Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                CMYB  C M Y B  27 EK M 2010 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA  DİZİ 9  D  iriliş  Çanakkale 1915”, “Şu Çılgın  Türkler” ve “Cumhuriyet  Türk Mu  cizesi” adlı kitaplarla Türkiye Üçlemesi’ni  kaleme alan Turgut Özakman’ın yeni ki  tabı olan “Cumhuriyet  Türk Mucizesi”nin ikin  ci cildi 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda okur  larla buluşacak. Yaklaşık bir yıl önce çıkan ilk cilt  te İzmir’in kurtuluşuyla (9 Eylül 1922) başlayıp  Cumhuriyetin ilanına (29 Ekim 1923) kadar olan  dönemi ele alan Özakman, ikinci ciltte ise Cum  huriyetin ilanından Ulu Önder Atatürk’ün yaşa  mını yitirmesine (10 Kasım 1938) kadar geçen 15  yıllık döneme ışık tutuyor.  Usta yazar Özakman’ın kaleme aldığı “Cum  huriyet  Türk Mucizesi”nin ikinci cildi, Çanak  kale destanı ile başlayan Milli Mücadele döneminde  Kuvayi Milliye ruhuyla devam eden süreci Cum  huriyetin ilanından Atatürk’ün yaşamını yitirme  sine kadar süren çağdaşlaşma öyküsü tamamlıyor.  1915 ile 1938 yılları arasındaki 23 yıllık dönemi bel  gelere dayanarak anlattığı Türkiye Üçlemesi’nde  yer alan kitapları 100’lerce baskı yaparak 7’den  77’ye herkesin büyük beğeniyle okuduğu Özakman,  serinin son kitabı olan Cumhuriyet  Türk Muci  zesi’nin ikinci cildini “Bugüne kadar en çok emek  verdiğim kitap” diye vurguluyor.  Usta yazar Turgut Özakman ile serinin son ki  tabı ve kitapta ele aldığı çağdaşlaşma destanıyla  ilgili yaptığımız söyleşide yönelttiğimiz sorular  ve yanıtlar şöyle:   Cumhuriyet  Türk Mucizesi’nin ilk cildinde  13 aylık bir dönemi anlatırken, ikinci ciltte 15 yıl  lık bir dönemi ele alıyorsunuz. Bu ayrımın ge  rekçeleri nelerdir?   Atatürk dönemi diye ayırdım. Cumhuriyetin bü  tün özelliklerini orada bulmak mümkün. Bugünü o  güne borçluyuz. Bu 15 yıl, Atatürk dönemi; bir çağ  daşlaşma, uygarlaşma ve kalkınma destanıdır. İm  kânı zorlamak, büyük bir güçle mücadele etmek des  tanı yaratıyor. Türkiye’nin devraldığı maddi miras  dünyanın en zor durumda olan ülkelerinden biri ha  linde olmasına neden olmuştur.   Türkiye Cumhuriyeti’nin devraldığı  mirası anlatır mısınız?   12 milyon nüfusumuz vardı, bunun 3 milyonu tra  homluydu; tedavi edilmezse kör yapıyordu. Bulaşı  cı bir hastalık. Halkımızın 5’te 4’ü sıtmalı, yarıya ya  kını ya frengi ya verem... Sağlık durumumuz bu. Ço  cuk ölüm oranı yüzde 60’ın üzerinde. Devletin 337  doktoru var. 40 bin köy var, buna karşın 200’e ya  kın ebe var. Eczanesi olan il sayısı bir elimizdeki par  mak sayısını geçmiyor. 4 bin kilometre demiryolu var  ama bunun bir metresi bile bizim değil. Küçük sa  nayi var, devletin toplam sadece 4 tane fabrikası var.  Ağır sanayinin hayali bile yok. Böyle bir miras dev  raldık. Hem yoksuluz, hem de ilkeliz. Ortaçağda kal  mışız. Tanzimat bile girmemiş köylere. Kızlar oku  la gönderilmiyor, 1914 yılında bütün Os  manlı’nın sınırları içinde lisede okuyan  kız öğrenci sayısı 232 kişi. Çocukla  rımızın ancak 4’te 1’ini okula gö  türebiliyoruz. Öğretmenimiz yok,  okulumuz yok.   Cumhuriyetin ilanıyla başla  yan çağdaşlaşma hamlesi nasıl  gerçekleştirildi?   Uygarlaşmayı tüm Türkiye’ye yay  mak, çağı yakalamaya çalışmak nutukla  olacak iş değil. Yeni kurumlar, yeni ka  nunlar, yeni çalışmalar, yeni eğitimler...  Trahom hastalığı tamamen bilinçsizlikle  yayılıyordu ve kader gibi kabul ediliyordu.  Genç doktorlar önce trahomu yeniyorlar, son  ra sıtmayla mücadele ediyorlar. Bu hastalıklar  la mücadele eden doktor gruplarının gayretleriyle  büyük başarılar alınıyor. Bu doktorlar o zaman  Sağlık Bakanı olan Refik Saydam’ın üç katı  maaş alıyor. Bunu teklif eden de Refik Say  dam’ın kendisidir. Bugün nereye elinizi atsa  nız altında Atatürk’ün el izi, emeği çıkıyor. Hiç  bir konuda bir boşluk yok. Ama paran kadar  yaparsın. Atatürk’ün söylediği bu: “Biz bir  nesile ne kadar sığdırabilirsek, o kadarı  nı yapabiliriz. Ama bu hizmetlerin 34 ku  şak daha yürümesi lazım ki, Türkiye  gerçek kurtuluşa kavuşabilsin.” 34 ku  şak yürümedi bu iş. Siyasetimiz, bu çağ  daşlaşma projesini anlayamadı. Osmanlı’yı  da batıran kafa bu kafadır. Büyük Atatürk  projesini çok iyi anlamak lazım, Türki  ye’nin önündeki kurtuluş budur.  Özakman, yeni kitabında 15 yıllık Atatürk dönemini ayrıntılarıyla ele alıyor  K İ T A P T A N . . .  Meclis Cumhuriyetin  her şehirde 101  top atışıyla  kutlanması  nı kararlaş  tırmıştı. Karar tel  graflarla bütün illere duyuruldu.  İlk telgraf İstanbul Komutanlığı’nı dev  ralmış olan Şükrü Naili Gökberk Paşa’ya  ulaştı. İstanbul Belediyesi, kolordusuyla İs  tanbul’a gelen paşa onuruna ziyafet veri  yordu. Paşa telgrafa göz attı. Heyecanla aya  ğa kalkarak telgrafı İstanbul temsilcilerine  okudu: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Cum  huriyetin ilanını kararlaştırmıştır. Bunu 101  pare top atışıyla duyurunuz!”  Davetliler bu büyük kararı sevinç ve al  kışlarla karşıladılar, paşayı ve birbirlerini  kutladılar, bayramlaştılar. Paşanın karar  gâhı ve İstanbul Belediyesi harekete geçti.  Sokaklar aydınlatıldı ve bayraklarla süs  lendi. Sultanahmet Meydanı’nda kolordu  bandosu, Kadıköy Meydanı’nda tümen  bandosu marşlar çalmaya başladı. Gece ya  rısına doğru Selimiye Kışlası’ndan Cum  huriyet topları ateşe başladılar.  Dr. Adnan Adıvar da aldığı emir uyarınca  devrimi birer yazı ile gece yabancı elçilik  lere duyurdu.  Şehirler top sesleriyle çalkalanıyordu.  Cumhuriyetin ilan edildiğini öğrenen gele  nekçiler öfke içinde kıvrandılar. Top ve ban  do seslerini duyan halk sokaklara fırladı.   Okurlar ikinci ciltte hangi ko  nuları okuyacaklar?   Bu döneme ilişkin ne yaşandıysa  kitapta her şey var. Hiçbir şeyi at  lamadım. Bazı şeylere değinip geç  tim. Bazı şeyleri de ayrıntılarıyla an  lattım. 500’den fazla kitapta dola  nıp durarak, doğrunun özünü bul  maya çalışarak bu kitabı hazırladım.  Bazı farklı görüşler varsa onları bir  biriyle karşılaştırdım. En çok emek  verdiğim, zamanımı alan kitap da bu  kitap oldu. Kitabın sonundaki kay  nakça 70 sayfaya denk geliyordu.  Kitabı şişirmemek için kaynakçayı  kısalttım, yarıdan aşağı indirdim.  Olumsuz görüşleri de okudum. Ben  kitabımı bu dönemi övmek için  değil anlatmak için yazdım. Ama  öyle şeyler yapılmış ki övmemek el  de değil. O zamanki insanların az  mini, kararlılığını gördüğünüzde  gözleriniz doluyor. Sivas’la Erzu  rum arasında 150’ye yakın tünel  var. O dönemde tünel açma maki  neleri mi geldi? Bu tüneller kazma  kürekle açıldı. Bu dönemi bütün  cepheleriyle yalnız benim yazmam  yetmez ama ilk kez ben belgelere  dayanarak roman gibi yazdım. Bu  bana kalmamalıydı, bu benden ev  vel çok daha önce yapılmalıydı.   Cumhuriyetin ilk yıllarıyla ya  şama geçirilen Halkevlerinin top  lumun çağdaşlaşması anlamında  nasıl katkıları olmuştur?   Benim neslim Halkevlerinden  yetişmiştir. Biz oturmayı, konuş  mayı Halkevlerinden öğrendik.  Halkevlerini hiç görmemiş bir gen  cin Halkevleri hakkındaki kitabını  okudum. Önyargılı, birtakım ma  kalelerden yararlanarak Halkevle  rini faşist bir örgütlenme olarak  açıklamak hem tarihe ihanettir,  hem de çok büyük bir insafsızlıktır.  Benim bütün gençliğim oralarda  geçti, ben CHP’nin lafını bile duy  madım. Halkevlerini kapatmak bi  zim kültür hayatımıza vurulmuş  bir darbedir. Köy Enstitülerini ka  pamak da bir darbeydi. Halkımız 3  kuşaktır halk eğitimi görmedi.  Ben henüz ilkokula gitmiyor  dum, annem elimden tutar, Bakır  köy Halkevi’ndeki konferansa gö  türürdü. Çalışkan, ağırbaşlı bir ço  cuktum, dikkat ve saygıyla konfe  ransları izlerdim. Bir izlenimimi  söyleyeyim: Dinleyicilerin büyük  bir çoğunluğu hanımlardı. Çağ  daşlaşma böyle damla damla olur.  1930 yılına gelindiğinde atlet kız  larımız var. 1926’da Fenerbahçe  Voleybol Takımı’na mühendis  mektebinde okuyan kızımız müra  caat ediyor. “Kadınlar için vo  leybol takımı” yok deniliyor. Tar  tışıyor, ısrar ediyor ve erkekler  voleybol takımında o da oynama  ya başlıyor. Atatürk devrimleri art  arda yapılmasaydı Avrupa’yla ne il  gimiz olacaktı? Ortadoğulu, geri, il  kel, ortaçağda yaşayan bir devlet  olacaktık.  Bir grup mühendis, usta ve işçinin pa  yına, 125. km’deki yeri belirlenmiş ama da  ha el değmemiş son tüneli açmak düşmüştü. Ya  kındaki köy dolayısıyla buna İzzettin  Tüneli deniliyordu.  Daha önce hiç tünel açmamış  lardı. Bu iş için gerekli hiçbir ge  lişmiş aygıtları, araçları ve deneyleri yoktu. Sadece kaz  ma kürekleri vardı. İşi pratik olarak çözmeye karar ve  rerek, tüneli açmaya iki ucundan başlamışlardı.  Ortada buluşmak için basit pusulalara bakarak yön  saptıyor, kazarak ilerliyor, ilerledikçe madenci yöntemiyle  tavanı direklerle destekliyorlardı.  İş ağır ama sağlam ilerliyordu. İki uçtan hayli içeri gi  rilmişti. Hesaba göre bugün birbirlerinin kazma sesle  rini duymaları, ona göre ilerlemeleri gerekiyordu. Böy  lece yanlış yöne kayma olmayacak, ortada kafa kafaya  geleceklerdi. Bir an önce buluşmak için dar bir dehliz açıp  dizleri üzerinde arka arkaya ilerlediler. Dehlizler mum  fenerleriyle aydınlatılıyordu. Biriken taşı toprağı, en ön  deki işçi, elleriyle bir arkadakine itiyor, mo  loz böylece elden ele geriye kaydırılıyor  du. Yorulan kazmacı yerini kendinden son  rakine bırakıyordu. Her beşon  kazma vuruştan sonra kulaklarını  toprağa yapıştırıp karşı yanı din  liyorlardı. Akşama doğru en öndeki  kazmacı kulağını topraktan çekip heyecan içinde avaz avaz  bağırdı: “Ses duydum. Yaklaşıyoruz!”  Karşı yandakiler de kazma seslerini duymuş olmalıy  dılar. Kazmaları sık sık vurarak ilişki kurdular. Kazma  sesleri iyice yaklaştı. Boğuk insan sesleri de duyulmaya  başlamıştı artık. Aradaki toprak, birdenbire bir kazma  vuruşuyla yere yığıldı. Buluşmuşlardı. Arkadan biri mum  fenerini kaldırdı. Toz dağıldı. İki yandan en öndeki iş  çiler birbirlerini gördüler. İkisinin de gözleri tarif edil  mez bir gururla kocaman açılmıştı. Parıl parıl parlı  yorlardı. Atılıp kucaklaştılar ve sevinç içinde ağlamaya  başladılar. Başarmışlar, “Türkler beceremez” diyenle  ri yenmişlerdi.   Tüm bu olumsuzluklara karşın  Cumhuriyetin ilk yıllarında planlı  bir kalkınma yaşandı...   Cumhuriyet sıfıra yakın maddi  bir miras almıştır. Bunun üzerine  hem aydınlanmayı, hem çağdaşlaş  mayı hem de kalkınmayı eklemiştir.  Cumhuriyetin ilk bütçesi 118 milyon  liradır. Atatürk’ün o zaman söylediği  bir söz var: “Bir Amerikan ailesinin  bir yıllık geliri kadar bütçesi olan  hükümeti eleştirirken basın biraz in  saflı olmalı.” 1938 yılına gelindiğin  de de bütçe bunun 3 katı olamamış  tır; ama bu küçücük bütçelerle 4 bin  kilometre daha demiryolu, baraj,  elektrik santralları yapıyoruz. Doku  ma ve şeker fabrikaları kuruyoruz.  Bu fabrikalar kurulduğunda yalnızca  fabrika olarak kurulmuyor. Bunlara  lojmanlar yapılıyor; fabrikaların re  virleri, okulları, konferans salonları,  gazinoları, parkları oluyor. İşçiye  sağlanan imkânlar, işçinin rüyasında  bile yok o dönemde. İşte Cumhuriyet  böyle bir destan. Atatürkçülük çok  yakın zamanlarda, son 20 yıl içeri  sinde anlaşılıp, değerlendirilmeye  başlanmıştır. Atatürkçülüğün aydın  lanma olduğunu Bedia Akarsu Hoca  ilk kez yazmıştır, bunun topyekun bir  kalkınma olduğunu ilk defa Sina Ak  şin Hoca yazmıştır.  BİR AMERİKAN  AİLESİNİN BİR YILLIK  GELİRİ KADAR BÜTÇE  K İ T A P T A N ...  ‘Bu dönemi yazmak  bana kalmamalıydı’  Y A R I N : C U M H U R Y E T A T A T Ü R K ’ Ü N S Ö Z C Ü S Ü O L D U  Cumhuriyet destandır  Ö  zakman  “Atatürk’ün  söylediği bu:  ‘Biz bir nesile ne  kadar sığdırabilirsek,  o kadarını yapabiliriz.  Ama bu hizmetlerin 3  4 kuşak daha  yürümesi lazım ki,  Türkiye gerçek  kurtuluşa  kavuşabilsin.’ 34  kuşak yürümedi bu iş.  Siyasetimiz, bu  çağdaşlaşma projesini  anlayamadı.  Osmanlı’yı da batıran  kafa bu kafadır” diyor.  RÖVEŞATA  MİNE G. KIRIKKANAT  Ruh Çağırsak,  Adalet Gelir mi?  Hrant Dink’in onurlu duruşuna, köklü sol  mantığına, hakkaniyet duygusuna ve insanca  kardeşliği hiç göz ardı etmeden sürdürdüğü  davasını Türkiye dışındaki kin odaklarının manipüle  etmesine asla izin vermeden savunmasına çok  ama çok saygı duyardım.  Kusursuz bir insandı, Hrant Dink. Alabildiğine iyi  yürekli ve cömert. Ne ün umurundaydı ne para.  Kendisini, çok kez katıldığı Kiosk programına yine  çağırdığım bir gün: “Ermeni gazeteci diye tüm  kanallar beni çağırıyor. Oysa bu ülkede Agos’tan çok  daha eski Ermeni gazeteleri, babadan oğula  gazetecilik kültürü olup konuşmayı hak eden çok  değerli insanlar var, bari sen onlara yer aç, onlara  söz ver, Mine!” dedi. Sevgili dostum Ara  Koçunyan’ı ve dededen toruna sürdürdüğü,  Türkiye’nin Ermeni dilinde yayımlanan en eski  gazetesi (1908) Jamanak’ı böyle keşfettim...  Hrant Dink’in kanı Türkiye’nin kara lekeli insanlık  ve insafsızlık tarihine, bence ırkçılıktan çok daha  uzun menzilli bir silahla düştü: “Türk İslam  Sentezi”nin kurşunuyla katledilen “sol”  düşüncenin kızılıyla yazıldı. Öldürüldüğü gün,  en azından benim içimde vurularak kırılan,  Uğur Mumcu öldürüldüğünde duyduğum  acıdan farksızdır.  Ne var ki Hrant Dink’in katli bitmedi, cinayet  sürüyor! Bedeni öldü, ruhuna dört yıldır  beklediği adaleti vermeyerek işkence ediyor,  her geçen gün, onun anısını yaşatan ailesinin  yüreğinde ve zaten insanlık vicdanında, yeni  bir yara daha açıyorlar.  Soruşturması, gerçek katiller kadar gerçek  azmettiricileri gizlemek üzerine kurulu bu  cinayette, bence her şeyden önce Hrant  Dink’in Türkiye dışındaki Ermeni diyasporasını  eleştirdiği ve yazdığı en güzel, en doğru  yazılardan biri olan makalesini, hem de  bilirkişi raporunun tersine bir kararla 6 ay  hapis cezasıyla “ödüllendirerek”, yazarını  Türk düşmanı, dolayısıyla hedef haline  getiren zekâ ve zihniyet yargılanmalıydı.  Yargılayanlar yargılanması gerekenler  olduğu için yargılanmadılar, asla da  yargılanmayacaklar, elbette.  Ama bırakın hedef göstericileri, bu cinayette  devlet suçu işleyenlere açılan davanın sanık  sandalyesinde, Hrant Dink’in öldürüleceğini bile bile  göz yuman “üst rütbeli” görevliler bile yok! Hepi  topu ikinci derecede bir iki polis ile bir iki  jandarmadan güya hesap sorulacak diye  bekliyoruz... Tetikçi davasında ise 15 duruşmadan  hiçbir sonuç alınamadı ve dört yıl sonra varılan  nokta, katil zanlısı Ogün Samast’ın “taş atan  çocuklar” yasasından yararlandırılarak  yargılanmasının çocuk mahkemesine aktarılması...  Karar doğru mu? Çıkarılan yeni yasa  doğrultusunda, evet.  Ama suça itilmiş çocuklara ilişkin bu yasayı  çıkartan iktidar, üstelik eleştirdiği bir Yargıtay’ın,  Hrant Dink’e yazdığı en doğru ve yurtsever yazısı  nedeniyle 301. maddeden aldığı hapis cezasını  onamasını, dün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi  önünde bir Nazi’ye atıfta bulunan “nefret söyleminin  engellenmesi” gerekçesiyle savunduysa...  Bugün ise herhangi bir dava hakkında görüş  açıklamak yetkisi asla olmayan Hükümet Sözcüsü  Cemil Çiçek, zanlı Ogün Samast’ın çocuk  mahkemesinde yargılanmasını “18 yaşından küçük  herkes çocuktur” diye savunuyorsa...  Okudukları yazıyı anlamayanların Hrant Dink’in  “Türklüğü aşağıladığına” karar verdiği zihniyetle, o  zihniyeti AİHM’de savunup, Ogün Samast’ı da  “çocuk mahkemesi”ne gönderen zihniyet arasında  bir gönül birlikteliği vardır, bir....  Yasasını çıkaranlar, ne çocuk suçlulara adalet,  zaten ne de genel anlamda adaletin  gerçekleşmesine ilişkin en küçük bir ilgi, bilgi ve  kaygı taşımamaktadırlar, iki...  Çocuk mahkemelerinin kurulma amacı, çocuk  suçluyu henüz ıslahı mümkünken, en kısa zamanda  yargılamaktır.  Cinayetten dört yıl sonra, kazık kadar Ogün  Samast’ı “çocuk mahkemesi”ne gönderen zekâ ve  vicdandan beklenen adaleti, ruh çağırma seansında  aramak, katilinin kim ya da kimler olduğunu Hrant’ın  aziz ruhuna sormak, bence daha mantıklı olur.  kirikkanat@mgkmedya.com  www.mgkmedya.com  İstanbul Haber Servisi  Medya, gazeteci  lik, dijital trendler, pazarlama, satış ve tekno  loji dünyasındaki gelişmeler, “Yeni Medya  Düzeni” konferansı ile tartışıldı.  İstanbul Kongre Merkezi’ndeki konferansın  açılış konuşmasını Doğuş Holding Yönetim Ku  rulu Başkanı Ferit Şahenk yaptı. Şahenk, yeni  medya düzeninin herkese daha şeffaf bir dünya  vaat ettiğini söyleyerek, “Yeni medya düzeni  üzerinde üç ana unsur var. 1.’si gelişme ve ya  yılma hızı artan teknoloji, 2.’si hizmet alanlar,  bizler, yani tüketiciler. 3.’sü hizmet sunanlar.  Bu üç temel unsurun birbiriyle etkileşimini ir  delemeden yeni düzeni anlamak çok zor” dedi.  Bilişim teknolojisinin tüketici için doğal ve hız  landırılmış öğrenme süreci yarattığının altını çi  zen Şahenk, “Tüketici artık daha donanımlı ve  güçlü. Artık tercihlerini net olarak ortaya ko  yabilen bir müşteri profilinden ve büyük bir  kitleden söz ediyoruz. Bu sektör için büyük bir  fırsat ama aynı zamanda da büyük bir risk.  Yeni tüketici hata affetmiyor, yanlışınızın be  delini çok ağır ödüyorsunuz” diye konuştu.  Konferanta daha sonra WIRED Genel Yayın  Yönetmeni Chrıs Anderson, The New York Ti  mes Yönetim Kurulu Başkanı Arthur Sulzber  ger Jr, Facebook Uluslararası İş Geliştirme Baş  kanı Christian Hernandez, CBS Interactive  Music Group Başkanı David Goodman,  MSNBC yorumcusu Cenk Uygur ve Pazarlama  Guru’su Seth Godin da birer sunum yaptı.  YENİ MEDYA DÜZENİ  ‘Tüketici artık  hata affetmiyor’   
            
    
