23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
PERİHAN ERGUN Geçen hafta 18 Mart’ta Kurtuluş Savaşı’mızla Cumhuriyetimizin ilk simgesi olduğuna inandığım Çanakkale Zaferi’yle Şehitler Günü’müzün düşündürücü ve duygulandırıcı yönlerini övünçle yaşadık. Aynı gün Kadıköy Meydanı’nda Cumhuriyet Kadınları’yla Ulusal TV Gönüllüleri’nin borçluluk anmasına sağlık nedenlerimle katılamayışın üzüntüsünü de duydum. Çünkü, yaşamımda mutluluk çizgilerimin en önemlisi olan öğretmenlik yıllarımda ders dışı çalışmalarımın en önemli yerini 10 Kasım’la 18 Mart’ı aralıksız öğrencilerimle birlikte anardık ve olanak buldukça ders yılı sonlarında önce Çanakkale’ye ve devamla Kaz Dağları’ndan Ege’ye inerdik. Buna eş olarak hemen her yıl yurdumuzun tarihi ve turistik yerlerini onlara tanıtır, toprağını koklatırdım.. Bu çalışmalarımda hiç unutamadığım izlenimler içinde birisi ortaöğrenimi süresince öğrencim olan bir çocuğumun, “Öğretmenim her yıl aralıksız 10 Kasım’da Atatürk’ü,18 Mart’ta askerlik öğretmenimizin de katılımıyla Çanakkale Savaşları’nı anıp anlatmanızın anlamını başlangıçta pek kavrayamıyorduk ama şimdi önemini biliyoruz. Sizi ve kahramanlarımızı teşekkürle anarak hiç unutmayacağız” dediğinde kopan alkışla sınıfın sözcüsü olmasından kıvanç duymuştum. Bir de kınanası bir anıma değineceğim. Özel bir okulda görevliyken yine bir grubu başta Anıtkabir’i ziyaretten sonra Ankara’dan Konya’ya inip Mevlana türbesiyle diğer kültür varlıklarını gösterdiğimiz sırada milletvekili çocuğu olduğunu bildiğim bir öğrencim yanıma yaklaştı, utançla “Öğretmenim borçlulukla ellerinizi öpmek istiyorum. Çünkü, babam hep Ankara’da olduğu halde beni Anıtkabir’e getirmemişti” dedi. Ağlamaklı durumdaki halini onu teselli ederek gidermiş, içimden babasını da kınamıştım.. Bizim zamanımızdaki eğitim ve öğretim bu nitelikteydi. Şimdiki öğreticilerle idarecilerin önemli bir kesimi pedagojik formasyon yoksunu oldukları kadar sevgi ve şefkatten da nasipsizler. İşte son canlı örnek; İstanbul Çekmeköy Mehmetçik Lisesi’ndeki kınanacak uygulama. 24 lise öğrencisinin okullarından gereksiz yere uzaklaştırılmaları. Efendim neymiş? Bu geleceğin meşaleleri yavrularımız, TEKEL işçilerinin hak arayışlarını sloganlarla desteklemişler. Duyarlılıklarına aferin denecek yerde türlü güçlüklerle geleceğin ışığı olmaya çabalayan bu gençlerimizi, sokağa atarcasına aşağılamak hangi eğitim tarihinde var? Milli Eğitim görevinin yalnızca öğretmek olmadığını bilen ve problemli çocukların sorunlarına da eğilerek onları topluma kazandırmaya çalışan deneyimlerimin bilinciyle.. okul idaresi olayı iyi niyetle tekrar ele almalı. Kızlı erkekli bu çocukların medeni cesaretleriyle “Biz yanlış bir şey yapmadık. Haklının yanında olmak suç mudur? Okulumuzdan ayrılmayacağız. Aksi halde öğrenimi terk ederiz” deyişlerini duymalı. Bir de bu aymazlığa İstanbul Milli Eğitim Müdürü’nün hemen el koyup yanlışı düzelmesi gereğini orada da görev yapmış bir eğitimci olarak ummak istiyorum! Bakanlıkların isimlendirilmesinde yalnızca Milli Savunma ile Milli Eğitim milli olarak nitelenmeye layık görülmüştür. Nedeni, birincisi savunma gücüyle ulusumuzun ve Cumhuriyetimizin hazarda ve seferde devamını sağlamakla öteki de geleceğin meşalelerini yetiştirerek çağdaş uygarlık ufkunda hak ettiğimiz yeri almamızda en etkin olan aklın, ilmin gelişimini besleyerek ilerici ve aydınlanmacı kişilikteki yurttaşlarımızı yetiştirmekten sorumlu kılındıklarından. Çocuklarımızı bu ilkelerle eğitip yetiştirmeyi, onların yanlışları en üst çizgide olsa bile nedenlerini araştırarak, iyi niyet ve çabalarla öğrencilerini iyi insan, iyi vatandaş yapmayı görev bilmelidirler. Ancak o zaman milli nitelemesini hak edebilirler.. Bunları dile getirirken TSK’ye yapılmakta olan olumsuz, incitici uygulamalara değinmeden geçemeyeceğim. Şu anda en üst rütbeli komutanlardan teğmen ve çavuşa kadar, suçlu suçsuz ayrım yapılmaksızın, kanıtlanamamış yargılarla tutuklular. Öyle ki bu onur kırıcı duruma dayanamayıp yaşamlarına son verenler var. Olaylar toplumda da endişeli tepkiler doğuruyor. Nedeni stratejik ortaklığa bağlanıyor. Hoş geldin nevruz.. Baharın muştucusu, dilerim Avrasya’dan Balkanlar’a değin gelişini kutlayanlara mutluluk, refah ve huzur getirirsin. Kutlu olsun! CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com Olumsuz Uygulamalar HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 23 MART 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Kullanım Zekai Buluç: “Gazeteciliği kamu yararına değil iktidara yağcılık için yapanlar son kullanım tarihlerini sık sık kontrol etmelidir!” Onur Faruk Yıldız: “Meslek ahlakı taşımayan kişilerce yönetilen kurumlarda kimi onurlu insanlar intihar etmek zorunda kalıyor!” Reform Ertan Somunkıran: “Kabarık suç dosyalarının altında ezilenler, yargı reformu yapamazlar!” Kürt açılımı kahvaltılarına devam CİVANIMIN padişahı Fatih Sultan Recep, “Kürt açılımı” konusunda şarkıcı ve türkücülerden sonra Dolmabahçe Sarayı’nda hükümet artist ve aktrislerle görüş alışverişinde bulundu Sultan hazretlerinin Nisan ayında roman, öykü ve bazı gazete köşe yazarlarıyla, Mayıs ayında ise spor adamlarıyla kahvaltılı açılım toplantısı yapacağı bildirildi. Bu arada sultanın yıl içindeki açılım programı da belli oldu. Buna göre sultan hazretleri Haziran’da televizyon program sunucularıyla, Temmuz’da din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleriyle kahvaltı edecek. Ağustos’taki kahvaltı, mübarek ramazan ayı münasebetiyle sahurda yapılacak ve imamlarla müftüler davet edilecek. Kürt açılımı kahvaltılarına Eylül’de tutuklanmamış emekli veya muvazzaf general ve amirallerle, Ekim’de gayrimenkul yatırım ortaklığı müteahhitleriyle, Kasım’da fuar ve konser organizatörleriyle, Aralık’ta antika müzayedecileriyle devam edilecek. Dolmabahçe Sarayı’na yakın çevrelerden edinilen bilgiye göre Ocak 2011’de ise Kürt açılımı ziyafeti verilecek. Ziyafete, kahvaltılara çağrılan meşhur kişiler katılacak ve akşam yemeği bir bakıma Kürt açılımı zirvesi olacak. Topkapı Sarayı Has Oda’da yapılması planlanan ziyafet zirvesinde, 2011 yılının aylık Kürt açılımı kahvaltı programı karara bağlanacak. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” EMEKLİ Tümgeneral Naci Beştepe, Silivri toplama kampına giderek tutuklu bulunan emekli Korgeneral Engin Alan’ı ve emekli Tuğgeneral M. Kaya Varol’u ziyaret etmiş, izlenimlerini anlatıyor: “Kışladaki kadar, dağlarda terörist karşısında oldukları kadar, resmi bir bayramın tören geçişinde oldukları kadar dimdiktiler. Açık alınlarında, kahpe tuzaklara meydan vermeyecek yiğitlerin gururu vardı. ‘Dimdik ayaktayım. Buradan ölüm de çıksa eğilmeden bükülmeden çıkacak. Kimse en küçük bir leke süremeyecek’ dedi, ikisi de. Saygıdeğer komutanımla da sevgili devre arkadaşımla da bir kez daha gurur duydum. Ne mutlu böyle silah arkadaşı olanlara. Kendilerine de ifade ettim. Üzüntüm, sadece onların yanında olamamaktı. Engin Alan, ‘Balyoz denen dosyayı ilk defa savcının elinde gördüm. Neyle suçlandığımı hâlâ bilmiyorum. Biz seminer dışında bir şey yapmadık ki, suç olsun. Savcı, harekat ortamını şekillendirmek ifadesinin ne olduğunu soruyor. Anladım ki, savcı askeri terimi bilmiyor, darbe ortamı oluşturmak olarak algılıyor’ dedi. Suçlamalar arasında kendi camisini bombalamak, kendi uçağını düşürmek, kendi ilköğretim öğrencilerini havaya uçurmak gibi şeytanla birlikte hazırlanmış iddialar var. Bu iddialar soru olarak yöneltilince bir Türk subayı ne hisseder? Aynen emekli Korgeneral Alan’ın hissettiklerini: Yabancı bir ordunun esir alınmış generali olduğunu, düşman bir ülkede sorgulandığını! Bu tuzakları kuranlar, bu duyguları Türk subaylarına yaşatanlar er geç ortaya çıkarılacaktır. Kan ile aptes alanlar, Allah ile aldatanlar ve onların yerli-yabancı işbirlikçileri bir gün mutlaka ortaya dökülecektir. Türk halkı da ordusunun ve doğrudan doğruya kendisinin gururu ile oynayan çıkarcıların, satılmış sahtekârların yüzünü tükürükle boğacaktır. Hak ve adalet varsa bunlar mutlaka olacaktır.” Başbakanla çok iyi paslaşan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ise “Balyoz” iddiası için “ciddi” demişti. Sözü eski parlamenterlerden Necati Cebe’ye bırakalım: “Başbuğ, ‘Balyoz ciddi’ demiş. Özel yetkili savcılarda aynı şeyi söylüyor!” “Genelkurmay’ın kendine yönelik saldırılara karşı izlediği politika, AKP’nin Kıbrıs politikasına benzedi: Subaylarını savcılara ver kurtul!” Balyoz SESSİZ SEDASIZ (!) Bazı aydınlar, anayasada toplumsal uzlaşma istemiş. Recep’le kahvaltı etsinler, mutlaka uzlaşırlar! YağmurDeniz GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM CHP Paneli’nde Sol Duyunun Sesi... UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com Salona şunu sordum: Hatırlattığım başka bir konu, CHP için aylardır önerdiğimiz “Demokratik Devrim” paketinin artık “yeni partilerin” dilinde dönmekte olduğuydu. İzleyicilere geçen gün radyoda Sarıgül’ün bir röportajda söylediklerini ilk duyduğumda, gerçekten kendi sesimi dinlediğimi sandığımı aktardım! Keza Cindoruk’un partisi bile bizim tüzük çalışmasından rüzgâr kapmaya başlamıştı. Boş yere dememişler “yemeyenin malını yerler” diye... Altan Öymen 60 yıldır siyaset yaptığı CHP’de 1950’lerin başında, Dr. Suphi Baykam’ın başkanlığında girdiği CHP Gençlik Kolları yönetiminden başlayarak kendi genel başkanlık dönemi ve ötesine kadar CHP’nin iç yapısını analiz etti. 1960’lardaki Siyasi Partiler Yasası’nda bile yüzde 95 oranında hâkim teminatı altında önseçim yapıldığını vurgulayan Öymen, bugün gelinen noktanın 82 Anayasası’nın zaafları sayesinde, delegelerin ve genel başkanın sürekli birbirini seçmeye endeksli fasit daireye geçiş yaptığını hatırlattı. Bunun bir sosyal demokrat partinin yönetim modeli olamayacağını ve kendi döneminde başlatılan tüzük çalışmalarının sonuca ulaştırılamadığını anımsattı. Öymen’in en ilginç vurgusu, kendi döneminden sonra değişimi sürdürmek isteyenlere karşı Baykal’ın diyerek bu partiyi örnek verme yoluyla bu demokratikleşme sürecinin önünü tıkadığını belirtmesiydi. Eski Bakan Hasan Fehmi Güneş, bir partinin tüzük yapısının en önemli demokrasi kriteri olduğunu belirtti. diyen Güneş, daha sonra tarihini özetleyerek CHP’yi mercek altına aldı: Gençlik kolları, kadın kolları, yerel örgütlenmeleri ve önseçimi bu ülkeye biz getirdik. Şimdi Genel Başkan’ın CHP tüzüğüne yönelik eleştirilere ‘Ama AKP öyle yapıyor’ diyerek yaptığı savunma bize yakışmaz, devrimci insan çaresizlikten söz edemez”. “Sütundaşım” Ümit Zileli, CHP’nin somut şekilde, “İlk Hedefler Beyannamesi”ne benzer bir manifestoyla kolay anlaşılır maddeleri sıralaması gerektiğini vurguladı. Zileli, CHP’nin Silivri’deki yurtseverleri aday göstermesi gerektiğini, devr-i-sabık yaratacağını, hatta bürokratlar için de bunu uygulayacağını şimdiden açıklaması gerektiğini savundu. Basın dışı işleri olan hiçbir patronun baskılara dayanamadığını hatırlatan Zileli, bunun önüne geçilmesinin hayati önemini hatırlattı. CHP Eskişehir Gençlik Kolu üyesi Arif Tuna Eryılmaz, halkın büyük ekonomik zorluklar altında ezildiğini aktardıktan sonra “günümüz Türkiye’sinde binlerce kadın vesika almak için sıra bekliyor, esnaf siftah yapmadan kepenk indiriyor” diyerek ekonomik dramı dile getirdi ve kurultaydan çıkan sonuç ne olursa olsun 22 Mayıs’tan sonra bu hareketin tüm gücüyle seçimlerde CHP’nin başarısı için çalışacağını vurguladı. İzleyici yorumlarıyla renkli bir finale ulaşan panel dört saati aştı. Katılımcılar kurultaya kadar en yoğun şekilde parti yönetimine demokratik tüzük için baskı yapacaklarını vurgulayarak inanç tazelediler. Çıkışta her birinin kulağında “parti duayeni” iki bilge insanın ve her yaştan gencin çarpıcı sözleri yankılanıyordu... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Antalya Kör- fezi boyunca uzanan bölge- nin antik dö- nemlerdeki adõ. 2/ Başörtüsü... Kars’õn doğu- sundakiünlües- kiçağ kenti. 3/ Atarabasõnõnte- kerleğine geçi- rilen demir çember... Bir kentin, yapõnõn, ma- kinenin çeşitli bölüm- lerini gösteren çizim. 4/ Isparta’nõn bir ilçe- si... Adlarõ sõfat yapan bir yapõm eki. 5/ İlaç... Gazete ve derginin baskõ sayõsõ. 6/ Dil... “Akşam, yine akşam, yine akşam/ Göllerde bu --- bir kamõş ol- sam”(Ahmet Haşim). 7/ Kõrmõzõ renkli bir çeşit ya- bankazõ... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 8/ Gözleri görmeyen... Büyük makamdaki kimseleri hoş sözlerle, fõkra ve öykülerle eğlendiren kimse. 9/ İstenilen nitelikleri taşõyan... Değerli bir kahve cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Şeftali ile yapõlan dondurmaya benzer bir tatlõ. 2/ Daha iyi ürün elde etmek için bir ağaçtan başka bir ağaca dal nakletme... ABD’de, plajlarõyla ünlü bir kent. 3/ Anlam... Maroken eşya yapõmõnda ve mo- dacõlõkta kullanõlan, deri taklidi sentetik malzeme. 4/ Karmaşõk geometrik şekillerin ortak adõ. 5/ Ka- lõn bükülmüş sicim... Mõzrak ya da süngünün sivri ucu. 6/ İç Anadolu’nun bazõ yörelerinde alçõtaşõ ve jips içeren oluşuklara verilen yerel ad... Havadaki su buharõ. 7/ “Altõn tabakta --- var/Oğlan anama yal- var”(Türkü)... Şöhret... Bir nota. 8/ Ağrõ kesici. 9/ Küçük erkek kardeş... Genelev işleten kadõn. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 O B S E S Y O N T U R T A S A M U R İ K L İ Ş E R U L O İ R K T A R A K İ Y E M O N A L İ S A A R K A T L A S A A T S A L M A P A L U Z E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear