşları DP’ye almaya karar verdik ve teşebbüse geçtik. İçtimadan ayrılırken beyefendi ‘Tüccarlardan da alalım ve bunun için de bir kampanya açılsın’ diye emir verdi ve benim sizinle bir defa daha bu mevzuda görüşmekliğimi söyledi. İşte sizi bunun için aradım, görüşeceğim mevzu budur.’” Vehbi Koç, gerek Devlet Bakanı Medeni Berk’e ve gerekse Başbakan Adnan Menderes’in kendisine İstanbul’da yaptığı görüşmelerinde neden DP’ye girmediğini izah ettiğini ve mutabık kaldıklarını hatırlattığını yine tutanaklardan öğreniyoruz. Devlet bakanı olarak o sıralardaki asıl görevinin Vatan Cephesi’ne üye kaydettirmek olduğu anlaşılan Berk, birkaç hafta önceki o durumun artık değiştiğini, şimdiki durumun Koç için tehlikeli olacağını anlatır. Tutanağa göre şöyle: Medeni Bey, “...Bütün İktisadi Devlet Teşekkülleri’ndeki müdür ve idare meclisi azaları partiye girmeye davet edilecekler ve girmedikleri takdirde girmeyenlerin not edilmesi kararlaştırıldı. Şimdi hamle yapıyoruz. Birçok tüccar da DP’ye girecektir. Eğer düşündüğümüz gibi birçok tüccar DP’ye kaydedilir ve siz de girmezseniz bankalardaki kredileriniz kesilebilir, kotalardan istifade etmeyebilirsiniz, birçok işinizde müşkülat çıkarılır, haberiniz olsun diye söylüyorum” dedi. Koç, buna tutanağa göre şöyle cevap verir: “Ben durumumu bir defa ‘Krediniz kesilebilir’ daha izah ederek DP’ye girmemekliğimin bir menfaat meselesi olmadığını, efkârıumumiyenin hakkımda vereceği nottan dolayı çekindiğimi, binaenaleyh benden DP’ye hiçbir zaman fenalık gelmeyeceğini, işimle gücümle meşgul olacağımı, DP yardım isterse bunu da yapmaya hazır olduğumu, buna rağmen kredilerimi keserler ve iş yaptırmazlarsa, yaşımın 58 olduğunu, bir tarafa çekilip bağ bahçe işiyle meşgul olacağımı, mukadderatıma tabi bulunacağımı anlattım.” Vehbi Koç, baskılara karşı uzun süre direndikten sonra şuna karar verecektir: DP’ye hiçbir şekilde girmeyecek ancak CHP’den ayrılacaktır. Bu durumunu, dostları aracılığıyla İnönü’ye de iletir. İnönü anlayış gösterir. Partisinin yetkililerine de konuyu fazla büyütmemeleri talimatını verir. Ve Koç bir gün CHP Genel Sekreterliği’ne istifasını verir. Bergama’da işkence gibi duruşma İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Dikili ilçesinde bir fırıncının, daha sonra da olayı anlattığı din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin tecavüzüne uğradığı öne sürülen genç kız, dün Bergama Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmad saatlerce zanlılarla bir arada tutuldu. Daha önce kız öğrencilere taciz suçlamasıyla 6 ay açığa alınan öğretmeni “birilerinin” koruduğunu öne süren eğitim sendikaları ise yaşananlara tepki gösterdi. Dikili Çok Programlı Lisesi öğrencisi E.A, geçen yıl mart ayında babasının fırıncı arkadaşı, A.K.’nin (55) tecavüzüne uğradı. E.A.’ya, daha sonra durumu anlattığı din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni R.K. (52) de tecavüz etti. Olayın duyulmasının ardından E.A., babasıyla Dikili Cumhuriyet Savcılığı’nda şikâyetçi oldu. Geçen süreçte öğretmen R.K., Konya Karapınar’a atandı. Öğretmenin, daha önce de Foça’da görev yaparken öğrencilerini taciz ettiği gerekçesiyle 6 ay uzaklaştırma cezası aldığı belirtildi. Konuyla ilgili açılan davanın ilk duruşması dün Bergama Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleştirildi. Eğitim sendikalarının yanı sıra, aileler ve Dikili Kadın Platformu’nun da izlediği duruşmada, genç kız zanlılarla birlikte saatlerce aynı salonda tutuldu. Salon, sadece genç kızın ifadesi alınırken boşaltıldı. Savcının, zanlıların tutuklanması istemini reddeden mahkeme heyeti, duruşmayı 3 Şubat 2014 tarihine erteledi. Duruşmanın ardından basın açıklaması yapan Eğitim Sen İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Ebru Dinçel, zanlıların 1 gün bile gözaltında tutulmadığını, somut deliller ve savcının istemine karşın tutuklanmadıklarını söyledi. Dinçel, bugünlerde iktidarın, kız ve erkek öğrencilerin evlerini tartışmaya açtığını anımsatarak, “Bunu tartışacaklarına, çocuklarımızı, gençlerimizi tecavüzcülerden korusunlar” dedi. Genç kızın duruşma boyunca zanlılarıyla göz göze getirilmesine de tepki gösteren Dinçel, “Genç kızımız, herkesin gözü önünde saatlerce bir kez daha taciz edildi” diye konuştu. aynı salonda saatlerce bekledi l Tecavüz mağduru, zanlılarla Adnan Menderes Vehbi Koç CHP’yi kapatma girişimi ahkikat Encümeni kurma düşüncesi, T DP Grubu’nun 7 Nisan 1960 günkü toplantısında somutlaştı. DP Grubu’nun basına kurulması ve seçimlerden önce bir anayasa değişikliğini de öneriyordu. İçişleri Bakanı Namık Gedik’in de “Tamamen katılıyorum” diyerek desteklediği önergenin kapsamı Başbakan Manderes ve gruptaki diğer milletvekillerinin önerileriyle genişletildi. Sonuçta iktidara karşı halkı, askeri ve memurları kıştırttığı ve TKP’nin yurtdışından yayın yapan radyosu “Bizim Radyo”yu dinlemeleri yolunda halka tavsiyede bulunmak iddialarıyla CHP ve “bir kısım basın” hakkında tahkikat encümeni kurulacaktı. Bu tahkikat encümeni TBMM üyesi 15 kişiden oluşacak, yargıya ve polise ait olan tüm yetkilere sahip olacaktı. Tahkikat encümeni, her türlü siyasi faaliyeti durdurma kararı da dahil olmak üzere her türlü önlem ve kararları almak ve Meclis dışında da faaliyette bulunmaya yetkili kılınacaktı. Tahkikat Encümeni önerisi Meclis’in 18 Nisan 1960 günkü oturumunda kabul edildi. O günkü oturumda söz alan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “Biz ihtilalden geldik ama demokrasiye geçtik. Yeniden ihtilal istememiz mümkün değildir. Ama bu yolda devam ederseniz, sizi ben bile kurtaramam” şeklindeki ünlü konuşmasını yaptı. İnönü, hükümetin bu önerge ile tüm suçlamaları soruşturmakla yetkili devlet kuruluşlarına güvenmediğini, kendi milletvekillerinden oluşacak özel bir tahkikat encümenini o yüzden istediğini belirtti. Tartışmalı oturumda muhalefet oylamaya katılmadı ve önerge kabul edildi. Tahkikat Encümeni ilk toplantısında, soruşturmanın selametle sonuçlanması amacıyla bütün siyasi partilerin ve bunlara bağlı kuruluşların ve kolların her türlü kongreleri de dahil olmak üzere toplantı yapmasını, kısacası her türden siyasi çalışmayı yasaklamıştı. Bununla da yetinmeyip aldığı kararların ve Meclis’teki görüşmelerin basında yer almasına da ayrıca yasak getirdi. Tutuklama reddedildi kapalı toplantısında “CHP’ye karşı alınacak önlemler”le ilgili görüşmeler, Bolu Milletvekili Reşat Akşemsettinoğlu’nun bir soru önergesi ile gündeme gelmişti. Akşemsettinoğlu soru önergesinde, meşru iktidara karşı fiilen harekete geçen, halkı, askeri ve memurları ayaklandıran CHP’nin kapatılıp kapatılmaması hakkında hükümetin ne düşündüğünü dile getirmişti. Daha önce Millet Partisi’ni kapattıran DP, bu kez de ana muhalefet partisi CHP’yi kapattırma konusunu tartışmaya başladı. Gerçi parti kapattırma yetkisi tek hâkimli Sulh Ceza Mahkemesi’ndeydi ama değil sulh hâkimleri, Yargıtay başkanlarının bile mesleki geleceklerini Dönemin İçişleri Bakanı belirleme yetkisi de hükümetin elindeydi. Akşemsettinoğlu önergesinde CHP’nin Namık Gedik, CHP’nin gizli faaliyetlerinin olduğunu ileri kapatılması talebi ile de yetinmiyor önergesinin sürerek önergeyi destekledi. 2. ve 3. maddelerinde özel yetkili mahkemelerin Siyaset yasak, duyurmak da.. ‘Çocukları koruyun!’
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear