29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 3 TEMMUZ 2011 PAZAR 4 HABERLER ‘Meclis’i bal gibi çalıştırırız’ diyen AKP 9 yıl önce ‘Muhalefet oyun süsü değildir’ diye isyan etmişti Mehmet’te Ölümü M. Ali’de Yaşamı Gördüm Sevgili, Mehmet Ulusoy ile Mehmet Ali Birand Galatasaray’da aynı dönemlerdendir; ya yaşıttırlar ya da farkları bir, bilemedin iki yaştır. İkisinin de ortak noktaları, 1950’li yılların sonlarında Tevfik Fikret Salonu’nda sahne tozunu yutmuş olmalarıdır. Victor Hugo’nun Mary Tudor oyununda karşılıklı oynadığım Mehmet Ulusoy, o sahnenin tozunu yutarak ortaya çıkmış ve yalnız Türk değil, Fransız tiyatrosunun da yıldızları arasına katılmış, iz bırakmış bir tiyatro adamı oldu. Mehmet Ali’yi ise aynı sahnede bir kez, Samuel Beckett’in “Sonu” adlı oyununda izlemiştim. Çok başarılıydı. Ama sonra o hayat başarısını, sahnede değil, rotatiflerde ve beyaz ekranda, gazeteci, program yapımcısı ve “anchor – man” olarak yakaladı. Mehmet Ulusoy altı yıl önce aramızdan ayrıldı. 3 Haziran 2005 Cuma günü, Paris’in 14. Bölgesi’ndeki St. Joseph Hastanesi’nin onkoloji kliniğinde, Atila Alpöge ve Mine ile birlikte Mehmet Ulusoy’u ziyarete gitmiştik. Girerken doktora uğrayıp, hastamızın durumunu öğrenmek istedik. Çok meşguldü “ben fırsat bulunca gelir sizi ziyaret ederim” dedi. Hastamızın yanına girdik. Mehmet burnuna takılmış tüplerle nefes alıyordu ama keyifliydi. Bahçede dalları kiraz basmıştı. Bir ara Mehmet’e refakat eden Füsun Hanım ile Mine bahçeye çıktı. Atila, Mehmet ve ben havadan sudan konuşuyorduk. Mehmet burnunda tüplerle birlikte tekerlekli sandalye ile köşedeki kahveye kaçıp şarap içmek istiyordu. Teşebbüs ettik, “olmaz, zaten birazdan doktor da gelip, sizinle konuşacak” diyerek engellediler. Odaya döndük; Atila, Mehmet’in son tasarısı “Deliliğe Övgü”den söz açtı. Yakında provalara başlayacağız, dedi Mehmet. Doktor tam o sırada içeri girdi, nedense Mehmet’e değil de bize döndü ve “maalesef” diye söze başlayınca donup kaldım. Maalesef hastalık, sanıldığından da çabuk ilerlemişti. Eğer hastamız istiyorsa, daha rahat edeceği başka bir hastaneye de kaldırılabilirdi veya acı çekmemesi için gerekenler yapılırdı. Eğer Türkiye’ye götürmek istiyorsak acele etmeli, iki gün içinde yola çıkarmalıydık. Yoksa çok geç olacaktı. O kadar çabuk mu? dedi Mehmet. Doktor başıyla evetledi. Sonra aralarında şu konuşma geçti: Yani yapacak bir şey kalmadı mı, belki Amerika’da ya da Almanya’da?.. Amerika’da, Almanya’da, Türkiye’de tedavi hep aynı, yapacak bir şey yok! Yani şimdi benim hayatım bitti öyle mi? O kadar çabuk ha!.. E mösyö ne yapacaksınız herkes ölüyor!.. Mehmet dudaklarını kıpırdatmasına rağmen sözcüklendiremediği vedasını el sallayarak iletti. El sallarken yalnız bize mi yoksa bütün dünyaya mı veda ediyordu? 3 Haziran 2005 Cuma günü saat 17.15’te o kaçınılmaz gerçek anında, ölüm Mehmet Ulusoy’un kapısını çaldığında elle tutulurcasına somut karşımdaydı. Aradan altı yıldan birkaç gün fazla zaman geçti. 27 Haziran Pazartesi sabahı saat 11.00’de Doğan Medya Center’da Ayşenur Aslan’ın “Medya Mahallesi” programı için stüdyodaydık. Ayşenur Hanım, ameliyatı başarıyla atlatmış olan Mehmet Ali Birand’ın eşi Cemre Hanım ile bir telefon görüşmesi yapacağımızı söyledi. Birazdan, telefonla Cemre Birand’ı bağladılar. Size bir sürprizim var, dedi Cemre Hanım ve telefona Mehmet Ali’yi çağırdı Ayşenur!... Ayşenur... Merhaba!... diyordu Mehmet Ali. Telefondan gelen seste, yaşam sevincini elle tutulurcasına somut bir şekilde görüyordum. Mehmet Ali sıyırdığını söylerken ölümü defetmiş, bir insanın sevinci hepimizi sarıyordu. 3 Haziran 2005 Cuma günü saat 17.15’te Paris’te Mehmet Ulusoy’da ölümü, 27 Haziran 2011 Pazartesi günü İstanbul’da Mehmet Ali Birand’da yaşamı en somut şekliyle gördüm. Mehmet’i saygıyla anıyor, Mehmet Ali’nin yaşam sağlık dolu günlerinin uzun olmasını diliyorum. O sözleri unuttular ERDEM GÜL ANKARA Yemin krizinin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Gelseniz de gelmeseniz de Meclis bal gibi çalışır” diye rest çekerken, iki önemli kurmayı Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’nın, 9 yıl önce Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvuruyla TBMM’deki iktidar ağırlığına isyan ettikleri ortaya çıktı. Arınç ve İyimaya, 9 yıl önce “Muhalefet oyun süsü değildir” diye isyan etmişti. 2002 yılında DSPMHP Arınç ve yimaya’dan: Ülke iktidar kadar muhalefetin de ülkesidir. Ortak ulusal soranlarla ilgili temel ve diğer ivedi yasalarda uzlaşma arayışı denenmeye değer ve çözücü bir yöntemdir. ANAP koalisyon hükümetinin TBMM içtüzüğünde muhalefetin alanını daraltırıcı değişiklikleri üzerine, muhalefet partileri adına Arınç ve İyimaya ile 112 milletvekilince Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru, parlamentodaki iktidar gücüne karşı muhalefetin isyanını yansıtan ifadeler içeriyor. Yemin krizi karşısında bugünkü CHP’nin iktidardaki AKP’ye yönelik eleştirileriyle benzer ifadeler taşıyan Arınç ve İyimaya’nın başvurusundaki değerlendirmeler şöyle: Yürütme yasamayı kuşatınca: Değişiklik, özel yasama usulünü sınırlanamaz biçimde genişletmiş, keyfilik alanı yaratmış ve insiyatifi, partilerin uzlaşma erdeminden iktidar çoğunluğunun oylarına terk etmiştir. Uzlaşmaya ve kültürüne önem vermeyen yeni hüküm, rejim bakımından da Kılıçdaroğlu, dün Selanik’te, Atatürk’ün evini ve Selanik Başkonsolosluğu’nu ziyaret etti. Kılıçdaroğlu ile beraberindeki heyet, daha sonra Batı Trakya’ya geçti. (Fotoğraf: AA) Sosyalist Enternasyonal’de tasarı oybirliğiyle kabul edildi ‘Seçilmiş vekil engellenemez’ AT NA/ANKARA (Cumhuriyet) CHP’nin, Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı’na sunduğu, yemin etmeleri engellenen ve aralarında gazetemiz yazarı CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın ’ da bulunduğu seçilmiş milletvekillerinin hukuki durumuyla ilgili karar tasarısı Yunanistan Başbakanı Papandreu’nun başkanlık ’ ettiği toplantının son oturumunda oybirliğiyle kabul edildi. Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı, 12 Temmuz’da 91 ülke ve 6 uluslararası organizasyondan 300 delegenin katılımıyla Atina’da yapıldı. Toplantıda CHP’yi ’ Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında bir heyet temsil etti. Son oturuma CHP’de bir karar tasarısı sundu. CHP’nin, sunduğu karar tasarısında, “Sosyalist Enternasyonal, Birleşmiş Milletler Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ile Avrupa nsan Hakları Konvansiyonu hükümleri ve A HM’nin içtihatları doğrultusunda, usulüne uygun olarak seçilmiş parlamento üyelerinin halk tarafından kendilerine verilmiş görevleri yerine getirmelerinin yargı veya başka yollarla engellenemeyeceği teyit edilmektedir” denildi. Konsey genel kurulu, CHP’nin karar tasarısını oybirliğiyle kabul etti. CHP’den yapılan açıklamada, CHP’nin yemin etmemesi ve tutuklu vekilleriyle ilgili verdiği hukuk mücadelesine kaynaklık eden karar tasarısının, Sosyalist Enternasyonal Konseyi Genel Kurulu’nda da oybirliği ve alkışlarla kabul edilmesinin, CHP’nin hukuk ve demokrasi mücadelesindeki haklılığını bir kez daha kanıtladığı ifade edildi. Kılıçdaroğlu’nun Papandreu ile bir görüşme yaptığı da bildirildi. CHP L DER KILIÇDAROĞLU YUNAN TO V MA GAZETES ’NE KONUŞTU AB ve AKP’ye eleştiri Almanya’dan bir ilk Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Eckart Cuntz ve stanbul Başkonsolosu Brita Wagener ile Heybeliada Ruhban Okulu’nu ziyaret etti. Westerwelle, Ortodoks din adamı yetiştirilmesi amacıyla 1844’te açılan ve 1971’de kapatılan okulu ziyaret eden ilk bakan oldu. Okulun ana girişinde hatıra fotoğrafı çektiren, mum yakan ve bir sınıfı gezen Westerwelle, Aya Triada Manastırı’nın özel defterini imzaladı. Alman Bakan, Adalar Belediye Başkan Yardımcısı Dursun Özdemir’den de Adalar hakkında bilgi aldı. (AA) ATİNA (AA) Yunanistan’da iki gündür temaslarda bulunan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Atina’da yayımlanan To Vima gazetesine verdiği demeçte, iç siyaset alanında yaşanan gerginliklerin, demokratik sistem, demokratik düşünce, insan hak ve özgürlükleri bağlamındaki görüş ve hareket farklılıklarından kaynaklandığını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Avrupa Birliği projesi, hükümet değil devlet projesidir. Bugün Türkiye ve AB arasındaki ilişki, istenen düzeyde değildir. Bu durumdan iki taraf da sorumludur. Gerek AB ülkeleri hükümetleri gerekse ülkemizdeki AKP hü kümeti Türkiye’nin AB sürecini iç siyaset konusu haline getirmişlerdir” dedi. CHP’den milletvekili seçilen gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın usta bir gazeteci, Mehmet Haberal’ın da dünyaca ünlü bir doktor olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “Bu iki milletvekilimiz yargılanmaktadır ama hiçbir ceza almış değildir. Cezası kesinleşinceye kadar herkes masumdur ama ne yazık ki bu iki adayımıza sürekli suçlu muamelesi yapılmaktadır” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Buradaki en önemli sorun, yıllardır bu insanların tutuklu olmala rıdır. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bu denli uzun bir tutuklama süresi yok. CHP olarak askeri darbelerden en çok zarar gören partiyiz. Her türlü darbeye karşıyız. Eğer bir suç varsa bu cezalandırılmalıdır fakat bugün sürmekte olan davalar kamuoyu nezdinde inandırıcılığını yitirmişlerdir. Uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen dile getirilen suçlamalar hâlâ kanıtlanamamış ve yargılamalar sonlandırılamamıştır. AKP hükümeti bu davaları, muhalif düşüncede olan kişi ve kurumları sindirmek için kullanmaktadır.” tehlikeler doğuracak, sürekli kriz üretecek “çıbanbaşı” niteliğindedir. Artık “danışma kurulunun oybirliği” değil, iktidar çoğunluğunun “muhalefete kulak tıkayan” parmakları; özel yöntemi ve uygulanacak teklif/tasarı grubunu belirleyecektir. Değişiklik, hükümetin KHK rejimini işletememesi ve Anayasa Mahkememizin o yöndeki içtihatlarından kaçınma gizli sebebine dayanmaktadır. Hukuktan kaçan yürütme, yasamayı kuşatarak ve onun temel hukukunu askıya alarak dikensiz gül bahçesi yaratmak istemektedir. Parlamento imalathaneye dönüştürülecek: Güç ve parmaklar istediğinde, her öneri özel yöntemle görüşülebilecek ve yasama bypass edilecektir. Yılda birkaç danışma kurulu toplantısı ile, toplantı öncesi komisyonlardan jet hızı ile geçen tasarı/teklifleri toptan ve torba yöntemle, bir günde, bir haftada kanunlaştırmak mümkün olabilecektir. İmalathaneye dönüştürülecek yasama organı, yasama kalitesizliğinin ağır yükü altında ezilecek ve güvenilirliğini tamamen yitirebilecektir. Farklı görüş yoksa oy da yoktur: Oy bir konu (yasa, madde) hakkında bir görüşü zorunlu kılar. Çoğulcu/katılımcı müzakere sürecinden geçmeyen (görüşülmeyen, farklılıkların ortaya konmadığı) bir madde hakkında “oy” teşekkülünden bahsedilemez. Sınır tanımayan güç sivil darbe: Sınır tanımayan gücün üreteceği ucube kurallar, muhalefetsiz parlamentonun bir başka adıdır. Bu, cumhuriyetin değiştirilemez temel niteliğinin içinin boşaltılması hareketidir. Demokratik ve hukukun üstünlüğüne dayalı yasama fiilen sona ermektedir. Düşük yoğunluklu demokrasimiz milli iradenin temerküz mekânında (meclis salonunda) can çekişmektedir, iktidar çoğunluğunca yürürlüğe konan bu kural, sivil darbenin kendisidir. Adına hukuk denen cibiliyetsiz kurallar: Kuvvet birliğinden daha farklı olan bir tehlike önümüzdedir: İki kuvvet tarafından yasama kuvvetinin yutulması tehlikesi... Demokrasiyi imha eden sebepler, daima topla/tüfekle gerçekleşmez. Bazen adına “hukuk” denen ve Prof. Aksoy’un tarifiyle “cibilliyetsiz” olan “kurallar” da aynı “sosyalfelaketi” hazırlayabilir. Bütünleşmenin iletişim tekeli ile geçirimsiz bir bağ kurması ise sonuçları kestirilemez bir “vehamet” olacaktır. Güzel ve büyük Türkiye’nin yaşadığı gerçek budur. Bu girişim, gücün hukuk yuvasından fırlaması ve yasama egemenliğinin yok edilmesi olayıdır. Bu girişim, bilgi ve tecrübi akıl temelinde yürümeyen çoğunluğun rejim için nasıl tehlikeler ürettiğinin eşine rastlanmaz örneğidir. Emsal oluşturacak “sui misal”dir. Totaliter anlayış: Bu anlayış, “ben merkezci, bencil ve totaliter bir anlayıştır”. Hukuka değil, doğal bariyerleri zorlayan parmaklara ve dengeleri bozan anti demokratik kurnazlıklara güvenmektedir. Muhalefeti oyun süsü zanneden bu talihsiz zihniyetin çarpıp parçalanacağı uygarlık duvarları vardır. Bu duvarların en başında Anayasamız ve millet gelmektedir. Konuşmayan (suskun) iktidar siyaseti, millete ait mecliste sesi kesilmiş muhalefete doğru yol almak istiyor. Muhalefetin mutlak dışlandığı böyle bir yöntemin, çoğulcu demokratik yasamada bir saat dahi yaşamağa hakkı yoktur. Anayasal düzen, meclis iç hukukuna süratle avdet etmelidir. TEK N: KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEL ‘Kurşun seslerinden uyuyamadık’ TUNCELİ (Cumhuriyet) CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, TBMM’nin şu an konuşması gereken en önemli konunun Kürt sorunu olduğunu belirterek, “Ben bu gece (dün gece) Tunceli’de kaldım. Sabaha kadar helikopter sesi ve kurşun sesleri ile uyuyamadık. İktidarın ivedilikle, iktidarı ile muhalefeti ile bu sorunun çözümü konusunda ne yapılacaksa çok hızlı bir şekilde yapması gerekiyor” dedi. Bir düğün törenine katılmak için Tunceli’ye giden Tekin, düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Tekin, “İnsanlar hâlâ kurşun sesleri ile uyuyorsa bu seslerle uyumaya çalışıyorsa, burada çok ciddi sorunların olduğunu herkesin bilmesi gerekiyor. Bu sorunlar ötelenecek sorunlar değil. Asıl olarak Başbakan’ın ve iktidarın ve diğer siyasi partilerin bu sorunu çok hızlı bir şekilde; bu sorun nasıl çözülecekse, parlamentoda nasıl görüşülecekse görüşülmesi, çözmesi gerekiyor. Aksi takdirde ötelenirse çok daha zorlaşacağı bellidir.” CHP grubunun eylemlerinden sonuç alıncaya kadar yemin etmeyeceğini ifade eden Gürsel Tekin, “AKP yetkililerinin ve sayın Başbakan’ın söylemleri doğrusu beni dehşete düşürüyor. Kendinize gelince millet iradesi diyeceksiniz, size yönelik bir saldırı olunca hukuku yargıyı yok sayacaksınız. Bu kadar da ikiyüzlülük olamaz. Demokrasi çifte standart istemez” dedi. GÜL’ÜN DANIŞMANI MÜFTÜOĞLU’NA DAVA ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün danışmanlarından Yusuf Said Müftüoğlu hakkında, kişisel “Twitter” hesabında kullandığı birtakım ifadelerle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na hakarette bulunduğu iddiasıyla dava açıldı. Davanın iddianamesinde Müftüoğlu’nun, “Kamu görevlisine görevinden dolayı internet üzerinden hakaret” iddiasıyla cezalandırılması talep edildi. Türk Ceza Yasası’nın hakaret suçunu düzenleyen 15. maddesi kapsamında kamu görevlisine görevden dolayı hakaret edilmesi durumunda, verilecek cezanın 1 yıldan az olmaması düzenleniyor. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear