23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 MAYIS 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA 15 KPMG’nin Türk başkanı Ferruh Tunç, Türkiye’de vergi barışının sağlanması için düşündüklerini anlattı: Sistem entelektüelleşmeli LEYLA TAVŞANOĞLU Şirketlere vergi, kurumsal sosyal sorumluluk denetimi ve danışmanlık sağlayan dünya çapındaki global ağ olan KPMG’nin Türk başkanı Ferruh Tunç’la konuşuyoruz. Türkiye ve dünyada vergi konusunda sayılı uzmanlardan sayılan Tunç, Türkiye’nin vergi sistemi ve denetimi konusunda ağlanacak halini anlatıyor... Türkiye’deki vergi sisteminin eksiklikleri nelerdir? Ülkemizde tarihsel olarak güçlü bir maliye, vergi bürokrasisinin olduğunu ve bu yapının Türkiye vergi sistemini yıllar içerisinde geliştirdiğini, iyileştirdiğini kabul etmek gerekir. Son yıllarda gördüğümüz gelir idaresinin reorganizasyon çalışmaları, evergi uygulamaları, gelişmiş ülkeler vergi uygulamalarına (transfer fiyatlandırması, örtülü sermaye, kontrol edilen kurum kazancı gibi) geçilmesi bunun güzel örnekleri. Ancak hâlâ vergi sistemimizin çok önemli eksiklikleri olduğu açıktır. Bunlardan en önemlisi bu alanda kanun hâkimiyetinin kurulamamasıdır. Vergi hukukunun evrensel ilkelerini karşılayan kanuni bir çerçeveye hiçbir zaman tam olarak sahip olamadığımız gibi buna layık bir idari uygulamaya ve mükellef değer tutum ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü’nü bitirdi. 1982’de Maliye Bakanlığı’na maliye müfettişi olarak girdi. 1987’de Arthur Andersen şirketinin İstanbul bürosuna vergi müdürü olarak atandı. 1991’de şirketin Ankara bürosunu kurarak dört yıl boyunca yönetti. 199699 arası yabancı ortaklı bir Türk şirketinde finans ve idari işlerden sorumlu genel müdür yardımcısı oldu. 19992004 arasında profesyonel hizmetler sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin küresel ağı olan KPMG Türkiye’de vergi ortağı olarak görev aldı. 20042007 arası TMSF Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü. 2007’de KPMG’ye vergi ortağı olarak geri döndü. 2009’da KPMG’nin yönetim kurulu başkanı ve kıdemli ortak seçildi. Uluslararası vergi uzmanlığının yanında edebiyat dünyasınca iki şiir kitabıyla da 2011’de Ceyhun Atuf Kansu ve Behçet Necatigil şiir ödülleriyle ödüllendirildi. davranışlar sistemine de sahip olamadık. Bu kendisini değişik şekillerde gösterebilmektedir: Vergi idaresinin yeterince etkin ve saygın olamaması, vergi vicdanının ve sorumluluğunun yurttaşlar ve vergi ödeyenler nezdinde yeterince olgunlaşmamış olması, vergi mükellefleri arasında adaletin sağlanamaması, vergi maliyeti veya riskinin yeterince öngörülebilir olamaması, vergi ödeyenin hukuki hak arama güvencesinin güvence altında olmaması gibi. Hem dolaylı ve doğrudan vergi ödeyenler arasında hem de gelir üzerinden vergi ödeyenler arasında adalet duygusunu zedeleyecek dengesizlikler mevcuttur. Bunlar yasal çerçeveden kaynaklanabileceği gibi idari etkinliğin selektif kalma zaruretinden de kaynaklanabilmektedir. Vergi adaletsizliğinin çözümü nedir? Çözüm, eleştirinin içinde saklıdır. Siyasi çizgisi ne olursa olsun, bu alanda başarılı olmak, ülkenin potansiyelini hayata geçirmek isteyen bir yönetimin vergi konusunda vergicilerle sınırlı olmayan entelektüel varlığımızı harekete geçimesi ve bu alandaki vizyonumuzu yenileyip buna uygun düzenlemeleri süratle yapması ve tereddütsüz uygulaması gerekir. Torba yasa sisteme neler kazandırdı? Kazanımlar yönüyle bakıldığında; Kamu tarafının en önemli kazanımı, kısa vadeli kaynak ihtiyacının karşılanması, ihtilafların son bulması ve geleceğe odaklanma imkânıdır. Mükellefler açısından ise ödenmeyen kamu alacaklarının son bulması, ihtilafların sona ermesi, matrah arttırımı ile geçmişe ilişkin inceleme ve vergiceza riskinin sonlanması, yasal kayıtlarla fiili durumun uyumlaştırılması ve beyaz bir sayfa açma imkânının olması en önemli kazanımdır. Sistem açısından ise bir kazanım olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’de şirketler üzerinde alınan vergideki eşitsizlikler nasıl önlenir? Aslında sorunun cevabı, çok yıllı bütçe hazırlık sürecinin iki temel dayanağı olan orta vadeli program (OVP) ve orta vadeli mali planda (OVMP) verilmiştir: “Vergi mükellefleri, müteşebbis ve yatırımcıların vergilemede adalet, basitlik, istikrar, öngörülebilirlik taleplerinin karşılanması.” Bu taleplerin karşılanabilmesi ise OECD’nin de desteklediği; vergi idaresi, mükellefler ve danışmanlar grubunun birbirini anlamaya, desteklemeye odaklanmış şekilde, uyum içerisinde çalışması ile mümkün olabilecektir. Elbette bu yeni yaklaşım, mükellef ve sektörel vergi sorunlarının çözümünü beraberinde getirecektir. Zehir Sızıntısı... Küresel sömürü düzeninin insana ve doğaya yönelik en vahşi saldırılarından birisi de madencilik sektöründe uygulanıyor. İnsanlar ölürmüş, doğa kirletilirmiş, çevre bozulurmuş umurlarında değil. Ya ne? Kâr... Daha çok kâr!.. Bu kez Kütahya’daki şu gümüş madenine bakar mısınız? Siyanürle dolu atık barajı, patladı patlayacak. Gümüşköy Eti Gümüş İşletmesi’ndeki tehlike ürkütücü. Dört kademeli atık barajındaki setlerden biri çöktü. Bu çöküntü barajı patlatırsa ya da aşırı bir yağışla taşkın oluşursa siyanür çevreye yayılacak. İnsan, toprak, bitki zehirlenecek. Gümüşköy’den Porsuk, Eskişehir, Sakarya derken, Karadeniz’e kadar uzanacak derin bir kirlilik. Vahşi kapitalizmin kirliliği... Çevre ve Orman Bakanlığı’na bakarsanız, her zaman olduğu gibi “şimdilik bir tehlike yok”! Ne zaman oldu ki? “Gereken önlemler alınıyor.” Ne zaman alındı ki? Olası riskler doğrultusunda tesisin üretimine son verilmiş. Oysa tesis tam gaz çalışıyor. Bu ülkenin Çevre ve Orman Bakanlığı, çevreyi korumakla yükümlü değil, tam tersi adeta çevreyi sömürecek kuruluşların işini kolaylaştırmakla görevli. Onlar “yatırımcının” önünü açarlarsa, işlerini yapmış sayıyorlar. Sürekli yalan, dolan... Bergama Ovacık’ta siyanür liçiyle üretim yapan şirket de yıllar önce dünyanın en güvenli sistemini kurduğunu açıklamıştı. Üreticilerin ve çevrecilerin yoğun tepkilerinin ardından yeni maliyetlerle ek önlemler almak zorunda kaldılar. Daha sonra da çok pişkin bir tavırla “Şimdi sistem, daha da güvenli hale geldi” dediler. Bilim insanları ve uzmanların görüşlerine, halkın istemine aldırmaz onlar, hatta mahkeme kararlarına bile vurdumduymazdırlar... Hukukun arkasından dolanmak stratejileridir. Bu iktidarın kadroları barajdaki çöküntünün büyük bir yağışla taşkına dönüşme olasılığıyla ilgili soruları, “yağmur Allah’ın bileceği iş” diye karşılar... Jandarmanın görevi, Eşme’de, Efemçukuru’nda, Ovacık’ta görüldüğü gibi Gümüşköy’de de halkın tepkisini durdurmaktır. Saydığımız bu bölgelerde kullanılan siyanür havaya karışarak, zaten belirli ölçülerde insan ve çevre sağlığını bozuyor. Metalurji Mühendisleri Odası Genel Başkanı Cemalettin Küçük, gazın buharlaşıp havaya karışmasıyla, topraktaki ağır metalleri bozarak kirlilik saçmasıyla, bu işletmelerin zaten bir büyük tehlike yarattığını söylüyor. Siz buna bir de Eti Gümüş‘ün çevresinde yaşayan Aliköy beldesiyle Gümüş, Kızılcakaya, Dulkadir, Karaağaç köylülerinin, “Zaten barajda sızıntı vardı” savlarını ekleyin... Yetkililerin kanıtlarıyla birlikte “hayır, sızıntı yok” demesi gerekmez mi? Yılda 120 ton gümüş üretmenin bedeli, 25 milyon tonluk siyanür atığı... Ortada yanıtlanması gereken bir dizi soru. Yeraltı yağmur suları siyanürden nasıl etkileniyor acaba? İşletmenin bölgedeki hayvansal ve tarımsal üretimde yol açtığı olumsuzluklar hangi oranda? Bu ürünler ülkenin hangi sofralarında tüketiliyor? Ve daha da önemlisi, altın ve gümüş üretmenin bedeli, daha büyük maliyetlere yol açmasın sakın? Bu soruların yanıtlarını biz biliyoruz, ülkeyi yönetenler de biliyor aslında. Ama onlar, halkın ve doğanın değil, küresel sermayenin çıkarlarını koruyor. Bugün Kütahya Gümüşköy’den söz ediyoruz, yarın belki Bergama, Uşak, Erzincan ve Gümüşhane’deki siyanürlü atık barajlarından... Ç ZG L K KÂM L MASARACI HARB kamilmasaraci@gmail.com Çizerimiz Kâmil Masaracı yıllık izninin bir bölümünü kullanacağından, çizgilerine bir süre ara vermiştir. SEM H POROY Halit Çelenk Abidesi… Deniz Gezmiş’in tüm ailesini çok iyi tanırım. Rahmetli babası Cemil Gezmiş’i, değerli annesi Mukaddes Hanım’ı, abisi Bora’yı, kardeşi Hamdi’yi… Her biri ayrı ayrı “güzel ve derin insanlar” olarak belleğimde yer etmiştir. Yıllardır tanıdığım, sofralarını, dostluklarını paylaştığım Gezmiş ailesinin hiçbir ferdi şu görüşe itiraz etmezler: Deniz’in bir de Ankara’da, ikinci ailesi vardı: Şekibe ve Halit Çelenk çifti. Bu insanlık abidesi mükemmel insanlar, tüm tanışıklıkları ve dava sürecinde, Deniz, Yusuf ve Hüseyin’e ikinci bir aile kucağı açmanın ötesinde, 6 Mayıs 1972’de, tamamen faşist baskı hukuku ile mantık ve insanlık dışı gerçekleştirilen infazlardan sonra da “sonsuzluğa dek” onların ailesi kalmaya devam ettiler. Deniz Gezmiş olayını çok derin şekilde ele aldığım “68 Kuşağı: Eylemciler” kitabımı okuyanlar, unutulmaz devrimci genç önderin yaşamı ve mücadelesi hakkında çok farklı bilgilere ulaştılar. Hatta, aynı dizinin 2. cildi “68 Kuşağı, Tanıklar” kitabının birçok kısmı da tabii ki Denizler’in yarattığı efsanevi dinmez dalganın izleri ile kaplıydı. Halit Çelenk’le daha önce de karşılaşmalarımız olmuştu, ama ilk uzun görüşmemiz, daha sonra aktardığım başlıklarla gerçekleşen “68’li Yıllar” sergimin tarih yüklü gazetesi için yaptığım 1997 söyleşisiyle oldu. Birbirinden duygusal anılar arasında Çelenk, mesela Deniz ile arkadaşları cezaevindeki baskı ve işkenceleri protesto etmek için ölüm orucuna başlayalı 13 gün olmuşken onları bu eylemi bırakmaya nasıl ikna etmeyi başardığını anlatıyor: “Bak sen 13 gündür yemek almıyorsun ve şimdi ayakta duramıyorsun, yüzün sarıyeşil olmuş. Eğer ölüm orucunu bırakmazsanız yarın sizi zorla, bu durumda sürükleyerek sehpanın altına götürürler, sürüklenirken fotoğraflarınızı çeker ve bunu dağıtırlar. ‘İşte bakın, sizin kahraman yürekli, cesur olarak gördüğünüz insan, işte bu kadar korkak, ölümden korkan biri’ falan derler. Bu propagandayı yaparlar. Oysa siz kesinlikle onların bu düşüncelerine uygun insanlar değilsiniz. Ve böyle bir şeye, sizin imkân vermeniz son derece yanlıştır. Bu dava, sizin olmaktan çıkmıştır. Artık Türkiye’de devrimci harekete mal olmuş bir olaydır.” Halit Abi’sinin bu net tavrından sonra Deniz 10 dakika arkadaşlarıyla görüşme izni istiyor ve ardından geri dönüp “Haklısınız” diyor ve ölüm orucunu bırakıyorlar.Türkiye solunun “Hukuk Abidesi” Çelenk, tüm tecrübesiyle yaşanabilecek antipropagandalar konusunda o kadar haklıydı ki! O affedilmez 6 Mayıs sabahı infazından sonra ortalıkta dolaşan ilk dedikodularda, malum ağızlardan halka yayılmaya çalışılan palavralar arasında “korkarak, ağlayıp bağırıp çağırarak sehpaya gittiler” gibisinden adi sözler vardı. En başta Halit Çelenk’ten, yani o gece orada bulunan en sağlam şahitten gelen gerçeklerle, bu alçak kampanya yok oldu gitti. O gecenin en duygusal anını da Çelenk röportajımızda şöyle aktarıyor: “Şimdi sehpayla bizim aramızda 34 metre kadar mesafe var. Yani üçbeş dakika sonra her şey bitiyor. Durdu. ‘Ağabey’ dedi, ‘Şekibe Ablay’a çok selam söyle. Bizlere çok emeği geçti, teşekkür ederiz kendisine’. O anda Şekibe’yi düşünüyor!” Bunun ardından da defalarca görüştük Ankara’daki mütevazı ve tarih kokan evlerinde, Halit Bey ve Şekibe Hanım’la. Özellikle 2008’de, bu kez küratörlüğünü yaptığım “68’in 40. Yılı: Bir Rüzgârın Arkeolojik Kazısı” sergisini oluştururken… Bu süreçte hayatımın tartışmasız en büyük onurunu yaşadım. Deniz yakalandığında üstünde olan o meşhur parka, 1972’den beri Halit Bey’deydi. Ne değişik projeler için kimler istememişti ki o parkayı onlardan. Çekilen onca film, belgesel, TV programı ve daha neler neler… Halit Bey, kendisine kurguyu birkaç görüşmede en ince detaylarıyla aktarıp, parkayı sergide nasıl kullanacağımı anlatınca, Şekibe Hanım’la beraber hayatında ilk ve son defa bana emanet etmeye razı oldu. Gözüm ve namusum gibi baktığım Deniz’in parkasını, Ankara’da evlerinden alıp, İstanbul’a cam fanus altında sergileneceği Piramid’e getirdim. 34 ay süren bu sergiden sonra ellerimle ve arabamla geri götürdüğüm parkayı, son defa serginin Ankara tekrarı için geri aldım. Bittiğinde yine yuvasına götürüp teslim ettim. Bundan sonra da hayatta alacağım hiçbir diğer onurla Çelenk ailesinin bana duyduğu bu güvenin gururunu kıyaslayamam. Nur içinde yat, Halit Ağabey! HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com İSTANBUL 2. İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN İFLASIN KAPATILDIĞINA DAİR İLAN DOSYA NO: 2000/5 İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce 1998/1281 sayılı dosyasından 24/02/2000 tarihinden geçerli olmak üzere iflasına karar verilen ve İflas Tasfiye İşlemleri Müdürlüğü’müzün 2000/5 esas sayılı dosyasından yürütülen müflis Görüm Konfeksiyon Sanayi ve Pazarlama Ticaret Limited Şirketi hakkında verilen iflas kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2010/590 esas sayılı dosyasından verilen 25/11/2010 tarih ve 2010/622 karar sayılı ilamı ile İİK’nin 254. maddesi gereğince kapatılmıştır. İİK’nin 166. maddesi uyarınca, tebliğ ve ilan olunur. 29/04/2011 Basın: 30954 Sayı: 2011/47 Esas Karşıyaka ilçesi, Şemikler mahallesi, 86 cilt, 9685 sayfa, 32297 ada, 2 parsel sayılı taşınmazda davalı Fatma Neşe Kaya lehine konulmuş bulunan 17.02.1987 tarih ve 753 sayılı 1,10 TL. ile 17.02.1987 tarih, 753 sayılı 1,10 TL. Bedelli iki adet ipoteğin kaldırılmasına karar verilmiş olup, davalı Fatma Neşe Kaya’nın tüm aramalara rağmen adresinin tespit edilemediği belirlendiğinden, mahkemece verilen karar, ilanın yayımlandıktan 15 gün sonra davalı Fatma Neşe Kaya’ya tebliğ edilmiş sayılacağı tebliğ olunur. Basın: 30733 C MY B C MY B KARŞIYAKA 3. SULH HUKUK MAHKEMESİ İLAN 1/ Kimi kâğıtların 1 dokusunda bulunan ve ancak ay 2 dınlığa tutulunca 3 görülen çizgi, re 4 sim, yazı gibi bi5 çimler. 2/ Üretimle elde edilen kul 6 lanma değeri... Sa 7 vaş, yiğitlik gibi 8 konuları işleyen şiir türüne verilen 9 ad. 3/ Nohut, patates, ta 1 2 3 4 5 6 7 8 9 hin ve soğanla yapılan 1 A L G E R D A N bir tür meze... Asya’da 2 L O R T A R A İ bir ırmak. 4/ Ses... Ayak 3 A D İ F R E S K kabının yumuşak olan 4 A S I R üst bölümü. 5/ Muayene M O L A 5E S K O D R A için hekime ödenen üc6C P A R İ S M ret... Gümüş elementinin 7 EME L K A K İ simgesi. 6/ Sahiplik, mülkiyet. 7/ Müslüman 8 K A R A C A B E Y A L İ Z E larca belirli zamanlarda 9 T E okunması âdet olan dinsel dualar... Doku teli. 8/ Uzaklık işareti... Seslerin hiç kesinti olmadan birbirini izlemeleri gerektiğini belirten müzik terimi. 9/ Çıplak vücut resmi... Çingene. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ortaçağ İslam devletlerinde tasavvuf ilkelerine dayanan meslek örgütlenmesi. 2/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Bir ilimiz. 3/ Hiç emek vermeden ele geçirilen şey... Sazın en ince ses veren teli. 4/ Bir bölüm ya da paragraf başında yer alan harf. 5/ İçine sıvı vermek amacıyla bir damara sokulabilen ince boru. 6/ Bir nota... Romatizma ağrısı... Satrancı andıran iki kişilik oyun. 7/ Batı Samoa’nın başkenti... Mahkeme sonucunu gösteren resmi belge. 8/ Afrika’da bir ırmak... Japon kökenli bir köpek cinsi. 9/ 52’lik desteyle oynanan bir iskambil oyunu... Belirli bir iş için ayrılmış para.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear