23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
PAZAR 11 NİSAN 2010/SAY11255 Bir tür tutunma derdi... ŞİRİN GÜVEN Fotoğraf: Uğiur Demi ZJL nce 4O'lı yaşlarında tanıdık sakin, sessiz ama içten I J 'Ç6 Çok duyarlı şair Yusufu. Sonra gençlik yıllarına V - / yolculuk yaptık. Şair olmak isteyen bir taşralının sıkıntılanna, modernizmin gelişiyle yüzleştigi arada kalma hissine ve annesiyle ilişkisine tanıklık ettik. Şimdi sıra Yusuf'un naif çocukluğunda; Bal'da... Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı'yı alan "Bal" cuma günü vizyona girdi. Biz de "Yusuf Üçlemesi"nin; Yumurta, Süt ve Bal'ın senarist ve yönetmeni olan Semih Kaplanogiu'yla konuştuk ve Yusuf'la beraber bir yolculuğa çıktık. - "Yusuf Üçlemesl'nl yapmaya nasıl karar verdinlz? - Meleğin Düşüşü'nden sonra "Aydınlık Gün" adında, aslında Süt'ün senaryosu diyebilecegim, 18 yaşında taşralı bir şairi anlattığım bir senaryo yazmıştım. Bu senaryoyu biraz daha ayrıntılandırmak için karakter üzerine düşünürken "Bu karakter 40 yaşında ne yapar? Nasıl bir hayatı olur acaba? Ya da çocukken ne yapardı? Nasıl bir çocuklugu olmuştu, onu neler etkilemişti?" diye düşünüyordum. Böylece bunu üçleme yapabiliriz diye bir fikir oluştu. O günden sonra biz Orçun Köksal'la beraber Yumurta, Süt ve Bal'ı bir arada düşünüp yazmaya başladık. Çünkü içlerinde bir matematik ve organik bag olsun istedik. - Neden hikâyeyi sondan başa dogru anlatmak Istedlnlz? - önce Süt'le başlayabilir miyim diye düşünüyordum. Fakat sonra o zaman 4O'lı yaşlarındaki biri olarak 4O'lı yaşlardaki Yusuf'un bana daha yakın oldugunu, bu anlamda işe en iyi bildiğim şeyle başlamam gerektigine karar verdim. Ben de şu anda büyük şehirdeyim, annemden uzakta yaşıyorum gibi benzerlikler de vardı. Bu durumu daha iyi biliyorum diye buradan başlayıp geriye dogru gitmeyi uygun gördüm. Aynı zamanda psikanaliz de bunu yapıyor, insanın şu anını anlamak için geriye dogru bakıyor ve oradaki meseleleri anlayıp bugünü yorumlamaya çalışıyor. Karakteri giderek soyduk, özü nedir diye baktık. - Üçlemenln otoblyograflk bir yanı var mı? - Bu üçlemenin yarısına yakını bana yakın şeyler. Yusuf karakterinin duyarlıhgı benim içimden çıkan bir şey mesela. Ayrıca benim de şiirle çok yakın baglarım oldu, hâlâ da öyle. Ortak senarist arkadaşımın da kattığı şeyler oldu tabii. Aslında bu süreçte birçok insanla konuştum, herkesin çocukluğundan yola çıktım. Gençlerle taşrada, Anadolu'nun çeşitli kasabalarında çok konuştum. Hayattan beklentilerini, sıkıntılarını ögrenmeye çalıştım. Tek başıma benden çıkmış çıkmadı ama tabii ki bizzat benim yaşadıgım şeyler de var. -Neglbi? - Mesela Bal'daki gibi okulda heyecanlanıp, normalde yaptıgım şeyi yapamadığım zamanlar olurdu. Çünkü evden ayrıldıgınız andan itibaren bir rekabet başlıyor. Başka çocuklar, başka bir hayat, başka ilişkiler var ve orada var olmak istiyorsunuz. Ben ve benim gibi birçok çocuk da ilkokulda benzer sorunları yaşadı. Mesela bizim sınıfta da Yusuf gibi okumayı sökünce takılan kurdeleyi en son takan çocuk bendim. Yani bu benim yaşadıgım bir sorunumdu. - Yusuf çok duyarlı bir çocuk. Bu duyarlılık Ister Istemez yalnızlığı da beraberinde ml getlriyor? - Evet. Ben kendi çocuklugumu hatırlıyorum, çok sınırlı arkadaşlıklarım vardı. llişki ve iletişim kurma konusunda rahat biri değildim. İnsanın kendine ait bir dünya kurabilmesi de biraz o yalnızlıkla alakah diye düşünüyorum. Bunun çocugun ailesiyle olan ilişkileri, kendiyle olan meseleleri, ifade etme konusundaki sorunları ya da aşırı duyarlı olması gibi çeşitli sebepleri olabilir. Bunların tümü kendine ait bir dünya kurmayı saglıyor. - Neden anne oğul İlişkisine odaklandınız? - Filmdeki Yusuf kadar olmasa da, ben de 20'li yaşlarımın başlarındaydım babam öldügünde. Belki bu nedenle anne ogul üzerine egildim. Bir de babayla olan ilişkiniz de, baba hep dışarıda oldugu için anneyle ikame ediliyor. Dolayısıyla doğdugunuz yer, ev hep anneyle bağlantılı aslında. O yüzden belki de anne ister istemez daha merkezde duruyor. ŞİİRSEL BİR ANLATIM DİLİ - Çok hoş bir anlatım dllinlz var. Rlmdekl objelerl bizim İçin anlamlı hale getiriyorsunuz ve birtekneye başka anlamlaryüklüyoruz mesela. Bunu nasıl saglıyorsunuz? - Şiirle kurdugum baglantılarla, imgeleştirmeyle ilgili sanırım. Şiir dilin temsil ettigi her şeyi kıran, parçalayan, bozan ve oradan yeni bir şey çıkaran bir şey. O zaman nesnelerin ya da dünyanın görüntüsünün geri planını, görünmeyenini göstermek, kelimelerin ifade ettiklerinin ötesine geçmek mümkün oluyor. Sinemada da etrafımızda görünen her şeyi farklı bir boyuta nasıl sıçratabileceğimizi düşünürüm. İnsanın hayatla olan ilişkisinde onların nasıl bir etkisi var mesela? Sanatta imgeleşmeyle nesneler kendi anlamının ötesindeki anlamlara gitmeye başladıklarında başka bir şey olmaya başlıyorlar. Benim böyle anlatmaya şiirle olan ilişkimden kaynaklanan bir yatkınlıgım var. - Ev, aldlyet kavramına odaklanıyorsunuz bir de... - Belki de hep aradıgımız, içinde olmak istedigimiz, dünyayı tanıdıgımız ve ilk ilişkilerimizi kurdugumuz mekân ev. Bir Fransız düşünürün dediği gibi aslında insan hep, başka evlerde de çocukluğunun düzenini arar. Eger dikkat Semih Kaplanoğlu, Bal filmi ile Altın Ayı ödülünü aldıktan sonra gala yapabilmek ve kopya sayısını arttırabilmek için birçok kurumun kapısını çalmış. Daha çok seyirci gelsin, bu filmlere ilgi artsın demiş ama kimseden olumlu yanıt alamamış. Şimdl soruyor: "Bizim filmlerimizi göstermeye çalışan sinema salonlan dahi kapanırken biz nasıl filmlerimizi ayakta tutabileceğiz ve daha önemlisi birsonraki filmimizi yapacağız?" ederseniz çocukluk evinizle yeni kurdugunuzun arasında müthiş bağlar oldugunu görürsünüz. Ben de bunu hissediyorum. O yüzden bu aidiyet meselesi. Ben de açıkcası hep o evi arıyorum ve özlüyorum. - Üçleme kronolojik bir hayat öyküsü gibi olduğu İçin ister istemez geriye gideceğiz sanıyor insan. Oysa üç filmde bugünde geçiyor. Bu zamansızJık hlssini bllerek mi yaptnız? - Evet çünkü ben bugünün ruhunu kaybetmek istemedim. Bugünü hep tutmak istedim çünkü öbürtürlü gerçeklikten giderek kopacaktık. Ayrıca şimdiki zamanda yaşıyorsak bizim gençltgimiz de, çocukluğumuz da içimizde. Onlarla birlikte yaşıyöruz. Bunu da biraz hissettirmek istedim açıkcası. Filmlerdeki bir tür rüyamsılık ve zamansızlıktaki kasıt bu işte. içimizde yaşayan çocukluğumuz bugün de devam ediyor yaşamaya. Rüyamızda çocukluğumuza da gidebiliriz, geleceğe de... Ama hepsi şimdiki zamanda... - Filmlerln krttlk sahnelerinde Ip var. Iplerie bagınız nedlr? - ip meselesi hep vardı bende. Hatta Meleğin Düşüşü de iple başlar. ip tezgâhları ve ip yapan insanlar benim çocukken hep gördügüm ve takip ettigim bir şeydi. ilginç bir iş, yoktan var ediyorlar. Herhalde bir tür tutunma derdi. - Üçlemede aynı oyuncular küçük de olsa dlger filmlerde rol alıyor. Bunu neden yaptınız? - Ekip konusunda biraz "muhafazakâr" bir yapım var. Bir ekip kuruyoruz, herkes birbirini tanıyor. Çünkü film çekmek, ekipleşmek artık giderek artan egolar, insanların birbiriyle olan ilişkilerindeki meselelerle zorlaşıyor. O yüzden tanıdıgım, sevdigim, güvendiğim insanlarla kurdugum ilişki hep devam etsin istiyorum. öbür taraftan da biraz üçlemenin iç içe geçmesinden dolayı böyle olmasını istedim. Ayrıca aslında her Yusuf, farklı bir Yusuf. O yüzden her bir filme diger filmin oyuncuları sirayet edebilir. • - Bal'da Yusufu canlandıran Bora harlka bir çocuk. Nasıl buldunuz onu? - Aslında ailesi oralı. Uzun yıllar orada yaşamışlar fakat ekonomik meselelerden dolayı anne ve baba bir dönem İzmir'e gitmiş ve çocuk da orada dogmuş. Fakat biz oraya gittigimizde onlar tekrar köye dönmüş ve orada yaşamaya başlamışlardı. Yani ben oraya bir ay önce gitseydim Bora'yı bulamayacaktım çünkü onlar henüz 15 gün önce taşınmışlardı köye. Bir şansım da ilkokul birinci sınıfı İzmir'de okumuş olması. - Bora gibi Süt'ün başrolü de amatör biri. Görünce "İşte bu" mu dlyorsunuz? - Çok konuşuyorum. Anlaşabilecek miyiz, kendini açacak mı, benim anlattığım hikâyeyle onun dünyasının çakıştığı noktalar var mı diye... Belli duyguların izini sürmeye çalışıyorum. O duygular onda yerleşmiş mi, reaksiyonları nedir diye bakıyorum. Çünkü başka türlü amatör birine nasıl anlatabilirim? Onun kendi yaşam deneyiminin izleriyle örtüşüyorsa anlatabilirim bir tek. Gerekirse, onda o duygu yoksa senaryodan bazı şeyleri atıyorum ve onun bildigine dönüyorum. Çünkü öbür türlü bir amatörle çalışmak çok zor. Hakiki bir kıvam bulmaya çalışıyorum yani. - Oyuncu yertne amatörleri terclh ederek film yapmak bir süredlr çok yaygın. Neden böyle terclh ediyorsunuz? - Aslında benim illa ki amatörlerle çalışacağım diye bir kuralım yok. Eger gerçegini bulabiliyorsam gerçegini tercih ediyorum. Bulamadıysam ve bir aktörle çalışacaksam da, aktörün bir amatör gibi kendi iç dünyasını bana açması, sınırlarını genişletmesi gerekiyor. Bazı oyuncular çok kalıplı, belli bir sistem ya da ögreti içerisinde kalarak oyunculuk yapıyor. Nejat (Işler) ile çok eski arkadaşız. O yüzden o benim ne yapmak istediğimi çok iyi biliyordu. Tülin (ûzen) ise Meleğin Düşüşü'nde benle ilk kez çalıştıgmda oyuncu p. degildi zaten, daha yeni başlıyordu.O dönem amatör sayılırdı ama şimdi artık oyuncu ve o da benim ne yapmak istedigimi biliyor. Benim için önemli olan bir ekip kurmak. Her filmde yeni katılan arkadaşlarla hep beraber bir şeyler yapmak. Mesela Tülin, Süt ve Bal'da aynı zamanda bana asistanlık da yaptı. • Gala için hiçbir kurum destek vermedi - Bal'la Altın Ayı'yı almak ne hissettirdl slze? Üçlemeye verilmlş bir ödül olarak hissettlniz ml? - Evet, aynen öyle hissettim. Onlar belki tek filme verdiler ama ben 3 film için de almış gibi hissettim. Tabii insan çok iyi hissediyor dogal olarak. Filmin değerlendirilmiş olması, benim çok sevdigim bir yönetmen Werner Herzog başkanhgındaki bir jüriden ödülü almam çok güzel. Çok festivale gittim, insan bir beklenti içinde çok fazla olmuyor. Olabilir de, olmayabilir de diyorsunuz. Ama tabii ki bu açıklandıgı zaman bu filmde benimle birlikte çalışan herkes ve tüm Türkiye çok sevindi. Benim için en güzel şey insanları sevindirmiş olmaktı. - Bal, Altın Ayı'yı kazandı ama yine de istedigimiz kadar seyirci gelmeyecek filme. Neden sizce Türklye'de izleyici siz ve sizin glbl yönetmenlerin filmlerlne pek gltmiyor? - Geçmişte pazarlama stratejileri bu kadar yaygın ve örgütlü degilken aslında her film belli oranda basında ve iletişim mecralarında eşit olarak yer alabiliyordu. Belki de bir ticari görgü vardı, insanlar birbirlerinin işlerine saygı gösteriyorlardı. Şimdi bir tarafta 600 kopya ile vizyona giren bir film, diger tarafta 10 kopya... Bununla başa çıkmanız mümkün olmuyor, böyle bir bütçemiz yok zaten. Sanıyorum bizim de artık filmlerimizi yaparken tanıtım bütçesini göz önüne almamız gerekiyor. Aslında kendi varoluşumuza bir şekilde aykırı bir şey de bu, çünkü bu kadar iletişim halindeyseniz niye film yapıyorsunuz gibi bir sorun da Çıkıyor ortaya. Ama bir yönüyle mecburuz buna çünkü bir çare bulmamız lazım. Bizim filmlerimizi göstermeye çalışan sinema salonları dahi kapanırken biz nasıl filmlerimizi ayakta tutabileceğiz ve daha önemlisi bir sonraki filmimizi nasıl yapacağız? Bütün sorun burada. Nuri, Zeki, Derviş ve ben küçük ekiplerle, en zor şartlarda film yapmanın iktisadını çözdük. Bir şekilde bunu yapabildik ama bundan sonrasındaki pazarlama stratejisini kendi başımıza yürütemiyoruz. Buna bir çözüm bulamıyoruz ama bulmamız lazım yoksa film yapamayacagız. Böyle bir sorun var. Mesela biz bu ödülü aldıktan sonra gala yapabilelim ya da kopya sayımızı arttırabilelim diye destek istedik. Ancak destek için gittigimiz Garanti Bankası, Ülker, Türk Hava Yolları gibi Türkiye'nin çok önde gelen kurumları bize ilgi göstermedi. Bize daha çok seyirci gelsin, bu filmlere ilgi artsın diye önerdik ama kimseden olumlu yanıt alamadık. Kültür Bakanhgı ise, Berlin'e giderken çok cüzzi bir destek verdi ama o kadar cüzzi bir rakamdı ki, hiçbir şeye yaramadı. - ödülü alırken hidroelektrik santrallara ve doğaya verdlkleri zarara da dikkat çektlniz... - O işlerin yapıldıgı bölgelere yaklaşırsanız tahribatı hemen görüyorsunuz. Mesela Artvin'de çok büyük agaçları kesmişler, yolun üstüne yıgmışlardı. O kadar büyük agaçlardı ki görmeniz lazım... Çok üzücü bu! Bir de beton giriyor, dereler kuruyor, bu kez oradaki flora bozuluyor ve hayvanlar başka yere göç etmek zorunda kalıyorlar. Ciddi bir sorun var orada, bunu da dünyaya söyleme ihtiyacı duydum. Çünkü Türkiye'de bunu söyledigimizde ciddiye almıyorlar, belki oradan söyleyince daha ciddiye alırlar diye düşündüm. •
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear