13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
•• ••'•'\f. ••'Vf; 2OCAK2011/SAYI1293 B\ZAR SÖYLEŞİLERİ • ,3*'. Spor nefreti yenemedi Irkçılık sporun en büyük dertlerinden biri. Pek çok sporcu sırf ten renkleri yüzünden saldırıların hedefi oluyor. Geçen hafta Karşıyaka basketbol takımının Kıbrıs Rum Kesimi'nde yaşadığı saldırıysa iki ulus arasmdaki nefretin hâlâ küllenmediğinin kanıtıydı. Ne yazık ki bu tip düşmanlıklar genelde spor alanlarında patlak veriyor. ; ülkesinin yaşadığı kaosu yaşayan ve bir yandan ekonomik ve siyasi sorunlarla uğraşırken öte yandan büyük bir kültürel karmaşa içine giren Litvanya, "Avrupa" denildiğinde ilk akla" gelen ülkelerden biri değil. Dolayısıyla Avrupa'nın göbeğinden gelen Afrikalı göçmenlere yapılan bu taciz aslında içerdekinin dışardakine bir saldınsından çok öteydi. Tam tersine Baltık ülkesi bir başkasını dışlayarak kendini Avrupalı hissediyordu. Örnekler çoğaltıldığında bunu daha net görebiliriz. Spor alanlarındaki ırkçılık çoğu zaman en güçlünün digerlerini dışan bırakması şeklinde olmuyor. Somut ömeklerden biri Ingiltere'deki yılları boyunca iki kez ırkçılık suçlamasıyla karşı karşıya kalan Emre Belözoğlu da yıHaroa Avrtıpâ'da' > kültürel ve sosyal olarak dışlandığını ve eziidiğini iddlaeden birülkenin mensubu. Kendistnin '"" Ingiltere'de oynamasında önemli payı olan Fatlh Terim'se Italya'da çalıştığı yıllaıda islam karşıtı nefretin sonucunda İslam i terör örgütü Taliban'la ilişkilendirilen tezahüratlara konu olmuştu. ATAOL BEHRAMOÖLU , . Operalı günler ş aç insanımız, ayda değil, yılda kaç kez operaya gidiyor? Daha da öte, ömrünce bir opera gösterisi izlememiş, opera sözcügünü işitmemiş kaç insanımız var? Opera izlemek bir entelektüel ayrıcalıgı mıdır? Bu sorulan yanıtlamak pek fazla güç değil. Herhalde bir avuç özel meraklı dışında çok az sayıda insanımız çok az sayıda opera gösterisi izliyor. ömrünce bir opera binasından içeri adım atmamış, opera sözcügünü duymamış ya da anlamını bilmeyen milyonlarca insanımız bulunduğundan kuşku yok. Ve günümüz Türkiye'sinde opera izlemek, hiç kuşkusuz (üstelik birkaç büyük kentimizde, özellikle de Istanbul ya da Ankara'da yaşayan) entelektüellerin ayncalığıdır... Bütün bunlara, geçtiğimiz yılın son günlerinde Istanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılarınca "Süreyya Sahnesi"nde gösterime sunulan Sevil Berberi'ni izledikten sonra daha çok üzüldüm ve hayıflandım... Isterdim ki Italyan yönetmen F. Travisan'ın sahnelediği bu "komik opera"yı milyonlarca insanımız izleyebilsin... Milyonlarca insanımızın kulakları ve yürekleri, büyük Italyan besteci Gioachino Rossini'nin, tatlı, uyumlu, oynak, akıcı, duygulu, komik, romantik, enerji dolu ezgileriyle yıkansın... Ktm demiş sıradan halk insanımız bu gösteriden zevk almaz, bu ezgiden anlamaz... Tek tek adlarını sayamayacağım için sanatçı dostlar beni bağışlasınlar... Her birinin oyunculuğu ve yorumu birbirinden güzeldi... Fakat o Beaumarcher yaratığını, Fransız ya da Italyan "Keloğlan1"! da denebilecek Figaro'yu (Sevil Berberi'ni) canlandıran genç bariton Caner Akgün sahneyi ve salonu bir anda dolduran şarkısıyla göründüğünde, herhangi bir yerdeki herhangi bir salon şöyle bir dalgalanır, sonuçta da bu gençlik ve özgüven dolu enerji coşkuyla K , alkışlanırdı... • •'•,•' • • , •• • • , • " * * • • ' • . • • • • , ' ' . ' •• , ; . .•;••• • • , • . , . • v . . . ) • • . • ' Gösterlyi izleme olanağı bulunmayan milyonlarca insanımız İçin duyduğum üzüntüyü ve hayıflanmayı, Sevil Berberi'ni izleyişimizden birkaç gün sonra yine Süreyya Sahnesi'nde, bu kez Istanbul Opera ve Balesi'nin 50. kuruluş yılını kutlamak için düzenlenen görkemli dinletide, kendi ülkemizin ve dünyanın büyük bestecilerinin ürünlerini, Serdar Yalçın şefliğindeki İDOB Orkestra ve Korosu'ndan ve seçkin opera sanatçılarımızın yorumlanyla dinlerken bir kez daha duyumsadım... Fakat belki dahâdâ'üzücü olanı.fcu yıl Önceki ilk gösterinin sanatçılarından Meral Menderes'in dinleti öncesinde verilen onur plaketini alırken söylediği duygu dolu sözlerdeki zehirgibi acı sitemdl... Meral Menderes, elinden onur plaketini aldıgı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şefi Rengim Gökmen'e "Operama göçebelikten kurtann..." diye seslendi... • • . ' • • . ' * . • " * r : . ; • • . " . < • •• : ' Meral Menderes'in seslenişlnin ve o seslenlştekl sltemfn hedefi, hiç kuşkusuz, "2010 Avrupa Kültür Başkentf sıfatmı taşımakta olan Istanbul'u AKM'siz bırakarak operayı gerçekten de göçebeleştiren siyasetçilerdi... Yine dinleti öncesinde sayın Genel Müdürün ve Istanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve sanat yönetmeni, degerli opera sanatçısı Suat Arıkan'ın konuşmalarından, kostümlerini bir başka yerde hazırlatıp provalarını yine başka başka yerlerde yapmak zorunda kalan Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nin acıklı göçebelik durumunun öyküsünü bir kez daha dinledik... Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, dinleti öncesinde okunan 50. yıl kutlama mesajının sessizlikle karşılanmasına belki de sevinmelidir... Çünkü sözgelimi Başbakan kazara bir kutlama mesajı göndermiş olsa, tepkiler daha da farklı olabilirdl... Sayın Meral Menderes'in sitemli seslenişinin 50. yıl kutlama gecesinde en uzun alkışı almış olması, anlama yeteneğini yitirmemiş olanlar için yeterli bir mesajdır. istanbul'un ve Türkiye'nin sanat sever halkı, 2010 Avrupa Kültür Başkenti'nin tam da bu başkentlik sırasında AKM'siz kalmasında, Istanbul Opera ve Balesi'nin yersiz yurtsuz bırakılmasında kimin, kimlerin sorumlu olduğunu çok iyi biliyor ve bunu unutmayacak... • / ataolb@cumhurlyet.com.tr porda yanşmacılığı bu kadar izlenesi kılan etkenlerden biri insan doğasındaki rekabet duygusuysa digeri de sporculann ve spor kulüblerinin ait olduğu etnik, siyasi ve coğrafi kökenlerdir. Spordaki başarı hikâyeleri bireysel sporlarda olduğu kadar takım sporlan için de bu kökenlerden bağımsız pek bir şey ifade etmez. O yüzden sporda kökenlerin önemi seyirlik açıdan pek de yadsınamaz. Bu gerçekler bizi geçen hafta Kıbrıs Rum Kesimi'nde oynanan ApoelKarşıyaka basket maçına götürüyor. Maçtan sonra Karşıyakalı oyunculann yaşadığı saldınlar üzüntü vericiydi ama spor alanlarında yaşanan ne ilk ne de son ırkçı şiddet olayıydı. Akıllara 1993'te Torino'daki Koraç Kupası finalinde r £toln Arijslitaraftann arasında hem desaha Içinde linçten zor kurtulan Efesli basketbolcuların görüntülerigeldl. ' " Her iki olayın da sahada yaşananlarla pek alakası yoktu, tıpkı diğer tüm ırkçılık bağlantılı şiddet olaylannda olduğu gibi. Hatta spor alanlarında ırkçı bir gösteri yapmak için ne sporculann ne taraftarlann herhangi bir fltilin kendilerini ateşlemesini DENİZ bekledikleri pek görülmemiştir. Sporda ÜLKÜTEKİN ırkçılıktan ömek vermek ; v • ~> istediğinizde karşınıza çok kabarık bir liste çıkıyor. O yüzden birkaç simgesel örnekle yetineceğiz. 24 Mart 2007'ye Litvanya'ya gidelim. Litvanya ve Fransa arasında oynanan Euro 2008 eleme maçı sırasında ev sahibi takım tribünlerinden açılan bir pankart gündemi fazlasıyla işgal etmişti. Afrika kıtasının Fransız bayragıyla kaplı halde temsil edildiği pankartın bir köşesindeyse "Avrupa'ya hoşgeldiniz" yazıyordu. Göçmenlerine pek iyi davranmamasıyla bilinen Fransa'nın futbol takımını oluşturan büyük çoğunluğu siyah futbolcular Litvanya'da böyle karşılanıyordu. Buraya kadar pek de ilginç bir şey yok. İlginç olan bu tepklyi gösteren taraftarlann ülkesi Litvanya'nın Avrupa'ya aidiyet meselesi. Demir perdenin yıkılmasından sonra her Baltık S ı ...rnıifi/ltiiKi ijiii"ıi.5>ty üioc? ;V Sîyaset de stadlardan uzak durmadı Irkçılığın ideolojik bir yönü varsa bu ideolojiyi benimseyen teşkilatlan da spor alanlanndaki ırkçılıktan ayrı tutamayız. Zaten önümüzde örnekler mevcut. Ingiltere'de futbolda yetmişli yıllarda ani artış gösteren ırkçılığın merkezi olan West Ham United gibi takımların taraftarlannın ülkşdeki aşın sağcı Milliyetci Cephe hareketiyle bağları çok da gizli degildi,£ırf sporda değil müziğe bile sirayet eden kadro sevkıyaiı Ingiltere'de pek çok alanda fazlasıyla garip, ırkçı olmasa bile milliyetci temelli akımlann .;' doğmasına yol açmıştı. Italya ve ispanya da seksenli yıllarda benzer bir yol izleyecekti. Aşın sağ örgütlenmeler Italya'da Roma ve Veroha, Ispanya'da Madrid'deki taraftar örgütlenmelerinin içine sızacak ve beraberinde faşist taraftar yapılanmatarını.* getirecekti. Benzer bir yolu Türkiye'de MHP ve ülkü ocaklan izleyecekti. Doksanlı yıllarda yükselişe geçen milliyetci dalganın futbol.,; ' stadlanna yansımaması düşünülemezdi. Sonradan pekçok futbol taraftarının anılanna yer eden bazılarının f utboldan bile soğumasını sağlayan milliyetci dalga tribünlerde daha önce pek de alışıldık olmayan türden sloganların yer bulmasına sebep olmuştu. O günlerden geriye dünyada belki de tek ömek olan her maçtan önce milli marş söylenmesi geleneği kaldı. • Sahadaki savaş Göçmenlere ve siyahlara karşı ırkçılık işin bir boyutuysa uluslar arasmdaki ırkçılık da bir başka boyutu. Rumlar Türklere, Türkler Yunanlılara, Yunanlılar Sırplara, Sırplar Hırvatlara... Dışlanmışlığın yanında etnik temelli ırkçılık birbirine karşı nefretini gösteren iki tarafı banndırıyor. Hollanda'nın iki büyük kulübü Ajax ve Feyenord arasmdaki maçlaryıllarca ülkedeki Hristiyan ve Yahudiler arasmdaki nefretin alevlendiği ortamlar yarattı. Taraf olma hissiyatı öyle büyüktü ki Feyenord taraftarları, Yahudi kökenli Ajaxlılara "Hamas Mamas, Yahudilere gaz" diye bagırmaktan ya da Ajaxlı futbolculara gaz sızıntısı sesi çıkarmaktan çekinmemişlerdi. Bu sene Fenerbahçe ve Yunanistan'ın PAOK takımları arasında oynanan maçlar öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşananlar her iki toplumun da geçmişin rövanşını yeşil sahada aradığının kanıtıydı. • Her ne kadar milli takımın çoğunu siyahlar oluştursa da Fransızların sicili de bu konuda pek parlak sayılmaz. Başkentin takımı Paris Saint ' Germain'in taraftarlannın "en azından bir kısmı" aşın ırkçı olmakla ün yapmışlar. Boulogne Boys isimli taraftar grubu her ne kadar 2002'deki Galatasaray maçında sarıkırmızılı taraftarlara saldınrken yanlış bir şekilde ırkçılık suçlamasıyla karşı karşıya kalsalar da ilerleyen yıllar kendilerini temize çıkarmadı. öyle ki iş Paris'in banliyolerinden gelen göçmenlerin oluşturduğu yine PSG, Tigris isimli taraftar grubuyla kanlı bıçaklı olmaya kadar gitti. Bir keresinde PSG ve Lens takımları arasmdaki maçta ırkçılık protestosu için başkent ekibi beyaz, rakibi siyah ferma giydiğinde işler hiç beklenmedik şekilde gelişti. Boulogne Boys köşesi takımlannı "haydi beyazlar" diye destekledi. Elbette futbol taraftarlan arasmdaki ırkçılık konusunda Italya'nın Lazio kulübü başlı başına bir marka. Hatta o derece ki sırf bu yüzden son yıllarda en az kendileri kadar ırkçı bir çizgi yakalayan ezeli rakipleri Roma'nın taraftarlanna solcu diyenler ve iki takım arasmdaki rekabeti siyasi çizgiye taşıyanlar görülebiliyor. Ancak sporda ırkçılık denilince Lazio tribünlerinln eylemlerini anmadan olmaz. Hemen her maçta faşist lider Mussolini'yi "Duce" seslerlyle . ., selamlamaları, Lazio tarlhindeki ilk siyahi oyuncu Dabo'nun evine molotofkokteyli atmalan bir yana kulübün slmge isml Paulo Di Canio ile karşılıklı Hitler selamı çekmlşlikleri hatta Sırp kasabı Arkan için pankart açmışlıkları biie var. Ancak futbol statlarındaki ırkçılığın kökeni Inglllz liglerine dayanır. Henüz otuzlu yıllarda bile Everton'un efsanevl santraforu Dixie Dean deplasmanlarda top ayağına geldiğinde garip , uğultulardan bahseder ama yetmişlere gelinip Milli Cephe hareketinin yükselişe geçmesiyle ingiltere sahaları Nazi karargâhlarını aratmayan alanlara dönüştü. Özellikle Leeds gibi işsizlik oranının arttığı şehirlerde göçmenlere ve siyahilere yönelik öfke • yeşil sahalarda kendini buluyordu. Ligde dikkat çeken siyahi oyuncular, topu her ayaklanna aldıklannda maymun seslerinden ya da korner atmaya gittiklerinde etrafında biten muzlardan ve fıstıklardan mustaripti. Zaman Içinde bu eylerrrier Italya ve İspanya başta olmak üzere kıtanın hemen her yerine yayıldı ve bir ölçüde kanıksandı. Taa ki 25 Şubat 2005'te Barcelona'nın Kamerunlu oyuncusu kadar Zaragoza deplasmanında yıllardır duyduğu uğultulara isyan bayrağını açtı ve sahayıterk etmek istedi. Kamerunlu futbolcu Samuel Eto'o hakem ve takım arkadaşlan tarafından ikna edilerek sahaya döndü ama bu bir milattı. Sonrasında pek çok siyahi kökenli futbolcu ırkçılıkla ilgili tepkilerini açıkça dile getirmeye başladı. • Sporda ırkçılık yalnız tribünlerden sahaya ulaşan bir dalga değil. Saha içindeki sporcular ve görevliler de ırkçı nefretlerini sık sık gösteriyor. Luis Aragones'in oyuncusu Reyes'i motive etmek için Fransız Thlerry Henry'i kastederek "Sen o zenci piçten daha iyisin" demesi kameralara yakalanmıştı. Trabzonspor'un eski başkanı Mehmet Ali Yılmaz ise bir türlü gol atamayan Kevln Campbell'ın performansını "Aldık bir yamyam gol atsın diye, ama atamıyor" sözleriyle eleştirmiş, Ingiliz futbolcu da bunun üzerine bavulunu toplayıp apartopar ülkemizi terk etmişti. • •• • •••
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear