23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2012 CUMARTESİ 8 SANSARYAN HAN ‘İşini iyi bilen’ Parmaksız Hamdi Sansaryan Han denince Ahmet Demir’den sonra akla gelen ikinci kişi Parmaksız Hamdi namıyla bilinen Birinci Şube Müdürü Hamdi Özdemir’dir. Sağ elinin baş parmağı olmadığı için kendisine “parmaksız” lakabı takılan Hamdi de Ahmet Delir gibi yaptığı işkencelerle ün kazandı. 1951 Komünist tevkifatı ile tutuklananlara yapılan işkencelere bizzat katılan Parmaksız Hamdi için dönemin ünlü komünistleri, “o dönemin bütün komünistlerini yakınen tanır, sadece o kişiyi değil tüm ailesini, yakın çevresini ve faaliyetlerini bilirdi” diyerek hakkını teslim ederler. Rasih Nuri İleri, de şunları söylemişti: “Parmaksız Hamdi, mesleğini iyi bilen bir teknisyendi. İşkenceyi lüzum olduğu zaman ve soruşturma maksadıyla yapardı. Sert işkenceci değildi. Bizelere ‘şayet siz solcular iktidara gelirseniz karşı tarafa da aynı şeyleri yaparım’ derdi.” İşkenceci müdür Demir Sosyalistlerin işkencelerden geçirildiği Sansaryan Han’ın mimarı Sosyalist Parti’nin kurucularındandı Bilseydi yapar mıydı Ermeni Vakfı’nın açtığı dava nedeniyle yeniden gündeme gelen Sansaryan Han, Meşruti Sosyalist Parti’nin kurucularından Hovsep Aznavuryan’ın eseri. 1940’lardan 70’lerin ortasına kadar sosyalistlerin işkencelerden geçirileceğini nereden bilecekti Aznavur? Bir dönem şiirlere, öykülere, anı kitaplarına konu olmuştu. Hanın kendi öyküsü kadar yolcuları diyebileceğimiz, işkenceden geçen tutukluları ve onları ünlü tabutluklarda işkenceye tabi tutan han sahipleri, yani dönemin emniyet görevlileri de oldukça ün sahibi olmuşlardır. MİYASE İLKNUR ‘VIP hücreler’i tabutluklar Rıfat Bali’nin “Tabutluklar, Sansaryan Han ve İki Emniyet Müdürü” adını taşıyan kitabında verdiği bilgilere göre, Sanasaryan Han, Tiflisli Ermeni tüccar Mıgırdiç Sanasaryan (18181890) tarafından 1889 tarihinde 19 bin Osmanlı altını karşılığında Çerkez İsmail Paşa’dan satın alınır. Mıgırdiç Sanasaryan’ın bu hanı almasındaki murat, Erzurum’da kurduğu ve kendi adını taşıyan okullara gelir getirmesidir. Vakfın amacı da, başta Erzurum olmak üzere Anadolu’nun çeşitli illerinden Ermeni çocuklarının eğitim görecekleri okullar açmaktır. Erzurum işgal edilince vakıf ve hayratlar işlemez duruma düşer. Sanasaryan Han, 3 Mayıs 1922 tarihli Emvali Metruke Kanunu kapsamına alınarak Hazine’ye geçer. Han, Cumhuriyet döneminde haşmetli İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet Demir, komünist masasına bakan Hamdi Özdemir, namı diğer Parmaksız Hamdi, Komiser Rüştü, Komiser Suavi bunlardan ilk akla gelenler. C MY B C MY B ise İstanbul Emniyet Müdürlüğü binası olarak tahsis edilir. Bir dönemin işkence merkezi olan Sansaryan Han denince akla “tabutluk” adı verilen ünlü hücreleri gelir. Sansaryan Han’ın zoraki konuklarının çoğu atıldıkları hücreleri “tabutluk” olarak adlandırsa da aslında tabutlukların sayısı sadece ikidir. Emniyet, “VIP hücreleri” olan tabutluklarda “mühim konuklar”ını ağırlardı. Şaka bir yana, diğer hücrelerinin de konforlu olduğu söylenemezdi ama yine de tabutluk larla kıyaslandığında beş yıldızlı sayılırdı. 2000 vatlık ampullerle işkence İçine bırakın boylu poslu birini, normal cüsseli bir insanın bile sığamayacağı kadar dar ve basık olan tabutluklarda en önemli işkence aracı olarak, dayanılması güç ısı yayan ve dehşetli bir başağrılarına neden olan ampuller kullanılıyordu. Rivayete göre, Nazi Almanyası’nda Gestapo tarafından sorgularda kullanılan bu ampuller, II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’ya davetli Ağırlayanlar da ünlü İstiklal Caddesi’nde volta atarken Mısır Apartmanı’nın önüne gelindiğinde bir an durup seyre dalmayan İstanbul tutkunu var mıdır acep? Mısır Apartmanı gibi Sirkeci’deki eski adı Gülbenkyan Han olan Selamet Han’ı görünce de “Bu binayı yapan usta, seyredeni eder hasta” diyesi geliyor insanın. Bu iki binayı yapan usta da aynı kişidir. Sadece bu iki binayla sınırlı değildir İstanbul’un kültürel mirasına kazandırdıkları ustanın. Kanlıca’daki Rukiye Sultan Yalısı, Beyoğlu’ndaki Prenses Hatice Apartmanları, Culyani Apartmanı, Katırcıoğlu Hanı, 1945’te taşları numaralandırılıp parça parça sökülerek Mısır’a taşınan Heybeliada’daki Abbas Halim Paşa Köşkü, Aznavur Pasajı ve dahi Sansaryan Hanı da bu ustanın marifetidir. Bu marifetli ustanın adı Hovsep Aznavuryan’dır. Yazık ki, biz İstanbul’u İstanbul yapan bu yapıların müelliflerini tanımıyoruz. Bir döneme damgasını vuran ünlü mimar Hovsep Aznavuryan’ı durup dururken anmanın bir nedeni var elbette. Ermeni Patrikliği’nin geri almak için açtığı davanın ara kararı olarak İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi Sansaryan Han hakkında tedbir kararı aldı ve bu karar gazetelerde geçen günlerde haber oldu. Bu vesileyle yeni nesil için pek bir anlam ifade etmeyen Sansaryan Han’ın, asıl ve eski adıyla Sanasaryan Hanı’nın Türk siyasal tarihindeki yerini anlatırken hanın mimarını anmadan geçmek olmazdı. Mimarlığı kadar sosyal yaşamla da yakından ilgili. Sporculuğu yanında siyasetle de içli dışlı olmuş. Meşruti Sosyalist Parti’nin kurucularından olan Hosvep Aznavuryan, kendi imzasını taşıyan Sansaryan Han’ın yıllar sonra Türkiye sosyalistlerinin kabus dolu günler geçireceği bir işkence merkezi olarak kullanılacağını aklına getirebilir miydi? olarak giden İstanbul Emniyet Müdürü Nihat Haluk Pepeyi tarafından Türkiye’ye getirilmişti. Tabutluklarda işkenceye maruz kalanların anılarında sözünü ettiği bu ampuller, kimine göre 1500 vatlık, bir başka rivayete göre ise 2000 vatlıklıktı. Demir halkalar Tabutluklarda işkence araçları Nazi ürünü ampullerle sınırlı değildi elbet. Bir de duvara asılı demir halkalar vardı. Hücreye atılan tutuklunun bilekleri duvardaki bu halkalardan geçirilir ve ayakları yerden kesilirdi. Üstüne de cehennem sıcağı yayan ve beyni patlatacak kadar ağrı yapan ampulleri açtın mı işlem tamam. Zaten penceresiz ve kümes kadar olan hücrede kapalı kalmak başlı başına bir işkence iken yüksek Watt’lı apmullerin altında duvarda asılı kalmak da bonusu oluyordu herhal. Sansaryan’ın iç planı ve hücreleri hakkındaki derin bilgeye orada geçici süre ikamet etmiş, sağdan ve sol siyasi tutukluların anılarını yayımlamaları sayesinde vakıf oluyoruz. Mihri Belli’nin lideri olduğu İlerici Gençler Birliği üyeleri 1945 yılında tutuklandıklarında Sansaryan Han’da gördükleri işkence nedeniyle İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’ne verdikleri dilekçede kendilerine işkence yapan sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunurken, Sansaryan Han’ın ünlü hücrelerini de detaylı bir şekilde anlatmışlar. Ahmet Demir, bir dönem adı korkuyla anılan müdürüdür Sansaryan’ın. Tek parti döneminin bu ünlü Emniyet müdürü, bizzat işkencelere katılması hakkında TBMM’de soru önergeleri verilmesine, basında çıkan yığınla eleştiriye rağmen Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ve valiliğe terfi etmeyi başarmıştır. Siyasi tutuklular ondan; o da falaka, elektrikli manyeto ve kızılcık sopasıyla ıslah etmeye çalıştığı tescilli komünist ve ırkçılardan, hele de Aziz Nesin’den çok çekmiştir. Demir’le en çok uğraşan da Aziz Nesin olmuştur. Neredeyse her sayısı toplattırılan ve derginin kadrosunu oluşturan Nesin, Sabahattin Ali, Mim Uykusuz ve Rıfat Ilgaz’ı sırayla, bazen de topluca Sansaryan’da ağırlayan Ahmet Demir de derginin her sayısında bazen birinci bazen de iç sayfalarda ağırlanmıştır. Nesin, kendisine Sansaryan’a alındığında okkalı bir tokat atan Demir’den Marko Paşa’ya koyduğu ilanla rövanş almaya çalışmıştır: “İdaremiz için 194748 yılı ihtiyacı için 1800 kızılcık sopası cinsinden odun alınacaktır. Taliplerin, muhtelif boy ve numarada kızılcık sopalarıyla hususi ve gizli talimatı görmek üzere başvurmaları... Emniyet Müdürü Ahmet Demir” Marko Paşa’nın bir başka sayısında ise Aziz Nesin, Ahmet Demir’e şöyle sataşacaktır: “Kitabei Sengi Mezar Allah gecinden versin, eğer bir gün Ahmet Demir aramızdan ayrılırsa kelepçe, bukağı ve zincirle süslenecek ve ısırgan otundan çelenkle örtülecek olan mezar taşına, aramızdaki samimi münasebet dolayısıyle şu kıta tarafımızdan naçiz bir hediyedir: Sopasından titredi millet Kazık atmağa etti niyet Kalmadı lakin kahpe dünya Gümledi giddi Demir Ahmet” Ahmet Demir, sadece yaptığı işkencelerle değil yolsuzluk ve sahtecilik ithamlarıyla da basına konu olmuştur. Cüneyt Arcayürek 1967 yılında yazdığı bir haberde Emniyet Genel Müdürlüğü’nden emekli olduktan sonra avukatlık yapan Ahmet Demir’in Nasır Han ile ilgili olarak temyize giden davanın müvekkilinin lehine sonuçlanması için rüşvet verdiğini belgeleriyle kanıtlamıştı. Komiser Rüşdü Parmaksız Hamdi’nin yardımcısı olan Komiser Rüşdü’nün soyadını kimse bilmiyor. O da Hamdi Özdemir gibi komünistler konusunda uzmanmış. Onunla ilgili en ilginç olayı Nihat Sargın, anılarını yazdığı kitapta anlatıyor. DP iktidarının sahneye koyduğu, ancak hiç hesap edemedikleri boyutlara ulaşan, adeta bir toplumsal cinnet halini alan 67 Eylül olayları dış dünyanın tepkisini çekince hükümet, gerçek suçluları korumak için suçu yıkacak birilerini aramaya koyulur. Tabii ilk akla gelen komünistler olur. Gerekli talimatlar verilir ve o gece evlerinden toplanan 50 komünist Sansaryan’a doldurulur. Sargın’dan dinleyelim: “Birinci Şube’de o gece nöbetçi Başkomiser Rüşdü imiş. Kendisine 50 kişilik bir komünist listesi hazırlaması emredilmiş. O da, arayıp soracak, dosyaları karıştıracak kadar bile vakti yok, o anda aklına gelenlerden 50 kişiyi yazmış. Görev verilmiş, listedekilerin toplatılmasına başlanmış. O gece yarısından sonra Başbakan’ın emriyle alelacele hazırlanan liste bir âlem. Benim de içinde var aldığım bu listede, bir yıl önce ölmüş Celal Benneci’nin adını mı istersiniz, halen askerliğini yapmakta olan bir 46 tutuklusunu mu, kesin ayrılık sonucu bir bölümünün partiden attığı, aralarında selam sabahın bile olmadığı, değişik dönemlerin değişik kişilerini mi istersiniz, yoksa Sabahattin Ali’nin katletiliş olayına, ona bulduğu rehber (katil?) dolayısıyla adı karışan Berber Hasan’ı mı ya da hiçbir şeyden haberi olmadığı halde ne gibi hesapla olduğu bilinmez, listemize alınan, sonra da içeride intihara kalkışan genç şoröfü mü istersiniz, asgarinin asgarisi ciddiyetten yoksun, alt alta yazılmış isimler listesi. Listedekilerin toplanışı da yazımından farklı değil. Sebati Selimoğlu’nu arıyorlar. Onun yerine buldukları oğlu İsmet’i getiriyorlar. Faik Muzaffer Amaç’la aynı büroyu paylaşan Esat Adil’i alıyorlar. Ne sakıncası olabilir ki? Maksat 50’yi doldurmak.” Kimler geldi kimler geçti S on zamanlarda yeniden moda olan “Kimler geldi kimler geçti hayatımdan” şarkısı tam da Sansaryan Han’ı anlatıyor. Sahi kimler gelip geçmişti bu karanlık hücrelerden? Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Abidin Dino, Aziz Nesin, Ece Ayhan, Nihat Sargın, Ruhi Su, Sıdıka Su, Mihri Belli, Sevim Tarı, Vedat Türkali, Şefik Hüsnü, Nuri İyem, Hasan İzzettin Dinamo, Rasih Nuri İleri, Sabahattin Ali, Attilâ İlhan, Müeyyed Boratav, Arif Damar, Demirtaş Ceyhun, Cihan Alptekin, Ömer Ayna gibi solcularla Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Alpaslan Türkeş, Orhan Şaik Gökyay, Hikmet Tanyu, Fethi Tevetoğlu, Necip Fazıl gibi Türkçü ve İslamcılara kadar pek çok siyasiyi ağırladı. Sansaryan Han üzerine muazzam bir edebiyat oluşmuştur. Şiirlere, anı kitaplarına, mizah yazılarına konu olan Sansaryan Han hakkında Abidin Dino, Attilâ İlhan, Nâzım Hikmet, Reha Oğuz Türkkan, Alpaslan Türkeş, Nihat Sargın, Vedat Türkali, ? SansarAziz Nesin, Ece Ayhan, Müeyyed yan’ın kendiBoratav, Sevim Tarı ve Demirtaş si, mimarı ve Ceyhun neler neler anlatmışlar. buranın zoraki Böylelikle Sansaryan Han’ın, konukları kadar ünü, mimarının ününü bu konukları ağırlayan ev saaşmış gitmiş. hipleri de pek ünlüdür. 1940’ların 36 hücreli han Bir mimar titizliği ile çizim yapar gibi verdikleri bilgilere göre Sansaryan Han’da toplam 36 hücre bulunuyordu. Bu hücrelerden 6’sı küçük de olsa bir penceresi bulunduğundan, diğerlerine oranla daha havadardı. Ancak ikisi hariç, diğer hücreler penceresizdi ve hava alacak herhangi bir deliği bile yoktu. Bu hücrelerin eni 1.20, uzunluğu 1.90, yüksekliği ise 2 metre kadardı. Tabutlukların eni 60, derinliği 40 cm, yüksekliği ise 1.80 santimdir. Tabutluklarda kalanlara ekmek ve su verilmezdi. Tabutluklar dışındaki hücrelerden lağım ve zehirli su akıtıldığı da pek çok tanık tarafından dile getirilmiştir. Müeyyet Boratav ve Ahmed Arif’in anılarında ise bazı hücrelerden sızan pis kokulu sıvı, idrar değil zehirli bir kimyasaldır. Yan tarafta bulunan fotoğrafhanede filmlerin banyo edildiği kimyasal sıvıların bitişikteki hücreye bilinçli olarak akıtıldığı görüşündedirler. Ahmet Arif anılarında kaldığı hücreye akıtılan bu sıvı nedeniyle bir ay sonra delirerek akıl hastanesine gönderildiğini anlatmıştır. Ruh sağlığı bozulan sadece Ahmed Arif değildir. Ünlü ressam Nuri İyem’in de sinir krizleri geçirdiği bilgisi yine Mihri Belli grubunun dilekçesinde yer alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear