25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 19 HAZ RAN 2011 PAZAR 18 Kılıçdaroğlu’nun CHP seçilmesinin Kemalbaşkanıbir ay, bir üzerinden bir yıl halkoylaması, bir de genel seçim geçti. Kılıçdaroğlu, partinin altyapı örgütlenmesi anlamında bir enkaz devralmıştı. 22 Mayıs 2010’daki kurultayın ertesi, CHP’nin il ve ilçe şubelerinde durum, İstanbullu, çok tanınan ve çok sevilen, adı bende saklı iş kadını arkadaşımın gözlemiyle tam tamına şöyleydi: “Sevgili Mine, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye başkan seçilmesi ile başlayan sevinç dalgasına kapılarak, ben de bir arkadaşımla birlikte İstanbul Beyoğlu CHP bürosuna gidip partiye üye olmaya karar verdik. Voskeparan Apartmanı’nın 2’nci katına bir pazartesi sabahı erkenden geldik. Bürodaki partililere bir süre niçin geldiğimizi anlatamadık. Sonunda, ‘Şu televizyonu kapatır mısınız lütfen!’ diye ricacı olduk, bizi dinlemeyi lütfettiler. Üye olmak istediğimizi söyleyince, bizdeki heyecanın binde birinin onlarda olmadığını gördük. ‘Elimizde form kalmadı’ ve ‘Bugün git yarın gel’ tarzında, kaba ifadelerle karşılık bulmak, bizi çok şaşırttı... Fotokopi çektirmelerini önerdiğimiz zaman ise ‘onlara işlerini mi öğreteceğimiz’ gibi bir cevapla haddimiz bildirildi. Kovulmaktan beter bir muamele ile neredeyse kapıya konulduk. Halbuki her ikimiz de gönüllü çalışmaya, imkânlarımızı partiye faydalı olmak için kullanmaya hazırdık. Derken, İstanbul İl Başkanı değişti. Bir başkan seçilmesi, CHP’nin bir politbüronun özel mülkü olmaktan çıkarılıp kamulaştırılması, yani kamuya mal edilip halka açılması anlamında bir umuttu. Ben de dahil pek çok kökten CHP’li bu umut rüzgârına kapıldık. Bir de baktık ki, Kemal Kılıçdaroğlu iyi de, partiyi asıl biçimleyen, AKP’nin açılımlarına öykünen Gürsel Tekin ile “aynı yoldan geçip, aynı suları içen” fırsatçı takımı. CHP’nin kamuya mal edilmesini bekleyen bizler gördük ki, Gürsel Tekin ve şürekâsının “halka açılım”dan anladığı, partinin ANAP’tan, DYP’den dul kalıp AKP’den yüz bulamamış politikacı eskisi, medya patronu yamağı, yamağın bacanağına falan koltuk sahası açmak. Kemal Kılıçdaroğlu, yirmi yıldır kimsenin harcamadığı emek ve çabayı harcadı ama... Gördük ki CHP, partiyi çıkar karşılığı olmadan destekleyen aydınları toplayıp kendi saflarına “arkanızdayız” mesajıyla güven ve güç vermek yerine, AKP yandaşı ya da artığı yazarların, şarkıcıların peşinde, onların desteğini kazanmaya çalıştı. Gördük ki pek çok ilkeli ve değerli CHP’linin yanı sıra Tuncay Özkan CHP üyesi değil diye aday gösterilmezken, DYP’den ANAP’a üyelik abidesi Aydın Ayaydın, CHP milletvekili seçtirildi! Kemal Kılıçdaroğlu iyi güzel de, CHP’li olup CHP’ye oy vermeyen yüzde 5’e bütün bu ve daha pek çok ihanetin hesabını da birilerinin vermesi gerekiyor. “Halk için ölürüm, ama birlikte yaşamam!” FRANÇOIS MAURIAC Özelleştirmeden Kamulaştırmaya, CHP tanıdığım başkan seçildi, ama ona da ulaşmak mümkün olmadı… Bir süre sonra tesadüfen, bana kartını veren, CHP’ye üye olma dileğimi heyecanla karşılayan ve ‘Partimizin sizin gibi insanlara ihtiyacı var, sizi yarın arayacaklar, gereken yapılacaktır!’ diyen birisiyle tanıştım. Bu kişinin benim tanıdığımın yerine CHP İstanbul İl Başkanı olduğunu öğrendim, umutlandım. Hemen ertesi gün, kendisine partiye üye olmak ve gönüllü çalışmak istediğimi anımsatan bir eposta gönderdim. O gün bugündür yanıt alamadığım gibi, kimse de bana partiye nasıl, nerede üye olabileceğime ilişkin yol göstermedi. Sonuç olarak, 12 Haziran seçim sonuçlarının hiç de şaşırtıcı olmadığına inanıyorum... Bir CHP kurucusu Sessizliğin İçinden kimi Haziran seçimleri, da CHP’liler için kayıp değil, kazanç kapısı oldu. Seçimler öncesi parti örgütünden sorumlu başkan yardımcısı Gürsel Tekin’in dikkatini çekmek ya da gözüne girmek için yarışan milletvekili aday adayları, Tekin’e yakınlığıyla bilinen Gerçek Gündem sitesine ilan vermek için yarıştılar. Sonuç: Yakın bir tarihe kadar site çalışanlarının ücretlerini ödemekte zorlanan Gerçek Gündem sitesi sahibi Barış Yarkadaş, ünlülerin gittiği bir klinikte tüm dişlerini yeniledi. CHP kulislerinin Gürsel Tekin’e ayarlı gazetecisi Barış Yarkadaş’ın otuz iki adet yeni dişine 28 bin TL ödediği iddia ediliyor. Artık ona buna iftira atmakla yetinmeyip, ısırabilir de. Tabii yeni dişleri gerçekten sağlam ve çetin ceviz kırmaya kalkmazsa. Karşımda bir ova var, ovanın gerisinde de dağlar. Ova çok geniş, dağlar da çok yüksek değil. Uzunca bir süre yaşamayı tasarladığımız evimizin balkonu bu görüntüye açılıyor. Çevre yemyeşil, ortalık sessiz mi sessiz. Sessizliği, komşunun arada bir öten horozu, koyun, keçi melemeleri, gaklayan yavru kargalar bozuyor. “Bozmak”, sözün gelişi burada, yoksa tam tersine bu sesler sessizliği tamamlıyorlar. Ha, bir de arkamızdaki koca dut ağacının yapraklarının çıkardığı hışırtılar var. Burası Türkiye’nin en Batı ucundaki köylerden biri; kuruluşu çok eskilere dayanıyor. Evleri taş; evlerin taşları ne kadar sertse içinde oturan insanların yürekleri de o kadar yumuşak. Bu yazıyı güneş ışınları dışarısını sıcağa boğmadan tamamlamak istiyorum, ama olmuyor. Bir telefon, komşum… Sabah balığa çıkmış, sekiz kaya levreği ile on kiloluk bir orfoz tutmuş. “Gel, bir gör” diyor. Dostumu mu kıracağım, üç adımlık yer, kalkıp gidiyorum. Orfozu bir taşın üzerine yatırmış, tam “derya kuzusu”, akşam köycek balık yiyeceğiz. Kafasından çorba, gövdesinden ızgara… Eve dönüyorum. Başımda bir ağırlık var, dün akşam Dimitri, Arif, Hristo “çipiro”yu fazla kaçırmışız. Olsun! Yeniden bilgisayarımın başına geçiyorum. Bu sessizliğin içinde ne yazılabilir ki? İlle de siyasete ilişkin bir şeyler mi yazmam gerekiyor? İstemiyorum. Son haftalarda yaşadıklarımız hepimizi yordu, enerjimizi tükettik. Kafalarımız siyaset atıklarıyla çöplüğe döndü. Mutlaka boşaltmamız gerekiyor. Siyasetin, siyasetçilerin peşinde koşarken kim bilir ne güzellikler kaçırdık, hayatı yaşamaya değer kılan kim bilir neleri ıskaladık. Seçimler öncesi kendimizi içinde buluverdiğimiz o hengâmede hangimizin aklına, sözgelimi, akşam güneşinin camlara vuran kızıllığını seyretmek, kuş cıvıltılarına kulak vermek geldi? Hangimiz salt hatırını sormak, gerçekten nasıl olduğunu öğrenmek için bir dostumuzun kapısını çaldık? Hiç siyaset konuşmadan, “Ne olacak bu memleketin hali” diye söze başlamayı aklımıza bile getirmeden onunla biriki saat insandan, hayattan konuşarak vakit geçirdik? Yazık! Arada bir elim televizyonun düğmesine gitmiyor değil; nükseden bir hastalık gibi. Allah’tan hassas bir midem var, o suratları görünce derhal alarm veriyor, mide suyum yemek boruma ulaşmadan kapatıyorum. Oh be! Haftalar boyu ne ipe sapa gelmez laflar, ne palavralar, ne yalanlar dinlemişim, hem de bile bile, hiç inanmayarak. Nasıl bir alışkanlıksa artık… Ama yok, en azından uzunca bir süreliğine benim için en iyi televizyon ekranı en kara televizyon olacak. Doğal ki tüm bunlar iletişim/bilgilenme kanallarımın hepsini kapatıyorum anlamına gelmeyecek; bir dönem yalnızca kendi gazetemden besleneceğim, insanlıklarına, yürekliliklerine, dürüstlüklerine inandığım yazar dostlarımın yazılarını, haberci arkadaşlarımın haberlerini okuyacağım. “Başka şeyler” yazacağım. Ta sinir sistemim, ruhsal dengem eski durumuna gelene kadar. ve 2 dönem milletvekili torunu olan ben, bir daha CHP’ye oy verir miyim, bilmiyorum…” Yukardaki durum, sıra dışı bir örnek değildir. Tanıkların ve benzer tanıklıkların bini bir para. CHP örgütünün 1 yıl, 1 ay önceki bu köhnelik fotoğrafı, partiyi 18 yıl boyunca “küçülsün, benim kalsın” ihtirasıyla kendi mülküne dönüştüren Deniz Baykal ve ihtiyarlar heyetinin eseridir. Bu heyet, partiyi kendi mevkilerine özelleştirmiş, kendileriyle birlikte yaşlandırmış ve kendilerinin tıkanan soluğundan fazla solumasını engellemiştir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Hıfzı Topuz’dan Armağan: ‘Nâzım Hikmet’in Romanı’ Nâzım Hikmet’in 48’inci ölüm yıldönümü seçim öncesine rastladı. 3 Haziran 1963’te; yani 62 yaşında Moskova’da yaşama veda eden büyük şairimizi anma etkinlikleri seçimle meşgul medyamızda yeterince yer alamadı. Oysa örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce Kültürpark’taki heykeli önünde düzenlenen şiirli ve şarkılı anma toplantısı çok anlamlıydı... Aydın Belediyesi de 130’uncu kuruluş yılı etkinlikleri içerisinde yer verdiği Nâzım Hikmet’i anma törenine Aytepe Amfitiyatrosu’nu ayırmış; şair Şener Olgun şiirleri eşliğindeki türküleriyle ayakta alkışlanmıştı.. Nâzım için Anamur’da EğitimSen Temsilciliği’nce de anma etkinliği düzenlenirken İstanbul’da Esenyurt’ta Nâzım Hikmet Parkı’ndaki heykeli çevresinde yüzü aşkın insan toplandı. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin AKM Aspendos Salonu’ndaki tiyatro gösterisinde de şairin aynı adlı kitabından Metin Coşkun’un oyunlaştırdığı “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” sahnelendi… Urla’da çok sayıda STK’nin işbirliğiyle Demokrasi Parkı’nda düzenlenen etkinlikler iki gün sürdü. Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine bağlı Doğançayır’daki buluşma ise şairin “temsili mezarı” başındaydı... Diğer kent ve kasabalarımızda da yapılan etkinliklerin yanı sıra Moskova’da Novodeviçi mezarlığındaki anıt mezarında düzenlenen törene ise yazarlarımız, şairlerimiz, işadamlarımızla birlikte katılan Moskova Büyükelçimiz Aydın Sezgin diyordu ki: “Onu mahpus edenler, aslında kendilerini mahpus ettiler; onu sürgün edenler, kendilerini sürgün ettiler. O, ülkesine hasretle öldü. Oysa bu kaderi hiç hak etmemişti.” Ataol Behramoğlu ise şunları söylüyordu: “Bugün Türkiye henüz tamamlanmamış heykellerin yıkıldığı, henüz yayımlanmamış kitapların toplatılıp cezalandırıldığı bir ülkedir. Eğer bunları burada söylemezsem, her şeyden önce kendimi Nâzım Hikmet’in önünde suçlu hissederim.” Hıfzı Topuz’un aktardığı bir anı ise şairin düşüncelerinde ne denli kararlı olduğunu kanıtlıyordu: “Moskova’dayken bir yazısı dönemin Sovyet hükümetinin hoşuna gitmemiştir. Kruşçev’in yeğeni telefonla arayarak ‘misafir’ olduğunu ve bir kazaya kurban gidebileceğini söyler; o da ‘beni öldürebilirsiniz ama adım kalır’ der.” Efsanevi birliktelik İşte böylesi anlamlı buluşmaların gerçekleştiği 48’inci ölüm yıldönümüne belki de en büyük armağan yine Hıfzı Topuz’dan... Remzi Kitabevi’nden çıkan “Nâzım Hikmet’in Romanı”yla kültür dünyamıza eşsiz katkılarından birini daha yapan Topuz, “Hava Kurşun Gibi Ağır” adlı yapıtını sunarken diyor ki; “Bu kitapta uğradığı haksızlıkları, cezaevlerinde çektiği acıları, mutluluklarını, aşklarını, sıcak ilişkilerini, insan sevgisini, Türk halkına ve vatanına olan tutkusunu, özlemlerini, barışa ve kardeşliğe olan inancını, dostlarına bağlılığını, geleceğe umutla bakışını belirtmeye çalıştım.” Nâzım’ın “kadim” dostu ve efsanevi birlikteliklerin tanığı Hıfzı Topuz, yıllardır o herkesi hayran bırakan alçakgönüllülüğü ile “çalıştım” diyor... ancak söylediklerinin tümünü yine hayran olacağınız bir “dil arılığı”, “bilgi paylaşımı” ve “içtenlikli anlatım” ustalığı içinde okura sunmanın hem sanatsal, hem de bilge örneğini sergiliyor.... Evet, ulusal şairimizi 48’inci ölüm yıldönümünde de kuşaktan kuşağa sonsuzluğu için “Anadolu’da bir çınar ağacının altında” dileğini yerine getirememiş olmanın ezikliğiyle andık. Umarım Topuz’un, her sayfası o destansı yurt hasretini sergileyen romanı, bu tarihsel ayıbımızın giderilmesine ilham verir. Yeter ki kararı verecekler de okusun ve 265’inci sayfada yüreklerini titretecek şu dizelere kulak assınlar: “Bir vapur geçer Varna önünden, / uy Karadeniz’in gümüş telleri, / bir vapur geçer Boğaz’a doğru, / Nâzım usulcacık okşar vapuru, / yanar elleri..” Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARB SEM H POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ “Maltahum 1 ması” da denilen ve insana çiğ 2 sütten bulaşan 3 ateşli bir hasta 4 lık. 2/ On dört dizeden oluşan 5 bir Batı şiiri tü 6 rü... El sıkışma. 7 3/ Üzerinde dikine çizgiler bu 8 lunan ve “beş 9 parmak” da de1 2 3 4 5 6 7 8 9 nilen kumaş türü... Bir Asya ülkesinin baş 1 K A H K E E T İ kenti. 4/ Kar fırtınası... 2 Ü R E T A N E N Panama’nın plaka imi. 3 Ş A R K Ü T E R İ 3/ Bir tür hafif maki 4 N S A V A N A neli tüfek... Din işleri 5 EME K K İ M İ ni devlet işlerine ka6MU A T K İ L rıştırmayan. 6/ Utanç 7 E Ş E L E K S E duyma... Doğalgazın 8 E L A A S İ T önemli bir bileşeni olan K A N U N İ gaz. 7/ Bir tür taze ve 9 E R tuzsuz beyaz peynir... Meslek. 8/ Kuran’da bir sure... Himalayalar’da yaşadığına inanılan “Kar Adam”a verilen ad. 9/ Hiçbir tehlike olmamasına karşın, kişiyi saran ani dehşet duygusu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tıp dilinde deli dana hastalığının kısa yazılışı... Aynı adlı bitkiden elde edilen tozla yapılan sıcak bir içecek. 2/ Bir işte bir kimse ya da şeyin üstüne düşen görev... Cam üretimi ve sanayide kullanılan soda külü. 3/ Bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri... Nâzım Hikmet’in soyadı. 4/ Eski dilde gemi... Bir nota. 5/ Kalın bükülmüş sicim... Bir cetvel türü. 6/ Litvanya’nın plaka imi... Gümüşbalığının küçüğü. 7/ Yeterince aydınlık olmayan... Kâğıt ya da zarf üzerine basılmış ad ve adres. 8/ Afrika’da yaşayan, bacakları beyaz çizgili bir hayvan... Verme, ödeme. 9/ Alüminyum, bakır ve magnezyum katılmış çinko alaşımlarına verilen ad... Dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear