23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 HAZİRAN 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 oma İmparatorluğu’nu R mazlumlar batırdı. Mazlumlar, bugün kullandığımız takvimi sıfır yılından başlatan, uğradıkları mağduriyet edebiyatıyla tarihi yeniden yazan Hıristiyanlardı. Ama höyküre ağlaya yazdıkları çile tarihi, harbi abartılıydı. Roma, onların 0 yılından 700 yıl önce monarşi, 509 yıl önce cumhuriyet, 27 yıl önce de dünyada bugüne değin eşitlenemeyen büyüklük ve güçte bir imparatorluk olarak vardı. Pagandı. Sürü sepet tanrılarını sanat yapıtı olarak yontar, yine bugüne kadar eşitlenemeyen kusursuzluktaki yontularına da tapardı. Ahalisi arasındaki azınlıklara, tek tanrılı Yahudilere arada bir çaksa da, işlerine baktıkları ve devlet çarkına çomak sokmadıkları sürece ilişmezdi. Hatta Hıristiyanları gördükten 300 yıl sonra, Yahudileri öpüp başına koymuş olacak ki, Yahudiliği “licita”, yani yasal inanç kabul etti. ??? Zaten ilk Hıristiyanlar ortaya çıktığında, bu yeni dini de Yahudiliğin sapkın bir mezhebi sandı, iddiaların aksine hoş gördü, mezalim de yapmadı. Ne zaman ki kendilerine “İsa’nın kuzuları” diyen ve çobanları kadar çile çekmek için can atan topluluk; pagan tanrı tapınaklarına, sirk oyunlarına, kast sistemine ve imparator kültüne saldırdılar, o zaman zalimleşti, Roma. Hıristiyanlar, İsa’dan sonraki 250. yılda imparatorun sağlığına kurban kesmeyi reddedince sınırlı bir katliama uğradılar. 303’te, zalimleşenlerin yönettiği İsrail. Yahudi düşmanlarına “antisemit”, yani Sami soyu karşıtı, diyorlar. Ne var ki Filistinliler de Sami soyundan… Öyleyse niye düşmanlar? Neden, yine din çekişmesi. Yine “Benim dinim seninkine beş basar” kavgası. İşte Sovyet döneminde dini yasaklayıp, bugün Ortodoksluğun dünya liderliğine soyunan Rusya… İşte mezalim gördük, mağdur olduk diye ağlayıp, bugün zulümle intikam alan, eski düşmanlarından mazlum, muhaliflerinden mağdurlar yaratan AKP. Kin nedeni, hınç gerekçesi ve intikam aracı, bir kez daha din odaklı. Dün bastırılan dindarlık, bugün baskıcı… ??? Oysa İran’ın mollalardan kurtulduktan sonra dünyanın en laik, hatta en ateist devleti olacağını öngörmek için kahin olmak gerekmiyor. Çünkü baskı er geç, ama daima ters tepiyor. Türkiye’nin özelliği, bu süreci ufarak bir Roma gibi mutlaka parçalanarak, hatta ufalanarak bitirecek olması. Çünkü AKP iktidarı da aynı hataya düştü: Hıristiyanlara karşı Yahudilerle işbirliği yapan Roma gibi, Sünni İslam devletini kurmak ve laik cumhuriyetçileri ezmek için, Hıristiyan ABD ve Sünni maşası Suudi Arabistan’la işbirliği yaptı, yapıyor. Hem de salt içerde değil, dışarda da! Dün Irak, bugün Suriye, yarın İran derken, bölgede asıl avın, parçalanıp paylaşılacak ganimetin Türkiye olduğunu hâlâ göremedi, göremiyor. “Cehaletini itiraf eden, bir kez cahillik yapar. Ceha letini saklayan, bin kez tekrar lar.” JAPON ATASÖZÜ Mazlumdan Doğma Zalimler birbirlerini yeterince dindar olmamak ya da sapkınlıkla suçlamaya, ardından da katletmeye başladılar. Koca imparatorluk İsa’dan 395 yıl sonra ikiye bölündü ve Batı Roma tümüyle çökerek yüzyıllar sürecek bir kargaşaya düştü. Doğu Roma dayandı da; 1453 yılında Türklerin eline geçtiğinde imparatorluktan geriye kala kala bir başkenti, Konstantinopolis kalmıştı. ??? Bunları niçin anlatıyorum? Tüm devlet adamlarının dünyada gelmiş geçmiş en büyük, en uzun ömürlü devlet ve uygarlığı Rönasans’a örnek olan Roma tarihini okumalarında yarar vardır. Dünün ezilenleri, bugün değilse yarının ezenleridir. Zaman, mazlumlardan zalim, kurbanlardan cellat yaratır. İşte zulüm görüp Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN uriye’de iç savaş tümüyle S dışardan, ABD’nin planı doğrultusunda Amerikan Kılavuzu Karga Olanın… Suriye’nin, “Hava sahamızı ihlal etti” diyerek bir askeri uçağımızı düşürmesiyle uluslararası boyutları da olan nur topu gibi yeni bir krizimiz oldu. Biz, uçağımızın Suriye hava sahasını birkaç dakikalığına ihlal ettiğini kabul ediyor, fakat uluslararası hava sahasında düşürüldüğünü iddia ediyoruz. Suriye ise “Bu, egemenliğimize bir saldırıydı, vurduk” diyor. Tartışmanın bir yanı da uçağın uçaksavarla mı yoksa füzeyle mi vurulduğu konusu; tartışma giderek bu zemine doğru kayıyor. Bu da onca kötünün arasında “iyi” bir şeydir, çünkü tartışma bu zemine doğru kayıp uzadıkça sıcak savaş bulutları da dağılmaya yüz tutmaktadır. Öte yandan NATO müttefiklerimiz içinde İngiltere dışında ABD dahil bölgede sıcak bir savaşı seçenek olarak gören hiçbir ülke bulunmuyor. ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın Suriye’nin uçağımızı düşürmesini “küstahça bir saldırı” olarak nitelendirmesinin de bir değeri yoktur, çünkü ABD, Irak işgalinden boyunun ölçüsünü yeterince almıştır, yeni bir bataklığa gömülmek istememektedir. Suriye, Rusya’nın bölgedeki tek müttefiki olmasının yanı sıra hem İran hem de Çin tarafından desteklenmektedir. Bu nedenlerden ötürü ABD, Ortadoğu “işini” bölgedeki taşeronları eliyle yaptırmak niyetindedir. Bu kez seçilen yol Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bölge ülkelerini Suriye’ye karşı düşmanlaştırmaktır. Bu politikanın bölgedeki yansımaları TürkiyeSuriye ilişkilerinde somut olarak görülmektedir. Daha düne kadar Türkiye kamuoyuna “kardeş” olarak tanıtılan, öyle bilinen Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad bugün iktidar koltuğundan bir an önce pılını pırtısını toplayıp gitmesi gereken bir “halk düşmanıdır”. Sözde Arap Baharı ile birlikte gelişen süreçte, TürkiyeSuriye sınırında ortak Bakanlar Kurulu toplantılarının yapıldığı günler çok gerilerde kalmıştır. Her şeye karşın Türkiye toplumu sunulan gerekçeler ne olursa olsun savaş yanlısı değildir. Öte yandan AKP iktidarı tarafından Esad rejimine karşı düşmanlaşmanın gerekçesi olarak gösterilen nedenler kamuoyumuza inandırıcı gelmemektedir. Doğal ki Suriye’deki rejimin Batı demokrasileri açısından değerlendirildiğinde savunulacak bir yanı yoktur, fakat bu rejimin niteliği ve işleyişi açısından bölgedeki diğer ülkelerin rejimlerinden de bir farkı bulunmamaktadır. Örneğin, bir Suudi Arabistan’a, bir Bahreyn’e karşı uygulanmayan politikalar Suriye’ye karşı uygulanmaktadır. Bunun tek gerekçesi, Suriye’nin ABD tarafından bölgedeki çıkarlarının önünde engel oluşturan bir çıban başı olarak görülmesidir. Başbakan dünkü TBMM’deki AKP grup toplantısında yaptığı konuşmada, iktidarına yönelik “taşeronluk” nitelemesini eleştirdi. Bu nitelemeyi yapanları “Esad rejimi yandaşlığı” ile suçladı. Ne var ki “taşeronluk” bir işlev tanımlamasıdır, bir saptamadır. Başbakan yine grup toplantısında Esad rejiminin hukuksuzluklarına örnekler verirken bizim Türkiye’de hiç de yabancısı olmadığımız bir örneğin de altını çizmiş; Suriye’de çok sayıda insanın hangi suçu işlediklerini bilmeden uzun yıllar cezaevlerinde tutulduklarını, bunun kabul edilemez olduğunu söylemiştir. Bizim cezaevlerimizde de onlarca insan benzer hukuksuzlukların mağduruyken Başbakan’ın bu sözleri söylemesi, söyleyebilmesi ancak dil sürçmesi ile açıklanabilir. Ayrıca Esad’ın “kardeş” olduğu, “kardeş” bilindiği dönemde o tutuklular Suriye zindanlarında çile çekmiyorlar mıydı? O halde… Ne olmuştur da Suriye’ye karşı bir anda düşmanlaşmışızdır? Bunun nedenini Esad rejiminin ülkedeki silahlı bir ayaklanmayı “kan ve ateşle” bastırmaya çalışması olarak açıklamak pek inandırıcı gelmemektedir. Suriye’ye ilişkin tartışmalar sürerken, iki gün önce 20 ilde gerçekleştirilen operasyonlarda KCK davasıyla ilişkili olarak aralarında Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Başkanı Lami Özgen’in, EğitimSen Diyarbakır Şube Başkanı Kasım Birtek’in ve çok sayıda sendikacının bulunduğu 71 kişi gözaltına alınmıştır. Bunlardan kaçı tutuklanacak, kaçı kaç yıl cezaevlerinde kalacak bilinmemektedir. Bir devletin kendi yurttaşlarına karşı uygulanan hukuksuzlukları, kendi demokrasisinin aldığı yaraları görmezlikten gelerek başka ülkelere hukuk ve demokrasi dersi vermeye kalkışması, göz boyamanın ötesinde bir davranış değildir. Ciddiye alınacak bir yanı da yoktur. Ne yazıktır ki 1950’lerden bu yana ABD kargasını kendimize kılavuz olarak bellemişizdir. Bu karga kılavuzumuz olduğu sürece de burnumuzun b..tan kurtulmasına olanak yoktur. O halde daha ne konuşuyoruz? Roma’nın alameti farikası “Sol İnvictus”, yani Namağlup Güneş önünde eğilmeyi reddettiklerinde daha geniş bir kitle aslanların önüne atıldı, epeycesinin canına kıyıldı. Oysa bu zulüm, Hıristiyanların sayısını azaltacağına artırdı. Roma, Hıristiyanlığın acı, çile ve mağduriyetten beslendiğini bilmiyordu. Tertullianus bu gerçeği, “Şehit kanı, Hıristiyanların tohumudur” sözüyle açıklayacaktı. Tohum, mezalimle öyle bir döllenip dillendi ki, İmparator Büyük Konstantin 313 yılında Hıristiyanlığı kabul ettikten 79 yıl sonra, Roma’da tüm öteki dinler yasaklandı. Ama Hıristiyan Romalılar çok geçmeden uşakları tarafından çıkarıldı. Türkiye, ne yazık ki isyanı kışkırtan ajan provokatörleri ve başta Libya, suni ve Sünni Arap Baharları artığı paralı askerleri besleyen, silahlandıran karanlık güçlerin yanında yer aldı, taşımacılığını üstlendi. Dünyadaki özgür basın izliyor, yazıyor, söylüyor bu gerçeği; iliştirilmiş Türk basını değil! ABD, eğer İslam âleminde dikta avına çıkmış ve demokrasi havariliğine soyunmuş olsaydı, Suudi Arabistan’dan başlaması gerekirdi. Suriye’de Şiiler iktidardan indiriliyor, Sünniler bindirilecek, o kadar. Bunca yalan üstüne, düşürülen uçağımızın Suriye hava sahasına özel olarak sokulmadığını düşünmek mümkün değil. Durup dururken Suriye’den düşman yaratıldı. Sınırlarımızda sıfır düşman hedefiyle çıkılan yolda, sıfır dosta varmak da beceriksizliğin başarısı sayılmalıdır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Amerikalı mı Olmalıydık? Ülkemize gelen Amerikalı şehir plancısı Sidney Rasekh’in açıklamalarını izliyor musunuz? Rasekh, Başbakan Erdoğan’ın genel seçimlerde İstanbul için açıkladığı, “her iki yakada milyonluk yeni kentler” projesi için davet edilmiş… İzmir’de Egeli sanayicilerin düzenlediği “kentsel dönüşüm” konferansında konuşurken demiş ki: “Başarılı kentsel dönüşüm için ‘toplumla uzlaşmak’ gerekir.” (AA21 Haziran) Haberi okuduğumda ister istemez Sulukule, Tarlabaşı, FenerBalat gibi semtlerimizdeki “zoraki dönüşüm” gerilimlerini anımsadım. Örneğin Sulukule’nin bin yıllık Roman sakinlerini kovmak için evlerinin duvarlarına “yıkılacak” TOKİ ve “rant ortakları”nın yurdun her yerinde devasa tip bloklarla kurduğu “site”ler yerine çağdaş kent yaşamında kendi “mahalle düzeni”mizi neden sürdürmediğimizi de yıllardır sorguluyoruz. Etrafı sur duvarı gibi çevrili sitelerin, tek kapıdan denetimli girişleriyle “güvenlik” adına “hemşeri”lik kültürümüzü yok ettiklerini, artık mimarlıkşehircilik öğrencileri bile “eleştirerek” sınıf geçiyorlar; siteciler ise kente “yabancılaşma”nın öncüleri olmayı sürdürüyorlar.. Peki, Amerikalı şehir plancısı Rasekh bu konuda ne diyor? İşte konuşmasından bir vurgulama daha: “Öyle bir şehir tasarlamak istiyorum ki, bu şehir bir Türk şehri olsun. Yeni İstanbul ‘mahalle konsepti’ne göre yapılandırılmış olacak.” Gel de yine hayıflanma; yıllardır “aynı söz”ümüzün dinlenmesi için de acaba Amerikalı mı olmalıydık? Site Yerine Mahalle ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN Başbakan’ın şehircisi ABD’li Rasekh... anlamında (X) işareti koyduklarında demiştik ki; “Semtin sakinleriyle uzlaşan ve önce Romanların yaşam ortamlarını sağlıklaştıracak ‘katılımcı proje’ler geliştirilmelidir.” Tarihi Tarlabaşı evlerinin zorla boşaltılarak, bir şirkete verilmesi ile FenerBalat’ı rant tesislerine dönüştürecek projelerin üretilmesi karşısında da hep şu söylendi: “Sakinleri mağdur eden, toplumsal çatışmaya dayalı bir dönüşüm, sosyal hukuk devletiyle bağdaşmaz.” Nitekim hem Sulukule hem de FenerBalat projeleri için yargı, aynı gerekçelerle “iptal” kararı verirken, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir bakın ne diyordu: “Karara itiraz edeceğiz, Sulukule’deki yeni binalar tamamlanıp sahiplerine teslim edilecek!” Oysa Başbakan’ın projeleri için gelen ABD’li şehirci, Başkan Demir gibi değil, bizler gibi düşünüyordu: “Başarılı kentsel dönüşüm için toplumla uzlaşmak gerekir.” İnsan hayıflanmadan edemiyor; sözümüzün dinlenebilmesi için Amerikalı mı olmalıydık?.. ‘Solcu’ mu? Rasekh HARBİ SEMİH POROY Ya Rasekh’in “projemizde otomobile yer yok” demesine ne buyrulur? “Kıyı kullanımı” ile “otomobil ve kent” konusunda savundukları da yine öteden beri belirttiğimiz düşünceleri özetliyor.. Örneğin, “Deniz kenarında yol olmayacak, kıyılar topluma ait alanlar olarak tasarlanacak” sözünü bizler savunduğumuzda, ne solculuğumuz kalmıştı, ne de komünistliğimiz… Geçen yerel seçimde Kadıköy merkezinin ve kıyı alanlarının otomobilden arındırılması önerimize AKP’nin mimar belediye başkanı adayı diyordu ki: “Otomobil düşmanlığıyla bir yere varılmaz; otomobil özgürlüktür!” O mimar, acaba şimdi Rasekh’e neden ses çıkarmıyor? Sözün kısası Başbakan Erdoğan’ın kent projelerini tasarlamaya gelen ABD’li şehirci, yıllardır ne demişsek aynı şeyleri söylüyor; ama alkışlanarak el üstünde tutuluyor... Ne dersiniz; ‘biz de Amerikalı mı olmalıydık’ serzenişimizde haksız mıyız? HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Akdeniz’de yaşayan bir balık... Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayılmış bir strateji oyunu. 2/ Eski Türk güreşlerinden biri... Çöl bölgelerinde bazı çukurların tabanını kaplayan, çoğunlukla tuzlu ve killi toprak. 3/ Kapı ve pencerelerin üst eşiği... Tarla sınırı. 4/ Muğla’nın bir ilçesi. 5/ Antalya’nın Akseki ilçesinde bir mağara... Bir soru eki. 6/ Bir nota... İstanbul’un bir ilçesi. 7/ Sırtında büyük dikenleri olan bir balık... Silisyum elementinin simgesi. 8/ Argoda hamama verilen ad... Önemli tarihsel olgu. 9/ Gümüşbalığı. SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eski Türklerde 1 ölen kahramanın mezarının kenarına 2 dikilen taşlar... 3 Uzaklık işareti. 2/ Oyunda cezalı ço 4 cuk... Gümüş üstü 5 ne kurşunla işlenen 6 siyah nakış. 3/ Gemilerin mizana di 7 reğinin gerisindeki 8 yelken.. Tanrıtanı 9 maz. 4/ Ekmek içi, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ceviz, zeytinyağı ve sirke ile yapılan bir tür meze. 5/ 1 K A L İ F İ Y E Uzun omuz atkısı... Bir 2 A N E M A S L A nota. 6/ Eski Mısır’da gü 3 N İ G A R K İ Ç neş tanrısı... Amerika’da 4 T O R H A Z yaşayan bir papağan. 7/ “5A K R B A R A K olan belli olur sözün6 R O N D E L A Ü den” (Karacaoğlan)... LanA L İ S İ N tan elementinin simgesi. 8/ 7 A R Zenginlik, bolluk... Yü 8 D E R A L İ Y E E S İ R rürken dayanmak için kul 9 L A L A lanılan kalın sopa. 9/ Siper, hendek... Diyarbakır yöresine özgü, sütle yapılan bir hamur tatlısı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear