23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 ŞUBAT 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 İSMMMO’ya göre Türkiye’de 20 bini aşkın kişi böbrek, karaciğer, kalp, pankreas ve akciğer için nakil bekliyor Bağış yoksa ölüm var ? Yeterli organ nakli yapılamaması nedeniyle tedavi/ilaç masrafları, makine ithalatları, çalışma yaşamında olamama gibi etkenlerle oluşan yıllık ulusal kayıp yaklaşık 3 milyar dolar. Ekonomi Servisi İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) ‘Organ Nakli ve Türkiye Gerçeği’ raporuna göre Türkiye’de organ naklinde yaşanan dram büyük, ekonomik kayıp ise çok yüksek. Rapora göre, Türkiye’de halen 20 bini aşkın kişi böbrek, karaciğer, kalp, pankreas ve akciğer için nakil bekliyor. 70 bin kronik böbrek hastasından 40 bini ise yaşamını diyaliz makinesine bağlı sürdürüyor. Verilere göre, organ nakli bekleyen 20 bin 169 kişinin 4 bin 859’u İstanbul’da yaşıyor. Uzmanlar her yıl bu rakama en az 4 bin kişinin eklendiğini özellikle vurguluyor. Rapora göre; organ nakli yoluyla hastaların yaşamına devam edebildiği vurgulanırken, organ bulunmasının önemine dikkat çekiliyor. Türkiye’de eğitimsizlik ve bazen de insanların dini nedenler ileri sürerek yeterli organ bağışı yapmadığı belirtilen raporda, devletin bu konudaki çalışmalarına, kamu çalışanları, doktorlar, öğretmenler ve din adamları gibi çeşitli kesimlerin bilinçlendirme çalışmalarına katılmalarına karşın organ bağışında istenen sonuca ulaşılamadığına işaret ediliyor. Rapora göre; organ beklerken yaşanan ölümler ise başka bir dramatik gelişme. Birçok hasta uygun organ bulunamadığı için hayatını kaybederken birçoğu da organ mafyasının ağına düşüyor. Bölücülük Değil, Öncülük Gerekli! CHP kurultaya gidiyor. Ancak, biri üst yönetimin, diğeri de delegelerin isteğiyle olmak üzere, 26 Şubat ve 1 Mart tarihlerinde üst üste iki tüzük kurultayı yapılacağı, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu tarafından ilan edilmiş bulunuyor. Çok büyük bir yönetim yanlışı yapılıyor ve bunun hiç zaman yitirilmeden düzeltilmesi gerekiyor. ??? Ta 2004 yılının mayıs ayında, “Partide demokrasi = ülkede demokrasi” sözleriyle ve 30 dolayında milletvekili arkadaşımızla birlikte yola çıktığımız Kılıçdaroğlu, işbaşına geldiği ve sonraki kurultayda da bu görüşü dile getirdi. Ancak gereğini yapmadı. Bunun üzerine önceki iki kurultayda kendisini seçen delegelerin bir bölümü, tamamıyla demokratik haklarını kullanarak tüzük kurultayı toplanmasını istedi. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu, “Benim kurultayım’ dediği bir anlayışla ayrı bir kurultay çağrısı yaptı. İkisi de tüzük değişikliğine yönelik ve üstelik aynı delegelerle yapılacak kurultay sürecini beş gün arayla ikiye ayırmak, çok yanlış ve parti için yıkıcı bir tutumdur. Bu büyük yanlıştan dönülmeli ve kurultaylar teke indirilmelidir; bu olanak hâlâ vardır. Eğer Kılıçdaroğlu, ilk kurultayda yapılacak tüzük değişikliklerinin, delegelerin istediği değişikliklerin tümünü fazlasıyla içereceği sözünü verir ve bunu gerçekleştirirse delegelerin istediği kurultaya gerek kalmaz. ??? Demokratik bir CHP tüzüğü için yapılması gerekenler bellidir: Parti üyeliğinin sağlıklı duruma getirilmesi; parti içi seçimlerin güvenliğinin sağlanması; seçimle gelen il ve ilçe örgütlerinin ilke olarak seçimle gitmesi; kongre ve kurultaylarda çarşaf liste ilkesinin uygulanması; genel başkanlığa adaylık için imza toplanması uygulamasından vazgeçilmesi; milletvekilliği dahil, partinin göstereceği tüm adayların parti üyelerinin katılımıyla yapılacak önseçimle belirlenmesi; kadın, gençlik ve mesleklere dayalı örgütlenmelere işlerlik kazandırılması... ??? Tek kurultayla demokratik bir parti yapısının tüzüğü yapılırsa CHP, ülkede demokrasi önermesini topluma çok daha güçlü ve güven verici bir biçimde yapabilir. İki kurultayın kazananı olmaz. Parti, hukuk tartışmalarına ve iç kavgalara sürüklenir. Bu durumda toplum, parti içinde hukuktan uzak bir CHP’nin, ülkede hızla yok olma noktasına gelmekte olan hukukun evrensel ilkelerini yaşama geçireceğine artık güven duymaz. CHP’liler bunu mu istiyor? CHP’nin eski ve yeni yöneticileri, milletvekilleri, il başkanları, bu durum karşısında neden ve nasıl susuyor? Seçimlerde, aday olma beklentisi bu kadar mı etkili oluyor ve her siyasal değerin ve ilkenin önüne geçiyor? Yoksa, ülkede geçerli olan “Dokunan yanar’ korkusu CHP’de de Kemal’e dokunan yanara mı dönüştü? Üniversitelerin ve medyanın AKP hükümeti tarafından susturulduğundan haklı olarak yakınan Kılıçdaroğlu, partimizde, muhalifleri için söylediği “Brütüsler yok olacaklar” sözleriyle, kendi yarattığı korkutucu suskunluğu nasıl açıklar? ??? Kılıçdaroğlu iki kurultayı birleştirerek yıllar boyu büyük bir özveriyle çaba verdiğimiz demokratik bir CHP’ye gidişin birleştirici öncülüğünü yapabilir mi? Bilemem; ama yapmalıdır! Kılıçdaroğlu eğer bunu yapmazsa, CHP’yi iyice işlevsizleştirerek ve zayıflatarak, Cumhuriyetin değerlerinin yok olmasına çalışanların ve sol düşüncenin düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüş olur. Solculuğu geçtik, Cumhuriyetin değerlerini savunmak bile başkalarına kalır. Genel başkanın CHP’ye ve CHP’lilere bunu yapmaya hakkı yoktur! Sağlık bütçesi yara alıyor İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan, organ nakli bekleyen kişilerin ölümleyaşam arasında bıçak sırtı bir dengede bulunmalarının büyük üzüntü kaynağı olduğunu belirterek Türkiye’nin yıllık sağlık bütçesinin de bundan ciddi yara aldığını söyledi. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2010 verilerine göre 106 bin 879 organ nakli yapılmış. Global olarak organ nakline olan ihtiyacın ise her yıl en az yüzde 10 arttığı belirtiliyor. Örgütün hesaplamalarına göre 2010’da dünyada 73 bin 179 böbrek, 21 bin 602 karaciğer, 5 bin 582 kalp, 3 bin 927 akciğer, 2 bin 362 pankreas, 227 incebağırsak nakli gerçekleşmiş. İşten çıkarmazsa yardım yok Ekonomi Servisi Yunanistan’ın ikinci yardım paketi için görüşmeler, istihdam reformlarına takıldı. Yunanistan maliye bakanlığından bir yetkili, Başbakan Lucas Papademos’un AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası yetkilileriyle görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada, ülkenin ikinci finansman paketi için uluslararası kreditörlerle yürüttüğü görüşmelerin, büyük ölçüde, istihdam konusunda yapılması istenen reformlara takıldığını söyledi. Komşuya ikinci yardım dilimini görüşecek olan AB maliye bakanları toplantısı, özel kreditörlerle henüz anlaşmaya varılamaması nedeniyle çarşambaya kadar ertelenmişti. Öte yandan milyarder yatırımcı George Soros, Avrupa borç krizinin AB’yi yıkabileceğini söyledi. TBMM’ye sunulan yargı reformu ile rüşvet almak da vermek de suç olmayacak Rüşvete pişmanlık affı Ekonomi Servisi TBMM’ye sunu de bu suçtan dolayı ceza almayacak. * Rüşvet veren veya bu konuda kamu lan yargı paketi ile artık rüşvet almak ve vermek, belli şartlar ile suç sayılmaya görevlisiyle anlaşmaya varan kişi ve sucak. Rüşvet parasını yetkili makama tes ça iştirak eden üçüncü kişiler, durum reslim eden ceza almayacak. Rüşvet veren mi makamlarca öğrenilmeden önce, de pişman olup ihbar ederse yargılan pişmanlık duyarak durumdan yetkili mayacak. Bugüne kadar uygulanan makamları haberdar etmesi halinde ce“Rüşvet alan da veren de suçlu” ilke za almayacak. TBMM’ye sunulan yargı reformu tasi değişiyor ve önceden bildirim ile sarısının rüşvetle ilrüşvet suçuna af gili madde gerekçegeliyor. Buna göre: ? Rüşvet alan kişi, durum resmi sinde “Kişinin hak* Rüşvet alan kimakamlarca öğrenilmeden önce, rüşvet lı bir işinin gereği şi, durum resmi makonusu şeyi soruşturmaya yetkili gibi, hiç veya en kamlarca öğrenilmakamlara aynen teslim etmesi halinde azından vaktinde meden önce, rüşvet ceza almayacak. görülmeyeceği enkonusu şeyi soruşdişesiyle, kendisini turmaya yetkili mamecbur hissederek kamu görevlisine kamlara aynen teslim etmesi halinde ceza almayacak. veya yönlendireceği kişiye menfaat teRüşvet alma konusunda başkasıyla an min etmiş olması halinde, bu kişi balaşan kamu görevlisi, durum resmi ma kımından fiil suç oluşturmaz. Bu dukamlarca öğrenilmeden önce durumu rumdaki kişiyi mağdur olarak kabul yetkili makamlara haber vermesi halin etmek gerekmektedir” denildi. Reagan, Clinton, Bush ve Obama kampanyaları sırasında yaşananlar gelmekte olan dönem hakkında önemli ipuçları sunuyordu. Bu kez de öyle oluyor. Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı seçimleri sırasında, muhafazakâr seçmenin, adayların tutumları üç yönde kaygı verici işaretler sergiliyor. Seçmen öfkeli, kararsız. Irkçılık önemli bir kampanya öğesi haline geldi. “Neocon” kadrolar yeniden sahnede. Bunlara karşılık, Demokrat Parti’nin de Obama’nın ilk seçim kampanyasındaki havasını yitirmiş olduğu görülüyor. Muhafazakâr parti başkan adaylarının önseçim sürecine, üç hafta önce ilk kez baktığımda, öfke, kuşku ve kararsızlık dikkatimi çekmişti. İlk üç eyalette önseçimleri üç farklı adayın kazanmış olması seçmenin kararsızlığını sergiliyordu. Dördüncü eyalet olan South Carolina’da seçimleri Cumhuriyetçi Parti “seçkinlerinin” (yukarı orta sınıfların) adayı Mitt Romney’in değil de, “aşırı” bir aday olarak görülen Newt Gingrich’in, sağ popülist bir kampanyayla kazanması, seçmenin öfkesini yansıtmanın ötesinde, Cumhuriyetçi Parti’nin önseçim sürecini, birbirini parçalamaya başlayan iki aday arasına sıkıştırarak allak bullak etmişti. Sonra bu görüntü de değişmeye başladı. Romney Florida’da önseçimleri kazandı; kamuoyu yoklamaları, Nevada, Michigan ve Arizona seçimlerini de kazanacağını düşündürüyor. Böylece, Cumhuriyetçi Parti seçmeninin, “seçkinlerin” istediği Seçmen kararsız... aday üzerinde anlaşmaya, belirsizliğin ortadan kalkmaya başladığı söylenebilir. Ancak kimi muhafazakâr yorumcular, bir Cumhuriyetçi adayın Obama karşısında seçimleri kazanabilmesi için katılımın rekor düzeyde yüksek olması gerektiği varsayımından hareketle hâlâ kaygılılar. Bunlar, South Carolina ve Florida seçimlerini karşılaştırarak “ılımlı” bir aday olan Romney’in seçmeni heyecanlandırmadığına işaret ediyorlar. South Carolina’da öfkeli ve saldırgan bir dil kullanan Gingrich, Romney karşısında seçimleri kazanırken sandık başına gidenlerin sayısını, 2008 seçimlerine göre yüzde 35 arttırmayı başarmış. Romney, Florida’da olağanüstü yoğun bir reklam kampanyası sayesinde kazanırken katılım 2008’e göre yüzde 12 düşmüş (The Washington Times, 03/02). Dahası, kamuoyu yoklamaları Romney’e oy veren muhafazakâr seçmenin yüzde 38’inin, aslında yeni bir adayın yarışlara katılmasını istediklerini gösteriyor (Washington Post, 03/02). Muhafazakâr seçmen Romney’den hoşnut değil. Kökten dinci Evanjelik seçmen, Çay Partisi seçmeni de hâlâ Romney’e uzak duruyor. Bu verilerden hareketle, Obama’nın yeniden seçilme şansının arttığını söylemek olanaklı, ama o kanatta da seçmen kararsız. Kamuoyu yoklamalarının sonuçları haftadan haftaya değişiyor. Bir hafta Pew araştırma kurumu seçmenin yüzde 55’inin “Obama sorunlarımızı daha iyi anlıyor” ABD Başkanlık Seçimlerinden Kaygı Verici İşaretler dediğini saptarken, bir başka hafta Gallup, seçmenin “Obama’nın en kutuplaştırıcı aday” olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Bu sırada Pew araştırma kurumunun bir kamuoyu yoklaması, geleneksel olarak Demokratlara oy veren Yahudi seçmenin desteğinin 2008’den bu yana yüzde 9 oranında Cumhuriyetçilere kaydığını düşündürüyor (Forbes, 03/02). Gözlemciler, Obama’nın seçmeni heyecanlandıramadığını, 2008’deki “büyük koalisyonu” kuramayarak klasik Al Gore, John Kerry koalisyonuna geri döndüğünü düşünüyorlar. Bir mali kriz patladığında kredi daralmaya, piyasalar dağılmaya, insanlar işsiz kalmaya, evlerini kaybetmeye başladıklarında, genelde bir öfke dalgası kabarıyor. Bu dalga merkez partileri, siyasi seçkinleri, büyük/mali sermayeyi hedef alıyor. Yaşanmakta olan, önseçimler böyle bir dalganın varlığına işaret ediyor, gittiği yön hakkında önemli ipuçları veriyor. Bankalara yapılan mali yardımlar, bankacıların aldıkları ikramiyeler, beklendiği gibi toplumda büyük tepki yarattı. Bu tepki Çay Partisi Ve çok öfkeli hareketiyle, hem büyük sermayeyi hem onu “kurtarmakta” olan Obama yönetimini hedef almaya başladı, hem de “batacak olan batsın”, yaklaşımını. Bu yaklaşım, bütçe açığını kapatmak savı üzerinden, aşağıda değineceğim nedenlerden yoksulları, işsizlere verilen yaşam yardımlarını, sağlık sigortalarını hedef alarak, “serbest piyasa popülizminde” kristalleşmeye başladı (Örneğin: Thomas Frank, Le Monde Diplomatique, Ocak 2012). “Wall Street’i İşgal Et” hareketi, bu dalganın havasını biraz olsun dağıttı, ama bu dalgaya kapılmış muhafazakâr seçmenin önyargılarını kemikleştirdi. Neden geniş halk kitleleri kendi çıkarlarına aykırı bir politikayı benimseyerek karşı çıktıkları güçlerin kuyruğuna takılmaya başladılar? Kendini “orta sınıf” olarak tanımlayan, işi, evi, arabası, hatta küçük bir işletmesi olan kesim, hem işçi sınıfı hem de mali sermaye karşıtı, hem devlete ve yeni vergilere hem sosyal yardımlara karşı “bireyciözgürlükçü” bir savunmaya yöneldi. Burası zaten bu haliyle sağ popülizmin olağan tabanıyken ABD özelinde, özellikle güney eyaletlerinde ırkçılıkla, Evanjelikkökten dincilikle birleşince devlete yönelik öfke, Obama’nın kimliğinde kendine somut bir hedef buldu. Cumhuriyetçi Parti’nin aday adaylarının kampanyalarına bakınca, seçkinlere tepkinin yanı sıra Obama’nın kişiliğini hedef almaya başlayan dolaylı bir ırkçı söylemin, “kodlarının” öne çıkmaya başladığını görüyoruz. Bu, mali analiz sitesi Bloomberg yazarlarının bile dikkatini çekmiş. Jeffery Goldberg Cumhuriyetçi Parti adaylarının ağzından özetliyor: “Siyahlar çalışma arzularını kaybettiler; siyahlar, gıda yardımı kuponlarına dayanıyorlar; siyahlar Amerikan toplumunun (beyazlarınE.Y) onlara tarihsel bir borcu olduğuna inanıyorlar; siyah çocuklar boş gezeceklerine kapıcılık yapsınlar; siyahların bu bağımlılık kültürü Demokrat Parti’nin marifeti, bir 21. yüzyıl plantasyon (köle çiftliğiE.Y) kültürü yarattılar...” Gittikçe yoğunlaşan bu ırkçı söylem, Obama seçildiğinde ayyuka çıkan “ırkçılık sonrası politika” fantezisini yıkarken toplumda, çalışanlar arasında kutuplaşmayı derinleştiriyor. The Nation dergisinde Berman’ın aktardıklarına bakınca, özellikle güney eyaletlerinde Cumhuriyetçi Parti yönetimlerinin, seçim bölgelerinin sınırlarını, beyaz ve siyah seçmeni birbirinden ayıracak, böylece siyahların yalnızca siyahlar tarafından temsil edilmesini sağlayacak, ırk ayrımcılığını yeniden kurumlaştıracak yönde değiştirmekte oldukları görülüyor. Irkçılık körüklenirken, Romney’in dış politika söyleminde, ABD hegemonyasının gerilemekte olduğunu (realiteyi) inkâr eden militarist, savaş yanlısı bir eğilim öne çıkıyor. Foreign Policy’den Thomas Ricks, Romney’in 22 dış politika danışmanından 15’inin Bush dönemi Neoconlarından, “Project For New American Century” ekibinden geldiğini, İran’a, Suriye’ye yönelik askeri müdahale yanlısı uzmanlardan oluştuğunu aktarıyor. Kore ile nükleerde anlaşma görülmüyor Ekonomi Servisi Güney Kore Cumhurbaşkanı Lee Myungbak, Kore ve Türkiye arasında bir Serbest Ticaret Anlaşmasının (STA) ekonomik ilişkilerin gelişmesine ivme kazandıracağını belirterek, “Yakın bir zamanda bunu sonuçlandırmaya çalışacağız” dedi. Lee, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu tarafından düzenlenen KoreTürkiye CEO Toplantısı’nda, Kore ve Türkiye’yi ‘kardeş ülke’ olarak tanımladı. Toplantılarda serbest ticaret anlaşmasının yanı sıra nükleer santral projesi ve İran’a yönelik yaptırımların ele alınması bekleniyor. Ancak nükleer santral projesi konusunda Kore basını pek iyimser görünmüyor. Korea Times gazetesi, yetkililere dayanarak, “iki ülke arasındaki görüş ayrılıklarının çok büyük olduğu için duran müzakerelerde ilerleme sağlanması olasılığının pek büyük olmadığını” yazdı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear