23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 16 CUMHURİYET 20 KASIM 2010 CUMARTESİ Demokratik Sendika Oğlu, sendika otelinin genel koordinatörü, gelini otelin dış mekân sorumlusu, kayınbiraderinin oğlu sendikanın avukatı, kıyanbiraderinin kızı sekreteri, ablasının torunu genel merkez teknik sorumlusu, bir dayısının torunu koruması, dayısının diğer torunu toplu iş sözleşmesi sorumlusu, dayısının üçüncü torunu örgütlenme sorumlusu, büyük kaynının torunu sendikanın uluslararası ilişkiler sorumlusu... Bu liste uzayıp gidiyor... Sendika, 29 Ekim’de Başkanlar Kurulu toplantısını gerçekleştiriyor. Ailecek sendikayı yöneten başkan, gelecek yıl yapılacak genel kurulda 4 yıl daha aynı yönetimin işbaşına gelmesini öneriyor. Öneriye, kimi şube başkanları karşı çıkıyor. Vay sen misin karşı çıkan! Balıkesir Şube Başkanı Süleyman Tosun, İstanbul 5 No’lu Şube Başkanı Nihat Altaş, İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Serdar Cafer Özkul, İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Gülüm’ün aldıkları aylıklar kesiliyor, araçlarının yakıt giderleri iptal ediliyor. Balıkesir Şube Başkan Yardımcısı Yüksel Özden ile İstanbul 6 No’lu Şube Başkanı Hasan Koç’un profesyonel kadrosu amatörlüğe düşürülüyor. Yine İstanbul 6 No’lu şubenin telefonu ve elektriği kesiliyor, aracına el konuyor. Dahası, sendikasının gelecek yıl yapılacak genel kurul için apar topar kasım ayı sonunda toplanma kararı veriliyor. Görüldüğü üzere, Belediyeİş Başkanı Nihat Yurdakul, sendikasını işte böyle çok demokratik bir biçimde yönetiyor. Karga BDP, Tunceli’ye Cumhuriyete karşı çıkmış bir ortaçağ kafasının heykelini dikmekle kalmadı. Şimdi de BDP Tunceli milletvekili Şerafettin Halis, heykelini diktikleri ortaçağcının lafı üzerinden Atatürk’ü ve kurduğu Cumhuriyeti “karganın ötesinde leş kuşları” diyerek horlama aşamasına geçti. BDP ile işbirliği düşünenleredir sözümüz: Kargaya tanırsan olanağı, oyar gözünü! GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Büyüklerden Haberler Gazetemiz haberi, “Liderler havanda su dövdü” başlığıyla verdi. Dünyanın en büyük 20 ekonomisinin (G20) liderleri, son toplantıda da önemli bir sonuç alamadan dağıldılar. 1999’daki kuruluşundan beri beşinci kez toplanan büyük ülke liderleri, dengeleri bozulmuş bulunan dünya ekonomisini düzene sokmak için kararlar almak amacıyla toplanıyor ve siyasal nutuklar atıldıktan sonra, serbest rekabet içinde özel işletmelere öncelik verileceği sözleri ile, önemli kararlar almadan dağılıyorlar. 1112 Kasım’da Seul’de (Güney Kore) yapılan son toplantıda da öyle oldu ve liderler, dünya ekonomilerinin durumu konusunda bazı göstergeler hazırlandıktan sonra, 2011’de yeniden toplanarak “önemli kararlar” almaya karar verdiler! Böylece, dünya ekonomilerini bunalımlardan koruyacak “dünya ekonomik mimarisi”nin temellerini atmadan, bazı dileklerde bulunmakla yetindiler. Para Fonu (IMF) başkanının toplantıyı izleyen hayal kırıklığı, basına şöyle yansıdı: “Liderler, ....gerçekçi olmayan bir iyimserlik içinde... finansal krizin tepe noktasındakine benzer bir işbirliğinin bugün de yapılmasını önledi.” İlk haberlerden, bu toplantıda da bunalımdan kalıcı olarak çıkışı sağlayacak ve bir ülkeden öbürüne sıçrayarak ortaya çıkan “borç krizlerini” önleyebilecek önlemlerle ilgili uzlaşıcı kararlar alınamadı. Çıkış için uygulanması gereken ulusal ve uluslararası ekonomi politikası seçeneklerinin bir listesi de henüz açıklanmamıştır. Oysa bunalım yılında (2009), bunalımın nedenleri ve bunalımdan çıkış için uygulanması düşünülen çözüm seçenekleriyle ilgili pek çok araştırma yapılmış ve birçok öneriler ortaya konmuştu. Bunalımın nedenleri üzerinde yapılmakta olan bilimsel çalışmalar, şu sorunların öncelikle çözüme bağlanması konusunda görüş birliğine yakın bir uzlaşı içindedir: Patlamadan önceki yıllarda, mal, hizmet ve menkul kıymet pazarlarında oluşan fiyatlardaki gerçek olmayan (sanal) şişkinliklerin, bunalımı hazırlamış olduğu, bunalımdan sonra ortaya çıkan olaylarla kanıtlanmış ve kabul edilmiştir. Bu gerçek dışı fiyat şişkinlikleri, bunalım öncesinin varlık değerlerinde ve bu değerlerle hesaplanan kâr rakamlarında da önemli şişkinlikler yaratmış ve dünya ülkelerini saran, bir “vur patlasın, çal oynasın” düzeninde tüketim patlamaları, aşırı borçlanmalar ve borç paralarla sürdürebilen tüketim coşkunluğuna ulaşmıştır. Önceki dönemlerde, serbest rekabet pazarlarının ve özel işletmelerin verimli çalışmalarına engel oldukları öne sürülerek girişilen bürokrasiden arındırma (deregulation) ve özelleştirme uygulamalarının, sonradan gelişen kuralsızlık ortamının yaratılmasından sorumlu olduğu şimdi artık bilinmektedir. Bu uygulamalar, serbest pazarları, “kuralsız oynanan futbol maçlarına” benzetmiş ve işletmelerin yüksek kârlar sağlamaları, aşırı büyümeleri ve bunalım ortamında devletlerce büyük harcamalarla “kurtarılmaları” önlenememiştir. Özelleştirme çalışmaları, büyük devlet işletmelerinin, bazı kişilerin ya da ailelerin eline geçmesi sonucuna ulaşmış, ancak, bunalımın sarsıntıları içinde, kurumsallaşmadan özelleştirilmiş birçok işletmenin, artan zararlarıyla devletlere geri dönmeleri de önlenememiştir. Bunalımın ortaya çıkmasında önemli paya sahip olduğu ortaya çıkmış bu iki sorunun çözümü üzerinde uluslararası uzlaşma sağlamaya çalışmak yerine, “küreselleşmenin ve serbest rekabet pazarlarının iyi işlemesini sağlayacak önlemlerin alınmasını bile gelecek yıla bırakmak” yani futbol deyimi ile “topu taca atmak” büyük ekonomi liderlerine yakışmamıştır. Bunalımdan çıkış konusunda bizim gibi birçok izleyicinin de görüşleri var ve bu görüşler, zaman zaman burada ilginize sunulmaktadır. Ama önemli olan, G20 liderlerinin, üzerinde uzlaştıkları ve uygulandığı zaman dünya insanlarının çoğuna mutluluk verecek bir yeni dünya finansal pazarının kurulmasını sağlayacak önlemlerin tespit edilebilmesidir. 1940’larda yapılan “Bretton Woods” (ABD) toplantıları, kurallara bağlı olarak devletçe kontrol edilebilen bir serbest pazar ekonomisi modeli ve bu modelin işleyişine yardımcı olacak devletlerarası kuruluşları, (Dünya Bankası ile IMF) yaratmıştı. 2010’da dünya ülkeleri, G20’den gelecek 50 yılımıza yön verecek kararlar bekliyor(du). maaysan@superonline.com Füze ve Kalkan Ankara Temsilcimiz Utku Çakırözer, füze kalkanı konusunda yürütülen pazarlığın içyüzünü ortaya çıkardı: AKP iktidarı, füze kalkanına razı, ancak İzmir’deki NATO Hava Unsur Komutanlığı’nın kaldırılmamasını istiyor. Böylece, füze kalkanındaki düğme İzmir’de, dolayısıyla Türkiye’de olacakmış! Düğme bizde filan olmayacak... Çünkü: NATO Hava Unsur Komutanlığı’ndaki komutan Korgeneral rütbesinde bir ABD’li. NATO Hava Unsur Komutanlığı kapatılmaz da, füze kalkanı için etkin hale getirilirse, komutan kim olacak? ABD’li Korgeneral. Yani, düğmenin üstündeki parmakta bir değişiklik olmayacak... Aslına bakarsanız, düğme doğrudan biz olacağız... Füze kalkanı dediğiniz şey ne? Özetle, ABD’nin kendi ülkesini korumak için koyduğu kalkanın giderek genişletilmesi... ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, geçen eylül ayında “başta Türkiye olmak üzere tüm müttefiklerin bölgesel ve küresel alanda yapıcı roller üstlenmesi gerektiği”ni söylemiş miydi? Söylemişti. Türkiye’ye konuşlandırılacak füze kalkanının “ulusal güvenliğin gereği” saymak filan bahane. Clinton’ın dediği oluyor. Türkiye, ABD için bölgesel alanda yapıcı role soyunuyor, yine. Emekli diplomat Daver Darende’nin dediği gibi: “Konuşlanması öngörülen füze savunma sistemi planlanırken Avrasya’ya yönlendirilmesi düşünülmüştür.” Bir zamanlar Ortak Pazar tartışması sürdülürken bağımsızlıkçı gençler mitinglerde bağırırlardı: “Onlar ortak, biz pazar.” Şimdi onlar füze, biz kalkan... Şaş Meclis’te ve mahkemede Kürtçe konuşulmasından sıkıntı duyanlar varmış. Sahi, devlet televizyonunda etnik dilde yayın yapan TRTŞeş’i açanlar, şimdi niye şaşıyorlar? Düzeltme: günkü Ankara Geçen pazartesi Kulisi’nde Atatürk’ü ziyaret eden İngiltere Kralı’nın 5. Edward olduğunu yazmıştık. Doğrusu 8. Edward olacak. Okurlarımızdan özür dileriz. Türk devrimi, bir özgüven ve çalışkanlık atılımıdır. Bunun bir örneğini, Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği Başkanı Prof. Dr. Güler Yalçın anlattı: “Köy Enstitüleri kuruldukları bölgelerde bulunan ürünleri üretir, kendi gereksinimlerini sağlar, artanları da enstitünün giderlerine katkı sağlamak üzere çevrede satarlardı. O dönemde yaşayanlardan, Trabzon Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nde Çalışkanlığa Örnek 1940’lı yıllarda öğrencilerin usta balıkçılarla birlikte tonlarca hamsi avladığını, konserve yapılıp satılmaya bile başlanmış olduğunu öğreniyoruz. Balıkları tutan teknelerden birinin yapılış hikâyesini bize torun Kenan Kaya ulaştırdı. 28 Temmuz 1945 tarihinde, Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nde görevli Haşim öğretmen, hamsi avı için denizdeyken fırtınaya yakalanır ve Çamburnu limanına sığınır, orada tekne ustası Ahmet Kaya ve oğlu Vahit Kaya ile tanışırlar. Haşim öğretmen hemen oracıkta Köy Enstitülerinin kurucusu Tonguç’un adını taşıyan motorun siparişini vermeyi düşünür. İş gerçekleşir. Enstitüsü malzemesini verecek, usta işçiliğini yapacaktır. 3 ay süren yapım boyunca ve 1953 yılında kaybettiğimiz usta ve halen hayatta olan oğlunun Köy Enstitüsünde ne unutulmaz anıları olmalı ki, ‘Tonguç motoru’nun fotoğrafını saklamışlar. Bizi buldular. İsmail Hakkı Tonguç adı kurduğu eğitim sistemiyle ölümsüzleşti. Biz de bu motorun fotoğrafını TÜYAP 29. İstanbul Kitap Fuarı sergileyerek onu bir kez daha andık.” Öğretmen SADIK ÇELİK İnsan yaşamında her ilk bir başka anlam taşır. İlk öğretmenlerimiz de bu “bir başka anlamlı” ilklerimizdendir. Yaşadığımız süre boyunca bizimle birlikte canlılığını sürdürecek olan düşünce yapımızın oluşumunda ilk öğretmenlerimizin şüphesiz ki çok ayrı bir yeri vardır. Sadece bizim değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlanma felsefesi temelleri üzerinde yükselmesinde de onların emeği göz ardı edilemez. Hepimiz için ayrı bir öneme sahip olması gereken 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlayarak sözü onlardan birine bırakalım: Artvinli öğretmen Kirman Topçu’ya. Kendisi gibi öğretmen olan yeğeni Ayhan Topçu’nun dilinden, bir eğitimcinin, Doğu’nun, değişimin, cesaretin, azmin ve ışığın öyküsü. “Yıl 1964… Trabzon’un Of ilçesi Hayrat bucağına bağlı bir dağ köyüne geldik. Öğretmendi amcam. Artvin Öğretmen Okulu mezunuydu. Üçüncü yılıydı meslekte. Beni de yanına almıştı; ilkokula başlayacaktım. O okutacaktı. İki derslik, küçük bir idare odası ve öğretmen lojmanı olan taş duvarlı bir binaydı okul. Sanki terk edilmiş ya da hiç kullanılmamış hissi veriyordu insana. İşe koyuldu amcam… Marangoz gibiydi; duvarcı gibiydi; camcı gibiydi… Gündüzleri onarım yapıyor, okulun öğretmen lojmanının içini dışını kireçle badanalıyor; akşamları Orhan Kemal, Mahmut Makal ve de büyük bir zevkle Fakir Baykurt okuyordu. Ne de olsa öğretmen okulunda Fakir Baykurt’ un öğrencisi olma onurunu yaşamış... Aradan geçen biriki hafta içinde okula uğrayan köylülerden bazılarının ‘Hocam boşuna bu kadar uğraşmayın talebe gelmez buraya’ dediğini hatırlıyorum. Sonradan öğrendik ki, okul yapılalı beşaltı yıldan fazla olmuş; öğretmen de gelmiş ancak köylüler çocuklarını yıllardır okul yerine Kuran kurslarına gönderdikleri için okulda eğitim öğretim yapılamamış. Muhtar imam ve köyün ileri gelenleriyle içten sağlıklı ve samimi bir iletişim kuran yeni öğretmen Kirman Topçu neticede köylüleri ikna etti. Okulun iki dersliği de öğrencisine kavuştu. Okula başlayanların büyük çoğunluğu 1415 yaşın üstündeydi. Tutucu bir yapının egemen olduğu bu yörede kız ve erkek öğrencilerin bir arada, aynı sınıfta okumalarına, aynı bahçede birlikte oynamalarına ilk başlarda gelen olumsuz tepkileri de zaman içinde aşmayı becerdi. Kısa sürede köyün dostluğunu ve güvenini kazandı. ‘Cami cemaati’yle de ‘kahve cemaati’yle de aynı saygı /sevgi ekseninde bir diyalog oluşturdu. Eğitimsizliğin yanı sıra çok yaygın olarak görülen silah taşıma ve bulundurma alışkanlığının da etkisiyle oluşmuş husumet ve düşmanlıklar çocuklar arasında da (aile büyüklerinin tembih ve telkini sonucu olduğu çok açık!) sürdürülüyordu. Genç öğretmen bu sorunu da çözmeyi başardı; öğrencilere sevgiyle, barış içinde birlikte yaşamanın hazzını tattırdı. İkinci yıl okula bir öğretmen daha atandı. Üçüncü yıl okulda ikili (çift tedrisata) öğretime geçildi. Öğretmen sayısı dörde çıktı. Beşinci sınıfı bitirdiğim 1969 yılında oradan ayrıldık. Öğretmen Kirman Topçu’yu, bir baba, bir oğul, bir ağabey ve bir kardeş uğurlar gibi uğurladılar. 15 yıl sora 1984’te, o köye tekrar gittiğimde Kirman Topçu adı bir efsane gibiydi. Köyde beş tane ilkokul olduğunu, bunlardan ikisinin yanında ortaokul da açıldığını söylediler. Evet o bir öğretmendi! Cumhuriyetin öğretmeniydi; köy çocuğuydu; öğretmen okulunun güneşinden almıştı ışığını. Bilinci Atatürkçü düşünceyle ışımış, ufku ulusaldan evrensele uzanan bilgiyle aydınlanmıştı. Yüreğinin kılcalları Yunus’tan, Karacaoğlan’dan, Mevlana’dan akıp gelen insan sevgisi ve hoşgörünün ipeğiyle örülmüştü. Çalışkandı, üretkendi, önderdi, sorun çözen, soran sorgulayandı. Mücadeleden kaçmayan, aklın ve bilginin rehberliğinde korkmadan, cesaretle, doğruluğuna inandığı yola baş koymuş bir Atatürkçü, bir devrimci öğretmendi o. Çalıştığı ve yaşadığı çevreyi aydınlatabilme, İnsan gibi insan, adam gibi adam olmaya aday bireyler yetiştirebilme idealine adanmış bir hayat felsefesinin temelinde yatan işte bu aydınlanmacı bilinçti. Bağımsız, başı dik özgürce yaşamayı insan olabilmenin ‘olmazsa olmaz koşulu’ olarak bilincine kazımamışsa; onur, gurur, namus ve şeref gibi değerleri içselleştirip yüreğinin derinliklerine işleyememişse; ‘Özgürlük ve bağımsızlık bir kez kazanılıp sonsuza dek yaşatılamaz; onu her nesil her gün yeniden kazanmalıdır!’ özdeyişini idrak edememişse kişi, öğretmen (olamamıştır düşüncesindeyim!) olmasın.” Anadolu aydınlanmasına emek vermiş ve vermekte olan, her türlü baskı ve yıldırma politikalarına rağmen bu uğurda mücadele etmiş ve etmekten vazgeçmeyen, sabırlı, cefakâr ve fedakâr tüm isimsiz, yurtsever eğitimcilerimize ithaf olunur. sadik.celik@keyveni.com.tr HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Hastalara kayna 1 tılarak içirilen pekmez, yağ ve baharat 2 karışımı. 2/ Yapısı 3 na girdiği sözcüğe 4 “biçiminde, yolunda” anlamı katan 5 yabancı önek... Saz 6 takımında usul vur7 maya yarayan tef. 3/ Bir tür başörtü 8 sü... Kaplarda su 9 nedeniyle oluşan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tortu. 4/ Bir evin yabancıların girmesine izin veril 1 S U F L Ö R S İ meyen bölümü. 5/ Kutsal 2 O B A T E R E S bir güce, bir dileği yerine 3 F U L Y A A R İ getirmesi için yapılan va 4 İ D A N A F O R at... Terbiyesiz kimse. 6/ 5 T İ R Y A K T İ Eski Mısır’da güneş tan6A Y A Z A GON rısı... İnce bulgur. 7/ AfE P S İ L ON rika’da bir ülke... Mes 7 8E T E K A Y İ N lek. 8/ Türkiye’nin ilk de9Ş L İ G A N A niz araştırma gemisinin adı... Argoda marka düşkünü züppe kimselere verilen ad. 9/ Acı badem ağacı... Pamuk kozası. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sıcak su kaynağı. 2/ Karışık renkli... Bir yapının konut olarak kullanılan bölümlerinden her biri. 3/ Kabakulak hastalığı,.. Hava basıncı birimi. 4/ Camilerde parmaklıklarla çevrilmiş yer. 5/ Atıf Yılmaz’ın bir filmi... Köpek. 6/ Radyum elementinin simgesi... Denizde kullanılan halka biçiminde cankurtaran. 7/ Bir Afrika ülkesinin başkenti... Uğraş. 8/ “Kaddi dildâra kimi dedi kimi elif / Herkesin maksudu bir amma rivayet muhtelif” (Kanuni Sultan Süleyman)... Okyanusya halklarının erkeklik ve bereket tanrısı. 9/ “Delice” de denilen ve ekin tarlalarını saran zehirli bir ot... Şırası alınmış üzüm posası. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear