01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2012 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Her Zaman Dostluk... Oyun ve Gerçek SEK SEK, bilirsiniz, çocukken oynanan bir oyundur; yere çizgili dörtgenlerden tek tek sekip sonuçta ayrı ayaklarla ikisine birden basılmalıdır. Ne tuhaf, dünkü yazıda “zıtlık aramak”tan söz edişe hemen “hitabeayet” zıtlaşması eklendi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sini kaldırmanın tartışılabileceğini savunurken, “Ayet mi bu” deyiverdi. Haydiii! Tartışmanın nerede, ne zaman ve nasıl biteceği kestirilemez, aylarca sürer. Kapışma ezberciliği bırakmakla sınırlı kalır da, Atatürk’e ve Peygamber’e saygısızlık davaları açılmaz inşallah. Bir oyunu yanlış zıtlık örneklerine bulaştırmadan ve karşılıklı hakaretle cinayete vardırmadan efendice sonuçlandırma yeteneğimiz biraz kıttır çünkü. Demagoji sanıldığı kadar tehlikesiz bir oyun değil. öyle olduğu için konuyu irdelemeyi üniversite gibi demagojiden arındırılmış olması gereken bir yerden beklemeliyiz. Elbet, bütün toplum sorunlarının çözümü gibi bunun da mutlaka partileri ilgilendiren siyasal bir yanı vardır. Ama üniversite, kendinden öncesi ve sonrasıyla, eğitim ve öğretimle en çok ilgili olan, üstelik o konuyu bilimsel biçimde ele almak için başka kurumlardan daha donanımlı bir kurum. Somut ve en yakın aşama olarak “sınavlar” konusunu alsak bile, ses çıkarması ve çözüm araması beklenen kurum üniversite değil midir? Sınavlar, hangi aşamada olursa olsun, hazırlanmada, girişte ve ölçmede ne kadar anlamlı ve etkili olmaktadır? Bunları, ailelere, devlete, şirketlere, yabancılara sormadan önce üniversiteye soracağız herhalde. ma “üniversite” derken bir kavramdan, dolayısıyla bir soyutluktan söz etmiş oluyoruz. Oysa gerçekte o kavramı sulandıran, çeşitli kalite farklarıyla birçok üniversite var. Hepsi adına konuşup görüş bildirecek Üniversitelerarası Kurul gibi bir organı yok sayan, YÖK gibi yükseköğretimi ülke gereksinimlerine göre planlayabilecek tek kurumu özerklikten uzaklaştıran partilere oy verdiğinizi unutmadan. Demek ki, üniversitelerin siyasal iktidarı dengeleyici başka türlü bir saygınlık ağırlığı kazanması gerekiyor. Bu da, şamatayla olmadığı gibi, susup beklemekle de olmaz. Bir siyasal mücadelenin başarıya ulaşamaması, iktidar olamaması sevgi ve dostluğun yeterince yeşerememesi ve beslenememesindedir. Hiç kimsenin insanların umutlarını, hayallerini, tüketmeye hakkı yoktur. Bunun sorumluluğu, vebali büyük ve ağırdır. Sorumluluktan hiç kimse kaçamaz. Önemli olan kimin haklı, kimin haksız olduğu değil, sonuçlardır. Toplumun ve ülkenin geleceği her şeyin üstündedir. Hüseyin ÖZKAHRAMAN Eski CHP Bahçelievler İlçe Başkanı evilen, güvenilen, iyi görüşülen yakın arkadaşlara “dost” deriz. Dost sözcüğü ve dostluk dilimize ve hayatımıza o kadar girmiştir ki kimi zaman romanların ve hikâyelerin konusu olmuş, yanık türkülerin ezgilerin ve nice özlü ve güzel sözlerin de içinde hep var olmuştur. Örneğin, “Dost ağlatır düşman güldürür, dost kara gün içinde belli olur, dostlar şehit biz gazi, dostun attığı taş baş yarmaz, dostluk okkayla alışveriş dirhemle, dostluk başka alışveriş başka, dost başa kuzgun leşe, dost dost diye nicesine sarıldım” gibi onlarca konuşma ve yazı dilimizde benzer söylemlere tanık oluruz. Hiçbir dış gücün dayatması olmaksızın bir başkasına duyduğumuz, kendi içimizden gelen derin duygulardır. Gönüllü olarak edindiğimiz bilgiler, onunla paylaştığımız deneyimlerdir. Kısacası dostluk kavramı hissedilir, iki taraf için eşdeğerdir. Bireyselliği reddeden ve kişileri özgürleştiren bir duygudur. S ne yazık ki emperyalist, kapitalist ekonominin kuşatması altında olup, bireysel çıkarların insani duyguların önüne geçtiği bir dönemi yaşıyoruz. Halbuki farklılıklarıyla insanı insan yapan inançları, duygu ve düşünceleridir. Toplumla kurduğu bağlar insani ve beşeri yanlarıdır. Dostluk bilgi içerir Dostluk gönüllülük esasında özgürce kurulur ve özgürce bitirilir. Seçim unsuru dostlukta önemlidir, zoraki bir ilişki değildir, dostlar arası bağ ortaktır, iki taraflı duygu içerir, birbirlerine karşı derin duygular beslerler, bu duyguların karşılıklı olduğu bilinir, bu nedenle dostluk sadece duygu değil, bilgi de içerir. Bu yalnızca iki tarafın birbirini sevmesine ilişkin bilgi değil, aynı zamanda karakter özelliklerine ve kişiliğe ilişkin bilgilerdir, birbirlerinin en gizli yönlerini bilirler ya da en azından bilmek isterler. Dostluğun doğasında ilgi, sevgi ve güven vardır, inşası bu temelde yükselir. Evrenin insanlığa sunduğu insani değerlerin en yücesidir. Yaşamı canlandırır, yardımlaşma ve paylaşma duygusunu etkin kılar. Dostluğun diğer bir adı da yoldaşlıktır, sırdaşlık vefa ve sadakattir. Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamın özverisi merhameti ve sevecenliğidir. Dostlukta hoşgörü sekteye uğramaz rekabetin yerini dayanışma ve yardımlaşma alır. Bir Gelibolu hikâyesi vardır, dilden dile dolaşan, yürekleri dağlayan. Asker ocağında biri Mardinli Şehmuz, diğeri Adanalı Ali’dir. Aynı kolorduda ve aynı taburda görevlidirler, yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen iki dost ve iki arkadaşı kader, Gelibolu’da da ayırmaz, savaşta da beraberlerdir, B ölümde de. Gelibolu savaşının en şiddetli anı ateş çemberinde, onar metre aralıkla kurulan siperle Şehmuz vurulur. Kanlar içinde yere yığılır, bunu gören Adanalı Ali, arkadaşının yanına koşmak ister, ama komutanı Ali’yi bırakmaz, “Görmüyor musun o öldü, siperden çıkıp sen de onun yanına gidersen akıbetin onun gibi olacaktır” der. Adanalı Ali, komutanını dinlemeyip arkadaşının yanına koşar; Mardinli Şehmuz, yanına gelen arkadaşına adeta elveda dercesine son nefesinde de “Geleceğini biliyordum, geleceğini biliyordum” der ve hayata gözlerini yumar. Ali, arkadaşını sırtlayarak sığınağına taşır. Bu hali gören Komutanı Ali’ye “Sana gitme akıbetin onun gibi olur demedim mi? Bak görmüyor musun, ölmüş değdi mi?” Ali, hıçkırıklar içerisinde komutanına “Değdi komutanım, hem de çok değdi. Ben yanına vardığımda o daha yaşıyordu. Onun o son sözleri her şeye değdi komutanım” der. Kılıçdaroğlu: Çizmeleri Giyeceğim... AKP’li Hüseyin tam Çelik, Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sinin kaldırılıp kaldırılmayacağı tartışmalarına noktayı koydu: “Ayet mi bu?..” Değil... Yerine Hoca Efendi’nin cemaate hitabesini asarsınız... “Kılcal damarlara girinceye kadar sabredin” diye biter... ? Nitekim Gençlik ve Spor Bakanı öğrencilerin karşısına geçip bir şiirin yarısını okudu, Fethullah Gülen’in şiiri... Sesi nasıl da titredi... Sonra da sordu çocuklara: “Bu şiirin devamını kim getirecek?..” Çocuklardan “Tık” yok... ? Eeee... “Dindar gençlik” eksikliği yani... İşte tüm bunların arkasından, Başbakan ülkenin televizyonlarında gözükerek tüm bunların ne anlama geldiğini açıkladı: “Dindar gençlik yetiştireceğiz...” ? Daha önce “dinsiz” yetiştiriliyordu çünkü... Onun için Türkiye’yi imamlar yönetiyor... ? Artık Atatürk’ün açık hedef seçildiğini... Kurulduğu günden bu yana çok acılarla kazanılmış cumhuriyet değerlerinin peş peşe yok edildiğini... Tüm bunların bir yıkım, bitirme, yok etme projesi olduğunu anlamayan var mı?.. Peki, hangi taşa vuracağız başımızı?.. ? Önceki günkü “Kılıçdaroğlu’na Açık Mektup” başlıklı yazım üzerine dün Kemal Kılıçdaroğlu aradı... Yazılmamak kaydıyla; daha etkili bir muhalefet yapmakta önüne çıkan iç engelleri, aşamadıkları sorunları uzun uzun anlattı... Bu kurultaylardan sonra her şeyin farklı olacağını söyledi... CHP, parlamento içine kapalı, sadece söylemlere dayalı muhalefetten vazgeçerek, topluma ve meydanlara inebilecek mi?.. Bir cümlesi için izin aldım sadece... Yazıdaki “çizme” önerisine yanıt olarak dedi ki: “Kurultaydan sonra çizmelerimi giyeceğim...” ? Bence de... Çizme de elden gitmeden... Sorumluluktan kaçılmaz Dostluk, gelişen insanlığın coşkulu duygularıdır; anılarda kalmaz bizatihi yaşamın içinde yaşayandır, dünden bugüne ve yarınlara uzanan eylemin ve söylemin birlikteliğidir. “Dost, matematiksel olmalı, sevinci çarpmalı, üzüntüyü bölmeli, geçmişi çıkarmalı yarını toplamalıdır ve her zaman bütünün parçalarından daha büyük olmalı, işi bitince de seni bir tarafa atmamalıdır.” Bir sosyalist düşünürün dediği gibi yüreğinde insan sevgisi, insan saygısı ve insan sıcaklığı olmadan ve dostlukla harmanlamadan hiçbir düzen kurulamaz. Bir siyasal mücadelenin başarıya ulaşamaması, iktidar olamaması sevgi ve dostluğun yeterince yeşerememesi ve beslenememesindedir. Hiç kimsenin insanların umutlarını, hayallerini, tüketmeye hakkı yoktur. Bunun sorumluluğu vebali büyük ve ağırdır. Sorumluluktan hiç kimse kaçamaz. Önemli olan kimin haklı, kimin haksız olduğu değil, sonuçlardır. Toplumun ve ülkenin geleceği her şeyin üstündedir. İki ayrı bedende bir ruh Batı geleneğinden bazı düşünürler, örneğin Homeros, duyguyu, dostluğu, karşılıklı alışveriş eylemi ve işbirliği şeklinde tanımlar. Platon ve Aristoteles Antik Yunan’da “polis”in (şehir devletleri) güvenliği ve geleceği açısından anlatır, kişisel ilişkilerden çok yurttaşça bir bağlılık olarak görürler. 16. yy’da Montaigne, iki ayrı bedende bir ruh olarak nitelediği dostluk anlayışındaki mutlak özdeşleşme duygusunu eleştirirken dostluğu bir umut ışığı olarak görür ve emek bağlarını kurar. Modern çağda ve günümüz dünyasında dünya halkları ve insanlık A C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear