23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 27 EK M 2010 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 D iriliş Çanakkale 1915”, “Şu Çılgın Türkler” ve “Cumhuriyet Türk Mu cizesi” adlı kitaplarla Türkiye Üçlemesi’ni kaleme alan Turgut Özakman’ın yeni ki tabı olan “Cumhuriyet Türk Mucizesi”nin ikin ci cildi 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda okur larla buluşacak. Yaklaşık bir yıl önce çıkan ilk cilt te İzmir’in kurtuluşuyla (9 Eylül 1922) başlayıp Cumhuriyetin ilanına (29 Ekim 1923) kadar olan dönemi ele alan Özakman, ikinci ciltte ise Cum huriyetin ilanından Ulu Önder Atatürk’ün yaşa mını yitirmesine (10 Kasım 1938) kadar geçen 15 yıllık döneme ışık tutuyor. Usta yazar Özakman’ın kaleme aldığı “Cum huriyet Türk Mucizesi”nin ikinci cildi, Çanak kale destanı ile başlayan Milli Mücadele döneminde Kuvayi Milliye ruhuyla devam eden süreci Cum huriyetin ilanından Atatürk’ün yaşamını yitirme sine kadar süren çağdaşlaşma öyküsü tamamlıyor. 1915 ile 1938 yılları arasındaki 23 yıllık dönemi bel gelere dayanarak anlattığı Türkiye Üçlemesi’nde yer alan kitapları 100’lerce baskı yaparak 7’den 77’ye herkesin büyük beğeniyle okuduğu Özakman, serinin son kitabı olan Cumhuriyet Türk Muci zesi’nin ikinci cildini “Bugüne kadar en çok emek verdiğim kitap” diye vurguluyor. Usta yazar Turgut Özakman ile serinin son ki tabı ve kitapta ele aldığı çağdaşlaşma destanıyla ilgili yaptığımız söyleşide yönelttiğimiz sorular ve yanıtlar şöyle: Cumhuriyet Türk Mucizesi’nin ilk cildinde 13 aylık bir dönemi anlatırken, ikinci ciltte 15 yıl lık bir dönemi ele alıyorsunuz. Bu ayrımın ge rekçeleri nelerdir? Atatürk dönemi diye ayırdım. Cumhuriyetin bü tün özelliklerini orada bulmak mümkün. Bugünü o güne borçluyuz. Bu 15 yıl, Atatürk dönemi; bir çağ daşlaşma, uygarlaşma ve kalkınma destanıdır. İm kânı zorlamak, büyük bir güçle mücadele etmek des tanı yaratıyor. Türkiye’nin devraldığı maddi miras dünyanın en zor durumda olan ülkelerinden biri ha linde olmasına neden olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin devraldığı mirası anlatır mısınız? 12 milyon nüfusumuz vardı, bunun 3 milyonu tra homluydu; tedavi edilmezse kör yapıyordu. Bulaşı cı bir hastalık. Halkımızın 5’te 4’ü sıtmalı, yarıya ya kını ya frengi ya verem... Sağlık durumumuz bu. Ço cuk ölüm oranı yüzde 60’ın üzerinde. Devletin 337 doktoru var. 40 bin köy var, buna karşın 200’e ya kın ebe var. Eczanesi olan il sayısı bir elimizdeki par mak sayısını geçmiyor. 4 bin kilometre demiryolu var ama bunun bir metresi bile bizim değil. Küçük sa nayi var, devletin toplam sadece 4 tane fabrikası var. Ağır sanayinin hayali bile yok. Böyle bir miras dev raldık. Hem yoksuluz, hem de ilkeliz. Ortaçağda kal mışız. Tanzimat bile girmemiş köylere. Kızlar oku la gönderilmiyor, 1914 yılında bütün Os manlı’nın sınırları içinde lisede okuyan kız öğrenci sayısı 232 kişi. Çocukla rımızın ancak 4’te 1’ini okula gö türebiliyoruz. Öğretmenimiz yok, okulumuz yok. Cumhuriyetin ilanıyla başla yan çağdaşlaşma hamlesi nasıl gerçekleştirildi? Uygarlaşmayı tüm Türkiye’ye yay mak, çağı yakalamaya çalışmak nutukla olacak iş değil. Yeni kurumlar, yeni ka nunlar, yeni çalışmalar, yeni eğitimler... Trahom hastalığı tamamen bilinçsizlikle yayılıyordu ve kader gibi kabul ediliyordu. Genç doktorlar önce trahomu yeniyorlar, son ra sıtmayla mücadele ediyorlar. Bu hastalıklar la mücadele eden doktor gruplarının gayretleriyle büyük başarılar alınıyor. Bu doktorlar o zaman Sağlık Bakanı olan Refik Saydam’ın üç katı maaş alıyor. Bunu teklif eden de Refik Say dam’ın kendisidir. Bugün nereye elinizi atsa nız altında Atatürk’ün el izi, emeği çıkıyor. Hiç bir konuda bir boşluk yok. Ama paran kadar yaparsın. Atatürk’ün söylediği bu: “Biz bir nesile ne kadar sığdırabilirsek, o kadarı nı yapabiliriz. Ama bu hizmetlerin 34 ku şak daha yürümesi lazım ki, Türkiye gerçek kurtuluşa kavuşabilsin.” 34 ku şak yürümedi bu iş. Siyasetimiz, bu çağ daşlaşma projesini anlayamadı. Osmanlı’yı da batıran kafa bu kafadır. Büyük Atatürk projesini çok iyi anlamak lazım, Türki ye’nin önündeki kurtuluş budur. Özakman, yeni kitabında 15 yıllık Atatürk dönemini ayrıntılarıyla ele alıyor K İ T A P T A N . . . Meclis Cumhuriyetin her şehirde 101 top atışıyla kutlanması nı kararlaş tırmıştı. Karar tel graflarla bütün illere duyuruldu. İlk telgraf İstanbul Komutanlığı’nı dev ralmış olan Şükrü Naili Gökberk Paşa’ya ulaştı. İstanbul Belediyesi, kolordusuyla İs tanbul’a gelen paşa onuruna ziyafet veri yordu. Paşa telgrafa göz attı. Heyecanla aya ğa kalkarak telgrafı İstanbul temsilcilerine okudu: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Cum huriyetin ilanını kararlaştırmıştır. Bunu 101 pare top atışıyla duyurunuz!” Davetliler bu büyük kararı sevinç ve al kışlarla karşıladılar, paşayı ve birbirlerini kutladılar, bayramlaştılar. Paşanın karar gâhı ve İstanbul Belediyesi harekete geçti. Sokaklar aydınlatıldı ve bayraklarla süs lendi. Sultanahmet Meydanı’nda kolordu bandosu, Kadıköy Meydanı’nda tümen bandosu marşlar çalmaya başladı. Gece ya rısına doğru Selimiye Kışlası’ndan Cum huriyet topları ateşe başladılar. Dr. Adnan Adıvar da aldığı emir uyarınca devrimi birer yazı ile gece yabancı elçilik lere duyurdu. Şehirler top sesleriyle çalkalanıyordu. Cumhuriyetin ilan edildiğini öğrenen gele nekçiler öfke içinde kıvrandılar. Top ve ban do seslerini duyan halk sokaklara fırladı. Okurlar ikinci ciltte hangi ko nuları okuyacaklar? Bu döneme ilişkin ne yaşandıysa kitapta her şey var. Hiçbir şeyi at lamadım. Bazı şeylere değinip geç tim. Bazı şeyleri de ayrıntılarıyla an lattım. 500’den fazla kitapta dola nıp durarak, doğrunun özünü bul maya çalışarak bu kitabı hazırladım. Bazı farklı görüşler varsa onları bir biriyle karşılaştırdım. En çok emek verdiğim, zamanımı alan kitap da bu kitap oldu. Kitabın sonundaki kay nakça 70 sayfaya denk geliyordu. Kitabı şişirmemek için kaynakçayı kısalttım, yarıdan aşağı indirdim. Olumsuz görüşleri de okudum. Ben kitabımı bu dönemi övmek için değil anlatmak için yazdım. Ama öyle şeyler yapılmış ki övmemek el de değil. O zamanki insanların az mini, kararlılığını gördüğünüzde gözleriniz doluyor. Sivas’la Erzu rum arasında 150’ye yakın tünel var. O dönemde tünel açma maki neleri mi geldi? Bu tüneller kazma kürekle açıldı. Bu dönemi bütün cepheleriyle yalnız benim yazmam yetmez ama ilk kez ben belgelere dayanarak roman gibi yazdım. Bu bana kalmamalıydı, bu benden ev vel çok daha önce yapılmalıydı. Cumhuriyetin ilk yıllarıyla ya şama geçirilen Halkevlerinin top lumun çağdaşlaşması anlamında nasıl katkıları olmuştur? Benim neslim Halkevlerinden yetişmiştir. Biz oturmayı, konuş mayı Halkevlerinden öğrendik. Halkevlerini hiç görmemiş bir gen cin Halkevleri hakkındaki kitabını okudum. Önyargılı, birtakım ma kalelerden yararlanarak Halkevle rini faşist bir örgütlenme olarak açıklamak hem tarihe ihanettir, hem de çok büyük bir insafsızlıktır. Benim bütün gençliğim oralarda geçti, ben CHP’nin lafını bile duy madım. Halkevlerini kapatmak bi zim kültür hayatımıza vurulmuş bir darbedir. Köy Enstitülerini ka pamak da bir darbeydi. Halkımız 3 kuşaktır halk eğitimi görmedi. Ben henüz ilkokula gitmiyor dum, annem elimden tutar, Bakır köy Halkevi’ndeki konferansa gö türürdü. Çalışkan, ağırbaşlı bir ço cuktum, dikkat ve saygıyla konfe ransları izlerdim. Bir izlenimimi söyleyeyim: Dinleyicilerin büyük bir çoğunluğu hanımlardı. Çağ daşlaşma böyle damla damla olur. 1930 yılına gelindiğinde atlet kız larımız var. 1926’da Fenerbahçe Voleybol Takımı’na mühendis mektebinde okuyan kızımız müra caat ediyor. “Kadınlar için vo leybol takımı” yok deniliyor. Tar tışıyor, ısrar ediyor ve erkekler voleybol takımında o da oynama ya başlıyor. Atatürk devrimleri art arda yapılmasaydı Avrupa’yla ne il gimiz olacaktı? Ortadoğulu, geri, il kel, ortaçağda yaşayan bir devlet olacaktık. Bir grup mühendis, usta ve işçinin pa yına, 125. km’deki yeri belirlenmiş ama da ha el değmemiş son tüneli açmak düşmüştü. Ya kındaki köy dolayısıyla buna İzzettin Tüneli deniliyordu. Daha önce hiç tünel açmamış lardı. Bu iş için gerekli hiçbir ge lişmiş aygıtları, araçları ve deneyleri yoktu. Sadece kaz ma kürekleri vardı. İşi pratik olarak çözmeye karar ve rerek, tüneli açmaya iki ucundan başlamışlardı. Ortada buluşmak için basit pusulalara bakarak yön saptıyor, kazarak ilerliyor, ilerledikçe madenci yöntemiyle tavanı direklerle destekliyorlardı. İş ağır ama sağlam ilerliyordu. İki uçtan hayli içeri gi rilmişti. Hesaba göre bugün birbirlerinin kazma sesle rini duymaları, ona göre ilerlemeleri gerekiyordu. Böy lece yanlış yöne kayma olmayacak, ortada kafa kafaya geleceklerdi. Bir an önce buluşmak için dar bir dehliz açıp dizleri üzerinde arka arkaya ilerlediler. Dehlizler mum fenerleriyle aydınlatılıyordu. Biriken taşı toprağı, en ön deki işçi, elleriyle bir arkadakine itiyor, mo loz böylece elden ele geriye kaydırılıyor du. Yorulan kazmacı yerini kendinden son rakine bırakıyordu. Her beşon kazma vuruştan sonra kulaklarını toprağa yapıştırıp karşı yanı din liyorlardı. Akşama doğru en öndeki kazmacı kulağını topraktan çekip heyecan içinde avaz avaz bağırdı: “Ses duydum. Yaklaşıyoruz!” Karşı yandakiler de kazma seslerini duymuş olmalıy dılar. Kazmaları sık sık vurarak ilişki kurdular. Kazma sesleri iyice yaklaştı. Boğuk insan sesleri de duyulmaya başlamıştı artık. Aradaki toprak, birdenbire bir kazma vuruşuyla yere yığıldı. Buluşmuşlardı. Arkadan biri mum fenerini kaldırdı. Toz dağıldı. İki yandan en öndeki iş çiler birbirlerini gördüler. İkisinin de gözleri tarif edil mez bir gururla kocaman açılmıştı. Parıl parıl parlı yorlardı. Atılıp kucaklaştılar ve sevinç içinde ağlamaya başladılar. Başarmışlar, “Türkler beceremez” diyenle ri yenmişlerdi. Tüm bu olumsuzluklara karşın Cumhuriyetin ilk yıllarında planlı bir kalkınma yaşandı... Cumhuriyet sıfıra yakın maddi bir miras almıştır. Bunun üzerine hem aydınlanmayı, hem çağdaşlaş mayı hem de kalkınmayı eklemiştir. Cumhuriyetin ilk bütçesi 118 milyon liradır. Atatürk’ün o zaman söylediği bir söz var: “Bir Amerikan ailesinin bir yıllık geliri kadar bütçesi olan hükümeti eleştirirken basın biraz in saflı olmalı.” 1938 yılına gelindiğin de de bütçe bunun 3 katı olamamış tır; ama bu küçücük bütçelerle 4 bin kilometre daha demiryolu, baraj, elektrik santralları yapıyoruz. Doku ma ve şeker fabrikaları kuruyoruz. Bu fabrikalar kurulduğunda yalnızca fabrika olarak kurulmuyor. Bunlara lojmanlar yapılıyor; fabrikaların re virleri, okulları, konferans salonları, gazinoları, parkları oluyor. İşçiye sağlanan imkânlar, işçinin rüyasında bile yok o dönemde. İşte Cumhuriyet böyle bir destan. Atatürkçülük çok yakın zamanlarda, son 20 yıl içeri sinde anlaşılıp, değerlendirilmeye başlanmıştır. Atatürkçülüğün aydın lanma olduğunu Bedia Akarsu Hoca ilk kez yazmıştır, bunun topyekun bir kalkınma olduğunu ilk defa Sina Ak şin Hoca yazmıştır. BİR AMERİKAN AİLESİNİN BİR YILLIK GELİRİ KADAR BÜTÇE K İ T A P T A N ... ‘Bu dönemi yazmak bana kalmamalıydı’ Y A R I N : C U M H U R Y E T A T A T Ü R K ’ Ü N S Ö Z C Ü S Ü O L D U Cumhuriyet destandır Ö zakman “Atatürk’ün söylediği bu: ‘Biz bir nesile ne kadar sığdırabilirsek, o kadarını yapabiliriz. Ama bu hizmetlerin 3 4 kuşak daha yürümesi lazım ki, Türkiye gerçek kurtuluşa kavuşabilsin.’ 34 kuşak yürümedi bu iş. Siyasetimiz, bu çağdaşlaşma projesini anlayamadı. Osmanlı’yı da batıran kafa bu kafadır” diyor. RÖVEŞATA MİNE G. KIRIKKANAT Ruh Çağırsak, Adalet Gelir mi? Hrant Dink’in onurlu duruşuna, köklü sol mantığına, hakkaniyet duygusuna ve insanca kardeşliği hiç göz ardı etmeden sürdürdüğü davasını Türkiye dışındaki kin odaklarının manipüle etmesine asla izin vermeden savunmasına çok ama çok saygı duyardım. Kusursuz bir insandı, Hrant Dink. Alabildiğine iyi yürekli ve cömert. Ne ün umurundaydı ne para. Kendisini, çok kez katıldığı Kiosk programına yine çağırdığım bir gün: “Ermeni gazeteci diye tüm kanallar beni çağırıyor. Oysa bu ülkede Agos’tan çok daha eski Ermeni gazeteleri, babadan oğula gazetecilik kültürü olup konuşmayı hak eden çok değerli insanlar var, bari sen onlara yer aç, onlara söz ver, Mine!” dedi. Sevgili dostum Ara Koçunyan’ı ve dededen toruna sürdürdüğü, Türkiye’nin Ermeni dilinde yayımlanan en eski gazetesi (1908) Jamanak’ı böyle keşfettim... Hrant Dink’in kanı Türkiye’nin kara lekeli insanlık ve insafsızlık tarihine, bence ırkçılıktan çok daha uzun menzilli bir silahla düştü: “Türk İslam Sentezi”nin kurşunuyla katledilen “sol” düşüncenin kızılıyla yazıldı. Öldürüldüğü gün, en azından benim içimde vurularak kırılan, Uğur Mumcu öldürüldüğünde duyduğum acıdan farksızdır. Ne var ki Hrant Dink’in katli bitmedi, cinayet sürüyor! Bedeni öldü, ruhuna dört yıldır beklediği adaleti vermeyerek işkence ediyor, her geçen gün, onun anısını yaşatan ailesinin yüreğinde ve zaten insanlık vicdanında, yeni bir yara daha açıyorlar. Soruşturması, gerçek katiller kadar gerçek azmettiricileri gizlemek üzerine kurulu bu cinayette, bence her şeyden önce Hrant Dink’in Türkiye dışındaki Ermeni diyasporasını eleştirdiği ve yazdığı en güzel, en doğru yazılardan biri olan makalesini, hem de bilirkişi raporunun tersine bir kararla 6 ay hapis cezasıyla “ödüllendirerek”, yazarını Türk düşmanı, dolayısıyla hedef haline getiren zekâ ve zihniyet yargılanmalıydı. Yargılayanlar yargılanması gerekenler olduğu için yargılanmadılar, asla da yargılanmayacaklar, elbette. Ama bırakın hedef göstericileri, bu cinayette devlet suçu işleyenlere açılan davanın sanık sandalyesinde, Hrant Dink’in öldürüleceğini bile bile göz yuman “üst rütbeli” görevliler bile yok! Hepi topu ikinci derecede bir iki polis ile bir iki jandarmadan güya hesap sorulacak diye bekliyoruz... Tetikçi davasında ise 15 duruşmadan hiçbir sonuç alınamadı ve dört yıl sonra varılan nokta, katil zanlısı Ogün Samast’ın “taş atan çocuklar” yasasından yararlandırılarak yargılanmasının çocuk mahkemesine aktarılması... Karar doğru mu? Çıkarılan yeni yasa doğrultusunda, evet. Ama suça itilmiş çocuklara ilişkin bu yasayı çıkartan iktidar, üstelik eleştirdiği bir Yargıtay’ın, Hrant Dink’e yazdığı en doğru ve yurtsever yazısı nedeniyle 301. maddeden aldığı hapis cezasını onamasını, dün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde bir Nazi’ye atıfta bulunan “nefret söyleminin engellenmesi” gerekçesiyle savunduysa... Bugün ise herhangi bir dava hakkında görüş açıklamak yetkisi asla olmayan Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, zanlı Ogün Samast’ın çocuk mahkemesinde yargılanmasını “18 yaşından küçük herkes çocuktur” diye savunuyorsa... Okudukları yazıyı anlamayanların Hrant Dink’in “Türklüğü aşağıladığına” karar verdiği zihniyetle, o zihniyeti AİHM’de savunup, Ogün Samast’ı da “çocuk mahkemesi”ne gönderen zihniyet arasında bir gönül birlikteliği vardır, bir.... Yasasını çıkaranlar, ne çocuk suçlulara adalet, zaten ne de genel anlamda adaletin gerçekleşmesine ilişkin en küçük bir ilgi, bilgi ve kaygı taşımamaktadırlar, iki... Çocuk mahkemelerinin kurulma amacı, çocuk suçluyu henüz ıslahı mümkünken, en kısa zamanda yargılamaktır. Cinayetten dört yıl sonra, kazık kadar Ogün Samast’ı “çocuk mahkemesi”ne gönderen zekâ ve vicdandan beklenen adaleti, ruh çağırma seansında aramak, katilinin kim ya da kimler olduğunu Hrant’ın aziz ruhuna sormak, bence daha mantıklı olur. kirikkanat@mgkmedya.com www.mgkmedya.com İstanbul Haber Servisi Medya, gazeteci lik, dijital trendler, pazarlama, satış ve tekno loji dünyasındaki gelişmeler, “Yeni Medya Düzeni” konferansı ile tartışıldı. İstanbul Kongre Merkezi’ndeki konferansın açılış konuşmasını Doğuş Holding Yönetim Ku rulu Başkanı Ferit Şahenk yaptı. Şahenk, yeni medya düzeninin herkese daha şeffaf bir dünya vaat ettiğini söyleyerek, “Yeni medya düzeni üzerinde üç ana unsur var. 1.’si gelişme ve ya yılma hızı artan teknoloji, 2.’si hizmet alanlar, bizler, yani tüketiciler. 3.’sü hizmet sunanlar. Bu üç temel unsurun birbiriyle etkileşimini ir delemeden yeni düzeni anlamak çok zor” dedi. Bilişim teknolojisinin tüketici için doğal ve hız landırılmış öğrenme süreci yarattığının altını çi zen Şahenk, “Tüketici artık daha donanımlı ve güçlü. Artık tercihlerini net olarak ortaya ko yabilen bir müşteri profilinden ve büyük bir kitleden söz ediyoruz. Bu sektör için büyük bir fırsat ama aynı zamanda da büyük bir risk. Yeni tüketici hata affetmiyor, yanlışınızın be delini çok ağır ödüyorsunuz” diye konuştu. Konferanta daha sonra WIRED Genel Yayın Yönetmeni Chrıs Anderson, The New York Ti mes Yönetim Kurulu Başkanı Arthur Sulzber ger Jr, Facebook Uluslararası İş Geliştirme Baş kanı Christian Hernandez, CBS Interactive Music Group Başkanı David Goodman, MSNBC yorumcusu Cenk Uygur ve Pazarlama Guru’su Seth Godin da birer sunum yaptı. YENİ MEDYA DÜZENİ ‘Tüketici artık hata affetmiyor’
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear