13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 NİSAN 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 13 adaydan 3’ü kadın. İşçi Savaşımı’nın komünist yönderi Nathalie Arthaud, 42 yaşında bir sendikacı. “Salt egemenlerin sorunlarıyla ilgilenen burjuva politikacılara karşı, üreten sınıfların varoluş hakkını istemek ve almak” için seçimlere katılıyor. Ulusal Cephe’nin önderliğini babasından devralan aşırı sağ milliyetçisi Marine Le Pen, 44 yaşında bir avukat. Fransa’ya kaçak giren göçmenleri ve suç işleyen yabancıların tamamını kapı dışarı etmeye kararlı. “Yabancı kabulünü önleyeceğim, çifte vatandaşlıkları iptal edeceğim ve Fransa’da gerek istihdam, gerekse sosyal yardım ve konut tahsisinde Fransızlara öncelik vereceğim” diyor. Oysa Yeşiller Partisi’nin adayı Eva Joly’nin salt kimliği bile, hem aşırı sağcı Marine Le Pen’e anlamlı bir yanıt, hem de Avrupa Birliği nedir, ne işe yarar sorularının en kısa karşılığı sayılır: 69 yaşına bana mısın demeyen Eva Joly, hem Fransız, hem Norveçli, çifte pasaportlu bir AB yurttaşı. Emekli olmadan önce Fransa’da yolsuzluğa karışan politikacıların korkulu rüyası ağır ceza yargıcı olup; Norveç, İzlanda ve Madagaskar hükümetlerinin yolsuzlukla mücadelede hukuk danışmanıydı. Fransızlara, “Çevreye saygılı örnek bir cumhuriyet ve dünyayı değiştirecek federal bir Avrupa kurmaya” söz veriyor. ugün birinci turu yapılan Fransa cumhurbaşkanlığı B seçimlerine katılan 10 kurtarsın Fransa’yı Türk düşmanı ve finans dünyasının uşağı Sarkozy’den… Ama Fransız yurttaşı Türklerin büyük çoğunluğu, Ermeni soykırımını inkâr yasasına karşı aldığı açık ve net tavırdan dolayı, Bayrou’ya oy verecek. ??? François Bayrou, 2007 seçimlerinde benim de favorimdi. Gerçekten de adayların en ilkeli cumhuriyetçisi, en demokrat, en AB’lisi. Ne var ki partisi MoDem’i ulusal düzeyde bir güç haline getiremedi. Zaten geçen hafta TV5Monde’da François Bayrou’yu sorgulayan yabancı gazeteci olarak, böyle bir soruyla dağıttım kendisini: “Ulusal birlik öneriyor, birlik olan bir ulusun tüm zorlukların üstesinden geleceğini ileri sürüyorsunuz” dedim. “2007’den beri partisini oluşturamamış biri için ulusu birleştirmek biraz zor değil mi?” Sorum, François Bayrou’yu kızdırdı. Ama iki haftada iki Fransız cumhurbaşkanı adayına yönelttiğim eldivensiz sorular, TV5Monde’daki çok uluslu meslektaşlarımın beğenisini kazandı. “Ne oldu, merak ediyoruz...” diye yazanlarınız için anlatıyorum, bunları. Sanırım siyasal erk tarafından övülmekten daha çok, meslektaşlarının takdiri onurlandırır, bir gazeteciyi. Bakalım Fransız halkı, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda hangi ikiliyi umutlandıracak ve 6 Mayıs’ta kimi onurlandıracak? “Tokat daima yanağın biçimini alır.” ROGER STEPHANE İki Sandık Bir Koltuk ??? Üç kadın arasında, 2002’de Sosyalist Parti adayı Lionel Jospin’i sadece 200 oyla geride bırakıp ikinci tura kalan babasının sürpriz başarısını tekrarlayabilecek biricik aday, Marine Le Pen. Ancak finalde, tüm aşırı sağ karşıtları birleşip, kim olursa olsun rakibine oy verecekleri için onun da cumhurbaşkanı seçilmesi şimdilik olanaksız. Kamuoyu yoklamalarına bakılırsa, ikinci tura sağın şimdiki cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile Sosyalist Parti adayı François Hollande kalacak ve sonuçta Hollande cumhurbaşkanı seçilecek. Ancak Türkiye’de bizzat yaşadığımız gibi, ekonomik kriz süreci ya da hemen sonrasında sandık başına giden halk, krizi iyi yönetmiş olan siyasal erki bile yeniden seçmiyor. Mutlaka değişiklik istiyor ve sıktığı kemerin deliğini, iş başındaki sıktırana ödetiyor. Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN 008 yılından bu yana 2 şahsıma yönelik çirkin ve düzeysiz hakaretlerle Kadınlar ve Pozitif Ayırımcılığın Türkçesi Cezası nedeniyle sahaları kapatılan futbol kulüplerinin maçlarında stadyumlara yalnız kadın ve çocukların alınmasına ilişkin Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) kararını olumlu karşılamış, hele ilk maçta tribünlerdeki kadınların coşkusuna tanık olunca yargım pekişmişti. Fakat federasyonun konuya ilişkin olarak yayımladığı yönetmeliği okuyunca ne yalan söyleyeyim kafamda sorular oluşmaya başladı. Okuyalım: “Seyircisiz müsabakaları, kadınlar ile 2012 yılında oynanacak maçlarda, annelerinin yanlarında olması koşulu ile 01.01.2000 tarihinde ve daha sonra doğmuş çocuklar ücretsiz izleyebilecek.” Okumayı sürdürelim: “Misafir takımların kadın ve çocuk taraftarları da yukarıda belirtilen kriterlere, TFF düzenlemeleri ile getirilmiş kontenjan sınırlamalarına uymak ve ev sahibi takım taraftarlarıyla farklı tribünde olmak koşuluyla seyircisiz oynanan müsabakaları izleyebilirler.” Siz de burada bir tuhaflık görmüyor musunuz? Verilen ceza “seyircisiz oynama”; öyleyse federasyon mu kadınları “seyirci” olarak görmüyor ya da kadınlar mı “seyirci” değil? ??? Erkek egemen toplumumuzda erkek egemen bir kurum olan TFF, kadınlara yönelik “pozitif ayırımcılığı” böyle algılayınca ortaya böyle tuhaf bir durum çıkıyor. Oysa Türkiye’de Futbol Federasyonu’na bağlı bir “kadınlar ligi” de var. 1. ligde A ve B gruplarında 6’şar takımdan 12, 2. ligde de sekiz bölge grubunda 39 takım bulunuyor. O zaman soralım: Kadın liglerinde oynayan toplam 51 takımdan biri, herhangi bir nedenden ötürü “seyircisiz oynama” cezası alsa bu durumda TFF, “Seyircisiz müsabakaları, erkekler ile babalarının yanlarında olması koşulu ile 12 yaşından küçük çocuklar ücretsiz izleyebilecek” diyebilecek mi? Erkekler, kadınların “yedeği” olmayı içlerine sindirebilecekler mi? Hiç sanmıyorum, peki kadınlar nasıl oluyor da erkeklerin yedeği olmayı, seyirci olup da “seyirci” olarak kabul edilmemelerini, hiçleştirilmeyi, ikincilleştirilmeyi benimseyip cezalı maçlarda tribünleri dolduruyorlar? Kendilerine biçilen bu değersizleştirilmeyi niçin benimsiyorlar? Bana bu görüntü Nâzım Hikmet’in, “soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” dizesini anımsatıyor. ??? Biliyorsunuz, “kadın seyircili seyircisiz maç” uygulaması Batı medyasında övgüyle karşılandı. Bizler de çok sevindik, bu övgülerin Batılıların bilinen “Oryantalist” yaklaşımlarının bir yansıması olabileceğini aklımıza getirmedik. Madem bu doğru, hoş ve övgüye değer bir uygulamaydı, o zaman kendileri niçin uygulamıyorlardı? Hiç düşünmedik. Düşünmüyoruz. Öte yandan geçen hafta oynanan BeşiktaşGalatasaray karşılaşmasında İnönü Stadyumu’nda çıkan ve Beşiktaş’ın iki maçlık “seyircisiz” oynama cezası almasına neden olan olaylar futbol tribünlerindeki şiddeti önlemede bu tür uygulamaların etkili olmadığını bir kez daha ortaya koydu. Hangi kulübün yandaşı olurlarsa olsunlar, birkaç kendini bilmezin neden olduğu olaylar nedeniyle on binlerce futbolseverin mağdur edilmesinin bir haksızlık olması kadar bu cezadan yola çıkarak kadınların “pozitif ayırımcılık” adına yedekleştirilmeleri, ikincilleştirilmeleri de kanımca o kadar büyük bir yanlıştır. ??? Bu yazıyı dün, öğleden önce kaleme aldım. Akşam TrabzonsporBeşiktaş karşılaşmasını izleyeceğim televizyonda. Yarın (bugün) akşam da GalatasarayFenerbahçe karşılaşması için yine ekran karşısında olacağım. Dilerim, futbolcular da, hakemler de, futbolseverler de play off/üst küme saçmalığının yol açtığı gerginlikten kurtarırlar kendilerini, biz de kadınerkekçocuk birlikte güzel futbol saatleri geçiririz. İşte bu yüzdendir ki, ben bir sürpriz bekliyor, ancak nasıl bir sürpriz olacağını kestiremiyorum. Sarkozy birinci turda elenebilir. Sosyalist Hollande’ın karşısında Marine Le Pen ya da François Bayrou kalabilir. “İktidarı Al!” sloganıyla komünist solu yeniden şahlandıran Jean Luc Melenchon’un bu ikisini geçebilmesi olanaksız görünüyor, ama olursa gerçekten büyük sürpriz, çünkü Fransa’da devrim olur! Benim mantıklı umudum, Sosyalist Parti adayı Hollande. Karizması yok, ama dengeli ve deneyimli, gerçek bir devlet adamı. Gelsin hakkımda iftira kampanyası yürüten Yılmaz Dikbaş’a karşı açtığım manevi tazminat davasını, İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 17.11.2011 tarihli kararıyla kazandım. Ermeni kardeşlerimizden özür metnine imzam karşılığında AB’den 70 bin Avro aldığım iftirasını, Pigalle’de fahişelik yaptığım fantazmıyla süsleyen ve asıl meşgalesi de zaten özellikle Rusya ile turizm ticareti olan Yılmaz Dikbaş, kararı temyiz etti. Yargıtay, asliye mahkemesinin öngördüğü tazminatı azaltınca, davayı kısmen kazandığını ileri sürecek kadar da kendini kaybetti. Sonuç: Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 30 Mart 2012 ve 2012/3201 No’lu hükmüyle, Yılmaz Dikbaş’ın yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddine karar verdi ve davayı lehime sonuçlandıran asliye hukuk mahkemesinin kararını onadı. Dostlarımın bilgisine... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Meslek Odalarına ‘Darbe’! netmelik maddeleriyle, meslek odalarının ‘kamusal özerk kimlik’lerini yok sayan ve bunlara karşı organize bir şekilde yürütülen işlevsizleştirme, yetkisizleştirme ve yok etme politikalarını şiddetle kınıyoruz.” Peki, bu işlevsizleştirme, yetkisizleştirme ve yok etme politikası hangi amaca dayanıyor? İktidardaki “insan”lar, sağlıklı kentleşme için meslek örgütlerini daha da güçlendirmek yerine “devreden çıkmaları”nı neden isteyebilirler? Yanıt için, amacının kalkınma adına “rant yaratıp dağıtmak” olduğu artık herkes tarafından bilinen sözde yatırım projelerine odaların nasıl baktıklarını anımsamak gerekiyor. İstanbul’da Karaköy, Tophane, Bakırköy sahilleri ve Harem gibi topluma kazandırılması gereken kıyı alanlarını pazarlamayı hedefleyen Galataport, Ataköy, Haydarpaşa vb. talan projeleri, meslek odalarının yargıya başvurmalarıyla durduruldular. Benzer gelişmeler Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Muğla, Mersin ve diğer birçok ilimizde de yağmacıların değil, hukukun zaferiyle sonuçlandı; mahkemeler rantları değil anayasadaki “toplum yararı”nı gözettiler. Şimdi “davacı”lara yönelik bu darbeyle Mimarlar “genel kurul”da... anlaşılıyor ki; “12 cillerinin temiz olup olmadı Eylül düzenlemesinden kurğını odası değil, kendileri bil tulmalıyız” diyen “davalı”ların, anayasadaki en faşist ülkelerdirecek!” Yanlış okumadınız; bundan de bile artık yadsınamayan böyle sorumluluk üstlenecek kent ve çevre haklarına tateknik elemanların mesleki en hammülleri kalmamış. O kadar ki bu hakları ve sagelleri olup olmadığı, ‘oda’dan alacakları sicil belgelerinden vunucularını yok etmek için değil, kendi beyanlarından öğ meslek örgütlerinin yüzlerce yıllık görevlerini yönetmeliklerrenilecek! le ellerinden almaya çalışıyorPeki neden? lar; kim bilir hangi talan projeMeslek örgütlerinin “işlev lerini “etik yoksunu” mimar ve siz”leştirilmesini toplumun çağ mühendislere yaptırabilmek daş yapılaşma beklentilerine de için de “Odasından sicil bel“darbe” olarak yorumlayan gesine gerek yok; kendi bemimarlar, Ankara’daki genel yanları yeterli” diyebiliyorlar.. kurullarını “demokratik ey‘Umudumuz’ lem”e dönüştürdüler. kutlu olsun Tümü seçildikleri illeri temsil Yarın “23 Nisan”; çocuklaeden bine yakın mimar 15 Nisan’da Kızılay’dan Çevre ve rımızı ulusal egemenliğimizin Şehircilik Bakanlığı’na yürü güvencesi kıldığımız ulusal düler… Yönetmeliği düzenle bayramımız… Bir an önce büyen bakanlığın önündeki basın yüseler de bu kafaların yerini alaçıklamasında denildi ki: salar. Zaten yıllardır kutladığımız da “Rantçı ve otokratik bir anlayışla, KHK’ler ve yeni yö bu “umut” değil midir? Türkiye “askeri darbe”lerini sorgularken “üniformasız ve silahsız” darbelerden mimar ve mühendis odaları da nasiplerini aldılar. “Muhafazakâr”(!) iktidar, yüzlerce yıllık “lonca” geleneğimizin devamı olan odaların, “meslektaşlarını denetleme” işlevlerine “gerek yok” dedi.. ve “OsmanlıSelçuklu” öykünmelerinin bina cephelerinde arabesk süslemelerden ibaret olduğu bir kez daha kanıtlandı! Bu “sessiz” darbe hangi gün yapıldı dersiniz? Mimarlar Odası’nın demokratik karar organı olan Genel Kurulu’nun toplandığı 14 Nisan’da! Yani mimarlar, tarihten, anayasadan ve yasalardan gelen “meslek kurallarına uyma denetimi”nin daha etkin nasıl yapılabileceğini tartışırken, meğer boşuna konuşmuşlar… Çünkü Resmi Gazete’de “aynı gün” yayımlanan yönetmelik değişikliğinde özetle diyor ki: “Proje ve inşaattan sorumlu mimar ve mühendislerin si ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bozuk ve oku 1 naksız yazı. 2/ Halk dilinde tarladaki 2 sebzeye verilen 3 ad... Akla ve sağ 4 duyuya aykırı olan. 3/ Doğu Anado 5 lu’da kullanılan bir 6 tür küçük zurna... 7 Gemide yelkenlerin açılması için ve 8 rilen komut. 4/ 9 Hayvanlara vuru1 2 3 4 5 6 7 8 9 lan damga... Kır koşusu. 5/ Balerinlerin geleneksel 1 A L T I N T O P kostümü... Güzel, hoş, la 2 L A R A K A K tif. 6/ Balık yakalama ara 3 T Ç A R P A N A cı... Eski dilde su. 7/ Alnın 4 I R A K A N A L üzerine düşen kısa kesil 5 N A R A N ME miş saç... Kadastro hari6 T P A N D AM talarında parseller toplu7 O K A N D O B luğu. 8/ Duyuru... YeşiN E lırmak’ın antik dönem 8 P A N A M A lerdeki adı. 9/ Genellikle 9 K A L E M B E K 21 Kasım’da meydana gelen bir fırtına. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Camide namaza kalkmak için okunan ezan... Dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı. 2/ İki tarafı ağaçlıklı geniş kent yolu... Telefon sözü. 3/ Yaz yağmuru... Çamaşır yıkarken kullanılan tahta tokmak. 4/ Önü hendekli siper... Taşları ve kayaları parçalamakta kullanılan sivri kazma. 5/ Utanç duyma... Paramızı simgeleyen harfler. 6/ Büyük balıkların göğsüne yapışık olarak yaşayan küçük balıklara verilen ad... Köpek. 7/ Gemide hareket halinde bulunan bir halatın ya da zincirin bir an durdurulması için verilen komut... Katışıksız, saf. 8/ Gözdeki canlılık... Yaptığı bir davranıştan pişmanlık duyan. 9/ Bir peygamber... Yakut Türkleri mitolojisinde kötü ruhların adı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear