26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT 2012 CUMARTESİ 14 Elbet Bir Gün Son operasyonun perde arkası İT Müsteşarı Hakan Fidan’ın savcılıkta ifadeye çağrılmasının perde arkası nedir? Başkentte üzerinde en çok durulan olasılık: AKP iktidarının Kürt politikasından ve de KCK tutuklamalarından rahatsızlık duyan dış güçlerin operasyonu. Ancak PKK ve KCK rahatsızlığı bir bahane, bir zemin. İç istihbarattaki kadrosal dönüşümden rahatsız olanlar ile Türkiye’yi yönlendirmeye çalışan dış istihbarat unsurlarının zemini... Hedef; Hakan Fidan’ı PKK ile ir toplumun birliğini sağlayan en B önemli unsur, ortak değerlerdir. Birlikte yaşama arzusudur, geçmişte Köy enstitülülerin yanıtı Erdoğan’a yanıtıdır: “Köy enstitüleri; Avrupa’da faşizmin egemen olduğu bir dönemde yoksul halk çocuklarının cinsiyet ayrımına tabi tutulmadan zembil sepetleriyle, sırt heybeleriyle, yayan yapıldak, at sırtında, trenlere, kamyon karoserlerine binerek, uygarlığa, kültüre, sanata, demokratik eğitime, özgür insan olma, birey olma yürüyüşüne katıldıkları onurlu yolculuğun adıdır. Köy enstitüleri, öğrencileri hayatın gerçek sorunlarını çözme becerisi kazandırarak eğitim süreçlerini hiç olmadığı kadar işlevsel hale getiren bir imece kurumu, bir uygarlık tasarımıdır. Diğer bir deyişle de Köy enstitüleri; yüzde 80’i köylerde yaşayan ve okumayazma bilmeyen geniş bir kırsal nüfusun olduğu dönemde köyün okulla, öğretmenle, sanatla, kültürle, bilgiyle tanışmasının penceresini açan eğitim kurumlarıydı. Köy enstitülüler; çalışkanlıkları, yurtseverlikleri, demokratik öğretmen hareketine, öğretmenlik meslek onuruna kattıkları değer ile eğitim kahramanı olarak köylerde, Anadolu’da ışık saçmışlardır.” Kuşak Köy EnstiYenitülüler Derneği’nin, Recep Tayyip M görüşmeye gönderen Recep Tayyip Erdoğan. Her ne kadar Erdoğan içeride kendisine parmak sallanmasından hoşlanmıyorsa da, cemaat üzerinden yürütüldüğü düşünülen dış operasyonla parmak doğrudan onu gösteriyor. Erdoğan’ın bu durumu algılayıp algılamadığı, KCK davasında bundan sonra izlenecek adımlarla belli olur. Sonuç: Türkiye, AKP sayesinde, kendi iradesiyle yönetilemez konuma doğru hızla sürükleniyor. yazmıştık. Binnaz Toprak aradı. CHP Milletvekili Rıza Türmen’in ısrarı, çağrısı ve isteği üzerine konuştuğunu söyledi. HP Milletveİstek üzerine kili Binnaz C Toprak’ın Adalet ve Demokrasi Haftası’nda, programda adı olmamasına karşın korsan konuşma yaptığını ecep Tayyip Erdoğan’ın R “Dindar bir nesil yetiştireceğiz” sözü, bırakın yaşanmış deneyimler ve dayanışmalardır, geleceğe dönük umutlardır. O değerleri toplumun elinden alır, yozlaştırır, küçümser, aşağılarsınız; çürüme, çözülme, ayrışma, kavga, hatta birbirine girme kaçınılmaz olur. Bugüne bir bakın: Atatürk, çatık kaşlı bir diktatör, Türk halkına aşıladıkları da dayatma oldu. Tüm dünyada uygarlaşmanın en önemli araçlarından biri olduğu konusunda kabul görmüş köy enstitüleri ise “öğretmen, eğitmen, öğrenci formatlanan zulümhane” olarak nitelendiriliyor artık. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi düşman görmeye, ülke kurtarıcısını “deccal” diye adlandırmaya koşullandırılmış bir nesil, Türkiye’yi giderek karanlığa sürüklüyor. Geçenlerde CHP’li Oğuz Oyan, bundan sonra varılacak noktayı Meclis kürsüsünden şöyle açıkladı: “Türkiye’yi melez demokrasiye perçinlemişlerdir. Ama bu yetmiyor, şimdiki hedef, Allah’ın izni ve hayırlısıyla, tam otoriter rejime doğru gidiştir, ya Köprüde Org Çalmak Bu kış İstanbul’daki sabah mesaimizin adı “trafik”! Fenerbahçe’den Zircirlikuyu’ya kaplumbağa hızıyla bazen iki saatte varıyoruz. “Meditasyon zamanı” diyorum ben buna, mantramı hatırlayıp. Gerçi yolun yarısına bile varmadan o da bitiyor, bu sefer radyo haberleri canıma okuyor, ardından telefon görüşmeleri tamamlanıyor, ama daha köprüye varmamışız. Geçen sabah bunalıp bir tweet yazdım: “Keşke yanıma örgümü alsaymışım:)” Örgüdeki ‘ö’ ve ‘ü’ler IPhone’da noktasız yazılınca arkadaşlar bunu “orgumu” diye okumuş, Ömür örneğin, beni köprünün üzerinde org çalarken hayal etmiş. Yakındır köprüde org çalmam... Bin türlü misyon yükleyip, yere göğe sığdıramadığımız İstanbul insanı her hale sokar. ??? İstanbul mühendislikte iyi, planlamada çok kötü. Kentin altı üstüne gelirken bazen içime bir kurt düşüyor, acaba birileri mühendisler için iş mi yaratıyor? Sever bizde her iktidar kendi zenginini yaratmayı, ama bu kadar hırslısı görülmemişti... Kent toprağı üzerinde oynanan oyun bu mu? Alın işte benden de bir komplo teorisi... ??? Merkezini yitiren, bütün şehircilik kuramlarını altüst eden bu kenti bir bilene sormalı dedim. Kentsel gayrimenkul ve proje geliştirme denince akla gelen ilk isimlerden Tavit Köletavitoğlu’na danıştım. Dedi ki, “Sorun bizim İstanbul’a mozaik parçaları gibi bakmamızda. Kentle ilgili kararlardaki otorite kargaşası sürüyor, belediyeler dışında merkezden görevlendirilen 20 ayrı kuruluş İstanbul’a efelik yapıyor” diye anlattı. Peki, ama nasıl oldu da İstanbul, uluslararası danışmanlık şirketi PWC’nin değerlendirmesinde üç dalda Avrupa’nın en iyisi çıktı? 700 uzman bakmış, mevcut yatırımlarda, proje geliştirmede ve yatırımların geri dönüşü açısından en iyisi İstanbul’muş... Yanıt: “İstanbul’un yanına koyabileceğimiz başka şehir mi var Türkiye’de? İstanbul Türkiye algısını kendine mal eden bir kent...” Tavit Bey’e göre İstanbul için karar mekanizması bölük pörçük olunca büyük ve uzun vadeli bir planı olması imkânsız! İstanbul’a üzerinde uzlaşılmış uzun vadeli bir hedef koymak da mümkün değil... Ve bu kentte başka hiçbir yerde olmayan, her biri 1550 hektarlık 30 ayrı proje var! Köprüler, altgeçitler yapılıyor, ama tepeden baktığınızda ortada büyük bir vizyona dayalı plan yok. Misyonlar yüklüyoruz toprak parçalarına, Galataport, Haydarpaşa, Pendik diyoruz ama İstanbul’a planlı roller veremiyoruz. Kısacası nereye gideceğimizi bilmeden yola çıkıyoruz. Böyle koydu noktayı Tavit Köletavitoğlu... ??? Yola çıkmak demişken... İstanbul’da insanlar ev seçimini rasyonel nedenlerle yapmıyor. Dünyanın her yerinde aileler ilkokul çağındaki çocuklarının okuluna yakın oturur. Bizde çocuklar yuvaya bile taşımalı sistemle gidiyor. İşyerlerinde de “servis” diye bir olay var, İstanbul’dan başka yerde rastlanmayan. “Yatakhane Asya yakasında, yazıhane Avrupa yakasında olunca trafiğin suçu ne?” diye de düşündüm bir an. Köprüde org çalmaya başlamaktansa evi taşımak daha mantıklı bir seçim olabilir mi? ni bunun adı ‘sivil teokratik faşizm’dir.” Ziya Paşa’lardan, Namık Kemal’lerden bu yana adım adım uygarlaşma ve özgürleşme merdivenlerini tırmanmış, aydınlanma sıçraması yaşamış bir halk; boğazını sıkan gerici ve yıkıcı çılgınlığa elbet bir gün dur diyecektir! yılında hazırlanan ve TOLEDO belgesi denilen metinde de din eğitimi alanında uyulması gereken kurallar ayrıntılı olarak yer alıyor. Bu belgede de aynı anlayış tekrarlanıyor.” Onur Öymen özetle diyor ki: “Din ve vicdan özgürlüğü konusunda devletin görevi, bu özgürlükleri tam olarak sağlamak, fakat din eğitimi konusunda annebabaların tercihlerine müdahale etmemektir.” Sözleşmelere uymayan nesil anlayışlarına göre din ve ahlak eğitimi verme özgürlüğüne saygı göstermesi gerektiği”ni öngörüyor. Onur Öymen, aynı konuyu düzenleyen diğer metinleri de özetledi: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuya ilişkin kararında da devletlerin din ve vicdan özgürlüğünü koruma görevi vurgulanıyor, ancak devletin hiçbir koşulda insanların kendi seçtikleri din, vicdan ve düşünce özgürlüğüne müdahale edemeyeceği belirtiliyor. Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı çerçevesinde 2007 anayasayı, uluslararası sözleşmelere de ters düşüyor. Emekli büyükelçi Onur Öymen, Türkiye’nin 23 Eylül 2003’te, yani AKP iktidarı döneminde onayladığı Uluslararası Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 18. maddesini anımsattı bize. Madde, “devletin ebeveynlerin çocuklarına kendi Son Durak MİT SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Eski Genelkurmay Başkanı silahlı terör örgütü kurup yönetmekle suçlanır ve özel yetkili mahkeme tarafından kimseye sorulmadan ve kimseden izin alınmadan tutuklanır; istihbarat örgütü mensupları terör örgütüne yardım ve yataklık yapmakla suçlanır; generaller, gazeteciler, muhalif aydınlar hapishaneleri doldurur… Her üç kişiden bir örgüt çıkarılır… Örneğin eski Erzincan Başsavcısı, CHP Milletvekili İlhan Cihaner makamında gözaltına alınır ve bu örneklerin ardı arkası kesilmez. Burası en sıra dışı olayların bir gün değil her gün yaşanabildiği bir ülke. Eğer bütün bu yaşananlar “akılla izah edilebiliyorsa” MİT Müsteşarı’nın KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrılması ve 4 MİT mensubu hakkında yakalama kararının çıkması da edilebilir. Namlunun ucunun bu kez ilk defa aksi bir yöne çevrilmesi, benzer her olayda soğukkanlılıklarını koruyan, sözde hukukun adaletine inanan kişi ve gruplar arasında neden böylesine bir panik havası yarattı? Yoksa her zaman silahı tutan el bu kez ters mi döndü? Yaratılan canavar pençelerini kendi yaratıcılarına mı çevirdi? Namlunun ucu kimi gösteriyor? Dindar nesil mi, tinerci nesil mi? Dindar olmazsa tinerci olur… Müslüman olursa laik olamaz gibi… Farklı görüşlere mensup gruplar birbirinden iyice koptu, ‘öteki’ne tahammülsüzlük had safhada, kutuplar arası ısı farkı hiç olmadığı kadar yüksek ve biz hâlâ ısrarla “ya biri ya öteki” zihniyetinin elinde oyuncak oluyoruz. Dini eğitim almayan çocukların tinerci olacakları gibi karanlık bir önyargı, gerçek demokrasi ve özgürlüklerin topluma ve bireylere ulaşmasının önünü açıkça kesmektedir. İlla ki ve kati surette dindar nesil yetiştirme çabası ve dayatması ile isteyenin dindar olarak yetişmesinin, dini eğitim alabilmesinin önündeki engellerin kaldırılması, birbiriyle karıştırılmaması gereken iki apayrı yoldur. Biri sizi baskıcı bir rejime, diğeri ise demokrasiye doğru taşır. Dini eğitim almayan çocukların “büyüklerine karşı saygısız, milli, manevi değerlerinden kopuk ve nihayet tinerci” olacağı inancı, en az “dinle çağdaşlığın, dinle bilimin bir arada olamayacağı”, ya da tamamen din karşıtı eğitimin savunulduğu düşünceler kadar hastalıklıdır. Ne kimseye inancından dolayı önyargıyla yaklaşılabilir ya da inancına göre eğitim alma hakkı elinden alınabilir; ne de tüm bir nesil tek bir düşünce, tek bir inanç dayatılarak, tornadan çıkmış kalıplar halinde yetiştirilebilir. Ne bu sebeplerle insanlar yargılanabilirler ne de haklarında herhangi bir hüküm verilebilir. Demokrasi bu ikisine de hayır demeyi gerektirir. şılan Hızlı Tren Faciası 2004 yılında Pamukova’da gerçekleşen ve 41 kişinin hayatını kaybettiği hızlı tren kazası, hızlandırılmış trenin hızına yetişemeyen yavaşlatılmış adalet aracılığıyla zamanın aşımına uğratıldı. Dava iki kez Yargıtay’dan dönüyor. Avukatların, sanıkların isimleri unutuluyor, ifadesi alınması gereken isimlerin ifadeleri alınmıyor… 8 yıl boyunca hızlı tren projesinin kim tarafından hazırlandığı, projeye kimin onay verdiği, kimin uygulamaya koyduğu ne hikmetse bulunamıyor… Ve 8 yıl sonra 41 insanımızı kaybettiğimiz kazayla ilgili dava birkaç makinistin aldıkları 2 yıl 6 ay ve 1 yıl 3 aylık ağır(!) hapis cezaları dışında kimsenin kılına dokunulmadan zamanaşımına uğruyor. Olayla ilgili şu ayrıntıyı da hatırlamadan geçmeyelim. Tren kazası olduğunda TCDD Genel Müdürlüğü’nde Süleyman Karaman bulunuyordu. Süleyman Karaman dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın dayısının oğludur. Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı olunca, 7 Ocak 2003 tarihinde dayısının oğlu Süleyman Karaman’ı, TCDD Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı yapar… 41 insanımızın hayatını kaybettiği, 100’e yakın kişinin yaralandığı kaza meydana geldikten sonra baskılara dayanamamış olacak ki Karaman’ı görevden alır. Ve Karaman 2005’te yargı kararıyla tekrar görevine döner… Kendisi o tarihten bu yana TCDD Genel Müdürlüğü ve Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine devam ediyor. Böylece adalet, ülkemizdeki iyiden iyiye benimsediği yeri olan adaletsizliği ne yapıp edip yine buluyor. [email protected] A ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN Dindar Nesil HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Yüksekçe 1 yer. 2/ “Bir de 2 şişesinde balık olsam” (Or 3 han Veli)... Kü 4 çük gemi kap 5 tanı. 3/ Bilgi6 siz, kültürsüz kimse... Çıplak 7 vücut resmi... 8 Doğu Anado 9 lu’da bir ırmak. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 4/ Mevlevi dervişleri1 H A YMA N A O nin dönerek yaptıkla2 A R A Y A B A N rı ayin... Denizcilikte, 3 Y A L V A Ç M A döküntü bulunmadı4 M V E S A Y E T ğı için hiçbir tehlikeR O L si olmayan denize ve 5 A Y A S Z İ L rilen ad. 5/ Toprağın, 6 N A Ç A R Y O Z Y A su ve rüzgâr gibi do 7 A B 8 A M E L İ Y A T ğal güçlerin etkisiyle 9 O N A T L A T A sürüklenerek aşınması. 6/ Baldırla uyluğun birleştiği yer... Kötü bir işteki yardımcılar. 7/ Gerçekleşmesi olanaksız tasar ya da düşünce... Satrançta bir taş. 8/ Parlak kırmızı renkte bir süs taşı... Liste başı olmuş hafif müzik parçası. 9/ Tavlada “üç” sayısı... Toplumda ya da bireyde, ölçü ve değerlerin çökmesi sonucunda oluşan dengesizlik durumu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir amaca ulaşmak için tutulan yol ve yöntem. 2/ Sıcak ve nemli iklimlerde oluşan kırmızı renkli ve zengin toprak. 3/ Bir renk... Anıt niteliğindeki mezar. 4/ Savrulmak için hazırlanan dövülmüş ekin yığını... Panama’nın plaka imi. 5/ “Gönlümü yaptım Bingöl çobanlarına” (Kemalettin Kamu). 6/ Müstahkem yer... Parlaklığı geçici olarak artarak patlayan yıldız. 7/ Hoş kokulu ve baharlı meyveleri anason gibi kullanılan otsu bir bitki... Holmiyum elementinin simgesi. 8/ Kullanma süresi... Tanrı’nın lütfu. 9/ İnce ve uzun çubuk makarna. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear