16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 EKİM 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR Altın Portakal’ın ‘En İyi Yönetmeni’ Erdem Tepegöz, ‘Zerre’de işçi bir kadının mücadelesini anlatıyor 17 Antalya’nın ‘En İyi Film’i için inceleme başlatıldı Kültür Servisi 49. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Film” dahil altı dalda ödül alan “Güzelliğin On Par’ Etmez” filminin Türkiye yapımı olup olmadığına dair Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nce idari inceleme başlatıldı. Sinema Genel Müdürlüğü’nce filmin yerli bir film statüsü kazanmak için başvuru yapıp yapmadığının incelendiği bildirilirken yönetmenin de filmin yerli film olduğuna dair başvuru yapmasının ve ispatlamasının gerektiği belirtildi. Filmin ödül aldıktan sonra Avusturya yapımı olduğu iddia edilmiş ardından Altın Portakal yönetimi ve yönetmen Hüseyin Tabak ise filmin TürkiyeAvusturya ortak yapımı olduğunu belirtmişti. Jale Arıkan ‘Zerre’den varoluşa... ? Belgesel sinemadan ilk uzun metrajlı filmine ‘Zerre’ ile geçen Tepegöz, kamerasını işçi bir kadına çeviriyor. Zerre metaforunu oluştururken “Amacım ‘Bu kadar anlamsız bir madde bu hayatta ne ifade ediyor, mücadele içindeki bu kadar insan ne yer kaplıyor, ne yapıyoruz’ sorularını sordurmaktı” diyor. AYŞEGÜL ÖZBEK ANTALYA Depremzedeler, Karadenizli balıkçılar, fabrika ve demir işçileri ile çalışmış bir belgeselci Erdem Tepegöz. İlk uzun metrajlı filmi “Zerre”de de bu hayatlara yakın işçi sınıfından bir kadının on günlük hayatına odaklanıyor. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden “En İyi Yönetmen” dahil dört ödülle dönen “Zerre”de de belgesel geçmişinden kopmadan karakterinin yakınlarında dolaşan kamerasıyla Zeynep’in annesi ve engelli kızıyla zor yaşamına dahil oluyoruz. Zeynep’in fabrikadaki işinden atılmasıyla başlayan on gününde savrularak yeni işler peşine düşmesini, ikinci el pazarlarını, fabrikadaki yaşamları izliyoruz. “Bu film zorluklarla mücadele eden bir kadını anlatıyor. Zeynep’in hep dibindeyiz, çekimler yakın plan. Çünkü filmin ajitasyon, melodrama kaçmaması için mücadele ettim. Gerçekçi bir stil yakalamak için böyle bir yolculuğa çıkarmalıydım karakteri” diyor Erdem Tepegöz Tepegöz. Filme adını da veren ve yoğun olarak kullanılan “toz zerresi” metaforu ise varoluşla bağlantılı. “Varoluşumuzu düşünürken, en anlamsız şeyi aramaya giderken fark ettim ve ufacık bir toz tanesinin ne kadar anlamsız olduğu fikrine vardım. Amacım ‘Bu kadar anlamsız bir madde bu hayatta ne ifade ediyor, mücadele içindeki bu kadar insan ne yer kaplıyor, ne yapıyoruz’ sorularını sordurmaktı. Filmdeki engelli kız gibi. Hiçbir zaman evden dışarı çıkamayacak, hiçbir amaca hizmet etmeyecek, ama var...” Sonuçlanmayan, sorulara yanıt vermeyen bir film olarak eleştiriler de aldı film festival süresince. Tepegöz bu noktada, dizi sektörüyle birlikte artık daha fazla kurmaca kurbanı olduğumuzu söylüyor. “Sürekli bir şey olsun ve her şey birbirine değsin, bağlansın ve evimize mutlu gidelim isteniyor. Mutlaka bir sonuç beklemek, sorulara cevap vermek gerekmiyor. Bu son süreçte yaşanan televizyonun yarattığı bir zihin tembelliği olabilir. Buna sinemasal zihin tembelliği de diyebiliriz.” Öykünün bahane olduğunu, daha çok karakterlere yoğunlaştığını da ekliyor. “Bu bir karakter sineması, bir insan öyküsü beni daha çok heyecanlandırıyor. Jale Arıkan’ı ilk gördüğümde öyküsü olan bir yüzle karşılaştım. Ne olursa olsun o kadının öyküsünü izlerim...” Zeynep’in yolculuğu estivalde ödül alamasa da birçok insanın gönlünü “Zerre”deki rolüyle çoktan kazandı Jale Arıkan. Altı yaşında Almanya’ya ailesiyle göç etse de işçi bir ailenin hayatını yaşamamış, Zeynep’in hayatı gibi hayatlara da şahit olmamış. “Tabii ki bu yaşamların farkındayım, ancak hayatımda böyle birisini aradığımda bulamadım. Hepimiz zorluklar yaşıyoruz. Benim de içimde zorluklar yaşayan bir Jale var. Jale’yi Zeynep’in ortamına yerleştirip ne olacak acaba dedim” diyor. Zeynep gibileri sokakta yanımızdan geçerken görmediğimizi, ancak bir filmde fark ettiğimizi belirtiyor. “Zeynep karakteri beni bir seyahate çıkardı ve bu kadın beni bir yerlere götürecek deyip peşine takıldım.” Güney Kore’de Sade yasağına son ? PARİS (AA) Erotik edebiyatın önemli yazarlarından Marquis de Sade’ın “Sodom’un 120 Günü” romanına Güney Kore’de konulan yasak kaldırıldı. Güney Kore’deki yayıncılık etiği komisyonunun, yayınevinin protestolarının ardından kitabı yeniden değerlendirdiği ve “insan ihtirasının derinlemesine incelenmesine katkıda bulunacağı” kanısına varılan romanın dağıtım yasağını kaldırdığı bildirildi. Roman, etik komisyonunun kararıyla “şiddetli bir coşkuyu tetiklediği” gerekçesiyle 6 Eylül’de toplatılmıştı. F ‘Blobterre’ dünyası keşfedilecek ? Kültür Servisi İstanbul Modern’in, Paris’teki Centre Georges Pompidou işbirliği ve eğitim sponsoru Garanti Bankası’nın katkılarıyla düzenlediği Genç İstanbul Modern, 12. programla devam ediyor. 12 Ekim 6 Ocak tarihleri arasında düzenlenen atölyede, 612 yaş grubundaki çocuklar ve aileleri, sanatçı Matali Crasset’nin tasarladığı, tüm canlıların uyum içinde birlikte yaşadıkları Blobterre adlı dünyayı keşfe çıkıyor. (0212 334 73 41) Yazarımızın yazısı elimize ulaşmadığından yazısını yayımlayamıyoruz. AKBANK CAZ FESTİVALİ SON ALBÜMÜ ‘SAMDHI’ İLE RUDRESH MAHANTHAPPA’YI AĞIRLADI Gece ile gündüz arasında ? Sanskritçe bir sözcük “samdhi”; “gece ve gündüz arasındaki zaman aralığı” anlamına geliyor, tıpkı konserin yapıldığı bir pastırma yazı akşamında saat sekizi anlatır gibi. Albümü açan solo giriş, konseri de açıyor. “Killer” kavurucu melodileriyle kulaklarda kıvılcımlar çaktırıyor... MURAT BEŞER KAMİL MASARACI K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K Babylon’un kapısında konserin başlamasına 15 dakika kala in cin top oynuyor, sokağın izbe apartman girişlerine kümelenmiş, ellerindeki bakkaldan alınmış bira şişelerini yudumlayan ikili üçlü insan grupları hariç. Yanındaki arkadaşlarıyla salına salına sokağın köşesini dönerek gelen, eli sigaralı, deri ceketli esmer adam ise bu akşamın kahramanı alto saksofoncu Rudresh Mahanthappa. Birdenbire sirenler çalmışçasına bulundukları yerden fırlayarak sokağa akın eden insanlar aynı anda doluşuyor kapıya ve beş dakika içinde yerlerini alarak içerisini konsere hazırlıyor. Mekân insanın kendisine konfor vaat ettiği bir pazar akşamında göz yaşartacak kadar dolu. Rudresh ise son albümü “Samdhi” için burada, Akbank Caz Festivali kapsamında. Sanskritçe bir sözcük “samdhi”; “gece ve gündüz arasındaki zaman aralığı” anlamına geliyor, tıpkı konserin yapıldığı bir pastırma yazı akşamında saat sekizi anlatır gibi. Gitarda MBase kökenli David Gilmore, basta füzyon ustası Rich Brown var, programda adı geçen davulcu Damion Reid gelememiş, ama yerinde kendisi kadar sağlam Gene Lake oturuyor. Albümü açan solo giriş “Parakram #1”, konseri de açıyor. “Killer” kavurucu melodileriyle kulaklarda kıvılcımlar çaktırıyor. Bazen sofistike bazen şifreli dil kullanıyor Rudresh, sonuçta hepsi çok katmanlı. Rudresh 41 yaşında. Software’e meraklı, kendinden alarak ürettiği ses örnekleri ve döngülerin üzerine doğaçlama yapıyor. Amerikalı, Batı’da yaşayan Hint kökenli müzisyenler arasında yenilikçi bestecilerin başında geliyor. Güncel eğilimlerden ve teknolojiden yararlanıyor. Altosundan elde ettiği soundu bir dizüstü bilgisayar aracılığıyla işleyerek akustikelektrik dünyaya davet diyor. Çağdaş bir yol izlese de, kültürel bağlantılarını ihmal etmiyor. Onun çokkültürlü caz çıktısı, istismar edilen bir etiket olarak basit ve ucuz deneylerden hayli uzak. “Playing With Stones”un girişindeki sessiz bas solosuna üst kat barmeninin cep telefonu Maroon 5’ten “Moves Like Jagger” ile yanıt veriyor, manidar bir biçimde. “Breakfastlunchanddinner” kurnaz bir kayganlıkla çalınsa da statik bir temelin üzerinde yükseliyor. Entelektüel ama duygusal açıdan derin. Rudresh’in müsaade aldığı bölümlerde, diğer solocu Gilmore sazı alıyor; müziğin yapısı 70’li yılların Larry Coryell & Eleventh House füzyonu oluyor bu pasajlarda. Diğer müzisyenler de farksız, solo faslından ziyadesiyle yararlanıyorlar. Bu paylaşım Rudresh’in hakkaniyet duygusunu açıklıyor. Albümü kapatan iki parça “For My Lady” ile “For All The Ladies” noktayı koyuyor. 90 dakikanın bitiminde Rudresh’in son sözü, çıkışta satılan CD’lere atacağı imza oluyor. Ardından Rudresh’i ilk gördüğümüz yerde, Babylon’un kapısında görüyoruz tekrar, çaldığı saksofonun nefesine meydan okurcasına üfürdüğü sigarasıyla. ([email protected]) C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear