23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 OCAK 2012 CUMARTESİ 14 Kadılığa doğru ukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu H Tasarısı’nın gerekçesinde Cesur Hakİş anayasa değişikliği taslağını TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na iletti. Taslağa bakarsanız, Hakİş, anayasa gereği “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez” olan hükümlerin de değiştirilmesini istiyor. O denli “cesur” yani. Hakİş, devletin şekli ve niteliklerini de değiştirmekten yana örneğin. “Türkiye devletinin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün” olduğuna ilişkin maddeyi kaldırıyor. İstersek kırk parçaya bölünebiliriz yani. Laikliğe de, kendince “din ve vicdan hürriyetinin öneticilerini AKP’ye Y milletvekili seçtirmekle ünlü Hakİş, hazırladığı teminatını esas alan laik”lik yorumu getirmiş. Yaptıkları açıklamaya göre, sivil anayasacı Hakİş, memurların toplu pazarlık ve toplusözleşme hakkından hiç söz etmiyor. Grev yasaklamalarına, ertelemelerine karşı çıkmıyor, yasaklama ya da erteleme durumunda uyuşmazlığın Yüksek Hakem Kurulu’na gitmesine ilişkin sesini çıkarmıyor. Özelleştirmenin anayasal bir uygulama olmasından rahatsızlık duymuyor. Hakİş, değiştirilemeyecek maddeleri değiştirme niyetinde ama, değiştirilebilecekleri ise değiştirmeye yanaşmıyor. O denli “cesur” yani. arabuluculuk “alternatif çözüm yöntemi” olarak nitelendirilmiş. CHP milletvekilleri, bunun anayasadaki yargı yetkisinin mahkemelerce kullanılacağı hükmüne aykırılık olduğunu belirterek karşıoy yazısı yazdılar: “Medeni hukuka eklemlenebilecek alternatif çözümlerin, Türkiye’nin toplumsal ve siyasal yapısında, şer’i hukuka doğru meyletmesi tehlikesi ciddiye alınmak zorundadır. Tarikatların kendi arabulucuk düzeneklerini kurması önünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Endonezya gibi olumsuz örnekler uyarıcı olmalıdır. İngiltere’nin seçtiği yolun da bu bakımdan Türkiye özelinde çok riskli sonuçları olabilecek ve Türkiye’nin hukuk devleti üstyapısı temelden sarsılabilecektir. Bölgeler arası farklılıklar, geri sosyal dokularda feodal örf ve âdetlerin uygulama alanı bulması gibi özelliklerle nedeniyle, böyle bir uygulama ayrıca farklı hukuk yapılarının bölgelere göre de açtı. Bir milletvekilinden duyduk şu yorumu: “Tüzük değişikliği istemiyle kalmayacak bu iş. Bir lideri yerinden etmenin birinci kuralı onu çevresinden soyutlamaktır. Tüzük kurultayının amacı da o. Yeni bir MYK ve o yeni MYK ile Kemal Kılıçdaroğlu’nu kuşatmak. Tüzük kurultayı isteyenlerin nihai hedefi Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Parti içi demokrasi filan, işin bahanesidir.” Son hedef üzük kurultayına ilişkin çağrı, CHP içinde T farklı değerlendirmelere yol Yeryüzü Vatanım... Bu ülke renkli bir yelpazeden nasıl bu noktaya geldi? Hoşgörü nereye uçtu? Hrant Dink olayı bizi bu soruları sormaya yöneltti. Avrupa da aynı şeyi tartışıyor. Ortadoğu’da da aynı durum... Küreselleşiyoruz derken, insanlık “Bütün dinlerin ve kimliklerin bir arada yaşamasını nasıl sağlayacağız?” gibi temel bir soru ile her zamankinden daha fazla karşı karşıya kaldı. Ortadoğu coğrafyasında siyasal İslam demokrasi sınavına giriyor. Mısır’da parlamentonun üçte ikisinde Müslüman Kardeşler ve Selefiler’in ağırlığı var. Kıptilere, Hıristiyanlara, kısacası farklı aidiyetlere ne kadar hoşgörü gösterilecek, bu yapı altında özgürlükler ne kadar tanınacak, belli değil. Avrupa coğrafyasında da din ve kimlik tartışması var. Orada da aşırı sağcı ve ırkçı akımlar İslam ve cami düşmanlığı yapıyor. Sağ kanat İslam dininin Avrupa’da yayılacağı korkusu üzerinden taraftar toplamaya çalışıyor. İngiltere’ye özgü bir başka durum dikkat çekiyor: BBC daha geçen hafta şeriat mahkemelerinin İngiltere’de nasıl yayıldığının haberini kullandı. Bu ülkede hukuk ve yargı özgürlüğü adı altında çeşitli cemaatlere haklar tanınıyor. Bazı radikal İslamcı cemaatler, kendi çaplarında şeriat hukuku uygulamaya çalışıyor. Kavga da bu nokta etrafında dönüyor. İngiltere örneği kıta Avrupası’na yayılabilir mi? Talep var. Avrupa’daki İslami cemaatler de aynı uygulamayı istiyor. Bu talebin sonucunda gettolaşmalar oluşuyor, toplum dışarıyla irtibatını koparmış küçük otonom bölgelere bölünüyor. Almanya ise Neonazi cinayet şebekeleriyle yüzleşmek zorunda kaldı. Alman derin devleti diye bilinen Anayasa Koruma Örgütü ile bu şebekelerin bağlantısı ortaya çıktı. Tıpkı Türkiye’deki Hrant Dink cinayetinde kilit rol oynayan “derin ağabey” Erhan Tuncel gibi, Almanya’daki örgütte de derin devlet ajanlarının “döner cinayetleri”nde kilit rol oynadığını Alman medyası ortaya çıkardı. Bu arada dil, düşünceyi ele verdi. Medyanın diline pelesenk olan “döner cinayetleri” kavramının olayı küçümseyici ve hafifletici bir anlam taşıdığı öne sürülmeye başlandı. ??? Günümüzde bu kadar küreselleşmeye rağmen ulus devletlerde azalması beklenen milliyetçi duygular tam tersine daha da şiddetleniyor. Milliyetçilik körüklendikçe de ulus devletler içinde farklı kimliklere tahammül azalıyor, yerini sindirme ve dışlama politikaları alıyor. Bu karşıtlık bütün dünyada ciddi bir sorun. Küresel paradoks denilen şey işte bu... Hrant Dink cinayetinde Türkiye’nin önüne çıkan sorun da aynı çerçevede yerini alıyor. Yargı boyutuyla, medya boyutuyla küresel paradoksu yaşatıyor... “Hepimiz Ermeniyiz” gibi bir dayanışma söyleminin sosyal medyada yarattığı tepkiye bakın, ne dediğim daha iyi anlaşılabilir. Küresel paradoks 20. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak giderek şiddetlenen bir olgu. Buna karşı insani temelde yeni paradigmalar oluşturmak gerekiyor. Ortak paradigmanın ne olabileceği sorusuna kendi topraklarımızdan verilmiş eski bir yanıt var aslında: Vatanım rui zemin, milletim nevi beşer (vatanım yeryüzü, ulusum insanlık) demişti Tevfik Fikret... farklı dağılım alanlarına sahip olabileceği ve üniter yapının buradan da darbe yiyebileceği dikkate alınmamıştır. Diyanet’in başlatmayı planladığı ‘mele’ uygulaması göz önüne alındığında bu kaygının ne kadar yerinde olduğu anlaşılacaktır.” CHP’liler, tasarı ile Adalet Bakanlığı’na, yargı üzerinde var olan müdahaleci tutumunu daha da derinleştirecek olanaklar sunulduğundan kaygılılar. evet” deyip sonra da Hrant Dink davasının sonucu karşısında ağzı açık kalan “sivil”celere: AKP, 10 yıl içinde kendi devletini kurdu. En yüksek tepesinden en derin çukuruna değin her şeye o egemen. Size de egemen! Egemen Eylül 2010 hukuk 12 darbesine “Yetmez, ama verdi. Sonraki süreçte imtiyazların içeriği genişletildi. Osmanlı, 1860’ta İngiltere’ye başvurduğunda, yabancılara taşınmaz satışı ve kiralanması dayatmasını önünde buldu. 1868’de çıkarılan İstimlak Nizamnamesi ile karşılıklılık ilkesi çerçevesinde yabancıların taşınmaz edinmelerinin önü açıldı. İngilizler, İzmir’deki tarım arazilerinin 1/3’ünü kısa iraat Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Turhan Tuncer, tarihi anımsattı: Z “Osmanlı ilk imtiyazını 1536’da Fransızlara Mirasyedi sürede ellerine geçirdi. 10 yıl içinde Ege’deki tüm tarım arazileri İngiliz tüccarların oldu. Ayrıca İngiliz, Fransız ve İtalyanlar hızla Akdeniz bölgemizde taşınmaz edinimine başladı. 1913’te yapılan bir düzenleme ile yabancı şirketlerin de taşınmaz edinimi sağlandı. Ancak topraklarını satmak Osmanlı’yı kurtaramadı, tam tersine yok etti! 1. Dünya Savaşı sırasında Anadolu toprakları işgal edildi. 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması ile Osmanlı Devleti sona erdirilmek istendi. Ancak Kurtuluş Savaşı ile ülke toprakları işgalden kurtarıldı. Kapitülasyonlara, 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması çerçevesinde son verildi.” AKP iktidarı, yeni hazırladığı Tapu Kanunu’nda değişiklik öngören tasarı ile yabancıların edinebilecekleri taşınmaz miktarı 2.5 hektardan 30 hektara çıkarıyor. Bakanlar Kurulu bu miktarı 60 hektara çıkarabilecek. Satışta, Bakanlar Kurulu’nun belirleyeceği ülke vatandaşları için karşılıklılık ilkesi dahi aranmayacak. Çokuluslu şirketler de taşınmaz edinebilecekler. Osmanlı’nın mirasına sahip çıkmak, işte buna denir! Hrant Dink’i 5 Yıl Sonra Öldürdük SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Hrant Dink davası mahkemenin “örgüt yok” kararıyla bitti; ülkenin her yanından örgütler fışkırırken Dink cinayetinde bir örgüt bağlantısı bulamadılar, nasıl olduysa. Mahkemeye göre birkaç çocuk tarafından kahvehane köşelerinde planlanıp işlenen, “örgütsüz” bir adi cinayetti bu. 5 yıl süren bir davanın sonunda sadece bir tetikçi; Yasin Hayal ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum oldu, Erhan Tuncel sütten çıkmış ak kaşık… Sanıklar arasında yer alan Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci hakkında hüküm vermeyi ise unuttular. 5 yıl bunun için beklendi. Bir, parasız eğitim istiyoruz diyen öğrencilerden, evinde kitap yazanlardan örgütler çıkaranlara, bütün yolları örgüte çıkaranlara, örgüt üyeliğinden içeride tutulanlara bakıyoruz, bir de Dink cinayetinden örgüt çıkaramayanlara, örgütsüz suçtan dışarı salınanlara… Hrant Dink suikastının 5 yıllık tarihine ağırlığını koyan davranış biçimi “geçiştirmek” oldu hep, “derinlere gidilmesinin önüne geçmek”… En sonunda da hukukun yerini bulmadığı, insanların adalet duygusuyla dalga geçen, toplum vicdanını hiçe sayan bir kararla karşı karşıya kaldık. Yeni siyasi cinayetlere gün doğdu adeta. Şimdi Dink davasında yargılanması gereken askeriyle, polisiyle, bürokratıyla, siyasetçisiyle, devletiyle ne yazık ki Türkiye’dir... Ülkenin bir gazetecisinin, üstelik azınlık mensubu bir gazetecinin göz göre göre ölüme sürüklenmesine seyirci kalınabiliyorsa, üstelik ölümünden sonra da aynı seyirci tavır sürdürülüyor, ses çıkarılmıyor, bir noktadan öteye geçilemiyor, tıkanılıyorsa, sorumlulara hesap sorulamıyorsa, orası demokratik bir hukuk devletine ait topraklar olamaz… Nasıl biteceğini ta en başından bildiğimiz acı bir oyunu, belki bu sefer sonu başka türlü biter ümidiyle seyrettikten ve bir kez daha o tanıdık son’lardan biriyle kapattıktan sonra perdeleri, umudumuz biraz daha kırılmış olarak ayrılıyoruz salondan. Fakat bu sefer geldiğimiz noktada hiçbirimizin içi, vicdanı rahat değil. Hiçbirimiz “bu dava burada biter”, herkes görevini yaptı, hak yerini buldu diyemiyoruz. İki gün evvel sokağa dökülen 50 bin “arkadaş” ve onu destekleyen on binler, bunu söyleyemiyoruz…Oysa geçiştirmek yerine kararlılıkla üzerine gitmek olsaydı genel tutum, o zaman hem Dink cinayetiyle ilgili süreçte hem de demokratikleşme, adalet, özgürlük sürecinde bambaşka bir noktada olabilirdik bugün… Hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı cesaretimizi ve kendimize güvenimizi tekrar kazanır, daha sağlam ve kendinden emin adımlarla yol alırdık benzer süreçlerde. Ahlaki değerleri sorgulatmayan, vicdanları kanatmayan bir zeminde, gerçek bir hukuk devleti düzeninde bulurduk kendimizi, dimdik ayakta. Biri tüm yaşamını davasına adamış, ne istediğini bilen, değerli bir siyaset adamı. Zekâsı, espri yeteneği, kararlılığı ve babacanlığıyla hafızalarımıza kazınan Rauf Denktaş. Diğeri, belki de binlerce insana futbolu sevdiren, birçoğumuzun çocukluk hayallerini süsleyen başarılı bir futbolcu. Oynadığı müthiş futbol bir yana, Rum Ortodoks kimliğiyle, bu ülkede azınlık olmanın ceremesini çekmiş ve fakat yaşadıklarından hiç sızlanmamış yiğit bir insan; Lefter Küçükandonyadis. Yediden yetmişe herkesin sevgisini, kalbini kazandı bu sayede. İkisi de aynı gün veda etti bizlere. Bu ülkede çok kişiye nasip olmayacak törenlerle uğurlandılar son yolculuklarına. Türk dünyası sahip çıktığı, safi sevgisini gösterdiği biri futbol, diğeri siyasi arenadan bu iki isimle bir kez daha gösterdi şefkatli yüzünü. sadik.celik.gorus@gmail.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Denktaş ve Lefter HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Perişan kı 1 lıklı, derbeder. 2/ Sıcak bir 2 cismin verdi 3 ği duyum... 4 Tahsin Yü5 cel’in bir romanı. 3/ İslam 6 inancına göre, 7 cennetin kapı 8 sında bekleyen melek... Fas’ın 9 plaka imi. 4/ Birinin 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yerine iş görme yet 1 K Ü P E Ş T E A kisi. 5/ “Hile, dü 2 A N Ü R İ Ş A R men” anlamında ar 3 P İ R İ N A T A go sözcük... Bir işte 4U T M A Ç A F uygulanan ilke, sistem. 6/ Anadolu’nun 5 S E R N A F T A E T hemen her yöresinde 6 K O K A R 7 A M B İ Y A N S oynanan bir halkoY E T İ yunu... Ülkemiz su 8 K E T F İ Ğ larında yaşayan ve 9 P E R O N “biz” de denilen mersinbalığı türü. 7/ Vilayet... Yeterince aydınlık olmayan... Birinden birinin olacağı sanılan iki iş için kullanılan bağlaç. 8/ İşler, etkinlikler. 9/ Dürüst, iyi ahlaklı... Ciğer ya da başka etlerin ezmesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mardin ve Siirt yöresine özgü bir halkoyunu. 2/ Doğal vücut sıcaklığı... Gerçek olmayan, uydurma. 3/ Razı olma, kabul etme... Eski dilde su. 4/ Bakanlık. 5/ Türk halk müziğinde “makam” anlamında kullanılan sözcük... Senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı ve Şerif Gören’in yönettiği, 1982 Cannes Film Şenliği’nde “Altın Palmiye” ödülünü kazanan film. 6/ “Yok” anlamında argo sözcük... Telli bir bürümcük cinsi. 7/ İsrail’in plaka imi... Sacda pişirilen bir tür uzun pide... Şaşma belirten bir ünlem. 8/ Operatörün hastanın bir yerini kesme ve dikme yoluyla yaptığı sağaltım. 9/ Yararlı... Et, balık ya da sebzeden oluşan ve hamura sarılarak fırında pişirilen yiyecek. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear