25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 9 N SAN 2011 CUMARTES 16 Yeniden Kamu HP’nin açıkladığı Cayrıksı veseçim öncesi“kalkınma” Doğu Güneydoğu raporunun en yanı, bölgeye Siyasallaşma hükmüne varmıştı. Mahkeme, 1990’da “Yansızlığın gerçekleştirilmesi, TRT’nin, habercilerin, teknik gerek iktidar partisinden ve personelin maaşlarını gerekse öteki yönlerden donduran, onların özlük gelebilecek etkilerden haklarını bekçi kadrosuna korunacak yapıda olmasını indiren TRT Yasası’nda gerektirir. Siyasal iktidarın anayasaya aykırılık baskısına maruz bırakıcı bulamadı. nitelikteki her önlem Oysa... Aynı Anayasa Mahkemesi, yansızlık ilkesine ters düşer” 1968/46, 1990/2 ve 1990/8 görüşünü dile getirmişti. Yine 1990’da verdiği bir sayılı geçmişteki üç ayrı başka kararda da “Siyasal kararında benzer iktidarların müdahalelerine düzenlemelere TRT’nin açık olan kurumlar, özerkliğine vurgu yaparak çalışmalarında başarılı karşı çıkmıştı. 1968’deki kararında “...kurumun siyasi olamaz ve hızlı bir bozulmaya uğrarlar. iktidarın etkisi dışında bırakılıp tarafsız olarak görev Hukuksal gereklerin yerini siyasal istemlerin alması yapmasıdır. Bunun için de durumunda bu sonuç kurumun, özerk olarak kaçınılmazdır” demişti. kurulması, yani gerek Anayasa Mahkemesi, yürütme organının, gerek geçmişte TRT’nin siyasi partilerin, gerekse “siyasallaşmasına” izin kişilerin her türlü etkisine vermemişti. karşı korunmuş olarak Yargı siyasallaşınca, izin teşkilatlandırılması ve yetkilendirilmesi zorunludur” çıktı... Mahkemesi, ancak Anayasa2.5 yıl sonra verebildiği kararda; uzman açısından bakması. Ayrıksı diyoruz, çünkü o bölgeye yıllardır “üretim” ve “emek” gözüyle bakan hiç yoktu. CHP raporunun en önemsediğimiz yanı, bir biçimde “kamu”yu anımsamış olması: “Ekonomik faaliyetlerin sınırlı olduğu bölgelerde doğrudan üretim faaliyetlerine yapılacak kamu yatırımları özel sektörün ara ve yatırım malı teminine yardımcı olabilecek, kamunun üretim için ihtiyaç duyduğu girdilerin bölgeden temin edilmesi özel sektörün gelişimini olumlu etkileyecek, kamu istihdamı bölgedeki iç talebi güçlendirecektir. Dolayısıyla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yapılacak kamu yatırımları ile özel sektör yatırımları arasında güçlü bir tamamlayıcılık ilişkisi söz konusu olacaktır.” Kamu gücünü, aklını, planını; yoksulluğun yeşerttiği yalnızlık ve uzaklaşma duygusuna karşı kullanma şimdiye değin piyasacılık adına hep itelenmişti. Rapor, bir ölçüde de olsa bu boşluğu dolduruyor. Doğu ve Güneydoğu’nun Türkiye ortalamasına yakınlaşmasını Çetin Canbazoğlu, Bolu Ağır Ceza Yargıcı12 Eylül referandumu öncesi yazdığı bir yazıda “evet”çilere şöyle seslenmişti: “Ne olur, mesleğimin biricik güvencesi, varlık sebebi, olmazsa olmazı, bütün gücükuvveti, sağlamak için “ciddi bir kamu yatırım seferberliği” hedefleyen raporun bir başka özelliği de, bölgeye ne gibi yatırımlar yapılabileceği konusunda kafa yorması. Sanayi kümelenmelerinin su, kanalizasyon, ulaştırma ve enerji gibi altyapı gereksinimlerini sağlama dışında birkaç temel yatırım belirlemiş CHP: Demiryolu yatırımları: Bölgede başlatılacak kalkınma hamlesinin temel bileşenlerinden biri demiryolu altyapı projeleri olacak. Böylece bölgede gerçekleştirilecek üretim, Akdeniz ve Karadeniz limanlarına ve komşu ülkelere düşük maliyetlerle ulaşacak. Madencilik yatırımları: Bölgede ciddi ekonomik potansiyele sahip çok sayıda maden rezervi mevcuttur. Maden aramacılığına ciddi bir kaynak aktarılacak, sunulan desteklere karşın özel sektörün yatırım yapmadığı alanlarda ya kamu yatırımları devreye alınacak ya da kamuözel ortaklık modelleri devreye sokulacak. Petrokimyaya dayalı sanayi: Bölgede bir rafineripetrokimya entegre tesisinin kurulması için gerekli adımlar atılacak. Güneş enerjisi sanayii: Bölgenin güneş pili üretim merkezi haline getirilmesi sağlanacak, böylece yörenin teknoloji üretme kabiliyeti arttırılacak. Şeker sanayii: Yöredeki şeker fabrikaları özelleştirme kapsamından çıkarılarak özerk bir kamu teşebbüsü niteliği taşıyan Doğu Şeker AŞ yapısı içinde yeniden örgütlenecek. Şeker fabrikaları, bölgede hayvancılığın geliştirilmesine de katkı sağlayacak. Yenileme yatırımları ile şeker üretimi yanında, katma değeri yüksek şekerleme, çikolata, lokum, helva üretimi de yapacak. CHP’de gözle görülen kıpırdanma, planlı tasarılarla kendini topluma anlatma çabası ile pekiştiriliyor. Epeydir alışık olmadığımız bir devingenlik bu. Hızlı Ekonomik Büyüme Sorunumuz 2010’un son çeyreğinde Milli Gelirimizin, 2009’un aynı döneminde elde edilenden yüzde 9.2 oranında fazla olduğu ve bu nedenle ekonomimizin 2010’da yüzde 8.9 oranında büyümüş bulunduğu açıklanmıştır. Bu yüksek yıllık büyüme hızı, 2010 yılında dünya ülkeleri arasında tespit edilmiş olan en yüksek beşinci büyüme hızıdır. Bu büyüme oranı bizi, Avrupa ülkeleri arasında birinci, G20 ülkeleri (Milli Geliri en yüksek olan 20 ülkesinden oluşan ekonomik topluluk) arasında da en yüksek üçüncü ülke konumuna getirmiştir. Hükümete yakın çevreler, bu büyük başarıyı alkışlamakta ve gelecek yıllarda, daha yüksek büyüme hızlarına ulaşacağımızın bir göstergesi olarak değerlendirmektedirler. Bu yüksek büyüme oranı, bu çevrelerde, 2023’te kişi başına düşen Milli Gelirimizin, bugünkü 10 bin dolarlık düzeyinden 25 bin dolara, toplam Milli Gelirimizin de, G20 içinde 17’inci sıradan 10’uncu sıraya yükselebileceği umudunu yaratmıştır. Hükümet ve ekonomi yönetimi, bu yüksek büyüme hızından gururlanmakla birlikte, gelecekte ekonominin temel dengelerini sağlamanın güçleşeceği konusunda da endişelidir; 2010 yılının üçüncü çeyreğinden başlayarak gittikçe hızlanan ekonomik büyümeyi frenlemeye çalışmaktadır. 2010 Ekimi’nden başlayan ekonomi frenleme önlemleri, şimdiye kadar, mevduat zorunlu karşılıklarını yüzde 50’ye varan oranlarda arttırdı; mevduat karşılıklarına Merkez Bankası tarafından ödenmekte olan faizleri ortadan kaldırdı; dışalıma yeni yükümlülükler getirdi. Ekonomi yönetimi, böylece, bankalara getirdiği ek yükümlülükler ile iç finansal pazardaki kredi faizlerini yükseltmeye ve hızlı kredi genişlemesini yavaşlatmaya yönelmiş bulunmaktadır. Hükümet bu önlemlerle, yılbaşında yüzde 9 düzeylerinde dalgalanan ekonomik büyüme hızını, 2011 yılı için önceden tespit edilmiş Üç Yıllık Plan’ın yüzde 4.5 düzeyindeki hedefine indirmeye çalışmaktadır. Ekonomi yönetiminin bu konudaki açıklamaları şöyledir: “Büyümede sürdürülebilirlik çok önemli, Türkiye bunu defalarca yaşamış. Böyle, bir iki sene hızlı büyümüş, gitmiş duvara çarpmış. İki üç sene hızlı büyümüş, gitmiş uçurumdan yuvarlanmış, bunu çok yaşamış Türkiye. Dolayısıyla, hani illa çok hızlı gidelim derken, bu iş için yeterli altyapımız var mı? Dünya şartları buna müsait mi? ……Biz, 2011 yılından itibaren para politikalarını da sıkılaştırmaya başladık. Ve özellikle bankaların kredi hacmiyle ilgili önlem aldık. Tabii kredi hacmi yine artsın, ama gerçeklerle örtüşmeyen bir boyuta da ulaşmasın istedik.” (Sanayici Dergisi, Haziran, 2011, s. 30.) Oysa önümüzdeki aylarda, bu konuda da, tarih yeniden kendini yineleyecek, 2011 başındaki yüksek büyüme hızı, ikinci çeyrekten başlayarak düşecek ve ülkemizin uzun vadeli ekonomik gücünü temsil eden yıllık yüzde 4.04.5 düzeyine düşecektir. Bugüne kadar uzmanlarımız, 19501975 arasında ekonomimizin, ortalama olarak yüzde 4’lük bir hızla büyüdüğünü hesaplamakta, 19822009 arasındaki 27 yılın ortalama yıllık büyüme hızının da bu hıza yakın olduğu görülmektedir. Bir yılda edilen bu yüksek büyüme hızına rağmen, ekonomik büyüme hızı cephesinde yeni bir şey yoktur: kısa dönemlerde çok yüksek büyüme hızlarına ulaşsak da, ekonomimizin dinamikleri, uzun sürelerde yıllık büyüme hızlarının yüzde 45 düzeylerine geri dönmesine neden olmaktadır. Son 27 yılı, beş yıllık dönemlere ayırarak incelediğimiz zaman, 198286 döneminde, yüzde 5.3; 198791 döneminde yüzde 4.3; 199296 döneminde yüzde 4.4; 1997 2001 döneminde yüzde 1.5; 20022007 döneminde yüzde 4.5 gibi ortalama oranlara ulaşılmaktadır. Çünkü kısa sürelerde, yüksek dışalımlar, yüksek dış açıklar, yüksek borçlanmalar, yapay olarak yaratılan yüksek tüketim harcamaları, bütçe açıkları, yüksek enflasyonlar gibi türlü geçici nedenlerle elde edilen yüksek büyüme hızları sürdürülememekte, daha düşük büyüme düzeylerine geri dönülmektedir. Bunun için bizim ekonomik büyüme konusundaki temel sorunumuz, uzun süreli büyüme hızının, ekonomik dengelerimizi bozmadan ve ekonomiyi fazla sarsmadan bu düzeylerde sürdürülmesinin sağlanmasıdır. Gelecek araştırmalarımızı, ekonominin genel dengelerini bozmadan daha yüksek büyüme hızlarına ulaşabilmek için, ekonominin hızlı büyümesini engelleyen altyapı eksikliklerinin düzeltilmesine yönlendirmeliyiz. Üç Fe yıllarca Portekiz’ialtında inleten faşizm diktatör Salazar, toplumu uyutmak için üç “fe’’ye başvurmuştu: Futbol, fado, fiesta. Bizimkilerin de vazgeçilmez “fe”leri var: Fodulluk, Feto, fişleme. Biricik Güvence güzelliği, hatta süsü olan hür irademi / vicdanımı lütfen elimden almayın; onu bana çok görmeyin; beni birilerinin kulu, kölesi, ırgadı, marabası, kuklası, robotu haline dönüştürmeyin!” 12 Eylül’de “evet” çıkınca da yargıç Çetin Canbazoğlu, mart ayında görevinden istifa etti, CHP Ankara 2. bölgeden “son sıra”dan aday adayı oldu. Hani Recep Tayyip Erdoğan “Siyaset yapmak isteyen hâkim ve savcılar cüppelerini çıkarsın” demişti ya. 12 Eylül “evet”i ile mesleğinin biricik güvencesini yitirdiğine inandığı için cüppesini çıkaran Canbazoğlu, “İşte, buradayım” diyor. ‘Da YGS Şifresi’ SADIK ÇEL K K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr YGS’de şifreleme ve kopya iddiaları, artık kulaklarımızın aşina olduğu “sınav skandalı” başlığı altındaki yerini geçen hafta itibarıyla aldı. Şifre var mıydı, yok muydu? Şifre çözüldüğü takdirde kaç sorunun doğru cevabına ulaşılıyordu? Gerçekten şifre yollu bir kopya faaliyeti varsa sınav iptal edilmeli miydi? Şifreler hangi gruplara ya da kimlere dağıtılmıştı? Gerçek, hangi yöntemle gün yüzüne çıkacaktı? 1.7 milyon öğrencinin geleceği üzerinde söz söyleme hakkına sahip şıklar nasıl oluyor da bir tür “acemiliğe” kurban edilerek bir anlamda bu insanların gelecekleri çalınıyor, anlamak mümkün değil. Şimdi hem öğrenciler hem de veliler ÖSYM’nin, yaptığı açıklamalar üzerinden kendileriyle dalga geçtiğine inanıyor ve isyan ediyor. Koskoca kurumun nasıl olup da acemilik ederek hatalı kitapçık hazırlayabileceğine akıl erdiremiyorlar. Asıl önemlisi bundan sonra ÖSYM gibi öğrencilerin hayatlarıyla doğrudan ilişkili bir kurum ile öğrenciler ve beraberindeki toplum arasında güven duygusunun tekrar nasıl tesis edileceği meselesi… Aksi halde öğrenciler, geleceklerine yön veren sınavların üstesinden gelmeye çalışmaları yetmiyormuş gibi bir de bu sınavlara her girişlerinde içlerini kemiren bir şifre veya kopya ihtimaliyle mi baş edecekler. Kurgu hatası, algoritma yanlışlığı, tecrübesizlik, teknolojik aksaklık, matbaanın işgüzarlığı… İsmi ne olursa olsun ortada bir yanlışlık var… ÖSYM başkanının konuyla ilgili ilk anda yaptığı açıklamalar Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ile birlikte kızı bu sene YGS’ye giren Sayın Mehmet Ali Şahin, Sayın Cemil Çiçek, Sayın Nimet Çubukçu gibi birçok başka siyasi ismi de tatmin etmişti. Sınava dair yeni şifre açılımları ortaya çıktıktan ve ÖSYM başkanı yapılan hatayı itiraf ve kabul ettikten sonra ise Abdullah Gül bu sefer olması gereken bir tavır sergileyerek “Konuyu savcılara ve yargıya bırakmalıyız” şeklinde konuştu… ÖSYM’den gelen farklı ve birbirini tutmayan açıklamalar ise asıl tatmin olması gereken öğrenci ve ailelerin içini rahatlatmak şöyle dursun akıllarını daha da karıştırdı. kurultayın amacının İslamın Fransa’daki konumunu sağlamlaştırmak olduğu ileri sürülse de ortaya konulan öneriler Müslüman dernekler ve çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından tepkiyle karşılanıyor. İktidar partisinin önerileri arasında, kreş çalışanlarına başörtüsünün yasaklanması, etle ilgili helal mönü uygulamasının kaldırılması, okullarda beden eğitimi veya cinsel eğitim gibi bazı derslere katılımın zorunlu hale getirilmesi ve Müslüman kadınların özellikle kadın doktor talep etmelerinin yasaklanması gibi maddeler yer alıyor. Fransa’da yaklaşık 6 milyon Müslüman yaşıyor ve gelişmeler Müslüman toplulukları endişeye sevk ediyor. Üstelik Müslüman dini temsilciler, tek bir siyasi parti tarafından yapılan laiklik tartışmalarına karşı tepkilerinde yalnız da değiller; Katolik, Protestan, Musevi ve Budist liderler de Müslümanların konuyla ilgili tepkilerini paylaşıyor. Sarkozy’nin gözü belli ki 2012’de. Fransa’nın yüzünün örtülü olmaması gerektiğini ileri sürerek aşırı sağı memnun etmeye çalışıyor. Bir başka deyişle aşırı sağın memnuniyeti için İslamofobiyi harekete geçiriyor… Sağlık Bakanımız Sayın Recep Akdağ şişman yerine şişko kelimesini kullanarak insanları obeziteyle mücadele için teşvik edeceğine inanıyor. Eğer bu ifade bir dil sürçmesi sonucu söylenmediyse; sağlık sorunu olan herhangi birine hastalığını acımasız bir dille(!) hatırlatırsak ve bu dil üzerinden hastalığını kabul ettirebilirsek onu hastalığıyla mücadele etmeye ikna etmiş ve hemen arkasından da nekahet dönemine sokmuş olacağız demektir. Uzmanlarsa Sağlık Bakanımızla aynı fikirde değil. Böyle bir yaklaşımın ters tepeceğinin ve zaten özgüveni yeterli olmayan hastayı depresyona sokabileceğinin altını çiziyorlar. Fiziksel özellikleri çok iyi olmayan birine çirkin(!) diye hitap etmek ona iyi mi gelir, yoksa onu daha mı çok incitir, kendisini değersiz hissetmesine sebep olur, yaralar, hayata küstürür, bunun muhasebesini yapmak konuyu daha iyi yorumlamamızı sağlayabilir belki de... Sorunları çözüm yerine çözümsüzlüğe sürüklemekten kaçınmak tam da siyaset kurumunun görevlerinden biri olmalıdır. sadik.celik.gorus@gmail.com Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com ‘Şişko’ BULMACA HARB SEM H POROY SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com Sarkozy ve partisi geçen hafta Fransa’da yeni bir tartışma başlattı: İslam ve laiklik. Konuyla ilgili yapılan C MY B C MY B ransa’da laiklik tartışmaları ve slam F 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Adana yöresine 1 özgü, kıyma, soğan ve domatesle hazır 2 lanan bir yemek. 2/ 3 Bir eser üzerinde 4 değişiklik yaparak başka bir sanat da 5 lına uygun duruma 6 getirmek. 3/ Bir no7 ta... Eskiden kullanılan kukuletalı bir 8 çeşit yağmurluk. 4/ 9 Varılmak istenen 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bir amaca doğru geçilmesi gerekli dönemlerden 1 F A S A R İ T F her biri... Uzaklık işareti. 2 Ü Ç E T E K K İ 5/ ABD profesyonel bas 3 Z I H N İ Ş A N ketbol ligini simgeleyen 4 Y P A K L AMA harfler. 6/ Türk halk mü 5 O Z A N EME L ziğinde “makam” anla6N A Z AM İ R mında kullanılan sözcük... İ L E K S İ S Eski Mısır inanışında ana 7 8A D I R R E Y E tanrıça. 7/ Doğu TürkçeK E N E T sinin XV. yüzyılda oluşan 9 Y E Ğ yazı dili. 8/ Ekmek içi, ceviz, zeytinyağı, sarmısak ve sirkeyle yapılan bir meze. 9/ İmtihan... Bir meyve. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Unu yağda kavurup içine su katarak yapılan çorba. 2/ Ankara’nın bir ilçesi... Geceyi geçirmek için bir yere gitme. 3/ Sodyum elementinin simgesi... Kurumuş ama devrilmemiş ağaç. 4/ Ermenistan’ın para birimi... “Benim sadık yârim topraktır” (Âşık Yeysel). 5/ İftihar etme, övünme... En uygun durum ve zaman. 6/ Nâzım Hikmet’in soyadı... Bir kimsenin egemenliğini tanıma. 7/ Taklit, sahte. 8/ Avuç içi... Bir müzik yapıtını oluşturan notaları sese çevirme. 9/ Kurnaz, açıkgöz... Yürürken dayanmak için kullanılan kalın sopa.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear