Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 8 KASIM 2010 PAZARTESİ Yayıncıyazar Erdost, 12 Eylül döneminde kardeşinin öldürülüşünü ve ‘sol yayıncılığı’ anlattı: BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI O, toprağın üzerinde büyüyor SELDA GÜNEYSU Günümüzün Tanrıları “9 hâkime, üst mahkemenin kalkıp da ceza vermesini bu ülkede hukuk adına ciddi sıkıntı süreci olarak görüyorum. Yargı o kararla güvenirliğini adeta bitirmiştir. Böyle ceza verdiğiniz andan itibaren bu ülkede yargının güvenirliği kalmaz. Bugüne kadar olmamış ve yeni kapıların açılmasına mesnet teşkil edecek bir adımdır. Bundan sonra mahkum olanına, tutuklusuna kadar hepsi için bir kapı açılacak mı? Açılacak. Bunun altından neyle kalkacaksınız?” Bunlar Başbakan’ın sözleri idi. Silivri’de haksız, hukuksuz yere yıllardır hapishanede tutulan insanlarımızdan Prof. Mehmet Haberal, ciddi bir neden göstermeden tutukluluğun sürmesine kararı veren 9 yargıç hakkında tazminat davası açmıştı. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu başvuruyu haklı bulmuş ve yargıçları tazminat ödemeye mahkum etmişti. Şimdi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bu kararı onadı ve kesinleştirdi! İktidarın şiddetinden bu ülkede herkes nasibini eninde sonunda alır! O en büyüktür ve en güçlüdür! Son olarak Oktay Ekşi bu ülkede “tepelenmiştir”. Bu yetmemiş, tazminat davalarıyla Ekşi’yi anasından doğduğuna pişman etmenin peşine düşülmüştür! Şimdi bir sonuç çıkartırsak: 4. Daire tazminata hükmederken Erdoğan’ın şimşeklerini çekti mi, çekti! Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, Erdoğan’ın bu şiddetli eleştirisini dikkate alması gerekmez miydi? İktidar demek hukuk demek değil miydi! İktidar ki millet iradesiyle oraya oturmuştu, o halde ne derse o olacaktı! İçinde yaşadığımız iktidarhukuk ilişkileri böyle emrediyordu! Kurul, bu eleştiriyi dikkate almalı, kararı bozmalı, hatta 4. Daire’yi iyice azarlamalıydı! Ama öyle davranmadı, kararı onadı. Ve bir içtihat yarattı: yani keyfi olarak tutukluluk durumu sürdürülüyorsa, bu yargıçların kabahatidir! Yargıtay, dünyada insan hak ve özgürlüklerinin genel akışına uygun karar vermişti! Hukuk böyle ilerler, geliştirilir! Şimdi, iktidarın Yargıtay’a operasyonunu bekleyelim bakalım! Düşünün, bir iktidar ki, yargı konusunda en iyisini kendi bilir! Kimin içeride ne kadar tutuklu kalacağını, kimin içeri tıkılacağını, kimin başına balyoz ineceğini, hangi işverenin beş parasız bırakılacağını... Bilen, karar veren, buna uygun adaleti güden bir iktidar. “9 hâkime, üst mahkemenin kalkıp da ceza vermesini bu ülkede hukuk adına ciddi sıkıntı süreci olarak görüyorum. Yargı o kararla güvenirliğini adeta bitirmiştir..” İşte bu kadar! Bunu söyleyen kim? Bir hukuk otoritesi mi? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı mı, dünya ombudsmanı mı, kim? (Onlar olsa bile, hiçbiri, hukuka saygısından ağzını açıp tek söz etmez!) Hayır, ticaret okumuş bir siyasetçi! Ama Başbakan! En kudretli insan! Güç, insana her şeyi yaptırır, güç insanı her yere kondurur! En büyük yargıç da yapar, en büyük savcı da, tek hüküm verici de! Güçlünün / gücün hukukçusu, “Güçlünün Yargısı/Yargıcı”! Türkiye hukuk bakımından dibe vururken, ilginç ama beklenen sonuçlarını da üretiyor: Bir yandan direnci, öte yandan da güce boyun eğişi.. Anlı şanlı yazarlar, inen balyozlar karşısında, “Mutlak Güç”e, Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük politikacı muamelesine başladılar... Üstüne üstlük, muhalefete, “bu gücü anlama” çağrısını eklemeyi de ihmal etmeyerek... Peki mazlumu kim koruyacak? Günümüz tanrılarının inayetine terk edilmiş, Haberal’ın, Balbay’ın, Doğu Perinçek ve arkadaşlarının, Tuncay Özkan’ın ve diğerlerinin, ve henüz dışarıdakilerin haklarını, hukuklarını, insanlıklarını, onurlarını, varlıklarını... Kim koruyacak? Hangi gücün, hangi yeryüzü tanrısının mutlak iktidarı olmuştur.. İnsanlığın en büyük vicdanı hukuktur, adalettir! O hep yaşar, ayakta kalır, galip gelir... TEBRİK: Gazetemizin yazarı Ahmet Cemal, ilk kez düzenlenen Tarabya Çeviri Büyük Ödülü’nü aldı. Bu düşünce insanımızı tebrik ediyorum ve saygılar sunuyorum! http://orhanbursali.blogspot.com obursali@cumhuriyet.com.tr ANKARA Yayımcı ve yazar Muzaffer İlhan Erdost, her yıl 7 Kasım’da, Mamak Cezaevi’nde dövülerek öldürülen kardeşini anıyor. Gömütü başında... Sol ve Onur Yayınları da o güne özel, okura yüzde 50 indirimle satışa sunuluyor. Bu da İlhan Erdost’un olduğu kadar, yayımların da yaşamasını sağlıyor ona göre. Kardeşini, “Bugün toprağın altında, sonsuzluğu soluyan bir İlhan var, bir de toprağın üstünde yaşayan bir İlhan... Bu toprağın üstünde yaşayan İlhan, her gün, her saat yeniden büyüyen bir İlhan...” sözleriyle anlatıyor. Erdost, 12 Eylül’ün sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunmak da istemiyor. Çünkü ona göre, eğer böyle bir dava başlayacaksa, bu herkesi, işkence ile öldürülen binlerce insanı kapsamalı. Erdost ayrıca ülkedeki tüm olumsuzluklara karşın gelecekten umutlu. Bugünkü gençliğin sol literatüre meraklı olduğunu belirtiyor. Muzaffer İlhan Erdost, 30 yıl önce dövülerek katledilen kardeşini anlattı: 12 Eylül, sizin gibi birçok kişinin yaşamında derin yaralar açtı... Sizin içinizdeki yara da İlhan Erdost. Erdost bugün yaşasaydı, 56 yaşında olacaktı... 12 Eylül öncesi ülkede faşist saldırıların altında 6 bine yakın insan yaşamını yitirdi. 6 kez siyasal iktidar el değiştirdi, sağdan sola, soldan sağa... Kahramanmaraş olaylarının ardından, 26 Aralık 1978’de, ülkedeki 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi ve bu süreç bir askeri darbe ile noktalandı. Tam anlamıyla noktalandı mı? Elbette hayır. Darbeyle birlikte daha önce sokaklarda dökülen kan, askeri yönetim ve kontrolü altında, devletin kendi organları içinde dökülmeye başlandı. 650 bine yakın insanın sorgusuz sualsiz gözaltına alındığı, yüzlerce insanın işkence ile emniyette ve cezaevinde öldürüldüğü bir süreç yaşandı. 50’ye yakın insan idam edildi bu süreçte. Günlük konuşma dili olan Kürtçe yasaklandı. Böylece ülkede ayrı bir etnik farklılaşmanın temelleri atıldı. İlhan, böyle bir noktada bulunuyor işte. Bu bakımdan İlhan’ın öldürülmesi, hem 12 Eylül öncesini hem 12 Eylül dönemini, hem de 12 Eylül sonrasını anlatır. ‘YILLARCA İLHAN’I ANLATTIK ANLATACAĞIZ DA’ Yıllarca İlhan’ı anlattık, anlatacağız da... Bugün toprağın altında, sonsuzluğu soluyan bir İlhan var, bir de toprağın üstünde yaşayan bir İlhan var. Bu toprağın üstünde yaşayan İlhan, her gün, her saat yeniden büyüyen bir İlhan. Uğur Mumcu, Turhan Selçuk, İlhan Selçuk, Vahap Erdoğdu, Hasan Cemal, Vecihi Timuroğlu, Atila Aşut, Talip Apaydın, Can Yücel, Cemal Süreya, Ataol Behramoğlu, Nihat Behram ve pek çok insan yazdı, yazıyor İlhan’ı. Bunlarla büyüyor işte İlhan. Peki bugün sol yayınlara olan ilgi nasıl? Yeni bir gençlik var. Sol ve sol literatürü okumaya başlayan... Üniversitelerde bazı öğyakalanmamız için bir emir yazıyor ama emirde neden yakalandığımıza dair bir delil yok. Delil olmadan işkence yapılacak, deliller üretilecek ve biz yakalanacağız... Biz ilk olarak 5 Mayıs’ta Askeri Nizamiyesi’ne götürdüler, bir polis nezaretinde. Eşim Rana’yı, kardeşimiz, arkadaşımız Vahap’ı, amcamı ve beni. Sabah saat 09.00’da. Akşama kadar da orada tuttular. O süre zarfında birçok insan geldi, gözaltına alındı ya da cezaevine gönderildi. Ama biz bekliyoruz. Gece saat 23.00’e dek bekledik. 23.00’te de emniyete getirildik. Aynı süreci ertesi gün de yaşadık. Ertesi gün mesai bitiminde, saat 17.00’de, iki kardeşin, benim ve İlhan’ın gözaltına alındığına dair komutanın yazısı çıktı. Bizi götürmelerinin nedeni neydi? Delillerden biri yasaklanmış bir kitabın bulunduğu yönünde... Gerisi uydurulmuş şeyler. Yasaklanmış kiretim üyeleri de özellikle Marx’ın felsefi ve ekonomi kitaplarını okumalarını öğütlüyor. Onlar aynı zamanda bu yayınların sağlıklı biçimde yaşamda kalmasını da sağlıyor. Farklı bir gelişme izliyoruz. Zaten yayınlarımızı daima bilimsellik ilkesinde yayımladık. Anayasanın maddesine uygun olarak... Sunuşundan, düzenlenişinden hep bilimsel ölçüler içinde tutarlı kaldık. Ancak korsan yayınlarla büyük bir savaşım veriyoruz. tap da kendi yayınımız, Engels’in Doğanın Diyalektiği. ‘Bebeleri zehirlediniz diyorlardı’ İlhan Erdost’un öldürüldüğü 7 Kasım günü neler yaşandı? O akşam, cezaevinin kapısının önüne Reo marka araç çekilmişti. Aracın sağ köşesindeki iki er benim eşyalarımı, sol köşedeki iki er de İlhan’ın eşyalarını arıyordu. Bu süreç yaşanırken, biz hiç ağzımızı açmıyorduk. Buna karşın astsubay bize, “10 yaşındaki bebeleri zehirlediniz, içerisi sizin zehirlediklerinizle doluydu” dedi. Ama sonradan öğrendik ki, aslında onlar bizi bilmiyorlardı. Yüzbaşı onlara, “Bunlar birer yılandır, analarını ağlatmazsanız ben sizin ananızı ağlatırım” demiş. Yargı sürecindeki ifadeleri bu yönde. Ancak buna karşın Askeri Yargıtay 5. Dairesi, daha sonra, bu sözleri “savunma sırasında söylenmiş sözler” olarak kulak arkası etti. Bizi Reo marka araca döverek bindirdiler. Araç içinde karşı karşıyaydık İlhan’la. Az sonra erler geldi. Dört er, bir astsubay. 2025 dakika kadar araç içinde dövüldük. O sırada İlhan aracın içinde yüzükoyun düştü. Sonra 67 dakikalık yürüme mesafesinde bulunan, cezaevinin A Bloku’ndan, koğuşların bulunduğu C Blok’a götürdüler bizi. Bir koğuşun önüne geldik. Bizi indirdiler. Gece epey ilerlemişti. Bize, “Yürüyün” dediler. Yürümeye başlamıştık ki, astsubay ve erler tekrar bağırdı: “Gelin.” İlhan düştü. Ben İlhan’ın belinden ötürü düştüğünü sandım önce, çünkü İlhan belinden ameliyatlıydı gözaltına alındığında. O, o anda bir beyin kanaması geçirdiğini hissetmiş olacak ki, “Küçük kızımı uyandırmadan geldim. Komutan bizi de öldürme” dedi. Komutan da İlhan’a, “Ben de sizin yüzünüzden küçük kızımı hasta bırakıp geldim” karşılığını verdi. Ve aracın arkasına doğru yürüyüp sigara içmeye başladı. Biz bu arada birbirimize yumulmuştuk. Bizi o sıra dövüyorlardı. Sonra birden, “Yeter Ahmet, yeter” dedi. Bizi tekrar yürüttü. O sırada İlhan yeniden yüzükoyun yere kapaklandı. Hemen İlhan’ın yanına gittim, “Kendisi ayağa kalkacak” dediler. İlhan zorlukla doğruldu. Sonra bizi koğuşun orada, hazır ol vaziyetine koydular. Arkamız koğuşa, yüzümüz ise astsubaya dönük. Arkamızda erler, “Ellerinizi yapıştırın” diyordu. Biz ellerimizi yapıştıramıyorduk, çünkü saatlerce ellerimiz açık dövülmüştük. O sırada astsubay, “Bir patlatılmadık hayalarınız kaldı, şimdi onu da patlatırlar” dedi. Erler bize yeniden girişti. ‘İlhan’ı battaniyeye sarıp, çıkardılar’ Sonra, bizi içeriye getirdiler. Biz içeriye girince, su istedik. Su getirmediler. İlhan pencereye doğru yöneldi. Ben de İlhan’a doğru giderken, İlhan ile yüz yüze geldik. İlhan’ın yüzü, paltosu kan içindeydi. “Midem bulanıyor, kusacağım” dedi. Yere yığıldı. Yere yığılınca çocuklardan birkaçı koşuşturdu. Birisi tıp fakültesi 5. sınıf öğrencisiymiş. Adı Vahap. “Çabuk, şekerli su getirin” dedi. Sonra beni içeriye aldılar, İlhan’ı ne yaptılar bilmiyorum. Bir süre sonra İlhan’ı benim bulunduğum yere getirdiler, kollarının arasına girmişlerdi, üstü soyulmuştu. İki ranzanın arasına getirdiler. İlhan orada sadece çömeldi, başı öne doğru düştü. İlhan, İlhan diye seslendim, yanıt vermedi. Yatağa uzattılar. Birisi dedi ki: “Nabız durmuş.” Sonra suni teneffüs yaptılar. Daha sonra da bir teknisyen geldi, baktılar, battaniyle İlhan’ı alıp götürdüler. İlhan, beyin kanamasından yaşamını yitirmişti. Beni sonra tek kişilik ayrı bir yere götürdüler. Bu bir fırtınaydı. 10 Kasım günü Sıkıyönetim Komutanı’nın bir yazısı yayımlandı. Bir erin fevri hareketi sonucu, dipçikle vurması sonucu öldürüldüğüne dair. Sonrasında Muzaffer İlhan Erdost ne yaptı? Muzaffer İlhan Erdost, her yıl 7 Kasım’da anıyor kardeşini. Gömütü başında... Sol ve Onur Yayınları da o güne özel, okura yüzde 50 indirimle satışa sunuluyor. Bu da İlhan’ın olduğu kadar, yayımların da yaşamasını sağlıyor. Türkçeye ve ulusumuza kazandırdığımız Marksist ve bilimsel sosyalizm eserlerinin ve materyalist düşünceleri içeren kitapların... Onun dışında fazla bir şey yapmayı istemedim. İlhan’ı bitirmek istemedim. İLHAN ERDOST GÖZYAŞLARIYLA ANILDI ‘Derin uygulama yapılsın diye talimat var’ Tutuklanmanıza ilişkin süreç nasıl başladı? Belirtmek isterim ki, biz tutuklanmadan önce, emniyetteki bir komiser, dönemin Sıkıyönetim Komutanlığı’nın yazılı emrini gösterdi bana... Emir, bizim yakalama emrimiz. Altında el yazısı ile şunlar yazılmış: “Hiçbir delil bulunmadığı takdirde, derin uygulama yapılsın.” Biz sonraları “derin uygulama”nın aslında ağır işkence yapılması anlamına geldiğini öğrendik. Komiser muavini söyledi sonra bana ve aynı muavin, “derin uygulama”nın bir asker terimi olmadığını dile getirdi. Yani dönemin Sıkıyönetim Komutanlığı bizim 12 Eylül askeri yönetimi tarafından “yasak yayın bulundurmak” iddiasıyla gözaltına alınan ve 7 Kasım 1980’de Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost, öldürülüşünün 30. yılında anıldı. İlhan Erdost için, Karşıyaka Mezarlığı’ndaki gömütü başında anma töreni düzenlendi. Törene; Erdost’un eşi Gül Erdost, kızları Türküler ve Alaz, ağabeyi Muzzaffer İlhan Erdost, eski CHP milletvekili Mustafa Gazalcı, yazar Alper Akçam, şairyazar Vecihi Timuroğlu, Devrimci 78’liler Federasyonu’ndan Hüseyin Esentürk, DevGenç Genel Sek reteri Ruhi Koç, avukat Nevzat Helvacı ile Ankara CUMOK Dönem Sözcüsü Haluk Yalvaç’ın yanı sıra Erdost’un sevenleri katıldı. Muzzaffer İlhan Erdost, konuşması sırasında gözyaşlarını tutamadı. Erdost’un eşi ve kızlarının da bu sırada ağladığı görüldü. Şairyazar Vecihi Timuroğlu, 7 Kasım 1980’in geçmiş bir zamanı yansıtmadığını belirterek “Bugün ile 7 Kasım 1980 arasında bir fark yoktur bizim için. Çünkü o günkü o öldürüm, bugünkü bütün karanlık gelişmelerin bir sonucudur. İlhan’ın ölümü geçmişi değil, şimdiki bir gerçekliği ifade ediyor” dedi. ‘AKP, anayasa zırhına sığınıyor’ Sabahattin Ali, Orhan Yavuz, Doğan Öz, Necdet Bulut, Abdi İpekçi, Akın Özdemir, Cevat Yurdakul, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Kaftancıoğlu, Sevinç Özgüner, İlhan Erdost, Zeki Tekiner, Çetin Emeç, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Musa Anter, Uğur Mumcu, Nesimi Çimen, Metin Altıok, Behçet Aysan, Yusuf Ekinci, Onat Kutlar, Yasemin Cebenoyan, Hasan Ocak, Metin Göktepe, Necip Hablemitoğlu ve Hrant Dink’in yakınları, bugün saat 11.00’de, Mamak Askeri Cezaevi’nin önünde basın açıklaması yapacak. Saat 13.30’da da Ankara Adliyesi’nde, 12 Eylül’ün sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunacaklar. Ancak İlhan Erdost’un ağabeyi Muzaffer İlhan Erdost, suç duyurusunda bulunmaktan yana değil. Erdost, bunun nedenini şu sözlerle açıklıyor: “AKP’nin teokratik devlet misyonuna uyarlı, yüksek yargı kurumlarının için kullanılan 15. maddenin kaldırılması için oy verenler, aslında AKP’nin, bu amaçlarına oy verdiler. Ben bu nedenle, bu değişiklikten yararlanmak istemiyorum. Ayrıca 12 Eylül öncesi ve sonrası işkence ve öldürümlerin, bütün olarak ele alınması, bir bütün olarak yargının laik ve demokratik süzgecinden geçirilmesi düşüncesindeyim. Çocuklarını, eşlerini, anne ve babalarını yitirmiş olan binlerce insan var bu ülkede. Bunların çok büyük bir kısmı hukuk alanında da olsa haklarını aramak olanağından yoksun insanlar. Bunun için ben, geniş kapsamlı, herkesi kapsayan bir suç duyurusunda bulunulması gerektiğine inanıyorum. Bu konuda cumhuriyet başsavcılıklarının doğrudan hareke geçmesi gerektiğine inanıyorum.” Kanalizasyondan imparator çıktı Haber Merkezi Denizli’deki Laodikya Antik Kenti’nde yapılan kazı çalışmalarında Roma’nın asker imparatorlarından 3’üncü Gordianus’a ait olduğu belirlenen mermer heykel başı bulundu. Kazı Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek, “Müthiş bir portre olma özelliği var. 4. yüzyıl başında Hıristiyanlığa geçilmesi nedeniyle parçalanarak kanalizasyona atıldığını sanıyoruz” dedi. Metrobüste para geçmeyecek İstanbul Haber Servisi İstanbul’da metrobüse yapılan zammın ardından yeni bir karar daha alındı. Yurttaşların para vererek binebildikleri metrobüslerde 15 Kasım’dan itibaren nakit para geçmeyecek. İBB tarafından metrobüs duraklarına asılan duyuruda metrobüsü kullanacak olanların Akbil, İstanbul Kart veya sınırlı kullanımlı elektronik kartla seyahat edebileceği bildirildi. kuruluş ve yapılanmasını kendi denetimi altına almayı amaçlayan, bir başka deyişle laik Cumhuriyetten, dinler Cumhuriyetine anayasa zırhı içinde geçişi amaç edinen anayasa değişikliği Hacı adayları havalimanında kaldı İstanbul Haber Servisi Hac ibadetini yerine getirmek için Cidde’ye gitmek üzere Atatürk Havalimanı’na gelen 90 hacı adayı, pasaportları Kayseri’de kaldığı için kutsal topraklara gönderilemedi. Diyanet görevlileri ile tartışan hacı adayları, mağduriyetlerinin giderilmesini istedi. Hacı adaylarının başka bir uçakla gönderileceği bildirildi. C MY B C MY B