23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 HAZİRAN 2012 CUMA 2 üniversitelerde göreve getirileceklerin; siyasal iktidara yakın olması şart kılınmakta, ilkokul sıralarından başlayarak çocuklara safsata öğretimi verecek bir eğitim sistemi dörder yıllık halkalarla acayip bir zincire döndürülmekte, düşüncesi ve vicdanı hür bir gençlik yetiştirmek yerine dindar kalabalıkların ağırlığını arttırmaya önem verilmekte. Cumhuriyetin bütünlüğü bozulmuştur. e yazık ki; parlamentodaki partilerden bir teki bile devlet bütünlüğünün yeniden kurulmasını, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine uygun yeni kuşakların yetiştirilmesini, devlet mekanizmasının yeniden derli toplu bir düzene kavuşturulmasını bir temel programa bağlayarak iktidar mücadelesi vermeyi amaçlamıyor. Siyasal mücadeleyi ilkeler bütünlüğü üzerinden yapmayı amaç edinen bir muhalefet bütünlüğü kurulmadıkça devlet bütünlüğünün kendiliğinden gerçekleşmesini ummak hayaldir. Dolayısıyla devlet bütünlüğünü sağlamak artık, ana muhalefetin amacı ve görevi olmalıdır. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Düş ve Düşünce Üzerine... Demokrasinin geçerliği, işlerliği ve erdemi, dünyanın geleceği vb. sorunları gündeme gelmiş; eğitimin amaçları ve “Nasıl bir insan?” soruları bütün dünyada yeniden öncelik kazanmış bulunuyor. Çözüm çoktan belli: “Çeşitlilik içinde birlik / Birlik içinde çeşitlilik!” Nasıl? Birlikte düşünmemiz gereken sorun sanırım burada! Bozkurt GÜVENÇ RT Okul kanalında üç meslektaşımın “düşünce” sohbetini izledim. Okul öğrencileri için belki biraz soyut ama anababalar ve öğretmenler için düzeyli bir program. Eski Türkçe tüs /düş (rüya, hayal kurmak, düşmekten düşey) anlamlarına takılmadan, tüş’enmek’ten gelen düşünmek: Söz, bilgi ve kavramları anlamak, fikir üretmek, karar vermek, yetiler geliştirmek amacıyla yapılan zihinsel iş, işlem ve eylemler! Dilimizde karşılıklı kon’maktan konuşma , yaz’mak’tan yazışma, tart’maktan tartışma, üş’mek’ten üşüşme var da, düş’mek ve düş’ünmek fiillerinin birlikte düşüşme biçimleri yok. Dilimizin yapısal mantığı bireysel/kişisel işlerle, birlikteortaklaşa yapılan iş ve işlemleri ayırıyor. Okul programını yapan söz ve düşünce ustaları, karşılıklı düşünmenin önemi, açacağı ufuklar konusunda anlaştılar ama sürecin adını koymakta hayli zorlandılar. Kişisel düşünceleri teke indirmeden toplumun düşünce ufku nasıl geliştirebilir? Modern iletişim uzmanlarının “beyin fırtınası” (brain storming) adını verdiği çalışma yöntemiyle, her toplumda her zaman, özlemi duyulan fakat kolay sağlanamayan “ortak düşünce” ya da “toplumsal kişilik” sorunu. Kişisel çıkar, değer, tercihlerin, hukuk felsefesinin üstün tuttuğu “ka Devlet Bütünlüğü DERLİ TOPLU bir cumhuriyet devletini önce kuruluş felsefesinden sıyırıp organlarını parça parça ederek aralarındaki ilişkileri bozan, bağımsız olması gereken kurumları yürütmenin emrine bağlayan, maneviyatlı olması gerekeni sindiren, yüreklendirilmesi gerekenin cesaretini kıran, konuşması bekleneni susturan bir iktidar ve bunlara engel olamayan muhalefet var ortalıkta. Hepsinden feci olarak da sesi çıkmayan bir medya dünyası şimdi hep bu dağınıklığın ceremesini çekmekte, halkın yakınmalarını yansıtma görevini yerine getirmekte yetersiz kalmakta. ir ulusdevlet düzeninde ulus kavramını öğrenmemiş insanlar hâlâ etnik özerklik sözü etmekte, ortak ulus dili yerine anadiliyle öğrenim istemekte, saçmasapan bahanelerle askerin onuruyla oynanmakta, bilim yuvası olarak siyasal etkinin dışında tutulması umulan T mu yararı” düzeyinde buluşup anlaşması. Eğitimcilerin “sosyalleşme” , insanbilimcilerin “kültürlen(ş)me”, siyasal tarihçilerin “toplumsallaşma”, devrimci liderlerin “uluslaşma” ya da “çağdaşlaşma” adını verdiği değişim süreci. Hindistan’da kamu yöneticileri falcılara danışır. Kesin inançlılar, bir uçtan ötekine atlar ama barış durağına uğramaz. Öğretimin Birliği Yasası (1924) ulusal birliği yaratamadı. Cumhuriyet’in “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür koruyucularının” demokrat torunları tartışmalı bir “dindar nesiller” yetiştirme denemesinde daha başarılı olmayabilir. Ayak Ayak Üstüne... Bunun doğrusu “El el üstünde, kimin eli en üstte” olacaktı... Ama gazetelerde ve televizyonda Obama’nın karşısında ayak ayak üstüne görünce, haliyle “ayak ayak üstüne” oldu... ? “Ayak ayak üstüne” diplomasi dilinde “kendine güven” anlamına da geliyor, “güç bende” anlamına da... Açısına göre... Diyelim ki atılan ayak, pişman olmuş gibi üstten dolanıp, öte yandan alttaki ayağın altına burmalı girmişse “Eh... kendine göre” demek... ? Baktım; bu maşallah camdan fazla çıkmış soba borusu gibi... Obama’nın çene hizasında... ? İç politikada ise daha da önemli... Adam yerine konulduğunun fotoğrafıdır, görsün herkes: Ayak ayak üstünde... Artık ayak ne kadar havada olursa... ? Bilirsiniz; Rahmetli Ecevit’in ABD Başkanı Clinton karşısında, ayağı normal yerinde, kötü bir el pençe duruşu nasıl eleştirilmişti... Oysa Ecevit, ABD’nin karşısında en onurlu duran başbakandı... ? Demek ki buna öğretmişler; Obama ne zaman ayak ayak üstüne atsa, aynı hızla bu da atıyor... Kovboylardaki “tabanca çekme” gibi diyelim... “Ayak çekme” olsun hadi... Anında ve hızlı... Geri kalmadan “ayak ayak üstüne” yapayım derken, bir gün Obama’nın çenesine alttan giydirecek ya... ? “Ayak ayak üstüne” Batı kültürüdür... Çünkü “ayak ayak üstüne” sandalye ister... Doğu kültüründe sandalye yoktur... Birazdan uyumaya da yarayan divan ya da döşek vardır... Eee, döşekte “ayak ayak üstüne” yapıldığında, gemici düğümü gibi karışmış ayaklarla, çişin geldiğinde gel de kalk... ? Bu öğrenmiş ama... Obama ile eşzamanlı.. Hop, ayak salonun ta ortasında... Yani misafirleri saysalar, bir de ayakkabı çıkacak heyette... ? Maksat iyi bir fotoğraf sonuçta... Yoksa yalvar yakar ABD Predatorları verdiğinde kendi 35 vatandaşını vuran... Vermediğinde, karakolunu koruyamayıp 8 şehit veren adamın ayağı tek işe yarar yarasa yarasa: Gitmeye... Sistem ve amaç? Hızla değişen dünyada sosyal sistemlerin çalışmadığı biliniyor. Eğitimde amaç değişmeyen inanç değil, değişime açık bilinçtir. 4+4+4 veya 8+4 (=12) yıllık, kesintili kesintisiz, kademeli kademesiz, örgün veya yaygın sistemler değil, insanın “kendini bil”mesi, ailesine, ülkesine, türüne yararlı, bilinçli ve sorumlu bir varlık/tarih bilinci kazanmasıdır. “İlkel” denen topluluklar bu hedefe okulsuz da ulaşabiliyor. Tüketim ekonomisinin öngördüğü refah toplumunda işler, işlemler giderek daha karmaşık görünüyor. Eğitim filozofu Illich (1971) açıkça okulların kapatılmasını önermişti. İletişim teknolojisi (IT) bilgi ve kaynak bolluğuna yol açtı; ama henüz bir “bilgi toplumu” yaratamadı. Medya, kamu yönetimini denetliyor ama, medyayı kimin yönettiği belli değil. Medyanın yönetimini ele geçiren güçler toplumları hatta dünyayı yönetiyor. Bu süreçte, demokrasinin geçerliği, işlerliği ve erdemi, dünyanın geleceği vb. sorunları gündeme gelmiş; eğitimin amaçları ve “Nasıl bir insan?” soruları bütün dünyada yeniden öncelik kazanmış bulunuyor. Çözüm çoktan belli: “Çeşitlilik içinde birlik / Birlik içinde çeşitlilik!” Nasıl? Birlikte düşünmemiz gereken sorun sanırım burada! N Cemaat cemiyet ikilemi Bu süreç, anayasada yer alabilir; ancak yasalarla, demokratik açılım paketleri veya eğitim reformu tasarılarıyla bugünden yarına gerçekleşemiyor. Ailede başlayıp okulda sürmesi, iş hayatında hayat boyu beslenmesi gerekiyor. Yine de tam tamına gerçekleştiği söylenemiyor. Belki bir örneklik sınırı aşılıyor ama dengeli, sağlıklı bir çeşitlilik sağlanamıyor. Çeşitliliğin nasıl kurgulanıp sürdürüleceği evrensel bir sorundur: Din ve inançla mı, akıl ve bilimle mi? Dinler ve mezhepler eğitimin temeline, dayanışmanın harcına inancı koyarlar. İnanmak zorunda değilsin (“dinde zorlama olmaz”) derler; ancak, inanmışsan, soru soramazsın. Çünkü sorgulama başlayınca inançlar sarsılıyor, bazen yıkılıyor. Vatikan, ara sıra temel inançlarda yanıldığını açıklar, ötekilerin geçerliğini savunmak amacıyla. İnanca dayalı eğitimin firesi “kesin inançlılar”dır (Eric Hoffer). ABD’de dinciler “evrim kuramı”nı yargılar, AB lideri Almanya’da fanatikler cadı avlar, B             !&+#'"#. $#0 @++ &*#" >'* &*#0 #$'( ) #.0 !(/0#'+ ) #.0  .'#) )' ;/#4'+ @> 4  &! &! +) ! .'$ '+, .'$ ;$'0 +/#) .0&1. +"&#) /=* ;.#44 )1 /$ 5'5 A+ (' ;& "' ,A)1 %) '$',//#.0 "*'$& /(!1.&+ #)%# /!& +*/! & )$ &'0 6+!; !* %!&# #2* #5 ,+)" # /0#. * ,1.4 !! +*!% .!;*#+0 (.#* )1 $"4! * .+/0 %)' ./+0 #10#. 1%#+# '0."  ,"#+&#'*#. )'$ =$(= 04 )(# $' ! '(.#0 "') 5+$#. 1+0 #+#.) 85=* '.'( .! '$ 1++. ..'+% /&! *!   .&1+  2#.%'! 0 )$ ((= 51+9.>=)= )') #"'' :+#0(#+ )') "&#*   ! *'0 ; #4. ,>4 +/ #++'+% 2,+ "#. /0#+ /+ )#0 >=(=+. /+ #$'A .01A /+ <)' ;!#) #'+5 1+"#+(# '(*#0 #.4 '(*#0 1.&+ A)=,A)1 1 #.0 )#'+/,.%# @ $ @ .&'* #9#2' @&/+ #*) . 1.9( @&/+ 1+%1 @/*') ((= )0!=,A)1 @/*') ((= 4%. @/*#0 @+:+; ,&+ 1+ 85=* $'. #*) 4.(9= '$& $"4' 1.0 '00#) "4   #))4 #(0,. #. #.0 '#"#) /&/ 0!  & +*"4! #/10 #*') '&.' #(0> '$&  '$& &"4' 15$$#. :(#. ;*05 '( #+'(  @4.' ,5 & "4' #!' 5=) =/(;.#( (! ,! +*"$'& *=( .(1+ #"'* #4/#) @)('+ , #.0  '/!&,$$ 1.#00'+ .0* '$1! /$"4 1/.#0 :4*#+ ;5&#0    #.+%.,// $! ""4' % ! 0$ 0&*. $#./!&4  '#00' ',)'   .#)+" #%' +%(1.05 #*5' A15 .=( #>0 ? '.#. #>'0 )', #.0 '+0 '3 1>#+ >.#$ 7+4"=+  &00'+ <)'  .' /0 '421>%') ".#""'+ +2#. ".' 0#* '0 '( *' ,4. #"" ((= )"#* #)&00'+ 01 #)'* .#. $$ 2!) ?#2(#0 ;.#44 &/'+ 65 !0 "$ &,*/ &'00#*,.# 4'$ !) #!'& #.#(#0,A)1 #"0 #"'* :. ,+ +%#)*++ ,+ ")#. )0#.  .'%0 '))'* ),*,+ )2' (1 ".' .,/*+,A)1 &4 #*) 40)= $ "#$     Halkın Adı Yok Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR    /!/ /+ '%,% ) *+%%2 %! ( (%*' .!  ! 0! /%*1* /!** '!2'!  (%$(  &' %&! ) !, ( (%*'  (/!! 2*"% T  ! $ &  ('   # (    (  (( %! "'"4%% #% ) *2%2 %&2! **2!! 23 '/ &/%! ! '2#2&2 %2  !+%&+ % "&*"!  "  ' %!'   %%  # !' %!'   (                     , , ,, 3 2  @+0#.+#0 ;5#.'+"#+ ;!.#0/'5 ('0 2# $/'(;);+;5; 0)# #"# ')'./'+'5  !  elevizyonlarda her gün birkaç açık oturum izliyoruz. Politikacılar, gazeteciler, tarihçiler, bilim insanları, iletişimciler, sosyologlar, siyaset bilimcileri, konuşuyor ve görüşlerini bildiriyorlar. Darbeler, faili meçhul cinayetler, suikastlar, yeraltından çıkarılan silahlar, kafatasları, örgütlü, örgütsüz yolsuzluklar, kaçakçılıklar ve her şey tartışılıyor. Sorumlular, suçlular aranıyor. Tartışmaların iktidar partisinin tüm toplumda ve medyada yarattığı baskı, tedirginlik ve ürkeklik içinde süregeldiği çok açıktır. Cumartesi Anneleri’nin haklı feryatları enine boyuna sergilenirken, aylardır, yıllardır suçlarının ne olduğu bilinmeden hapiste yatan 600 genç çocuğun, 100’e yaklaşan gazetecinin, yüzlerce ordu mensubunun, üniversite hocasının, milletvekilinin, iktidar muhaliflerinin, anası kardeşi bacısı anılmaya değer bulunmuyor. Sözü edilmeyen önemli, hem de çok önemli bir ülke gerçeğimiz de şudur: Çok partili düzene girişimizden beri halk çoğunlukla ve belki de planlı olarak, aydınlanmacı, bilimsel, laik bir eğitimden yoksun bırakılmıştır. Birey olmasına, bilinçlenmesine ve aklını kullanmasına izin verilmemiştir. Yıllardır geri kalmışlığımızın, çağdaşlığın gerisinde bulunuşumuzun önde gelen sebeplerinden biridir bu. Demokrasimizin gelişememesinde, günümüzün sorunlarında, bunca yıldır çağdaş bir eğitimden yoksun bırakılmış halkımızın durumu, halkın sosyal, ekonomik kültürel düzeyinin oynadığı rol hiçbir zaman söz konusu edilmemektedir. Oysa bence ilk aranacak suçlular halkı, her konuda pervasızca ve hatta kasıtlıca, ahkâm kesen, bugünün ayrıcalıklı konuşmacılarının gerisinde bırakanlar olmalıdır. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear