22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS 2012 ÇARŞAMBA kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR 11 Ağustos günü yitirdiğimiz çellist ve müzik eğitmeni Reyent Bölükbaşı’na öğrencisinden mektup Kalıplara sığmayan çellist İPEK KADIOĞLU eninle tanıştığımda sanırım 14 ya da 15 yaşındaydım. Tanıştığımız ilk gün önünde durmuş, gözlerim büyük, boylu cüssene takılmış, yarı açılmış ağzım ile seni izliyordum. Kot ceket ve pantolon, Converse lastik ayakkabılar içinde neşeli tavırlar sergilediğin, tanıştığımızın ilk dakikaları daha dün gibi canlı. Düşündüğümden çok daha neşeli, konuşkan ve format dışı bir öğretmendin. O zamanlar Ankara’da okur, İstanbul’da yaz aylarımı geçirir? O kadar dim. Sessiz, pek koimkânsızdı. O zamütevazı bir müzik mek nuşmaz, ulaşılması zor manlar Ankara’da boğuşadamıydın ki, bir ergendim, ama setuğum ve bir türlü anlayanin için imkânsız olan madığım viyolonsel konsayısız başarılarını bir şey zaten yoktu. çertomu benim için nasıl dillendirmezdin, Beni yeni öğrencin da anlaşılır kılmıştın. Arşe biri anlattığında olarak kabul ettiğin çekmeyi bile nasıl eğlengün, bakışlarımın ardısadece celi bir hale getirmiştin! na gizlenmiş, seni “viNasıl olmuştu da seninle gülümserdin. yolonsel öğretmeni” birkaç kez çalışmamın soSevgili Hocam, formatına yerleştirmenucunda Ankara’ya gitticenneti çılgın bir ye çalışıyordum, ama ğimde herkesin takdirini o zamanlar senin kaalmıştım? müzik evine çevir. lıpların dışında bir O zamanlar anlamamışViyolonselinin sesini tım müzik insanı olduğunasıl olduğunu, çünkü bize duyur ki, nu bilmiyordum. tek bildiğim senin herkese Beni çalışmak için ulaşabilen ve sevilen çıldünyamız daha da evine çağırdığın zagın bir viyolonsel adamı güzelleşsin. manlar Cihangir’de oluşundu benim için. Sonoturuyordun. Viyora büyüdüm, ama seninle lonselim sırtımda evine geldiğimde hep görüşmeye devam ettim. Artık “Ne haber? Rey’de anlaştık mı? İstanbul’da okuyordum ve ne fark Ayrıca içmek istediğin bir şey var ettim biliyor musun, meğer sen kensa buzdolabından kap gel” demişdini geliştirmeye açık tüm viyolonstin. O kadar cana yakın ve arkadaş elcilerin arkasındaki gizli prensmişgibiydin ki, taleplerine cevap verme sin. Sihirli ellerini değdirdiğin tüm S öğrenciler hep geliştiler, birçoğumuz yurtdışına gitti ve başka büyük sanatçılarla müzik yaptı, diğerlerimiz senin güzel öğretilerini diğer öğrenciler ile sürdürdü. Sen viyolonsel çalışınla bana hep ilham verdin. Viyolonselinin o kadar yumuşak ve derin bir sesi vardı ki çalmayı hiç bitirmemeni isterdim. Hep gülerdin, gözlerinin içi her zaman umutla dolu olurdu. Klasik, caz, tüm müzik türlerinin viyolonseldeki ustasıydın hepimiz için. Senden çok şey öğrendim, ama bunları sana söyleyemedim. O kadar mütevazı bir müzik adamıydın ki sayısız başarını dillendirmezdin, biri anlattığında sadece gülümserdin. Az insan bilirdi senin ABD’deki başarılarını. Hatta başarının zirvesindeyken Türkiye’ye dönüşünü, İzmir ve İstanbul’da başarılarına devam edişini sadece seni iyi tanıyanlar bilirdi. Sen müziği konuşturan bir müzik bilgesiydin. Seninle viyolonsel çalmak, sohbet etmek o kadar zevkli olurdu ki zaman hiç geçmesin isterdim. Sevgili Hocam, şimdi mekânın cennet olsun. Cenneti çılgın bir müzik evine çevir, viyolonselinin sesini bize duyur ki dünyamız daha da güzelleşsin. Seni hiç unutmayacağım, çünkü sen benim viyolonselimi keşfetmemdeki ilk ve tek sebepsin, çünkü sen beni dinleyen ve anlayan ilk hocamsın, çünkü sen beni aslında her şeyin göründüğünden daha iyi olduğuna inandıran ilk ve tek arkadaşımsın, çünkü sen bana müziği sevdiren tek gerçek müzik adamısın. Nur içinde yat sevgili hocam, seni çok seviyorum. İstanbul’dan Başka Her Şey Yaşadığımız şehir, uzun süredir yaşanmaz oldu. Bir yerden bir yere gidebilmek ömür törpüsü. Yollarda kavga edenlere futbol oynayanlar, tuvalet ihtiyacını giderenler eklendi. Delirenler sayısal olarak belirlenmiş değil, ama araç kullananlara bakınca bu oranın ne denli yükseldiği açıkça görülüyor. İstanbul’da Venedik yapılıyor, Toscana yapılıyor, daha neler neler yapılıyor; ama İstanbul’u ara ki bulasın. Füruzan’ın bir öyküsü vardı. “Sokaklarından Gemilerin Geçtiği Kent” diye. Yalnızca adı nice öyküye değen bir anlatı. Belki o zaman İstanbul daha Venedik’ti, daha kendisiydi. Çok gülünç şu Venedik yapıları. Çünkü bu yapılar dört gidiş dört gelişli otoyolun kıyısında yer almalarının yanında otuzar katlı bloklardan oluşuyor. Venedik bunun neresinde derseniz, işte ortasına kanal benzeri bir havuz yapıyorlar, alın size Venedik. Yerseniz. Görünüşe göre nasıl zenginleştiği belli olmayan insanlar da yiyor bu palavraları; gidip o taşıt ve insan kirliliğinin üst üste olduğu yerleri alıp oturuyorlar. İstanbul’un yerinde yeller esiyor. Sultanahmet Camisi’nin tepesinden gökdelenler kafalarını uzatmış bakıyor. Kenti kuşatan ormanların içinde yeni otoyollar, yerleşim yerleri planlanıyor. İstanbul, her şeyin üst üste yığıldığı Türkiye oldu. Sanayi, ticaret, bankacılık, ulaşım, aklınıza ne gelirse hepsi İstanbul’da. Yeni yerleşim alanları artık bir milyon insan da burada yaşasın diye planlanıyor. Dikine kurulmuş yapılarda insan konserveleri. ??? Neden böyle olduğunu, Ege Cansen, 11 Ağustos günlü Hürriyet’teki yazısında çok güzel dile getirdi: “Türkiye’de en bol kaynak devletin mülkiyetindeki ‘toprak’, yani arazidir. AKP’nin iktisat kurmayları, ‘rantlarla sermaye birikimi yaratma’ yöntemini benimsemiştir. ‘Toprak eşittir sermaye’dir. Ancak toprağı sermayeye dönüştürmek için bir mekanizma gereklidir. Bu mekanizma kırsal arazileri kentsel arsalara dönüştürme ile arsaların imar yoğunluğunu artırmadır. Bu yolla ‘mekân rantları’ oluşmaktadır. Yani ‘atıl duran doğal servet’, ‘finans kapital’e dönüşmektedir.” Gördüğünüz gibi son on yılın temel ekonomik ivmesini İstanbul’un taşının toprağının satılması oluşturmaktadır. Bu sürecin ilk başladığı Özal’lı yıllarda Ferhan Şensoy, İstanbul’u Satıyorum adlı bir oyun yazıp sahnelemişti. Sanatçının neredeyse otuz yıl önceki oyunu, hayatta bir türlü sonlanamadı. İstanbul sat sat bitmiyor. Bittikçe sınırları genişletilerek Anadolu ve Rumeli’ye yayılıyor. Sattıkça nefes alacak yer kalmıyor. Sattıkça insan insanlığından çıkıyor. İstanbul’un daracık toprakları içinde insan unsurunun beş kuruşluk değerinin olmadığı bir Çin yaratılmaya çalışılıyor. Para olsun, insan arkadan gelir diye düşünülüyor herhalde, ama insanın önde geldiği toplumlar gelişiyor. Ötekiler dünyanın hizmetçisi olmaktan öte geçemiyor. İnternet Kazası: Ünlü şairlerin adı kullanılarak sanal ortama salınan sahte şiirlerin son kurbanı Hürriyet’te Yaşasın Hayat köşesinin yazarı Osman Müftüoğlu oldu. Pazar günkü yazısı Can Yücel’in bir fotoğrafı ve “Sağlık Olsun” adlı sözde şiirle kaplıydı. Tam bir facia! Ne Can Yücel’in böyle bir şiiri var ne de böyle bir laf salatasına şiir demek mümkün. KARDEŞ TÜRKÜLER’İN ‘HEPİMİZ’ KONSERİ 6 EYLÜL’DE ‘Hepimiz’ Açıkhava’ya Kültür Servisi Anadolu, Trakya ve Mezopotamya halk şarkılarını orijinal dilleriyle yorumlayan Kardeş Türküler, 6 Eylül’de “Hepimiz” gösterisiyle her biri kültürlerinin kaynak kişisi sayılan konuklarıyla birlikte Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde saat 21.00’da seyircileriyle buluşuyor. “Hepimiz” gösterisinde Bedia Akartürk, Balkan Trio, Kadın Dengbejler, Erbil’den Arap Osman ve Muhammed Ahmedi Erbilli, Beşköylü Adem, Cavit Mürtezaoğlu, Çıplak Ayaklar Kumpanyası, Ertan Tekin, İmani Uspanova, Kardeş Türküler ile birlikte sahnede olacak. “Hepimiz” konseri Kardeş Türküler’in ifadesiyle, “farklı etnisiteden, cinsiyetten, cinsel yönelimden, sınıftan, inançtan, coğrafyadan olanlara, müziğin ve dansın diliyle yükselen bir buluşma çağrısı.” Makedonya’dan tambura, gayda, kaval gibi geleneksel Balkan sazlarının icrasında virtüöz Bajsa Arifovska, Emran Nezirovski, Ratko Dautovski ile Cizre’den sese hayat veren kadın dengbejler Dengbej Kurde ve Hanife ile, Erbil’den uzun havalar ve halaylarla Arap Osman ve Muhammed Ahmedi Erbili ile Karadeniz’den kemençe ustası Beşköylü Adem konserde yer alacak. Usta yorumcu Bedia Akartürk, âşık geleneğinde sazıyla sözünü esirgemeyen Âşık Sinem Bacı, Tebriz’de başladığı müzik çalışmalarına bugün İstanbul’da devam eden müzik eğitmeni ve solist Cavit Mürtezaoğlu, zurna, mey ve duduk icrasının başarılı temsilcilerinden Ertan Tekin, Çeçen dansçı İmani Uspanova, alternatif sahne performanslarıyla dikkati çeken Çıplak Ayaklar Kumpanyası ve Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nden dansçı ve müzisyenler de sahnede yer alacak. ‘Korku Tüneli’ yeniden sahnede kincikat’ın açılış oyunu “Korku Tüneli” bu sezon yeniden sahnelenecek. ikincikat’ın hazırladığı anket sonucunda seçilen oyun, çocukluk korkuları ve “acımasız” dünyanın geldiği durumu mercek altına alıyor. Oyun, ülkemizde sahnelenen “Kâinatın En Hızlı Saati”, “Uğrak Yeri”, “Kürklü Merkür”, “Cam Yapraklar”ın yazarı Philip Ridley. İlk kadrosuyla sahnelenen oyunda Banu Çiçek Barutçugil, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Ushan Çakır ve Eyüp Emre Uçaray oynuyor. Özlem Karadağ’ın dilimize çevirdiği metnin yönetmeni ise Sami Berat Marçalı. Oyun; 4111825 Eylül, 29162330 tarihlerinde sahnelenecek. (www.biletix.com) i TOPHANEİ AMİRE KÜLTÜR MERKEZİ Öğrencilerle ‘Temas’ halinde bir sergi Kültür Servisi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) VitrA Seramik Sanat Atölyesi’nin ilk sergisi “Temas”, 29 Ağustos’ta Tophanei Amire Kültür Merkezi’nde açılacak. VitrA ve MSGSÜ işbirliğiyle çalışmalarını sürdüren atölyenin ilk sergisinde, atölyenin davetlisi olarak Türkiye’ye gelen, MSGSÜ Seramik ve Cam Tasarımı Bölümü öğrencileriyle çalışan sanatçı Ole Lislerud’un son çalışmaları izle nebilecek. Lislerud, kaligrafi, graffiti ve resim sanatının çizgileriyle mimari formlardan beslenerek seramik panel ve levhalara resmettiği tasvirlerle, antik ve çağdaş olan arasında köprü kuruyor. Sergide ayrıca, seramik sanatına yeni yapıtlar kazandırmak amacıyla 1957 yılında Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın kurduğu VitrA Seramik Sanat Atölyesi’nin kilometre taşlarını aktaran bir zaman çizelgesi de yer alıyor. Ayrıca, üniversite bünyesinde “MSGSÜVitrA Çalıştayları” düzenlenecek. “Temas” sergisi, eylüle kadar ziyaret edilebilecek. Yazarımız yıllık iznin bir bölümünü kullandığından yazısını yayımlayamıyoruz. YARIŞACAK FİLMLER BELİRLENDİ TALİBAN HEYKELLERİ DİNAMİTLE PATLATMIŞTI Altın Koza’da öğrenciler yarışacak SAVAŞ KÜRKLÜ Bamyan Vadisi heykelleri için yeni şans ANKARA (AA) Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (Icomos), 2001’de Afganistan’ın Bamyan bölgesinde Taliban’ın dinamitle patlattığı Buda heykelleri için yeni bir girişim başlattı. Merkezi Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan Icomos’tan Bert Praxenthele, UNESCO’nun geçen yıl yeniden inYok edilen şa etmekten büyük Buda vazgeçtiği Heykeli’nin boş kalan nişi. heykelleri kurtarmak için “anastilosis” adı verilen bir tekniğin kullanılabileceğini söyledi. 2004 yılından bu yana Bamyan Vadisi’nde Taliban’ın dinamitle patlattığı heykellerden kalan parçaları toplayan ve bazıları 40 ton ağırlığındaki parçaları özel koruyucu bir kaplama altında korumaya yönelik çalışmalar yapan Praxenthele, bu parçaların mümkün olan en az yeni materyal kullanılarak tekrar bir araya getirilebileceğini ileri sürdü. Daha önce Atina’daki Partenon ve Akropolis’te kullanılan “anastilosis” tekniğinin Bamyan’daki heykellere de uygulanabileceğini belirten Praxenthaler, “Teknik, aslında tıpkı bir yapboz yapmaya benziyor. Bu yapbozdaki kayıp parçaları jeolojik yöntemler kullanarak belirleyebiliriz” dedi. 2003 yılında Taliban rejiminin yıkılmasıyla bölgeye giren UNESCO arkeologları, 2 devasa Buda heykelini paramparça bir halde bulmuştu. Budizmin ilerlediği en batı nokta olarak bilinen Bamyan Vadisi, Doğu kültürünün Batı kültürüyle kucaklaştığı benzersiz bir arkeolojik sit alanı olarak tanınıyor. ADANA 19. Altın Koza Film Festivali kapsamında yapılacak Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması’nda finale kalan filmler belli oldu. Toplam 170 eserin başvurduğu yarışmada; ön değerlendirmeyi geçen toplam 30 film, “Belgesel”, “Canlandırma”, “Deneysel” ve “Kurmaca” dallarında yarışacak. Bu yıl 1723 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek festival kapsamındaki “Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması” ön değerlendirme sonuçlarını açıklayan Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Zihni Aldırmaz, Türkiye’deki güzel sanatlar ile iletişim fakültelerinin sinematelevizyon bölümlerine devam eden öğrencilerin katılabildiği ve filmlerin belgesel, canlandırma, deneysel, kurmaca dallarında değerlendirildiği yarışamaya bu yıl, çeşitli üniversitelerden dört dalda 170 eserin başvurduğunu; eserlerden 10 tanesinin kurmaca, 9’unun deneysel, 5’inin canlandırma ve 6’sının da deneysel dalda yarışmaya hak kazandığını açıkladı. Yönetmen Selim Demirdelen, TV programcısı Ceylan Özçelik ve oyuncu Asiye Dinçsoy’un yer aldığı ön kurulunun belirlediği filmleri, Veli Kahraman, Lamia Karaali, Türkan Derya, Nadir Öperli ve Nesrin Cavadzade değerlendirecek. Altın Koza’da, Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması’nda her dört dalda, “En İyi Film” seçilen esere 7 bin 500 lira ödül, yine finale kalan her film için 500 TL’lik gösterim bedeli ödenmesi de sadece Altın Koza’ya ait bir uygulama. Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması’nda finale kalan eserlere, www.altinkozafestivali.org.tr adresinden ulaşılabilir. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear