23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 29 MAYIS 2011 PAZAR kultur@cumhuriyet.com.tr 20 KÜLTÜR nsanlık Ayıbı Bir korku filmi izlermiş gibi izliyorum. Korku, dehşet saçan, ama en çok, en çok utanç yayan bir yıkımı… Artık “Kars” sözcüğü o utançtan ayrı düşmeyecek dilime, gönlüme… Mehmet Aksoy adı hep içimde çocukları katledilen, göz göre göre boğazlanan bir insanı çağrıştıracak… Dilim dilim kesilen, imha edilen, yok edilen “İnsanlık Anıtı”nın, “İnsanlık Ayıbı”na dönüşmesine tanıklık ediyoruz hep birlikte… “İnsanlık Anıtı”nın son fotoğraflarını gördünüz mü? Bundan on gün önceki fotoğraflarda o bir bütünü oluşturan iki bedenin baş, omuz, göğüs bölümleri kesilmiş atılmıştı. Dün, Radikal gazetesinde yıkımın son halini gösteren bir fotoğraf vardı. Baktım, bel de gitmiş, kalçalar da… Şimdi geriye sadece bacaklar kalmış. Koparılan, kesilen parçalar çevreye yayılmış… Fotoğrafın yanında ise Başbakan istedi diye, bir ayda 13 parçanın kesilip koparıldığı; 400 tonluk anıttan geriye beş parça kaldığı belirtiliyordu. Anıtın bulunduğu tepenin altındaki “tarihi tabya”nın ise hâlâ ahır olarak kullanıldığı vurgulanıyordu. Sevgili okurlar, tekrar tekrar aynı yazıyı yazıyormuş duygusuna kapılıyorum. Ama yazmak zorundayım. Sırf bir heykele, bir sanat eserine bakmayı bilmeyen bir insan, beğenmedi diye… (Ki olabilir, her insanın elbet beğenme ya da beğenmeme hakkı vardır!) Bu sanat eserine bakmasını bilmeyen insan Başbakan diye… (Ki olabilir, başka alanlarda çok başarılı olan bir insan, başbakan dahi olsa sanat eğitimi almamış olabilir, resme, heykele nasıl bakılacağını bilmeyebilir.) Hatta anlamadığı bir şeye “ucube” bile diyebilir… Önünde sonunda, kullandığımız dil bir tarz, bir görgü meselesidir. Ancak sırf bu nedenle yıkın yok edin diye buyruk vermek, padişahtan çok padişahçı geçinenlerin işe girişmesi ve buyruğu tez elden yerine getirme iştahı, benim anlayabileceğim, kabullenebileceğim bir şey değil. Bir tür “Talibanizm” … Bütün bu olayın en korkunç yanı ise, bu “Talibanizm”e, “zaten halk da bunu istiyor” gibi bir zarf da uydurmaya kalkmak! Doğru ya da yanlış olması hiç ama hiç önemli değil. Bunu söylemek bile benim gözümde “suç!” Geçen pazar, gazetemizin 2. sayfasında İzmirli mimar Şükrü Kocagöz’ün (evet Samim Kocagöz’ün oğlu), bugüne dek bu konuda yazılmış en muhteşem analizi yayımlandı. (Kaçırdıysanız, mutlak bulun ve okuyun 22 Mayıs tarihli Cumhuriyet.) “Çizgi de, form da bir dildir. Yabancı bir dil gibi okunması öğretilir, öğrenilir. Bu nedenle matematik kadar (nasıl artı, çarpı işaretlerinin ne olduğu öğretiliyorsa) resim, müzik de (notaları öğrenirsiniz) genel eğitim içerisinde öğretilir. Ama bu seçmeli derslere bırakılıyorsa bazıları en açık mesajları veren formları, çizgileri, renkleri, sesleri, notaları bile okuyamıyor ve hatta okuduğunu da sanıyorsa, suçlu: Sanatı, sanat eğitimini dışlayan anlayıştır. (Fazıl Say müzik eğitimi için boşuna mı çırpınıyor.) Seçmeli felsefeden söz eden ise yok.” Dedikten sonra “İnsanlık Anıtı”na nasıl bakmamız gerektiğini anlatıyor. Ve işte, Başbakan yıkılsın emri verdiğinden beri içimde büyüttüğüm düşünce, Şükrü Kocagöz’ün kaleminden: (“Gerçek sanat eseri” tanımlamasından sonra:) “Aksoy’un eseri de böyle. Yıkılsa da ona bir kez dikkatli bakmış, mesajını almış kişilerce hep orada. O tepeyi boş da görseler imgelem yolu ile mesaj tamamlanacaktır.” Ona bu yazıyı yazdıran, benim de izlemeye doyamadığım bir kayıt olmuş: Cumhuriyet’in okurlarına armağan olarak verdiği, Tarık Akan’ın gerçekleştirdiği, Yıldız Kenter, Işık Yenersu, Rutkay Aziz’in oyunculukları ve kişilikleriyle katıldıkları, “Mehmet Aksoy” belgeseli. Bir kez daha teşekkürler Tarık Akan. Bundan böyle ben ne zaman Kars’taki o boş tepeye baksam “İnsanlık Anıtı”nı göreceğim. Ve içimde insanlık ayıbını bir kez daha duyacağım. ‘Devrimden Sonra’yı filmde gönüllü olarak rol alan oyuncuları anlatıyor ‘Eğlenceli, çocuksu ve naif’ GAMZE ERB L Şu sıralar gösterimde olan “Devrimden Sonra” filmi, siyasal içeriğiyle tartışılmasının yanında sinemasal olarak da çeşitli eleştiriler alıyor, bir yandan da beğeni topluyor. Türkiye’de sosyalist devrim sonrası yaşanan insan hikâyelerinin resmedildiği film, çok sayıda ünlü oyuncu, müzisyen ve sinemacının kolektif katkılarıyla çekildi. Filmin fikrine sevdalandığını söyleyen ve gönüllü olarak filmde rol alan oyunculardan Ali Çatalbaş, Mert Fırat ve Fırat Tanış ile “Devrimden Sonra”nın “eğrisini, doğrusunu” konuştuk. Oyuncular için bu filmde rol almanın gerisinde filmin Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin yapımcılığını üstlenmesi önemli bir referans oluşturuyor. “Böyle bir çalışmada oyuncu için herhangi bir risk olduğunu düşünmüyorum, olsa bile, fazla umursamazsınız. Sadece katkı yapmayı düşünüyorsunuz” diyor Ali Çatalbaş, Devrimden Sonra’nın setine de vurgu yaparak, “Hiyerarşi ve işbölümü yoktu. Herkes, işin bir ucundan tuttu” diyor. Filme yönelik eleştirileri olağan karşıladığını belirtiyor Çatalbaş: “Filmin tamamı bir ‘espri’. Espri yaparken, iki de bir araya girip sözlerimizdeki çelişkileri ortaya çıkarmaya çalışan tiplere ne çok kızarız, değil mi? Eleştirilecek çok şey olabilir, ama mizahta mantık aramak, bu bize özgü bir şey olsa gerek.” Ona göre bu filmi bir başlangıç olarak düşünmek gerek, çünkü bir sonrakinin daha iyi olacağından emin: “Devrimci ‘kalite’ arar çünkü” diyor. Mert Fırat ise oynadığı bölümü çok sevdiğini belirtiyor: “Sosyalizm bir idare biçimi, bir önerme, ama bir yandan da bir ihtiyaç. Eşit koşullarda yaşamak, eşit biçimde beslenmek, eşit eğitimi talep etmemek insanlık ayıbı. Bunun farkında olmayan, kendi toprağını işlemeyi talep etmeyen bir adamın; mesele aşk olunca nasıl değiştiğini ve bir günde nasıl devrim yapmaya çalıştığını gösterdik. Bu dolaylı anlatım beni çok çekti.” Trakya’da Hamitabat köyünde yapılan çekimlerde rol alan Fırat, köy halkının desteğinin unutulmaz olduğunu söylüyor. “Bir kahve tamamen kapatıldı, köy halkı seferber oldu, herkes bir yerinden tuttu. Bir aile değildik; kolektif bir çalışmanın içindeki hevesli insanlardık.” Köy halkının, filmin “komünist yaklaşımları” konusundaki tepkilerini ise şöyle değerlendiriyor Fırat: “Komünizm öcü gibi empoze edilmiş tüm dünyaya. Aslında sosyalizm bir ailenin ortak yaşamı gibi. Ama işte ismi konulunca insanları tedirgin ediyor. Ortak bir hayal insan hikâyelerinin resmedildiği “Devrimden Sonra”, çok sayıda ünlü oyuncu, müzisyen ve sinemacının kolektif katkılarıyla çekildi. Filmin fikrine sevdalandığını söyleyen ve gönüllü olarak filmde rol alan oyunculardan Ali Çatalbaş, Mert Fırat ve Fırat Tanış “Devrimden Sonra”nın “eğrisini, doğrusunu” anlatıyor. Türkiye’de sosyalist devrim sonrası yaşanan Bu anlamda, film çok sert eleştiriler alsa da, insanları bununla tanıştırmış olması bile bir cesaret ve başarı olarak değerlendirilmeli.” Filmde faşist bir tetikçiyi canlandıran Fırat Tanış, bu rolün şimdiye dek oynadığı “kötü adam” rollerinden çok da farklı olmadığını söylüyor, yine de eklemeden edemiyor: “Benim için hiçbir yenilik yokmuş gibi görünse de filmin içinde olma heyecanım, filme katkıda bulunan herkesle ortak bir hayalim vardı” diyor. Filmle ilgili siyasi tartışmalarda, “Bir aydını katleden faşiste nasıl bu kadar müsamahalı davranılıyor?” yönündeki değerlendirmeleri şaşkınlıkla karşıladığını söyleyen Tanış, “O sahnedeki adalette bir problem yok. İşkencenin kendisine mi, yoksa onu yapan tarafa mı karşı çıkılıyor? İşkencenin kendisi aşağılık bir şey” diyor. Filmin hikâyelerden oluşmasıyla ilgili değerlendirmeler için de “Teknik olarak film skeçlerden oluşuyor diyebiliriz, ama bu böyle bir anlatım şeklinin olumsuzlanması anlamına gelmez” yanıtını veriyor ve ekliyor: “Ben filmi izlerken çok eğlendim. Filmi sosyalizmle alakası olmayan bir insan olarak izlemiş olsaydım, salondan meseleyle ilgili fikir sahibi biri olarak ve eğlenerek çıkmış olan biri olurdum. Bu film, eğlenceli, üstelik de çocuksu ve naif.” ‘Türk’ün çağdaşlıkla sınavı’ Scott Heron öldü Kültür Servisi Hip hop müziğin ilham kaynaklarından, “spoken word” akımının öncülerinden, ABD’de siyahların hakları için mücadele eden “Black Power” hareketinin destekçisi şair müzisyen Gil Scott Heron önceki gün yaşamını yitirdi. En son geçen yıl “I’m New Here” albümüyle hayranlarını sevindiren sanatçının ölüm nedeni henüz bilinmese de yabancı kaynaklar Avrupa seyahati sonrası bir rahatsızlık geçirdiğini bildiriyor. 1949’da Chicago’da doğan sanatçının müziğinde sosyal haklar ve adalet arayışına odaklanan sözler yer alıyor. En çok da 1970’lerdeki unutulmaz eseri “The Revolution Will Not Be Televised” (Devrim Televizyondan Yapılmayacak) şarkısı ile tanınan Scott Heron, bu şarkısında özellikle ana akım medyadaki ırkçılığı ve reklam çağını eleştiriyordu. Uzun yıllar flütçü Brian Jackson ile birlikte çalışan Scott Heron’un ürettiği müzikler arasında blues ve soul örnekler de yer alıyordu. NOTRE DAME DE SION EDEB YAT ÖDÜLÜ YALÇIN TOSUN’A VER LD Fransız Sarayı’nda ‘ilk ödül’ heyecanı S BEL ÇORBACIOĞLU Bu yıl üçüncü kez verilen Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler” adlı öykü kitabıyla Yalçın Tosun’a verildi. Tomris Alpay başkanlığında Yazgülü Aldoğan, Mayda Saris, Feyza Zaim, Özlem Yüzak, Füsun Türkmen, Saadet Özen, R. Ebru Erbaş, Nükhet Güz’den oluşan seçici kurul ayrıca, İletişim Yayınları tarafından yayımlanan, “Aksak Ri tim” adlı kitabıyla Gaye Boralıoğlu’nu da Mansiyon Ödülü’ne değer gördü. Alpay, amacı, Fransızca konuşulan ülkelerle Türkiye arasında kültürel bağlantılar kurulmasına katkıda bulunmak olan bu ödülün bir yıl Türkçe yazan bir yazara, ertesi yıl ise yapıtı Türkçeye çevrilen bir Fransız yazara verildiğini vurguladı. Ödülünü Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Hervé Magro’nun elinden alan Tosun ve Boralıoğlu’nun ortak özelliği, ilk kitapları sayesinde ilk edebiyat ödül lerine kavuşmaları oldu. Tosun, “İlk kitabımla aldığım ilk ödülün bu kadar önemli ve anlamlı bir ödül olması benim için büyük bir mutluluk ve motivasyon kaynağı. Umarım genç yazarların bu tarz ödüller için daha fazla dikkat çekmelerine ufak da olsa bir katkım olmuştur” dedi. Boralıoğlu ise, daha önce çalıştığı farklı sektörlerden ekipleriyle birlikte ödüller kazandığını ama edebiyat alanında aldığı bu ilk ödülün kendisini yüreğinden yakaladığını söyledi. Gaye Boralıoğlu, Hervé Magro ve Yalçın Tosun. Fotoğraf: VEDAT ARIK C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear