02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 2013 SALI 4 HABERLER Kılıçdaroğlu: Sosyalist Enternasyonel Suriye konusunda aktif rol oynamalı Yalman’ın Açıklamaları Aytaç Yalman’ın geçen hafta içindeki açıklamaları, “yandaş medya”da “bak gördün mü, demek ki Balyoz doğruymş” gibi görüşlerin ileri sürülmesine yol açtı. Bunun üzerine davanın önde gelen avukatlarından Celal Ülgen’e görüşlerine başyvurdum, yanıtını yayımlıyorum: “...Aytaç Yalman Paşa’nın birkaç gündür yayımlanan dizi haber içinde söylemek istediği şey ‘Kurmay başkanım yetkisini aşmış, bunun sonucu olarak ordu komutanı da inisiyatif kullanması ve emrin yorumlanmaması sonucu söz konusu seminer icra edilmiştir. Ancak ifade etmek isterim ki ne kurmay başkanım (İlker Başbuğ) ne de ordu komutanım (Çetin Doğan) askeri kural hatası dışında başka, kötü bir niyet taşıdığını söylemem’ cümlesinde gizlidir. Ayrıca ‘Beni bırakın sahtecilikleri yapanlarla uğraşın’ sözü ile ‘Bu CD’leri (legal plan seminerinin CD’leri) 1’nci Ordu dışına kim çıkarmış bunları araştırın’ sorusu bu savımızı kanıtlamaya yetiyor. Aytaç Yalman Paşa aynı dönemde görev yaptığı Hilmi Özkök Paşa ile ayrı düşmüştür. Aynı zamanda Kara, Deniz ve Hava kuvvetleri komutanları ve kurmay başkanı ile de ters konumdadır. Daha net söylemek gerekirse Yalman Paşa’nın söylemlerinden görev yaptığı sıradaki hiçbir komutanla bugün barışık olmadığı anlaşılmaktadır. Nedir bu karşıtlık, bilemeyiz. Aytaç Yalman Paşa’nın yanlışı şurada; Şu anda, o dönemdeki Hava Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Balyoz davasından, Jandarma Genel Komutanı ile kurmay başkanı ise Ergenekon davasından dolayı tutukludur.  Böyle durumlarda tutukluların hallerinden anlamak gerekir. Kişisel çelişkileri ya da geçmişteki olayları savunmasız kalmış, gadre (haksızlığa) uğramış insanların bu zor zamanlarında onlara zarar verircesine ortaya dökmemek gerekir. Hele Çetin Doğan Paşa için ‘Psikopatik eğilimlerine karşın onu general yaptım’ cümlesi ne derecede birikmiş öfke patlamasıdır bilemem. Ama doğru olmamıştır, şık düşmemiştir. Gene de Aytaç Paşa’nın söyledikleri Balyoz davası sanıklarının ve müdafilerin tüm savunmalarını doğrular niteliktedir.  TSK içinde bir dönem yaşanmış huzursuzlukları ‘darbe’ girişimine bağlamak, el yordamı ile çıkarsamalar yapmak,  varsayımlar ileri sürerek  bir darbe kanıtlama çabasına girmek belki birilerinin sahte ve üretilmiş CD’ler ile kotardığı durumdan kaynaklanan vicdan azabını hafifletebilir. Ama olmayan bir darbe girişimini, sahte CD üreterek, işbirlikçi bir subay vasıtasıyla önceden kurgulanmış bir harddiski Gölcük Donanma Komutanlığı çöplüğüne koymak ve de Hakan Büyük’ün evine punduna getirip flash bellek yerleştirmek gibi yöntemlerle kanıtlamaya çalışmak ne dine, ne ahlaka ve ne de insanlığa yakışır. Aytaç Yalman Paşa bu açıklamalarının kimi çevrelerce nasıl yorumlanacağını iyi bilmektedir. Yaptığı görüşmelerden bu izlenimi edindim. Ancak bu özel zamanlama kötüdür; oldukça kötü... Suçsuz ve günahsız insanların demir parmaklıklar arkasında kalmasının sorumlusu bu hukuksuzluklara neden olanlardan çok hukuksuzlukları gördüğü halde sessiz kalanlardır.” HHH Celal Ülgen, Aytaç Yalman’ın açıklamalarının CD’lerin sahteliğini vurgulayan savunmalarını destekler nitelikte olduğunu vurguluyor. Eski İstanbul Barosu Başkanı ünlü savunma avukatı Turgut Kazan da CD’lerin sahteliği savına katılmakla birlikte, “bir an için bunların doğruluğunu kabul etsek dahi yine de hareket hazırlık safhasında kalmış olacaktır ve hazırlık hareketlerine dayanarak mahkum etmeye kalkma yolu açılırsa bu yaklaşımla bütün muhaliflerin cezalandırılması mümkün olur ve çok tehlikeli bir yol açılmış olur” diyor. Görülüyor ki, Aytaç Yalman’ın açıklamalarına dayanarak, Balyoz davası kararlarının doğru olduğu sonucuna varmak mümkün değildir. Barış için destek istedi ALİ AÇAR CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu son yıllarda dünyada büyük bir dönüşümün yaşandığını, bazı bölgelerde bu dönüşümün çok sancılı ve şiddetli olduğunu, çatışma ve savaşların ilerici taleplerin önüne bir engel olarak çıktığını belirterek “Türkiye bu çatışmaların büyük çoğunun yaşandığı bir coğrafyanın, Ortadoğu’nun, coğrafi olarak kıyısında, siyasi olarak ise tam merkezinde yer almaktadır” dedi. Suriye’deki savaşın bitirilmesine yönelik Cenevre 2 Konferansı’nın önemli olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu,“Kaos ve şiddetin egemen olduğu Suriye’de, çatışmanın taraflarıyla konuşmak ve Cenevre sürecine aktif destek vermek Sosyalist Enternasyonal’in sorun çözme kapasitesini ve gücünü ortaya koyacaktır”diye konuştu. Sosyalist Enternasyonal konsey toplantısı dün CHP’nin ev sahipliğinde İstanbul’da Hilton Otel’de başladı. 2 gün sürecek olan toplantının açılışında konuşan Kılıçdaroğlu, on yıllardır Türkiye’deki emeğin sözcüsü olarak mücadele eden CHP’nin sosyal demokrasinin İZLENİMLER Selamünaleyküm Fotoğraflar: UĞUR DEMİR Yoldaşlar MUSTAFA K. ERDEMOL evrensel ilkelerini kendi ilkeleriyle buluşturarak içselleştirdiğini, bunu yaparken de Sosyalist Enternasyonal’in ufuk açıcı ve dönüştürücü rolünden yararlandığını anlattı. CHP’nin yalnızca Türkiye’de değil, bölgesinde ve dünyada da haksızlıklar, baskılar ve eşitsizlikler karşısında adaleti, demokrasiyi, özgürlüğü, eşitliği ve çoğulculuğu savunduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “Büyük umutlarla karşılanan Arap Baharı süreci, bugün kaygı verici olumsuzluklara tanık olmaktadır. Suriye, Libya, Tunus, Mısır, Yemen ve Irak’taki çatışmalar bölgemizin barış, istikrar ve refahını tehdit etmektedir” dedi. Kılıçdaroğlu, bölgenin demokrasi mücadelesinde 3 önemli sorunla karşı karşıya olduğunu kaydederken, bu sorunları şöyle sıraladı: “Birincisi, aşırı uçtaki gruplardır. Bu gruplar halkların eşitlik ve özgürlük için yükselttikleri çığlığın önünü kesme uğraşı içindedirler. İkincisi, etnik, dinsel ve mezhepsel fay hatlarıdır. Bu fay hatları her yerde gerilmekte ve istikrarsızlık yaratmaktadır. Ayrıca, kadınerkek eşitsizliği, uluslararası göç hareketleri, modern kölelik gibi olgular da siyasi, eko nomik ve toplumsal istikrarı olumsuz etkilemektedir. Bu durum, bölgemizde demokrasinin yeşermesini engelleyebilir. Üçüncüsü, dışarıdan askeri müdahale olasılığıdır. Dışarıdan özellikle askeri müdahale ihtimali, baskıcı rejimlere meşruiyet sağlayabilir ve radikal grupları cesaretlendirebilir.” Kılıçdaroğlu konuşması nı Enternasyonal’in kurucusu Willy Brandt’ın “Savaşın yokluğu barış demek değildir. Kalıcı ve adil bir barış sistemi, bütün uluslar için eşit kalkınma fırsatlarıyla mümkündür” sözüyle tamamladı. YORGO PAPANDREU: Sosyalizme ihtiyaç var Doğru yol demokrasi LUİS AYALA: S osyalist Enternasyonal Başkanı Yorgo Papandreu da demokrasi ve sosyal adalet olmadan eşitlik ve sürdürülebilir büyüme olamayacağını belirterek şöyle devam etti: “Demokrasi, pek çok cephede mücadele etmek demektir. Birinci cephe, özgürlük mücadelesi; otoriter liderlere, diktatörlere karşı bir özgürlük hareketi. Tıpkı Suriye’de gördüğümüz gibi. İkincisi, demokrasiye geçiş dönemi; temel ilkeleri güçlendirmek, yeni bulunan özgürlükleri daha güçlü hale getirmek, yeni otoriterliği, dogmalığı, kökten inanışları bir kenara itmek ve vatandaşları özgürleştirmek. Üçüncü olarak demokrasiyi yeniden kurmaya çalışmak. Otoriter liderler, dini liderler, insanların temel ilkelerini göz ardı ediyorlar, azınlık hakları gibi, kadın hakları gibi. Biz, Türk kadınlarının kendi hakları için yaptıkları mücadelede onlarla birlikteyiz, onları destekliyoruz.” Sosyalizme, geçmişte olduğundan daha fazla ihtiyaç duyulduğunu kaydeden Papandreu, “Küresel kurumlar çok daha temsil edilebilir unsurlara sahip olmalı. Bizim gücümüz ancak birleşirsek ortaya çıkar. Demokrasinin iyi işleyebilmesi için sorumlu partilere ihtiyaç var. Partilerimiz daha kaynaştırıcı, dahil edici, şeffaf olmalı. Karar verme sürecine daha fazla insan katılmalı, yeni hareketleri, mesela Gezi hareketini de içine çekmeli” diye konuştu. osyalist Enternasyonal Genel Sekreteri Luis Ayala önümüzdeki yıllarda izleyecekleri yolu tespit etmek için toplandıklarını belirterek “Tahrir bir sembol haline geldi. Tunus’un caddelerinde aynı şey var. İleriye doğru gidecek tek yol demokrasidir. Geçiş döneminde diğer kişileri de fark etmemiz, onları da görmemiz gerekir” dedi. Mursi’nin, Mısır toplumuna anayasayı empoze etmeye çalıştığını ve arkasından bir askeri darbe geldiğini kaydeden Ayala, “Her ikisi de doğru yol değil. Doğru yol, ancak demokrasiyi yerleştirerek olur. İnsanlar bir arada barışı ve zorluklara rağmen demokrasiyi getirebilirler. Barış için, güvenlik için iyi olan şey ne ise bir orada olacağız” dedi. Belçika Başbakanı Elio Di Rupo da özgürlük taleplerinin dikkate alınması gerektiğini kaydederek özetle şunları söyledi: “Yüz yıl sonra ilk defa kimyasal silah kullanıldı. Şam’da kullanılan bu silahlar yüz yıl sonra daha da barbarca kullanıldı; sivilleri, masumları hedef aldı. Bugün bir barbarlığın, zalimliğin sonu için, demokrasi, özgür bir toplum için mücadele verenlerin yanında olmalıyız. Her nerede acı çekiliyorsa biz de bu mücadeleye katılmalı, acılara son vermeliyiz. Gerçek çözüm isteyenlere destek olmalıyız. İran’da da ay sonundan önce umuyorum ki bir çözüm bulunur ve İran’ın nükleerleşmesinin önüne geçilir.” S ‘Erdoğan hayal kırıklığı yarattı’ Mısır Sosyal Demokrat Partisi’nden Beşay, Kahire’de laiklikten söz eden Başbakan’ın attığı adımların bu sözüyle örtüşmediğini düşünüyor ÖZGÜR ULUSOY CHP’nin ev sahipliğinde dün İstanbul’da başlayan Sosyalist Enternasyonal’in en ilginç konuklarından biri sosyal demokrat, sosyalist ya da komünist olmadığı halde bu tür bir toplantıda konuşmacı olarak yer alan Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Ahmet el Carba idi. Suriye’de rejime karşı muhalefet eden sol kanattan hiç kimseyi bulamayan Enternasyonal yetkilileri söz hakkı verdikleri Carba’dan en “iyi sosyalizm”in nasıl olacağını da duyacaklarını tahmin ediyorlar mıydı acaba? Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın sosyalizm adına yaptıklarının sosyalizmle ilgisi olmadığını söylerken “Suriye halkı sosyalizmi öğrenmelidir” bile diyebildi Carba. Selamınaleykümle başlayıp, yine aynı cümleyle sonlandırdığı konuşmasında iktidara övgüler yağdıran, Türkiye’ye de teşekkür eden Carba Sosyalist Enternasyonal’de konuşma yapan belki de tek “antisosyalist” figür oldu. Sosyalist Enternasyonal Genel Sekreteri Luis Ayala’nın Ortadoğu gerçeklerini pek kavramadığı belli olan konuşmasının da gösterdiği gibi Sosyalist Enternasyonal, bölge dengelerinden pek haberdar değil. Artık bir “bahar” olmadığı konusunda hemen herkesin hemfikir olduğu sürecin “demokrasiye” evrildiğini iddia etmesi dikkat çekiciydi. Libya’nın, Tunus’un, Mısır’ın içinde bulunduğu durumdan haberdar değilmişcesine. Konuştuğum davetliler arasında bulunan Filistinli El Fetih hareketi yetkilisi Abdullah Abdullah’ın, “keşke söz alıp bunuları burada anlatsanız” dememe yol açan sözleri de çok ilginçti. Filistinli yetkililerin aksine, İsrail işgali bitmeden bir barışın asla olmayacağını kesin bir dille ifade etti Abdulah. “Gerçekçi olalım, ABD ve Batılı güçler istemedikçe bu sorun çözülecek gibi değil” sözleri de onun. İran Kürdistanı Komünist Partisi (Komala) Yetkilisi Halid Hüseyinzade de bana İran ile Batılı güçler arasında görüşmeler yapılmasına destek vermekle beraber bu görüşmelerin kapsamının sadece nükleer değil, “demokrasi ve insan hakları”nı da kapsaması gerektiğini belirtti ısrarla. Hüseyinzade, “Herkesin bilmesi gereken şey Kürtlerin durumunun Türkiye’de, Irak’ta, Suriye’de iyiye giderken İran’da her geçen gün daha kötü durumda olmasıdır” demeyi de ihmal etmedi. BALYOZ’DA SÜRE DOLDU Başsavcılıktan itiraz yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Balyoz davasında, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin gerekçeli kararla dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na 11 Ekim’de göndermesinin ardından başsavcılığın 1 aylık itiraz süresi dün saat 17.00’de doldu. Başsavcılık itiraz etmedi. Ceza Muhakemesi Yasası’nın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın itiraz yetkisine ilişkin maddesinde, Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, resen veya istem üzerine, kararın verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebileceğini öngörüyordu. Hakkında hüküm verilen 237 sanık lehine yapılacak itirazlar için ise süre şartı aranmıyor. Başsavcılık, sanık avukatlarının istemi üzerine karara itiraz etmez ve avukatların istemlerini de reddederse itiraz süreci sona erecek. Mısır Sosyal Demokrat Partisi Dışilişkiler Komitesi üyesi Meryem Beşay, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kahire’de laiklikten söz etmekle birlikte, sonrasında buna uygun adımlar atmayarak kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söyledi. Beşay, Sosyalist Enternasyonal Kadın Birliği toplantısı için geldiği İstanbul’da Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Türkiye’de iktidar partisinden sık sıkkadınların cinsel kimliğini hedef alan açıklamalar geliyor Benzer durum Mısır için de geçerli. Sizce bu ihtiyaç nereden kaynaklanıyor? Müslüman Kardeşler partilerinde fark ettiğim şu oldu, hep kadınlar üzerinde duruyorlar. Müslüman Kardeşler’in geçen yılki iktidarının odağında da kadınlar vardı. Kadınların iktidarı nasıl sınırlandırmalı, kadınlar ne yapmalı ne yapmamalı türünden meselelere odaklandılar. Anayasada bile kadının toplumsal rolü tanımlanıyordu. Bu duyulmadık bir şey. Yasalar ayrımcılığa karşı bireyi korumayı amaçlamalı, eşit haklar getirmelidir, kadının ne yapıp ne yapmayacağına karışamazlar. Kendine güvenen bir erkek niye kadını kontrol etmeye çalışsın ki? Konuşacak çok daha önemli şeyler var, ekonomi, çocuklar, iklim... Kadınlar kendilerine bakabilirler. İslamla demokrasinin bi rarada bulunduğu bir model olarak gösteriliyordu Türkiye. Türkiye’nin gittikçe demokratlaştığını düşünüyor musunuz? Doğruyu söylemek gerekirse, gittikçe daha az demokratik bir ülke haline geliyor. Gezi olaylarında hükümetin barışçı gösterilere nasıl tepki verdiğini gördük. Nasıl insanların öldüğünü, yaralandığını gördük. Mısır’da demokratikleşme süreci ne aşamada? Mısır’da durum 30 Haziran itibarıyla değişti. Mısır halkı büyük bir adım attı, sokaklara çıkarak muhafazakâr iktidarı istemiyoruz dediler, muhafazakâr yönetimden uzaklışıyoruz dediler. Nereye gidiyoruz bilmiyoruz, henüz parlamenter seçimler olmadı. Askeri müdahale demiyor sunuz... Hayır olan askeri darbe değil, devrimin ikinci dalgası. Mısırlı kime sorsanız böyle tanımlayacaktır. Halkın çoğu Müslüman Kardeşler’e oy vermişti. Evet, ve bu oy verenlerin yine çoğu 30 Haziran’da sokaklara çıkarak bu kez Müslüman Kardeşler’i iktidarı istemiyoruz dediler. Bunun pek çok nedeni var. Bir yıllık iktidarlarında ekonomik problemler söz konusuydu, fiyatlar arttı, uzun benzin kuyrukları oluştu, su ve elektrik kesintileri yaşanıyordu. Halkın gözünde hükümet artık işlemiyordu, yeniden seçime de hayır hayır dediler. Bunun üzerine halk sokağa döküldü. Milyonlarca kişi 4 gün hiç durmadan dışarıdaydı. İnsanlara ne diyecektiniz? Eve gidin, başkanınız yeni seçim istemiyor mu? Türkiyeli kadınlara mesajınız var mı? Haklarınızı kısıtlamaya çalışıyor gibiler, bırakmayın, pes etmeyin, bizim için örneksizin. Sizin ilk devrimde kurtuluşunuz, bizim için de bir aydınlanmaydı. Biz kadınlar sizi izliyoruz, lütfen mücadelinize devam edin. Hükümet kanadına ve Erdoğan’a mesajınız var mı? Bizim hükümetimiz Müslüman Kardeşler yanlısı. Erdoğan’ın duruşu beni çok hayal kırıklığına uğrattı. Yanlış tarafı tuttu, Mısır halkının yanında değil, Mısır halkına karşı karar verdi. Bu kendi seçimi, umarım gözden geçirir, TürkiyeMısır ilişkilerinin normal bir şekilde sürmesini istiyorum. Erdoğan, başta size umut veriyor muydu? Mısır’a ilk geldiğinde, laik bir başkan olduğunu söylediğinde bana çok umut verdi, ama bundan sonraki dönemde sözüne uygun davranmadı. Aksine pozisyonu, Mısır’da kötü durumları desteklemesi, demokratik olarak hatalı olduğu sırada Müslüman Kardeşler’in arkasında durması, daha laik olduğunu değil, bir kamptan yana daha taraflı olduğunu kanıtladı. Şunun net olarak anlaşılmasını istiyorum, 30 Haziran’dan 3 Temmuz’a kadar olanlar bir halk devrimiydi, bir darbe değil. Atatürk size ne ifade ediyor. Atatürk sizin kahramanınız. Hep Mısır’ın da keşke bir Atatürk’ü olsa dedim... Papandreu Kıbrıs’tan umutlu Sosyalist Enternasyonal Başkanı Yorgo Papandreu, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda yeni bir taslak metnin ortaya çıkacağı ve Nisan 2014’te adada her iki halkın onayına sunulacağı olası bir referandumun “henüz çok başlangıç” olduğunu belirtti. Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada “çözüm için umudunu hep koruduğunu” belirten eski Yunanistan Başbakanı Papandreu, konuyla ilgili tüm tarafların, iki halkın da onaylayacakları bir çözüm için “çok çalıştıklarını” kaydetti. Papandreu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gittikçe sertleşen üslubu konusunda ne düşündüğünü soran Cumhuriyet muhabirine yanıt vermedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear