23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Dünyadaki Yerimiz Dünya Ekonomik Forumu 2010 Raporu açıklandı. Türkiye’ye ilişkin ilginç veriler var bu raporda; bir göz atalım. Ülkemiz 134 ülke arasında ekonomide 131. sıradadır. Kadınerkek eşitliğinde 126. İşgücüne katılım oranında 125. Eğitim düzeyi sıralamasında 109. Siyasal yetkilendirmede 104. Sağlık ve yaşam ölçütleri açısından 61. sırada yer almaktadır. Bu veriler bütün olarak değerlendirildiğinde genel sıralamadaki yerimiz 125. sıradır. Devam edelim. İşgücüne katılım oranı açısından 125. sırada yer alan Türkiye’de, bu oranın yüzde 26’sını kadınlar, yüzde 74’ünü erkekler oluşturmaktadır. Türkiye’de kadınlar yılda 5 bin 300 dolar, erkekler 20 bin 400 dolar kazanmaktadır. Buna göre erkekler kadınlara oranla 4 kat daha fazla kazanmaktadır. Çalışan kadınların yüzde 78’i tarım alanında çalışmaktadır. Okuryazarlık oranı bakımından 106. sırada bulunan Türkiye’de kadınların yüzde 81’i, erkeklerin ise yüzde 96’sı okuryazar durumundadır. Türkiye, ilköğretim mezunları sıralamasında 108, ortaöğretim mezunları sıralamasında 114, yükseköğretim mezunları sıralamasında ise 113. sırada yer almaktadır. Türkiye, parlamentodaki kadın sayısıyla 134 ülke arasında 104. sıradadır. TBMM’nin sadece yüzde 9’u kadınlardan oluşurken kadın bakanlarının sayısı açısından 98. sırada bulunmaktadır. Türkiye’de gerçekleşen her 100 bin doğumda 44 anne yaşamını yitirmektedir. Ayrıca her 1.000 doğumda 20 bebek ölmektedir. Türkiye’de kadınların ortalama 67, erkeklerin ise 64 yaşına kadar yaşadığı bildirilmektedir. Türkiye, Dünya Adalet Projesi 2010 yılı “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”nde de olumlu bir görünüm sergileyememektedir. Özellikle üç önemli kategoride Türkiye 35 ülke arasındaki sıralamada sonlarda bulunmaktadır. Türkiye, “Hükümetin yetkilerinin kısıtlanması” kategorisinde 31. “Yasaların anlaşılırlığı” kategorisinde 32. “Temel haklar” kategorisinde ise 32. sırada yer almaktadır. Durum budur. Başbakan’ın sıkça dile getirdiği “Dünya çapında 17. büyük ekonomiyiz” sözleri de doğrudur. Ne var ki büyük ekonomi olmakla “refah toplumu” doğru orantılı değildir, aynen “zenginleşmek” ile “adam olmanın”da doğru orantılı olmadığı gibi. Refah, ancak ekonominin büyümesi ile sağlanan zenginliğin toplumda hakça bölüşülmesiyle mümkündür. Türkiye gibi vahşi kapitalizmin egemen olduğu ülkelerde ekonomik büyüme, tüm devlet kurumlarını da arkasına alan sermaye sahibi dar bir kesimi varsıllaştırırken, geniş kitleleri daha da yoksullaştırmaktadır. Liberallerimize duyurulur. Bu yazıda kullandığım verileri Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri Suay Karaman’ın İlk Kurşun gazetesinde yayımlanan “Yurtseverlik” başlıklı makalesinden aktardım. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Ülkeyi yönetenler “tüke tim” toplumunu körükleye dursun, Anadolu’nun “üret ken”liğini sürdürmek için öz veriyle çalışanlarımız da var. Adnan Menderes Üniver sitesi’nin (ADÜ) öğretim gö revlilerinden Mustafa Kösoğ lu’nun önerisi ve önderliğinde, Çine Belediyesi’nin önemli destekleri ve üniversitenin aka demik katkılarıyla, geliştirilen “Çine Arıcılık Müzesi” tö renle açıldı. Ana binasını mimar Cengiz Bektaş’ın tasarladığı müzenin 4 Ekim’deki açılışında Beledi ye Başkanı Osman Aydın, rektör Prof. Dr. Şükrü Boylu, Aydın Arıcılar Birliği Başkanı Kadir Kılıç, Prof. Dr. Muhsin Doğaroğlu, Dünya Arıcılar Birliği Genel Başkanı Gilles Ratia, Bektaş ve Kösoğlu, Tür kiye’de anlamlı bir “ilk”i oluş turan projenin üretken toplum özlemi için taşıdığı anlamı vur guladılar. Müze, ÇineMuğla karayolu üzerindeki Yağcılar Kö yü’nde... bu nedenle İzmir ve Aydın’dan Bodrum, Yata ğan, Muğla, Köyceğiz, Orta ca, Dalaman, Göcek, Fethiye, Kalkan, Kaş ve Antalya’ya gi denlerin kolaylıkla “mola” ve rerek, arıcılığın geçmişi, bu günü ve yarını konusunda bil gi sahibi olmalarını sağlayabi lecek bir konumda.. Bölge insanının, köylülerin ve arıcılıkla uğraşan herkesin, baldan arı sütüne kadar tüm ürünleri çağdaş yöntemlerle üretebilmeleri için bir “okul” görevi de üstlenecek müzeyi birlik başkanı Kılıç şöyle ta nımlıyor: “Yıllardır özlemini duydu ğumuz proje, üreticilerimiz için hayati değer taşıyor… Türkiye’nin göçer arıcılık merkezi durumundaki Ay dın’ın, geçmişten günümüze her türlü tanıtıcı bilgi, belge, ekipman, resim, kitap vb. materyallerin sergileneceği, Türkiye’nin ilk arıcılık mü zesine sahip olması gurur ve ricidir.” Yürüttüğü projenin açılışın da oldukça duygulanan Kö soğlu ise müzenin aynı za manda üreticiler için de bir “eğitim yuvası” olacağını anımsatırken gözyaşlarını tu tamamıştı... Dünyadaki polinasyonun çok önemli bir kısmının arılar sa yesinde gerçekleştiğini, bunun da doğal dengenin devamlılı ğını sağladığını belirten Dünya Arıcılar Birliği Başkanı Ratia da pek çok ülkede arılara ve do ğal hayata acımasız davranıl dığını, herkesin arılara daha iyi davranması gerektiğini vur guluyordu.. çeşitli ülkelerde toplam 70 arıcılık müzesi ol duğunu, Çine Arıcılık Müze si’nin ise “dünyanın 71. mü zesi” olduğunu açıklaması ise alkışlarla karşılanıyordu. Türkiye, koloni varlığı bakı mından dünyada 2’nci, bal üre timinde de 4’üncü sırada yer al masına rağmen arı ürünlerinin pazarlamasında çok gerilerde kalıyor. Aydın ise ülkemizde ki koloni varlığı ile 4’üncü sı rada yer alırken, pazarlama ko nusunda olması gereken düze ye ulaşılabilmiş değil. Müzenin, tüm üreticilerimize yol göste rici bir işlevle destek olmasını umuyor, projeyi yaratanları iç tenlikle kutluyoruz. Muğla’da 2. Müze Bu heyecanlı açılıştan birkaç gün sonra ikinci bir müze daha hizmete girdi. Muğla Arı Ye tiştiricileri Birliği’nin (MAY BİR) Muğla Arıcılık Müzesi ise Türkiye’de çam balı üreti minin yüzde 80’inin karşılan dığı ilde “ulusal arıcılık tari hi”ni belgelemesi açısından da ilgi çekiyor. 68 Ekim’deki “Uluslararası Arıcılık Kongresi”yle eşza manlı açılışı gerçekleştirilen müzede, 100 yıl önceki ilk bal üretiminde kullanılan malze meler ile ilk üreticilerin izle dikleri yöntemler, yaşlı emek tarların anılarıyla birlikte ser gileniyor. MAYBİR Başkanı Ziya Şahin diyor ki: “Dünya ca ünlü çam balımızın ilk kez 1909’da üretildiğini sap tadık. Müzemiz, geleceğimiz için geçmiş deneyimlerden yararlanmamızı sağlayacak.” 600 bin kovanla ülkenin li deri olan Muğla’da 3 bin 500 aile geçimini arıcılıktan sağlı yor ve yılda 2025 ton bal üre timiyle aynı önderliği elinde tu tuyor. Bakalım bu anlamlı mü zelerimiz, iktidarın sadece tü ketimi körüklediği bir dönem de, “üretimin kahramanla rı”na nasıl katkıda buluna cak... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Arıcılık Müzemiz... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY 20 EK M 2010 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 15 HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Üç Başyazar ve Üç Devir... ŞAKİR BALKI Yunus Nadi (18801945), Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin önemli gazeteci yazarlarından biri olarak temayüz etmişti. Biri çöküş, diğeri kuruluş/kurtuluş döneminde, Türk siyasasında ve gazeteciliğinde de kayda değer görevler üstlenmişti. Yunus Nadi Bey, “İşgal İstanbul”unun o kahredici ve “sis”li ve o bulanık günlerini yaşamış, bu olayların içinde bulunmuştu. Gün gelmiş, Yüce Divan’da yargılanmış ve Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu kalmıştı. İstanbul’da bulunan Yunus Nadi, yüzünü Ankara’ya çevirince, gizliden gizliye, kimi hazırlıklara başlamıştı. Evi ve çevresi tutuklanmak üzere aranırken güneşin doğduğu yere doğru hareket etmiş ve Üsküdar/Çamlıca ve Kuşçalı/İzmit ve Geyve üzerinden Ankara’ya, Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer almıştı. Ankara’ya varır varmaz, ertesinde Yeni Gün (1920) gazetesini çıkarmış ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yılmaz destekçisi olmuştur. Dolayısıyla, bozkır Ankara’sının siyasal çalkantılarını, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın o büyük heyecanını yaşamış ve tüm olaylara tanık olmuştu... Zafer kazanılmıştır. Türkiye için çok başka ve yeni bir dönem başlamıştı. Yunus Nadi, kimi düşünceler içindedir. Yeni Gün’ün yerine yeni ve güçlü bir gazete çıkarmak arzusundadır. Bunu Mustafa Kemal’e açmıştır. Paşa, olumlu karşılamış bu düşüncesini, ilginçtir, bu gazetenin de isim babası olmuştur. Gazi, ad olarak “Cumhuriyet” adını layık görmüştür. Gazete, 7 Mayıs 1924 günü, Babıâli’de yayım hayatına başlamıştır. Cumhuriyet, o gün ve bugün, her türlü melanetlere karşın, yayın hayatını sürdürmektedir. Yazmış olduğu binlerce başmakalenin yanı sıra kitaplar da kaleme almıştı: “Türkiye’yi Sokakta Bulmadık”, “Birinci Büyük Millet Meclisi”, “Cumhuriyet Yolunda”, “Mustafa Kemal Samsun’da”, “Kurtuluş Savaşı Anıları”. Tüm kitapları, Cumhuriyet felsefesinin ana ilkelerini içermektedir. İki büyük savaşı gören, Osmanlı’nın çöküşü ile Cumhuriyet’in kuruluşunu, o büyük heyecanı da bizzat yaşamış ve 1945 yılında İsviçre’de hayata veda etmişti. Yunus Nadi Bey, Türk Devrim/Basın Tarihi’nde önemli roller üstlenmiş gazeteci ve başyazardı. Nadir Nadi (19081991), Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladığı zaman, çok cana mal olan İkinci Dünya Savaşı sona ermişti. 1945, onun Cumhuriyet’e başyazar olduğu yıldı. Bu savaşın sonu, bir başka “New Deal” sayılırdı tüm dünya için. Çünkü yeni bir dünya kurulmaya başlamıştı. Türkiye’de de yeni oluşumlar ve dönüşümler başlamış oldu. Artık mevcut saflar hem değişiyor, hem de yeni boyutlar kazanılmış olunuyordu. Çokpartilileşme olayıydı bu; o kimi siyasal dengelerin ardından, karşıdevrim hareketleri de (irtica) ivme kazanmaya başlamıştı. Bu genç başyazar, bu durumdan çok tedirgindi. Atatürk devrimlerini savunmak ve bu uğurda kalem oynatmak zorunda kalmıştı. Bu denli karşıdevrimcilik ve sahte Atatürkçülükle karşılanınca, “Ben Atatürkçü değilim” demek zorunda kalmıştı. Ama ne var ki Nadir Nadi, bu savaşımını ölünceye değin sürdürdü. Kalemini satmadı, bu yüzden de türlü “şerlere” maruz kalmış oldu. Nadir Nadi, bu karşı devrimcilerle, o büyük savaşını sürdürürken, beri yanda kitaplara da imza atmış bulunuyordu. İki Sovyet Rusya/İki Polonya, 27 Mayıs’tan 12 Mart’a, Sokakta Gürültü Var, Uyarılar, Dostum Mozart, Olur Böyle Şey, Ben Atatürkçü Değilim. Başyazar Nadir Nadi, başyazarlığı ve gazete sahipliği ile Cumhuriyet’i ayakta tutmak için büyük savaşlar vermiş oldu. Çünkü darbeciler ve o devrim karşıtları her zaman bu gazeteyi hedef almışlardı. Nadir Bey yılmadı; Cumhuriyet’i bu gerici taifesine asla teslim etmedi. Nadir Nadi, Kurtuluş Savaşı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna tanık olmuş bir başyazar ve gazeteci idi. Hayatının o en karmaşık ve zor yıllarını Atatürk ilklerini ve devrimlerini savunmakla geçirmişti. lhan Selçuk (19252010), Nadir Nadi’nin çağrısı üzerine Cumhuriyet’e gelmişti. Onun “Pencere”si yeni bir soluk getirmişti gazeteye. O ilk yazısının adı “Başlangıç”tı. Bu yeni Pencere, Mustafa Kemal’in devrimci ışığı altında, aklı ve laikliği ön plana alma ve tutma savaşıydı. İlhan Selçuk, sayısız kitaplar yayımlamıştı: Yüzbaşı Selahattin’in Romanı (1973), Yeni KrallarYeni Soytarılar (1974), Sovyetlerİran Amerika (1976), Atatürkçülüğün Alfabesi (1981), Düşünüyorum Öyleyse Vurun (1984), Ergenekon Dosyası (2009), Eyvah Yine Biz Haklı Çıktık (2010). Ve o diğer kitapları. Ne acıdır ki, yaşlılığının doruğunda ve gecenin o derin sessizliğinde, bedensel ve düşünsel yorgunluğunu giderirken yatağında, polislerce, kanlı çetelere, hırsızlara bile reva görülmeyen baskına uğrayıp, sabahın o şafak rehaveti sürerken, apar topar tevkif edilmesi, Silivri Toplama Kampı’na götürülmek niyetiyle alıkonulması dünyanın hangi faşist ülkesinde görülmüştür? Bu, Nazi Almanya’sında ve Franko İspanya’sında bile rastlanmayan bir kara leke olarak siyasal iktidarın boynuna utanç halkası olarak takılmıştır. Öyle ki, Cumhuriyet gazetesi gibi saygın ve etkili gazetede yarım yüzyıl köşe yazıları yazmak ve başyazar kimliği ile de imzalar atmak (19922010), Türk basın tarihinde çok az rastlanan bir olay olmalıdır. İlhan Selçuk bir aydınlanmacı, nakilciliği değil akılcılığı ön planda tutan fikiri namus sahibi bir başyazar/köşe yazarı ve gazeteciydi. O tatlı transfer dolarının cazibesine hiçbir zaman kapılmadı. O Boğaz yalılarında hayat sürmeye de asla tenezzül etmedi. O mütevazı kooperatif konutunda yaşamayı sürdürmüş oldu. Bu üç başyazar, “Cumhuriyet Dönemi’nin kuruluş aşamasını, o bulanık ve sancılı dönemin görgü tanıkları oldukları gibi, “Cumhuriyet” gazetesinin romanının da gerçek kahramanlarıydı. Atatürk döneminin ve “Türk Devrim Tarihi”nin kilometre taşları olarak da o seçkin yerlerini almışlardı. Anıları ve özlemleri daim olsun. Asırlık birikim... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlı ka dınlarına özgü, saçları tepede toplayarak ya pılan yüksekçe topuz. 2/ Uzak... Ayak kabının yumu şak olan üst bö lümü. 3/ Sim ge... Bozulma ya başlayan su lu yiyeceklerin üzerinde oluşan kö pük. 4/ Bir renk... Bü yük piliç. 5/ Sonraya bırakma, erteleme. 6/ Hıristiyan bayramı... Genellikle bölmeli, büyük ve uzun göçe be çadırı. 7/ Yapısına girdiği sözcüğe “ken di kendine” anlamı katan yabancı önek... “Cezayir menekşesi” de denilen ve beyaz ya da pembe renkli çiçekler açan bir süs bitkisi. 8/ “Ne fakir, ne sen ben farkı olsun / Kış günü herkesin evi barkı olsun” (C. S. Tarancı)... Uzaklık işareti. 9/ Libya’nın plaka imi... Neden, sebep. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Sarıağız” da denilen, eti lezzetli bir balık. 2/ Aynı kökten çıkan ve bir reisin başkanlığında ya şayan aileler topluluğu... Yolcu evi. 3/ Tasa, kay gı... Cam üretimi ve sanayide kullanılan soda kü lü. 4/ Öbür dünyada verilecek olan ceza... Yuna nistan’ın plaka imi. 5/ Ortaoyununda taklitçi. 6/ “Sö zün ile düşürgil” (Yunus Emre)... Lityum ele mentinin simgesi... Bir tartı birimi. 7/ Yolsuz bi çimde ya da zorla elde edilen mal. 8/ Anma, anım sama... Resim ve heykel sanatlarında varlıkların bi çimi. 9/ Uzun ve sivri gagalı bir deniz kuşu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S A N S A R A K Ö Ğ E Y A M A K Ğ Ş U D O R U Ü Z E R L İ K L R E T O K H U M A O L A M A N E M E V İ L E R E Ş İ T T A S O T T A T A R İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear