15 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 ŞUBAT 2012 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Hocalı Soykırımı 20. Yılında Mumcu’dan ‘Evladına’! “Kişi başına kitap okuma oranı Afrika’nın bile gerisinde olan Türkiye’de Pol Ostır’ın ‘gelmem’ demesiyle Hotantu Kralı’nın ‘geleyim mi’ demesi arasında fark yoktur. O nedenle!.. Mevlana’yı anmaya gittiğinde, insanlığı kucaklayıp ‘Kim olursan ol gel’ diyenlerin, şimdi çıkıp ‘gelsen n’olur gelmesen n’olur’ demesi normaldir.” Yılmaz Özdil, Başbakan’ın sözleri üzerine böyle yazmış... ??? Birden Uğur Mumcu’nun sözleri aklıma geldi. Kitap mitap okumayanlara, ama yüksek yerde oturdukları için her şeyi bildiklerini sananlara şöyle seslenmişti: “Sen niye bu kadar tembelsin evladım.” Bilmeden bilir görünmek, okumadan okur havası yapmak, aklının ermediği, hiçbir şekilde anlamak zahmetine de katlanmadığı, ama tepeden buyurmaktan çekinmediği bir “evladına” böyle seslenmişti. ??? Bir Amerikalı romancı “Türkiye’ye gelmem” demiş; yüzlerce gazetecinin, yazarın hapislerde yattığı bir ülkeye gelmek istemediğini yazmış. Bizim Başbakan da “Gelmezsen gelme, umurumuzda mı” diye yanıtlamıştı. Biliyor muydu Paul Auster’ı, kitaplarını okumuş muydu, hayır! Bilmeden konuşmuştu “Gelmezsen gelme” diye. Hep düşünmüşümdür, iktidar koltuklarına yerleşen nice politikacının yılda kaç kitap okuduğunu!.. Hepsi yükseköğrenimden geçmiş, ama evinde küçük bir kitaplık bile var mıdır? Dünyanın ‘Türk dünyası, Hocalı Soykırımı’nın unutulmaması ve dünya kamuoyunda uluslararası hukuk açısından hakkaniyetiyle değerlendirilmesi gerektiğini her platformda gündeme getirmelidir.’ Dr. Akkan SUVER her yanını gezerler eşleriyle çocuklarıyla, ama bir kitaplığa uğramamışlardır, bir müzeye, bir konsere gitmemişlerdir. Kendi ülkelerinde de şöyle işe yarar bir tiyatro binası bile yaptırmamışlardır. Olanları da çürümeye bırakmışlardır. Operaya gitmek, iyi bir kitap okumak zahmetine bile katlanmamışlardır. ??? İşte Uğur Mumcu, yıllar önce bu gibilere şöyle seslenmişti: “Yapma evladım, biraz oku evladım, öğren ondan sonra konuş evladım. Sen faşist de olamazsın evladım. Faşizmin ne olduğunu da bilmezsin? Sen körkütük cahilsin evladım. Niye böyle yapıyorsun evladım. Niye böyle yapıp kendini de el âlema rezil ediyorsun, evladım.” ??? Ankara’da her cumartesi Cumhurbaşkanlığı orkestrasının bir programı vardır. Gene var, sanıyorum. Ama oldum bittim ben hiçbir ünlü politikacıyı o konserlerde göremedim. İsmet Paşa, Ecevit dışında!.. Belli sayıda klasik müzik sevenler gelirler, ama ne iktidarın, ne muhalefetin ünlüleri adım atmaz, önünden sezsizce geçer gider.. Bakın Taksim’deki opera binasına. On yıldır öyle duruyor, bir elden geçirme bile yok, yeni bir tiyatro opera binası yapmak da yok. Kültür Bakanı’na sorarsanız gülüp geçiyor!.. ??? Uğur Mumcu’nun “Evladım niye bu kadar cahilsin” diye seslendiği kişiler, işte böyleleri. Bir ünlü yazara “gelirsen gel gelmezsen gelme” diye çıkışanlar! Şubat 1992, Azerbaycan’ın Hocalı kentinde Ermeni askeri birlikleri tarafından yüzlerce sivilin görülmemiş işkencelerle öldürülmesinin ve cesetlerinin sergilenmesinin tarihidir. Geçen yüzyılın son yıllarında, uygar dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen bu soykırım; Birleşmiş Milletler’in 9 Aralık 1948 tarihinde aldığı “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması”na ilişkin 260 sayılı kararına göre, insanlığa karşı işlenmiş suçların en büyüklerinden biridir. Hocalı kentinin haritadan silinmesi ve halkının toplu olarak katledilmesi planı; bugün anlaşılmaktadır ki, çok önceden hazırlanmıştır. Ermeni şovenistlerin, kitle iletişim araçları ve göstericiler aracılığıyla, Azerbaycanlıların toplu şekilde katledilmesi gerektiği propagandası günlerce yapılmış, ortam hazırlanmış ve plan acımasızca uygulanmıştır. Önceden planlanan bu toplu kırım eylemi, insanlık dışı cinayetlerle tarihin ender gördüğü büyük katliamlardan biri olarak, utanç sayfalarında yer almış bulunmaktadır. 26 Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nce tamamen kuşatılmıştı. Sivil halkın gruplar halinde veya birey olarak kuşatma bölgesinden çıkmak için giriştiği bütün çabalar ise önlenmekteydi. 25 Şubat 1992 akşamı kuşatılan sivil halk, büyük çapta bir kıyıma uğradı. Bu vahşet uluslararası Human Rights Watch raporunun kayıtlarında aynen şöyle yer almaktadır: “1992 yılının Şubat ayının 25’ini 26’sına bağlayan gece Ermeni terörist grupları, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri ve eski SSCB Ordusu’nun 366 numaralı motorize alayının katılımıyla şehir birkaç saat içinde yerle bir edildi. Hocalı da o gece 106’sı kadın, 604 Azerbaycan Türk’ü vahşice katledildi. Bunlardan 62’si çocuk, 70’i yaşlıydı. Özellikle 59 kişinin canlı canlı yakıldığı, kafa derisinin yüzüldüğü, başının kesildiği, gözlerinin oyulduğu ve hamile kadınların karınlarının süngülendiği gözlemlenmiştir. 1275 kişinin tutsak edildiği, 150 kadının kaybolduğu, kalan sakat sayısının ise 487 kişi olduğu tespit edilmiştir.” klanmaya yönelik propaganda Bütün bu gerçekler ortadayken, Hocalı kentinde sivil halka vahşice zulmeden Ermeni askerlerinin ve onların yardakçılarının aklanmasına yönelik propagandalar bugün gündeme gelmektedir. Ermenilerin yalan propagandalarının çapı her yıl daha da genişlemektedir. 1915 yılında Ermenilere karşı soykırım uygulandığı uydurmasını uluslararası düzeyde kabul ettirdikleri gibi Ermeni şovenistler, Azerbaycan Cumhuriyeti’ne karşı toprak iddialarını haklı göstermek ve bu iddiaları hayata geçirmek için işgal, soykırım ve devlet terörü politikasını perdelemek amacıyla her yola başvurmaktadırlar. iyasi kazanç sağlama Üstelik bu girişimler pek çok zaman, girişimi yapanların siyasi kazanç sağlamalarına da neden olmaktadır. Hocalı faciası gibi gerçek bir soykırım eylemine göz yuman birtakım devlet parlamentolarının, Yedi bin kişi yaşıyordu Hocalı Soykırımı’ndan önce; Azerbaycanlıların yaşadığı İmaret, Garvent, Tuğ, Selaketin, Ahulu, Hocavent, Cemilli, Nebiler, Meşeli, Hasanabat, Kerkicehan, Gabyalı, Malıbeyli, Yukarıkuşcular, Aşağıkuşcular, Karadağlı köylerinin işgali sırasında da bu yerleşim birimlerinde, halkın bir bölümü şehit edilmişti. Dağlık Karabağ Bölgesi’nde Şuşa’dan sonra Azerbaycanlıların yaşadığı ikinci büyük yerleşim alanı olan Hocalı, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin hedeflerinden biriydi ve bu şehirde yaklaşık yedi bin kişi yaşıyordu. Ermenistan Cumhuriyeti sınırları içinde kalan ve ata yurtlarından zorla çıkarılan Azerbaycanlıların bir kısmı ile 1989 yılında Fergana’dan sürülen elli dört Meshet Türk ailesi de aynı kente yerleşmişti. Hocalı, 1991 yılının Kasım ayından itibaren abluka altında tutuluyordu. Şubat ayının ikinci yarısından itibaren ise Hocalı, A S etki altında kalarak ya da siyasi konjonktüre dayanarak “Ermeni Soykırımı” uydurmasını tartışmaya açması, hatta buna ilişkin asılsız ve haksız bildirileri kabul etmesi esefle karşılanacak bir durumdur. Türk dünyası, Hocalı Soykırımı’nın unutulmaması ve dünya kamuoyunda uluslararası hukuk açısından hakkaniyetiyle değerlendirilmesi gerektiğini her platformda gündeme getirmelidir. Bu facianın ideologlarının, tertipçilerinin ve tetikçilerinin hak ettikleri cezaları almaları yarının barışı açısından şarttır. Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi; Birleşmiş Milletler’e, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na, Avrupa Konseyi’ne, İslam Konferansı Örgütüne, Bağımsız Devletler Topluluğu’na, diğer uluslararası örgütlere, dünya ülkeleri parlamentolarına ve hükümetlerine Azerbaycan halkına karşı yapılan Hocalı Soykırımı’nı tanımaları ve kınamaları, gelecekte benzeri suçların işlenmesini önlemek için etkili önlemler almaları, ErmenistanAzerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun uluslararası hukukun herkesçe kabul edilen norm ve ilkeleri açısından, özellikle devletlerin toprak bütünlüğü temel ilkesi doğrultusunda barışçı yollardan çözümüne yardım etmeleri çağrısında bulunmaktadır. Bugün hür dünya, Azerbaycan’ın işgal edilmiş arazilerinin derhal ve kayıtsız şartsız olarak boşaltılmasına ilişkin BM Güvenlik Konseyi’nin 1993 yılında çıkardığı 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararlarının uygulanmasını talep etmektedir. AGİT’in Budapeşte, Lizbon ve İstanbul Zirve Toplantıları’nın kararları ve sonuç belgeleri ise, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 1416 sayılı kararı doğrultusunda Dağlık Karabağ sorununun çözüme kavuşturulmasını istemektedir. Azerbaycan yönetimi ise, 21. yüzyılda insanlığın şiddetten, savaştan ve silahtan arındırılmış, ortak değerlere, dayanışmaya, hoşgörüye ve insan haklarına dayalı, saygılı ve sabırlı yeni bir kültüre geçmesi gerekliliğine içtenlikle inandığını her platformda ifade etmektedir. Özetlemek gerekirse; Azerbaycan, Hocalı Soykırımı’nın, Dağlık Karabağ sorununun uluslararası hukuk normlarına uygun adilane bir şekilde çözüme kavuşmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bizlere düşen de Azerbaycan’ı bu haklı mücadelesinde yalnız bırakmamaktır. 141 Sefer Sayılı Kazlar... Amik Gölü’nü kurutup havaalanı yaptılar... Oltanı al git... Pistte balık yakalanıyor... Çünkü havaalanı su doldu... ? 2003 yılında bizler, “Göle kıymayın, nasılsa geri gelir” demiştik... Çünkü göl manda gibidir, hep aynı yerde uyumak ister... Ama kimse dinlemedi... Açılışını Başbakan yaptı terminal binasının. Kürsüden sordu: “Şimdi buraya neler konacak?..” Ahali zeki: “Uçaklarrrrr...” ? Geçen gün avcılar tüfeklerini alıp gittiler... Çünkü ördekler kondu... TK 175 yeşilbaş, Airbus karabatak, Pegasus behri, Jet çulluk... 141 sefer sayılı kazlar da geldiler... Üç metre su var havaalanında... ? Zaten Amik Gölü gibi koruma altındaki bir cenneti kurutup, toprağını köylülere dağıtıp, kalanına da havaalanı yaptıklarında... Kazlar sevinmişti... İlk seçimde “Allah razı olsun” diye götürüp verdiler oylarını... Göl kuruyunca yeraltı suları da çekildi, nem oranı düştü ve köylülerin meyve bahçeleri de kurumaya başladı... Müstahak... ? 2005 yılında Hata’y Havaalanı terminal binasının açılışında sordu: “Şimdi uçağa binip ne yapacaksınız?..” Zor soru... Ama bildiler: “Uçacağııızzzz...” Şu an havaalanı kapalı, müdür şişme bot verdi onlara... Ki uçarken boğulmasınlar... ? Söyler misiniz; bölgenin koruma altındaki tek gölünü kurutup içine havaalanı yapmak hangi aptal insanın aklına gelir?.. Yazık değil mi?.. Bu; doğaya, çevreye, gelecek kuşaklara, insanlığa, yaşama karşı işlenmiş en büyük suç değilse nedir?.. Nasıl kıyar insan?.. O kurutulan gölde yuvası bozulan kuşların, kuruyup ölen kurbağaların, kaçıp canını kurtaramayan kaplumbağaların, sazlığı elinden alınan kelebeklerin, bir daha açamayan çiçeklerin ahıdır... Kaz konuyor da havaalanına, sen konamıyorsun... C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear