22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 ARALIK 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ alçın Doğan’ı, Demirel yemeğe götürmüş. Demirel’e sormuş: “Referandum oldu olacak. Türk iç politikasında üç köşe noktası ve bu üç köşe noktasında üç isim var. Evren, Özal ve siz. Bu üç kişi üçgenin hangi köşelerine yerleştirilmeli? Siz, böyle bir üçgenin neresindesiniz?” Demirel bir hikâye anlatarak soruyu yanıtlamış: Fakir bir adam, zamanla paraya, yalılara, 9 nı anda hocanın hayalarını. Hoca “Bırak” diye çırpınıyor. Adam “Bırakamam” diyormuş. “Arkamdaki benim hayalarımı bırakmazsa ben de seninkini bırakmam.” Demirel hikâyeyi şöyle bağlıyor: “İşte üçgenin üç köşesindeki üç kişi. Sayın Evren, Sayın Özal ve benim durumumuz böyle. Herkes birbirinin hayasını sıkmakla meşgul.” Y DEMİREL’İN FIKRASI her şeye kavuşmuş, hatta üne. Bir arkadaşına bir gün dert yanmış: “Her şeyim var ama namaz kılmasını bilmiyorum.” Arkadaşı “O kolay” demiş, “camiye gidelim. Yolda ben sana nasıl namaz kılacağını anlatırım.” Ve anlatmış: “Hoca ne yapıyorsa onu yap .Ayrıca ben sana ne yaparsam, sen de hocaya yap.” Camide adam söylenenleri eksiksiz uygulamış. Bir ara arkadaşı uzanmış, adamın hayalarını sıkmaya başlamış. Adam da ay HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Wiki, Big Brother’a Karşı WikiLeaks belgelerinden pek çok sonuç çıkartılacak, birtakım tartışmalar doğacak, bu iş epeyce de uzayacak gibi görünüyor. Devlet sırlarının, hele ABD’nin sırlarının ortalığa saçılmış olması, en azından teknolojiyi devletin tekelinde görüp bütün yurttaşlarını dinleyip izlemekle övünenlere iyi bir ders olur belki. Tabii bu belgelere bakınca ABD efsanesinin de pek sanıldığı boyutta olmadığı ortaya çıkıyor. En azından büyükelçilik düzeyinde diyelim. Çünkü şimdilik görülen yazılara bakılırsa elçiliğin pek iyi çalıştığı söylenemez. O dedi, bu dedi türünden dedikodular, özellikle Başbakan ve hükümet üzerine yapılan yorumların sığlığı komik denilecek düzeyde. Tabii ABD’nin Türkiye politikalarının buradaki elçilerin birkaç telgrafıyla şekillenmediği açık. Ama ne olursa olsun, buradaki elçilerin düşünce ve izlenimlerinin önemsiz sayılması da imkânsız. Bu arada ben sanıldığı gibi bu belgelerde birbiri hakkında konuşanların bu durumdan büyük üzüntü filan duyacağını sanmıyorum. Sonuçta diplomatik ilişkilerin farklı bir dil üzerine kurulduğunu herhalde bilmeyen yoktur. İnsanın en yakınlarının bile zaman zaman kendisi hakkında söylediklerini duysa kulaklarına inanamayacağını da söylememe gerek yok. Ama şöyle veya böyle, birincisi ABD belgeleri yalanlamadı, bizde alışık olduğumuz üzere, bunlar komplodur, uydurmadır demedi. İkincisi, bu belgelerde bugüne kadar okuduklarımızın büyük bölümü zaten konuşulan, zaman zaman yazılan şeylerdi ama belge olarak ortaya çıkmamıştı. Belgelerdeki Türkiye portresi yalnızca kişiler üzerine yapılan yorumlarla değil, ama genel saptamalarla sonradan ABD’de yazılanlar ve Kongre’nin tavrı göz önüne alındığında iyice belirginleşiyor. Bu görünüşe göre, Türkiye din odaklı bir sisteme doğru giden, Avrupa Birliği’ne girmesi pek olası görünmeyen, İran ve İsrail politikaları nedeniyle de tedirginlik yaratan bir ülke... ABD’nin Türkiye’ye bakışının nasıl olduğunu anlamak için büyükelçilerin bu belgelerine ihtiyaç var mıydı? Sanmıyorum. Ama bu belgeler diplomatik konuşmalarda açıkça seslendirilmeyen durumu ortaya çıkarmış oldu. Belgelerde ilgi çeken bir başka şey de hükümet üyeleri hakkındaki kişisel izlenim ve iddialar. Bunların böyle ayrıntılı ve dedikodu tarzında resmi belgelere girmesi, hiç kuşku yok ki gevezelik olsun diye değil. Bu tür kişisel bilgilerin ileride ne için kullanılacağını herkesin düşünmesi gerekir. Dediğim gibi bunların hiçbiri çok şaşırtıcı gelmedi bana. Asıl önemli olan, bütün baskılara, bütün teknolojik imkânlara karşın ABD’nin bile bu belgelerin yayımlanmasını engelleyememesi... Bu, diplomaside bir 11 Eylül müdür değil midir bilmem ama teknolojinin bireyler ve big brother arasındaki kavgasında yepyeni bir aşama olduğu kesin... kursatbasar63@gmail.com Yeni yıl (1987) önemli olayların geliştiği, sonuçlandığı ve Türkiye’nin önünde yeni ufukların açıldığı bir yıl oldu. İlk aylarda siyasal af konusunda değişiklik yoktu. Şubat 1987’de ABD’de bypass ameliyatı geçiren Turgut Özal, orada iki ay kaldı. İki ayda bir muhalefet liderleriyle görüşen Kenan Evren’e DYP lideri Cindoruk; “Yasakların kalkması konusunda hâlâ bir formül bulunamadığından” yakınınca Cumhurbaşkanı’ndan şu yanıtı aldı: “Başbakan Amerika’dan dönünce görüşeceğim.” Nisan ayında yasaklar konusu canlanır gibi oldu. Özal ABD’den dönmüş; ancak 175. maddeyle ilgili görüşünde değişiklik olmamıştı. Hâlâ aynı noktadaydı ve Çankaya’ya 175. maddenin 3/2 çoğunluktan değil salt çoğunluğa dönüştürülmesinde direniyor; Cumhurbaşkanı da bu formülü kabul etmiyordu. 175 üzerinde anlaşamadıkları 20 Nisan 1987 günü Turgut Özal, Cumhurbaşkanı Evren’in hayretle karşıladığı bir çıkış, bir girişim yaptı.… Anayasa sorunu kapanmışken Turgut Özal birden, Evren’e: “Sizin yedi yıl sonra sona erecek görevinizi uzatmak istiyoruz” dedi. Evren şaşırdı. Özal’a bakıyor ve bu konu durup durduk yerde birden ortaya neden attığını ve Özal’ın bu öneriyle ne yapmak istediğini düşünüyordu. Ama Özal hazırlıklıydı: “Bir dönem daha kalmanızda yarar görüyoruz” dedi, “anayasadaki cumhurbaşkanlarının yedi yıllığına bir kez görev yapacağını belirleyen maddeyi değiştirebiliriz.” Evren, hayretle, şaşırarak dinlediği Özal’a önce “Bunu nereden çıkardınız?” dedi ve ekledi: “Cumhurbaşkanlığı seçimine daha iki buçuk yıl var. Şimdi bunları konuşmanın zamanı değil. Zamanı gelince konuşuruz.” Bu sözlerinin hemen arkasından öyle bir şey söyledi ki, bu kez Turgut Özal şaşırdı. Evren şöyle dedi: “Sana bir şey söyleyeyim mi? Zamanı gelince Süleyman Demirel cumhurbaşkanı olur, sen de başbakan olursun. Böylece Demirel daha az zararlı olur.” Özal, kızardı! Özal Evren’in bir dönem daha (7 yıl) cumhurbaşkanı kalmasına neden istekli göründü ve fol yok yumurta yokken bu öneriyi neden Evren’e söyledi? Bu önerinin altında başka amaçları mı yatıyordu? Ya da 175. maddeyi istediği biçimde geçirmek için cumhurbaşkanlarının bir değil iki dönem seçilmesini içeren öneriyi araya sıkıştırmak mı istemişti? Yoksa?.. Çankaya konusunda bir başka planı mı vardı? Çankaya adayı olarak ortaya çıkmadan önce bir başka olasılığı mı Özal’ın, Evren’i hayrete düşüren çıkışı yokluyordu? Turgut Özal, Evren’le ikinci kez cumhurbaşkanı olmasını bir kez daha görüşmedi, o konuyu açmadı. Özal konuyu Nisan 1987’de bir kez konuştu ve Evren’e görev süresini uzatmaktan bir daha hiç söz etmedi! Çankaya’da anayasa değişikliği hazırlanıyor 1982 Anayasası’nın mimarı Kenan Evren… 1987’de anayasada kimi değişiklikler yapılmasını istedi. Köşk’ün hukukçularına hazırlattığı değişikliklere göre; anayasa değişikliği TBMM’de 3/5 çoğunlukla kabul edilecek, cumhurbaşkanının geri göndermesi halinde bu kez 2/3 çoğunluk gerekecekti. Milletvekili sayısı 450’ye çıkarılacaktı. Oy verme yaşı 20’ye indiriliyordu. Tabii siyasal yasaklar kaldırılıyordu. Özal 175 direnmesinde Evren’den ödün koparamayacağını anlayınca… Çankaya’dan gelen öneriye hemen evet dedi. Yasakların 3/5 oyla kabulü ve referandum! Muhalefet aslında referanduma yatkın değildi. Halkoylamasında siyasal yasakların devamı da çıkabilirdi. Yasaklı Bülent Ecevit yerine DSP genel başkanlığını yürüten eşi Rahşan Ecevit; DYP ve SHP liderlerini toplantıya çağırdı. Açıklanan ortak bildiri “Başbakan’ın ‘Cumhurbaşkanı ile mutabık kaldık’ sözü ne demeye geliyor” diye soruyordu. Ortak bildiride şu satırlar da vardı: “Başbakan Turgut Özal ve 192 arkadaşının Meclis Başkanlığı’na sunduğu anayasa değişikliği teklifi, biçim ve öz yönünden demokrasiye ve hukuk devleti anlayışına aykırıdır.” Demirel, Köşk’ün önerdiği, ANAP iktidarını benimsediği anayasa değişikliğine hile diyordu: “Hile de devlete yakışmaz! Referandum sadece demagojidir.” Evren ise muhalefetin itirazlarını şöyle yanıtlıyordu: “Madem bu Meclis’i meşru saymıyorsunuz, öyleyse buyurun meşru olan halka gidin!” Bu arada görüştüğü parti liderlerinin önerdiği anayasa değişikliğinde 175. maddenin son fıkrasında koyduğu referandumda “oy hakkına sahip seçmenlerden en az yüzde 60’ının halkoylamasına katılması gerektiği” ifadesinin metinden çıkarılmasını kabul etti. Yasakların kalkmasına karşı olmayan, ancak referandumda halkın dört lider lehine oy kullanmayacağına inanan Evren; oy katılımını yüzde 60’la sınırlayan bir koşul getirmeyi neden istemişti? Katılımı yüksek tutuyordu. Evren muhalefetin baskısı üzerine yüzde 60 katılımdan vazgeçti. Bu Evren’in yasaklar konusunda yumuşadığına bir işaret sayıldı. iyasal yasaklar tartışmalarında bu iniş çıkışlar yaşanırken; 2 Mayıs 1987’de önümüzdeki günlerle yakın ilgisi olan kimi konular üzerinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ ile uzun süren bir görüşme yaptım. Kimi yerinde hayret ettiğim ilginç bir görüşmeydi. Yedi ay önce Genelkurmay Başkanı’na hazırlamayı planladığım 12 Eylül darbesinin bir bölümüyle ilgili soruları yanıtlaması ricasıyla başvurmuştum. Yedi ay sonra Orgeneral Üruğ 2 Mayıs Cumartesi günü saat 14.30’da davet etti. Org. Üruğ ile bu görüşmem, son görüşmem olacaktı. Zira Genelkurmay’daki görevi birkaç ay sonra sona eriyordu. Emekli olacaktı. Org. Necdet Öztorun’un Genelkurmay Başkanlığı’na gelmesi beklenirken beklenmeyen bir olay gerçekleşti; Başbakan Özal, Öztorun’u emekliye sevk etti ve Genelkurmay Başkanlığı’na Org.Torumtay geldi. Ama Org. Üruğ’un benimle görüştüğü tarihte böyle bir olayın olasılığından söz eden de yoktu... Üruğ Paşa nazikti. Bana söyleyeceklerini küçük bir not kâğıdına yazmıştı. Şöyle başladı söze. Benim sorularım ister istemez politikaya giriyordu. Oysa politikadan daima uzak durmuştu. Kenan Evren günü gününe notlar tutmuş, 12 Eylül’ü 350 birincinin ifadesi alınacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) KPSS’de “soruların çalındığı ve kopya çekildiğine” ilişkin soruşturmayı yürüten savcılık, iptal edilen eğitim bilimlerinde tam puan alan ancak yenilenen sınavda aynı başarıyı gösteremeyen 350 kişinin ifadesine başvuracak. Soruşturma kapsamında ise delil durumu ve kuvvetli suç şüphesi oluşması halinde, söz konusu kişilerin, “şüpheli” sıfatıyla soruşturulabilecekleri de belirtildi. YARSAV’dan ‘askerlik’ isteği ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İçişleri Bakanlığı’nın polislerin askerlikten muaf tutulması veya kısa süre askerlik yapması yönünde çalışmaları sürerken; YARSAV, yargıç ve savcıların da görevleri sırasında askerliğinin yapılmış sayılmasını önerdi. YARSAV’dan yapılan açıklamada, Türkiye’de davalara göre yargıç ve savcı sayısının yetersiz olduğu ve açığın ciddi boyutlara ulaştığı belirtilerek yargıç ve savcıların temel askerlik eğitimi sonrasında görevli bulundukları yerleşim yerlerinde ya da HSYK’nin belirleyeceği yerlerde görevleri sırasında askerlik hizmetlerinin yapılmış sayılması ile adalete erişimde yaşanan sorunun ortadan kaldırılacağını belirtti. Üruğ önce ser verdi sır vermedi ama... S YARIN: ÜRUĞ’UN ŞAŞIRTAN SORUSU C MY B C MY B yazıyordu. Kimi MGK üyesi komutanlar da 12 Eylül’ü yazmaya başlamışlardı. Bu yazımlara ters düşecek bir girişimin içinde bulunmak istemiyordu. Bir başka nedeni daha vardı: MGK Genel Sekreteri iken aldığı emirleri uygulamıştı. Bu emirler kendi malı değildi. Açıklaması da doğru olmazdı. Bazı arkadaşlarına şaşırıyordu. Örneğin Genelkurmay Başkanlığı’nda veya Harekât Dairesi’nde bulunuyorlar ama emekli olduktan sonra bulundukları makamlarda öğrendikleri bilgilerle NATO’ya dair yazılar yazıyorlardı. Sorularımı yanıtlamayacağını söyledi ve söylediği gerekçelere göre: “Beni mazur göreceğinize inanıyorum, özür dilerim” dedi. Bu kadar ayrıntılı gerekçeden sonra hayır, sorularımı yanıtlamalısınız nasıl derdim?.. “Ne var ki Paşam” dedim, “Burası Türkiye. Yarınlarda bir gün bir olay vesilesiyle sizi de o olayın içine çekerler.” (Nitekim 1988 yılında ortalığı karıştıran bir MİT raporu olayına adını karıştırdılar. Zor, ıstıraplı günler yaşadı.) Paşa, “Söz veriyorum. O zaman sizi arayacağım, konuşacağım” dedi ve sonra emekliliğini nasıl geçireceğini anlattı. Politikaya tabiatı müsait değildi. Partilerden birine de girmeyecekti. Sustu. Konu kapandı ama… ‘En kirli müessese bilirkişilik’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Konferansı’nda yaptığı konuşmada, yolsuzluğun demokrasinin az olduğu ülkelerde ve yoksul toplumlarda daha fazla ön plana çıktığını belirterek yolsuzlukla mücadele konusunda herkesin ‘elini taşın altına koyması’ gerektiğini söyledi. Çiçek, “Türkiye’de yolsuzlukların yasallaştırılmasında, yasal bir kılıfa sokulmasında en kirli müessese, bilirkişilik müessesesidir. İyilerini tenzih ediyorum, hiç laflarım onlarla ilgili değil ama bir kısım bilirkişiler var ki önce kendi işini biliyor” dedi. Doktorlar yarın ifade verecek İstanbul Haber Servisi Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunan Prof. Mehmet Haberal’ın tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi (İÜ) Kardiyoloji Enstitüsü’nden taburcu edildiğine dair sağlık raporunda imzası olan 5 kişilik doktor heyetinin, ifadeleri alınmak üzere 3 Aralık’ta Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne çağrıldığı öğrenildi. Soruşturma sağlık raporunun mahkemeye ulaşmaması gerekçesiyle açılmıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear