25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 27 NİSAN 2010 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR Prof. Dr. ERDENER YURTCAN Nasıl Bir Türkiye’de Yaşamak? 23 Nisan, dünya ölçeğinde Ulu Önderimiz tarafından çocuklara armağan edilmiş tek bayramdır. Bu büyük bir mutluluktur. Ancak şu soruyu da sormak durumundayız: Bu ülkede büyük-küçük mutlu muyuz, hayatımızdan memnun muyuz? Bu soruya ülke insanının ne kadarı “evet” cevabı verir? İnsanoğlu böyle bir soru karşısında, tüm belleğini bir süzgeçten geçirir ve cevabını verir. Bu aslında işin özüdür. Bellek taraması yapıldığında, Türk insanının elinden mutluluğunu alan o denli olay ve etmen var ki, hangi birini saymalı. Bir ülke yönetiminde başta gelen vazgeçilmezler arasında yer alan eğitim ve sağlık hakkı açısından ortada olan resim bellidir. Nüfusun kaçta kaçı istediği eğitimi ve öğrenimi alabiliyor. Bunu anaokulundan başlatıp üniversiteye kadar yayabilirsiniz. Özel eğitim kurumlarının seçilmesinde, bu seçimi yapanları suçlamak mümkün olabilir mi; yoksa bu bir mecburiyetten mi kaynaklanmaktadır? Sağlık hizmetlerinin özel sağlık kurumlarında “daha iyi ve kaliteli” verilmesindeki kusur kimindir? Ülkedeki adalet hizmetinin durumunu irdeleyelim mi? Bu konuda nirengi noktası vatandaştır. Vatandaş, adalet hizmetiyle adliyeye işi düşünce tanışır ve yalnızca yaşadıklarını bilir. Ayrıca geri kalanı da onu pek ilgilendirmez; kendisiyle ilgili olarak verilen kararı adil bulmadığında, siz ne kadar laf üretirseniz üretin, onu ikna etmeniz mümkün değildir. Yargıda reform dünya ölçeğinde sözü edilen bir kavramdır. Reform ileri gitmektir. Hukukta ve yargıda reform denilince, sorunları aşmak hedefi anlaşılır. Reform, hukukun dinamizmi ile de yakından ilgilidir. Bu dinamizm yeni ihtiyaçları ortaya çıkarır; bunların karşılanması gerekir. Ama bir gerçeğin altını çizmek şarttır: Hukuk ve yargı reformundan bu denli çok söz edilen, fakat bir arpa boyu ileri gidilemeyen başka bir ülke var mıdır? TBMM’de görüşülmekte olan anayasa değişikliği teklifini pertavsız altına alın, nasıl bir resim çıkar? Yargı işi neden yargının mensuplarına bırakılmak istenmez? Bir anayasa değişikliğinde, anayasanın kendi içindeki hükümlerine aykırılıklar neden giderilmez? Bu yazı, aslında bir iç dökme yazısıdır. Ülkede nereye baksam tablolar karanlıktır. Spor alanlarına bir göz atın; ortalık toz duman. Kim hangi sonuçtan memnun ki? Sporcuların profesyonel olanları o denli bu kavramdan uzaklar ki. Bir futbolcu rakibinin kaval kemiğini adeta kırma hırsıyla ona “saldırır” mı? Rakibini durduramayan ve penaltıya neden olan bir futbolcu, hırsını penaltı noktasından alır mı; burayı kazar mı? Bu ülkenin insanları neden her gün birbirinden bu denli uzaklaşıyorlar? Toplumsal yaşantıda olması gereken, tasada ve kıvançta birlik olmak, kenetlenmek değil mi? Şu gözlem haksız sayılabilir mi? Ülkenin yönetiminde rol üstlenen, belirli makamları paylaşan ve unvanlar taşıyanlar, hemen her konuşmada, “halkım” dedikleri vatandaşın gözü önünde, terimi bağışlayınız, “kavgaya” tutuşmasalar, iyi örnekler oluştursalar olmaz mı? Elbette olur, çok da iyi olur. PENCERE Yurttaşlık Bilgisi “Acayip” sözcüğü argoda çok tuttu, bu tutkudan yararlanarak diyelim ki: “İmam nikâhı” konusunda kafalar “acayip” karı- şık!.. Medya karmakarışık!.. Cumhuriyet devriminin ortak kültüründeki en “basit” bilgilerden yoksun bir topluma mı dönüşüyoruz?.. Kimi zaman yazılanları okuyup söylenenleri dinledikçe insan “acayip” oluyor. Şimdi “imam nikâhı”na bir de “muta” eklendi. Neymiş? Erkeğin kurnazı, saf kızlara “imam nikâhı” yerine “muta”yı yutturuyormuş... Bak sen şu işe!.. “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” toplumu 65 milyona ulaştı; öğrencilerin sayısı 15 milyonu aştı; yaklaşık yarım milyon öğretmenimizle bu hallere mi düşecektik?.. Algılanması gereken sıradan yurttaşlık bilgilerini anımsamak bu durumda kaçınılmaz sayılır: 1) İslamdan önce Arabistan’da kadın ‘mal’ gibiydi; evlilik adı verilen garip sözleşme, kızla değil, kızın erkek velisiyle yapılırdı; Müslümanlığın ilk döneminden sonra “Şafii” mezhebinde de bu yöntem süregeldi; Arabistan’da evliliğe ilişkin çoğu görenek, İslamda imam nikâhıyla kurulan düzene aktarıldı. 2) Evlilik İslamda dört kadınla sınırlandırıldı. Ancak şeriat hukukunda erkek “boş ol” dediği anda kadına yapacak iş kalmaz. İmam nikâhında kadın ikinci sınıf yaratıktır. İslamda bütün ayrıcalıklar “efendi” için geçerlidir. Bir köle, efendisi isterse evlenebilir. Evli kadın her durumda kocasına “itaat” ile yükümlüdür. 3) İslamda erkeğin karılarından gayrı cariyeleri de olabilir. Erkek, cariyesini nikâhsız olarak “istifraş” edebilir. Ne demek o?.. “Yatağına alabilir” demek... Erkeğin yatağına aldığı cariyesine “müstefrişe” denir. 4) Türkiye’de 1923 Devrimi “Medeni Kanun” ile çağlar atladı; “Erken Cumhuriyet” döneminde kadını insan yerine koyan yasaların birbiri ardına hayata geçirilmesiyle Arabistan göreneklerinden kurtulduk. Medeni Kanun -yeni adlandırmayla Yurttaşlar Yasası- koca karşısında kadını görevde, yükümlülükte, malda, mülkte eşitliğe yakın bir düzeye getirdi; ama bu da yetmez. 5) Kadın ‘Medeni Kanun’da yazılı haklarından daha ileri düzeyde özgürlüğün savaşımını veriyor; erkekle tam eşitlik istiyor. Çağımızın geleceğe bakışı nedir? Bir tümcede vurgulanırsa: Hukuk devletinde kadın ve erkek yok; insan var. (9 Ocak 1997 tarihli yazısı) T arihe yapõlan yolculuk, bu- günün ipuçlarõnõ da verir. Bir başka deyişle bugünü dünden bağõmsõz açõklamak, doğru, sağlõklõ değerlendirmeden uzaklaştõrõr insanõ. Bugüne ilişkin doğ- ru tahlilin yolu, dünden geçer. Teknolojik gelişim 60 yõl önce de dikkatleri üzerinde topluyor. Özgürlük- ler ve özellikle basõn özgürlüğü dün ol- duğu gibi bugün de hâlâ tartõşma konu- larõ arasõnda yer alõyor. Üniversitenin bir sõnav cenderesine yönelmesi bundan tam 60 yõl önce filiz veriyor. Dünün renkleriyle bugünün tablosunu yapmak çok da zor olmasa gerekir. Bir iki fõrça “darbe”siyle tablonun bugünü tüm yalõnlõğõyla betimlenecektir. 60 yõl öncesinin başlõklarõ arasõnda, kõyõda kö- şede kalan bir başka başlõk daha var ki, bu başlõk bizi var eden, bizi bugünlere ulaştõran başlõktõr. Tarih 29 Kasõm 1950. Gazetelerde yer alan haberin başlõğõ: “Gazetecilik Ens- titüsü kuruldu”! Milliyet gazetesi ay- nõ gün duyuruyor Gazetecilik Enstitü- sü’nün açõlõşõnõ: “Gazetecilik Enstitü- sü bugün açılıyor / İktisat Fakültesi’ne bağlı olarak tesis edilen Gazetecilik Enstitüsü bugün saat 16’da İktisat Fa- kültesi 1 numaralı dershanesinde ya- pılacak bir merasimle açılacaktır.” (Milliyet gazetesi 29 Kasõm 1950). Daha sonra, sade, doğal bir törenle açõ- lan enstitünün açõlõş haberi Milliyet’in 2. sayfasõnda “Şehir Haberleri” arasõnda kendine yer buluyor: “Gazetecilik Ens- titüsü / Enstitü dün İktisat Fakültesi dershanesinde yapılan bir törenle açıldı / İstanbul İktisat Fakültesi’ne bağlı olarak tesis edilen Gazetecilik Enstitüsü dün saat 16’da İktisat Fa- kültesi 1 numaralı dershanesinde ya- pılan bir merasimle açılmıştır./ Vali ve Belediye Reisi Gökay, rektör, dekan- lar, profesörler, basın mensupları ve enstitü talebesinin hazır bulundukla- rı töreni, Prof. Ömer Celal Sarc, kısa bir hitabesile açmıştır. Rektör ko- nuşmasında enstitünün tesisindeki maksadı anlatmış, ilerideki çalışmalar hakkında izahat vermiştir. / Bilahare, İktisat Fakültesi Dekanı Ömer Lütfi, Enstitü Müdürü Prof. Şükrü Baban ve Burhan Felek birer konuşma yap- mış ve merasime son verilmiştir...” 29 Kasõm 1950’nin başlõklarõna bir göz atõldõğõnda dönemin heyecanõ, yoğun- luğu, gündemi açõkça kendini gösteriyor: Hürriyet gazetesi: “Kore’de Türk askerinin büyük zaferi” (29 Kasõm 1950). Cumhuriyet gazetesi: “Kore’de Türk Birliği Sarıldı Fakat Süngü Hücumu ile Çemberi Parçaladı / Yabancı ajans- lar bildiriyorlar: Birleşmiş Milletler Kuvvetleri için talihsiz geçen bir gü- nün tek zaferini Türk Birliği kazandı” (29 Kasõm 1950). Bir savaşõn geriliminde kuruluyor “Gazetecilik Enstitüsü”. Haberler, Türk birliğinin başarõsõnõ duyuruyor. Savaş haberlerinin yoğunluğu içerisin- de, bir başka başarõ öyküsünün başlan- gõcõ, Gazetecilik Enstitüsü’nün kurulu- şu da sayfalara yansõyor. İki yõllõk öğrenim süresi 1967’de üç yõ- la çõkõyor ve gazeteciliğin yanõ sõra “halkla münasebetler, radyo, televiz- yon, ilancılık” da programa dahil edili- yor. 1973’te enstitümüzün adõ “Gaze- tecilik ve Halkla İlişkiler” oluyor. Der- ken yüksek lisans programõ açõlõyor ve 1980 sonrasõ enstitü, “yüksekokul”a dö- nüşüyor. 1982’de ise “Basın Yayın Yüksekokulu” adõnõ alarak öğretim sü- resi de 4 yõla çõkõyor. Bu önemli adõmõn yanõ sõra “doktora” öğrenimi de veril- meye başlanõyor. 1992 yõlõndan itibaren bu başarõlõ yükseliş “İletişim Fakülte- si” adõyla taçlanõyor. Genç fakültenin 18 yõllõk öyküsüyle, enstitünün kuruluşundan bugüne aradan tam 60 yõl geçmiş. Dünün zor koşulla- rõndan, bugün akademik kadrolarõyla, idari kadrolarõyla, öğrencileriyle, ulaştõğõ fiziki ve teknolojik olanaklarõyla birçok başarõnõn altõnda imzasõ olan bir fakül- te olmanõn gurunu, onurunu taşõyoruz. 60 yõlõn öyküsü, bize gurur veriyor. Öte ta- raftan 60 yõllõk köklü bir eğitim-öğretim kurumu olmak, omuzlarõmõzdaki yükü biraz daha ağõrlaştõrõyor ve büyük bir so- rumluluk da yüklüyor: Yanlõşõn karşõsõna doğruyu koymak... Çirkinin yerine güzeli öne çõkarmak... Meslek etiğini gözetmek... Akademinin sektörden kendini soyutlayarak hareket etmesi eğitim-öğretim sürecinin hedefini önemli ölçüde sekteye uğratacaktõr. Eleştirel bir bakõşla iyiye, doğruya, gü- zele övgü, yanlõşa, kötüye yergi de bi- zim sorumluluğumuzdadõr. 60. yõlõnda akademi adõna da bazõ gerçeklerin altõ- nõ çizmek olasõdõr. Bunlardan biri hiç kuşkusuz yüzlerce mezun ve işsizlik. Rakamlar giderek ür- kütücü boyutlara ulaşmõş durumda. Bu- na karşõn, hâlâ iletişim fakültesi açõlmasõ ve kontenjanlarõn sõnõrlandõrõlmamasõ, sorunun daha da ağõrlaşacağõnõn gös- tergesi. Bu konuda bir planlamanõn ve işbirliğinin vakti geldi de geçiyor. Eko- nomik krizin artõk bir kâbus değil, he- pimizin yoğunlukla yaşadõğõ bir ger- çeklik olduğunu kabul etmemiz gereki- yor. 60. yõlda mutluluğumuzu buruklaştõ- ran olumsuzluklardan kurtulmanõn yolu da akõlcõ hareket etmek ve işbirliğinden geçer. Kuruluş heyecanõ, 60 yõl önce “Profesörler Evi”nde verilen bir kok- teylle mütevazõ bir şekilde yaşandõ. “Şe- hir Haberleri” altõnda duyurulan açõlõ- şõmõzõ, 60. yõldönümünde ve 2010’un Avrupa Kültür Başkenti olan İstan- bul’da, sadece şehir haberi olarak değil, Türkiye ve dünya ile paylaştõğõmõz, paylaşacağõmõz bir bilim-sanat şölenine çevirme arzusundayõz. Öğrencilerimizle, öğretim elemanla- rõmõzla, çalõşanlarõmõzla ve tabii ki biz- lerden desteklerini esirgemeyen ve hep yanõmõzda olan sektör katõlõmcõlarõmõz- la kutlayacağõz 60. yõlõmõzõ. Yõl boyun- ca paneller, konferanslar, çalõştaylar, sergiler gerçekleştireceğiz. Başarõlarõmõzõ da konuşacağõz, eksiklerimizi ve hedef- lerimizi de. Biliyoruz ki, enstitünün kuruluş ge- rekçeleri, gazete manşetlerine, televiz- yon-radyo haberlerine yansõyan başlõk- lar ve ülke gündemi, düne göre çok fark- lõ değil... Yaşadõklarõmõz gösteriyor ki, düne göre bugün çok daha önemli gerekçele- rimiz var, var olmamõzõn, yolumuza de- vam etmemizin... 60. yõlõmõz hepimize kutlu olsun!.. İÜİletişimFakültesi’nin60YõllõkSerüveni Prof. Dr. Suat GEZGİN Öğrencilerimizle, öğretim elemanlarõmõzla, çalõşanlarõmõzla ve tabii ki bizlerden desteklerini esirgemeyen ve hep yanõmõzda olan sektör katõlõmcõlarõmõzla kutlayacağõz 60. yõlõmõzõ. Yõl boyunca paneller, konferanslar, çalõştaylar, sergiler gerçekleştireceğiz. Başarõlarõmõzõ da konuşacağõz, eksiklerimizi ve hedeflerimizi de.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear