Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                CMYB  C M Y B  SÖZDEN YAZIYA  SÜHEYL BATUM  Başbakan ın Çok  Hukuklu Sistemi  Sevgili dostlar,  Yüzde 42 korktuğu için, hayır  dedi  diyorlardı. Ya da  beyaz Türkler  korkuyor  gibisinden anlamsız sonuçlar  çıkarıyorlardı. Şimdi nelerden korktuğumuz  anlaşılıyor değil mi? Ve işte ne dediysek, neden  korktuysak, hepsi tek tek çıkıyor. Her şeyi  yanlış biliyorlar, her şeyi yanlış yapıyorlar. Ve  de, göstere göstere  demokrasiyi, hukuk  devletini, laiklik ilkesini, bağımsız devlet  anlayışını  yok ediyorlar. Üstelik sürekli   hukukla  uğraşıyorlar. Hem de zerre kadar  anlamadan, hiç bilmeden. Ve yaptıkları her şey  yanlış, her şey hatalı.  Türban konusuna da, daha önce yapmaya  çalıştıkları tüm anayasa değişikliklerine de  daha sonra değineceğim. Hatta Başbakan ın  Almanya ya giderken, türban konusunda,   kamu alanında takılıp takılmayacağına  ilişkin  inanılmaz demecine de. Ama şimdi Sayın  Başbakan ın, Ankara Üniversitesi nin açılış  töreninde yaptığı konuşmaya bakalım, aynen  şöyle demiş:  farklı inanç gruplarının  gerekirse kendi yargılamalarını yapmalarının  mirasçılarıyız. İnşallah gelecekte yine böyle  öncü bir rol üstleneceğiz.  İşte bugüne kadar  tüm yaptıkları gibi,  demokrasiyi, hukuk  devletini, çağdaş devlet anlayışını  tamamen  ortadan kaldıracak bir söz daha.  Hiç kuşkusuz  farklı inanç gruplarının  kendi yargılamalarını yapmaları  demek, çok  hukukluluk demek. Her inancın, her dinin  kendi hukuk ve kendi yargı sistemi olması  demek. Bu da çağdaş hukuk anlayışının,  çağdaş egemenlik anlayışının sonu demek.  Bu sistem, Osmanlı İmparatorluğu nun da  sonunu getiren nedenlerden biri olmuştur. İlk  başlarda, Osmanlı toplumu içinde,  Müslümanlar dışında yer alan diğer dinsel  topluluklara, kendi hukuklarını uygulama, kendi  yargılarına tabii olma hakkının verilmesi, o  dönemde, Osmanlı nın  hoşgörü anlayışını   gösteren bir uygulama idi. Ancak Osmanlı nın  gücünü yitirmeye başlaması ile, bir yanda  kapitülasyonlar ve yabancı uyruklulara tanınan  yetkiler, diğer yanda da çok hukukluluk  uygulaması, Osmanlı Devleti nin egemenlik  hakkını yitirmesine neden oldu. İşte bu nedenle  de, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, bu  uygulama yerini, ülkenin tümünde uygulanacak  hukuk kuralları anlayışına ve tüm vatandaşların,  din, mezhep, dil, ırk, cinsiyet ayırımı  yapılmaksızın, aynı hukuk kurallarına ve yargı  kurumlarına bağlı olacakları bir hukuk  sistemine bıraktı. Sayın Başbakan bunu  bilmiyor, yanlış biliyor. Ya da ne bilsin, hukukçu  değil ya! Ona söyleyenler yanlış söylemiş!  Üstelik, çok hukuklu bir sistemi yani her  inanç grubunun kendi yargı sistemine ve  yargılama kurumlarına tabii olduğu bir  uygulamayı, farklı dinsel gruplar, farklı  cemaatlar arasındaki ilişkilerin fazla olmadığı  çokuluslu bir imparatorlukta yürütmek mümkün  olabilir. Ama hiç kuşkusuz, günümüzün ne  ticari, ne kültürel, ne toplumsal ilişkilerine  uygulanabilecek bir sistemdir.  Sadece bununla da sınırlı değil. Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi, Refah Partisi nin  kapatılmasını, demokrasiye uygun bulduğu  kararında  13.02.2002  şöyle diyordu:  Refah  Partisi çok hukuklu sistemi savunurken, farklı  hukuk sistemlerinin bulunması gerektiğini,  nitekim bunun tarihlerinde mevcut olduğunu,  değişik dinsel inançların ve grupların her birinin  kendi hukuk kurallarına ve yargılama  sistemlerine tabii olarak yaşadıklarını, böylece  herkesin barış içinde yaşadığını, ileri  sürmektedir... Oysa çok hukuklu sistem,  uygulanacak hukuk kuralları açısından, kişiler  arasında, dinsel inançlarına göre ayırım  yapmaktadır. Ve kişilere, hak ve özgürlükleri,  kişi olmaları sıfatı ile değil, belli bir dine mensup  oldukları için tanımaktadır. Bu nedenle, çok  hukuklu sistem, demokratik sistemle  bağdaşmaz. Çünkü kişileri, devlet tarafından  belirlenmiş hukuk kurallarına değil, ancak  mensup oldukları din ve inanç tarafından  belirlenmiş değişmez kurallara uymaya  zorlamaktadır... Diğer yönden de bir ülkenin  yurttaşları arasında, dinsel inançlarına göre,  bağlı oldukları dine göre, farklı uygulama  yapılabilmesini, farklı yargılama sistemine tabii  olunmasını sağlayan bir hukuk sistemi, ne  demokratik sisteme, ne de ayırımcılık yasağına  uygundur.  İşte İnsan Hakları Mahkemesi de  aynen böyle dedi.  Ama bugüne kadar iktidarın, hukuk  konusunda hangi yaptığı doğru ki? En son   kendi adamlarını, arkadaşlarını  bile,  Anayasa Mahkemesi ne doğru dürüst  seçemediler. Tek başlarına seçtiler, en ufak bir  uzlaşmaya gitmediler. Ve anayasanın, üstelik  daha yeni kendi yaptıkları anayasayı ihlal  ettiler. Bir dahaki yazıda  türban sorununu ve  Başbakan ın Almanya ya giderken söylediğini  tartışacağız  dedim ama şimdiden bir şey  söyleyeyim! Kusura bakmayın ama bir de bu  iktidarla uzlaşarak anayasa yapacağız,  özgürlükler getireceğiz ha! Oturup üniversitede  türban sorununu, demokrasi ve hukuk  çerçevesinde çözeceğiz ha! Bu iktidarla, bu  arkadaşlarla...  EGEMEN BERKÖZ  S  on iki yılın  zorunlu göçebe si İstanbul  Devlet Senfoni Orkestrası nın  İDSO  sü  rekli izleyicilerinin çok sevdiği bir şefi  var. Hangisine sorsanız orkestranın bu şefin yö  netiminde bir başka çaldığını söyler. Ben de ka  tılıyorum bu görüşe. Sanki elindeki şef değne  ği sihirlidir Rahbari nin. Evet, söz ettiğim bu şef  gerçek adıyla Ali, dünyada tanındığı adıyla  Alexander Rahbari. İranlı, ama çok uzun süredir  ülkesinin dışında, Avrupa da yaşıyor ve dünya  nın dört bir yanında konser yönetiyor.  Nicedir kendisiyle bir söyleşi yapmak isti  yordum. Bu isteğimi geçen konser mevsiminin  sonunda, İDSO yu yönettiği üst üste iki konse  rin arasında gerçekleştirebildim. Orkestranın  Paşalimanı nda, eski Tekel Deposu ndaki yeni  yönetim yerinde, şef odasında karşılıklı oturdu  ğumuzda elimdeki k ğıtlarda tam on iki soru var  dı. Ama ben sormaya başlamadan o konuşma  ya başladı.  14YILDIR TÜRK YE DE   On dört yıldır Türkiye de konser yöneti  yorum. Birçok Türk bestecisinin yapıtını  çaldırdım. Saygun, Tüzün, Rey, Erkin.. baş  kaları da var. Hepsi çok iyi, uluslararası dü  zeyde yapıtlar. Bunların dünyada çalınma  ması, tanınmaması çok yazık. Hem Türkiye  açısından, hem dünya açısından. Dünyadaki  klasik müzik dinleyicileri bu değerli yapıtla  rı dinlemeli, tanımalı.   O konuşurken, biz Türk izleyicileri kendi  bestecilerimizi ne kadar dinliyoruz, tanıyoruz di  ye düşünüyorum ben.   Türkiye ye gelmeye başlamadan önce, 12  yıl Belçika da Brüksel  BRT Filarmoni Or  kestrası nı yönettim. Bu süre içinde Belçika  lı bestecilerin yapıtlarıyla uluslararası müzik  pazarına on yoğunçalar  CD  yaptım. Bugü  ne kadar yaptığım yoğunçalarların sayısı  200 ü geçer. Hepsi tüm dünyada satılıyor.  Ama, bir tek Türk müziği yoğunçaları yok iç  lerinde. Bir tek Türk bestecisi yok. Neden ol  masın? Türkiye mutlaka uluslararası alanda  bir şeyler yapmalı, sahip olduklarını dünya  ya sunmalı. Çünkü kalite var. Çok değerli bes  teciler var Türkiye de. Örneğin, Saygun.   Bir konserden sonra, sahneden izleyicilere Say  gun un çok önemli bir besteci olduğunu söyle  mişti, onu anımsıyorum. O konuşmayı sürdü  rüyor.  REY  N KEMAN KONÇERTOSU   Türk orkestraları her yıl Avrupa da, dün  yada turne yapmalı, kendi bestecilerinin ya  pıtlarını çalmalı. Ama bu politik bir karardır  elbet. Kültür Bakanlığı bunu bir politika  olarak ele alacak, benimseyecek ve para ve  recek ki bu turneler, yoğunçalarlar yapıla  bilsin.   Araya girip Cemal Reşit Rey in önceki haf  ta çaldırdığı  Güneş Manzaraları  adlı süiti ile  ertesi gün çalacakları Keman Konçertosu nu so  ruyorum.   Keman Konçertosu çok güçlü, ama zor bir  yapıt. Oturması, biçemini bulması için çok ça  lınmalı, büyük kemancılarca yorumlanmalı.  Örnek olarak, Şostakoviç in Keman Konçer  tosu nu alalım. Ancak çok çok çalındıktan son  ra benimsendi, konser izlencelerinde sık sık  yer bulmaya başladı.    GÜNEŞ MANZARALARI   Ben aklımdan Rey in konçertosunun  Rahbari nin yönettiği çalınışının yalnızca  ikinci çalınışı olduğunu ve ilk kez, bestelenişinden  67 yıl sonra, 2006 da çalındığını geçirirken o sö  zü  Güneş Manzaraları na getiriyor.   Geçen hafta çaldığımız yapıtı da çok iyiy  di Rey in. Bir Stravinski, bir Richard Strauss  yapıtı gibi ele aldım, üzerinde çalıştım ve öy  le yorumladık.   Rey in bu yapıtının da bestelenişinden tam 79  yıl sonra ilk kez çalınabildiğini düşünüyor, ama  bunları Rahbari ye söylemiyorum. Onun yerine,  Türkiye de yalnızca İDSO yu mu yönettiğini so  ruyorum.   Hayır, geçmiş yıllarda başka orkestrala  rı da yönettim, ama şimdi yalnız İDSO ya za  man ayırabiliyorum  diyor.  Cumhurbaş  kanlığı Senfoni Orkestrası, Bursa Devlet  Senfoni Orkestrası, CRR Senfoni Orkestra  sı  diye sayıyor sonra.   14 yıldır İDSO yu bırakmamanızın bir gi  zi olmalı  diyorum.  Bu, herhalde para de  ğildir.   Gülüyor.  İspanya da, örneğin,  diyor,  bir  konser yönetmenin fiyatı buradakinin beş ka  tı. Ama bu orkestra benim ailem gibi oldu.  Çok dost edindim. Dünyada 120 den çok or  kestra yönettim, ama yalnızca İstanbul da özel  ilişkilerim, dostluklarım var.   Duruyor, derin bir soluk alıyor, sonra konuş  mayı sürdürüyor:  Bu orkestranın üyelerinin  büyük çoğunluğu çok nitelikli. Ama yine de  iş zor. Çünkü burada insanlar disipline zor  uyuyor. Bu disiplin çalışma saatlerine, süre  lerine uyma, çalışma disiplini değil; müziğin  çalınışındaki disiplin. Bu nedenle her konse  re çok sıkı çalışmamız gerekiyor. Ama zevk  le çalışıyorum, çünkü sonuç çok iyi oluyor.   DOSTLUK VE BAŞARILI SONUÇ   Aslında, bütün orkestralarda müzikçilerin  yüzde 1020 si disiplinli bir yönetmen istemez.  Konserden önce, provalarda kimse benimle  çalışmaktan hoşnut değildir. Ama yalnızca pa  zartesi, salı günleri. Orkestra iyi çalmaya baş  layınca, hele de konserden sonra herkes mut  ludur. Bu nedenle Türkiye yi seviyorum.  Bunun temel nedeni dostluk ve başarılı sonuç  ki bu kolay değil.    Bıraktığım orkestralar oldu, ama İstan  bul da iyi yürüyor. Özellikle son beş yıl çok  iyi geçti. Sonucun iyi olması, iyi çal  mamız doyum sağlıyor.   Öteden beri merak ettiğim bir konuya  getiriyorum sözü.   İranlı birçok sinema yönetmenini ta  nıyoruz, ama tanıdığımız bir müzikçi  yok. İran da çoksesli müzik ya da kla  sik Batı müziği ne durumda, önemli  besteciler var mı?  diye soruyorum.   SAYGUN B R DEHA    Klasik İran müziği çok önemli, bü  yük bir müzik. Klasik Batı müziği de  çalınıyor. Konserler oluyor. Üç dört or  kestra var. Ama müziğe, müzikçilere  para yok. Operaevi de var ama opera  yok, aynı nedenle  diyor. Sonra ekliyor:   Önemli besteciler de var, ama bir  Saygun yok. Saygun bir deha. Ama de  ğerini kimse anlamıyor. Türkiye de  bile. Saygun tüm dünyada tanınmıyorsa  bunun sorumluluğu Kültür Bakanlı  ğı nın ve elçiliklerinizindir. Onlar da Say  gun un değerini anlamıyorlar. Oysa Rusya için  Stravinski, Macaristan için Bartok neyse,  Türkiye için de Saygun odur. 2030 yıl sonra  Saygun un dünyada hakkı olan yerde olaca  ğına inanıyorum. Üstelik Erkin, Tüzün, Rey  ve diğerleri de var Türkiye de Tanrıya şükür.    ÖZSOY  VE  ŞEHNAME   Bu söyleşi öncesinde internette araştırma ya  parken ilk İran operasının Tahran Operaevi nin  beş yıl önceki açılışı için Ahmed Pejman tara  fından bestelendiğini okumuştum. Bunu kendi  sine söylediğimde Pajman la Viyana da birlik  te okuduklarını, arkadaşı olduğunu, pek çok ya  pıtını yönettiğini anlatıyor.  Hatta  diyor,  Beş  yıl önce Tahran da Beethoven in 9. Senfoni sini  yönettiğim konsere de gelmişti.    Peki, ilk Türk operasının İran la ilgisini bi  liyor musunuz?  diye soruyorum. Bilmiyormuş.  Bunun üzerine Atatürk ün İran Şahı nın ziya  reti için bir opera bestelenmesini istediğini, işin  genç Adnan Saygun a verildiğini, onun da kı  sa sürede ve yoğun bir çalışmayla  Özsoy  ope  rasını bestelediğini anlatıyorum. Atatürk ün be  lirlediği konusunun da İran destanı  Şehna  me den alındığını ekliyorum. Çok hoşuna gi  diyor bu bilgi Rahbari nin, çok ilgisini çekiyor.  Konuyu kendisine getirmek için, çok genç ya  şında Karajan ın asistanlığını yaptığını anım  satıp Karajan la çalışmanın nasıl olduğunu so  ruyorum.  Asistanı değildim, bir anlamda  ikinci şeftim  diye yanıtlıyor.  Örneğin,  1980 de Salzburg Festivali nde orkestrayı   Berlin Filarmoni  ben yönettim, hem de iki  kez. Ama Karajan dan da çok şey öğrendim,  en başta nasıl kayıt yapılacağını  diye de ek  liyor.  Sonra anlatıyor: Klasik İran müziği ile başla  mış, ardından Batı müziğine geçmiş. Şefliğin ya  nı sıra beste de yapıyormuş.  OTELLERDE GEÇEN YAŞAM   Yaşamım, bütün uluslararası müzik in  sanları gibi havalimanı ve otellerde geçiyor.  Birçok insan sıkılabilir bundan  diyor,  ama  ben beste yapıyorum buralarda .  Çok sayıda bestesi varmış. Örneğin, Sha  kespeare in 154 sonesini lied olarak bestelemiş.  Aslında orkestra şefi değil besteci olmak isti  yormuş. 21 yaşında Viyana Müzik Akademi  si nde asistanken bir konserde kendi besteleri  ni çalan orkestrayı yönetmiş. Konseri izleyen  ler çok iyi yönettiğini söylemiş ve onu şefliğe  yönlendirmişler.  11 EK M 2010 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA  KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ 9   Bestecilerinizesahipçıkın   İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası nın sürekli konuk şefi Alexander Rahbari:   Saygun, Tüzün, Rey,  Erkin... Başkaları da  var. Hepsi çok iyi,  uluslararası düzeyde.  Dünyadaki klasik müzik  dinleyicileri onların  değerli yapıtlarını  tanımalı. Türkiye  bestecilerini dünyaya  sunmalı. Çok değerli  besteciler var  Türkiye de.   B  unları anlattıktan sonra da ekli  yor:  Şeflik yapıyorum, çün  kü benim için çok kolay, hiç  zorlanmıyorum. Oysa, beste yapmak  için sabır ve belki de tüm bir yaşamı  nı vermek gerek.   Diyor ki sonra:  Kendi yapıtlarımı  yönettiğim büyük orkestralara çaldır  tabilirdim, ama yapmadım bunu,  çünkü dürüst olmazdı.   Bu söyleşiye hazırlanırken baktığım  internetteki sitesinde bildiği belirtilen  diller arasında kendisi de müzisyen olan  Hırvat eşinin dili yer almıyordu. Bunu  sorduğumda, belirtilen dillerin iyi ko  nuştuğu diller olduğunu söyledi Rahba  ri. Hırvatçadan başka Portekizce, Çekçe  ve Türkçeyi de anlıyor, ama iyi konuşa  mıyormuş.  Bu söyleşimizden sonra bir kez daha  geldi İstanbul a Rahbari ve İDSO ile bir  hafta çalışarak Ulvi Cemal Erkin in Bi  rinci Senfoni si ile Cemal Reşit Rey in   Türkiye  adlı senfonik rapsodisini  kaydetti. Ardından Güney Kore ve Gü  ney Afrika Cumhuriyeti nde konserler.  Ardından, Cenevre de bir kayıt çalışma  sı daha. Şimdiyse, Viyana da eşi ve ço  cuklarıyla birlikte oturduğu ve tasarımı  nı yapmakla övündüğü villasında yeni  düzenlemelerle uğraşmakta. En azından,  ayrılırken bana dediği bu.  Ve boş zamanlarında da yeni besteler   ve resimler  yapıyordur, kuşkusuz.   Şeflik  bestecilikten kolay    Klasik İran müziği  çok önemli, büyük bir  müzik. Klasik Batı müziği  de çalınıyor. Ama  müziğe, müzikçilere para  yok. Önemli besteciler de  var, ama bir Saygun yok,  Saygun bir deha. Saygun  tüm dünyada  tanınmıyorsa, bunun  sorumluluğu Kültür  Bakanlığı ve  elçiliklerinizindir.   Alexander Rahbari  ailesiyle birlikte.  Harry Potter 3. boyuta geçemedi  Kültür Servisi  Warner Bros Stüdyo, Harry  Potter filminin gelecek 3 boyutlu  versiyonundan standart 2 boyutlu  versiyonunun vizyona giriş tarihini  geciktirmemek için vazgeçildiğini açıkladı.  Harry Potter hayranlarını film için bekletmek  istemediklerini belirten Warner Bross  yetkilileri,  Herkesin yoğun çabasına  rağmen, filmi bütünüyle dönüştürüp kalitenin  en üst standartlarını karşılayamadık  dedi.  Harry Potter ve Ölüm Yadig rları nın Harry  Potter serisinin yedinci ve son kitabı olması  bekleniyordu, fakat geçen hafta yazar JK  Rowling, büyücü çocuk hakkında daha kitap  yazabileceğini açıkladı.   CMYB  C M Y B  SÖZDEN YAZIYA  SÜHEYL BATUM  Başbakan ın Çok  Hukuklu Sistemi  Sevgili dostlar,  Yüzde 42 korktuğu için, hayır  dedi  diyorlardı. Ya da  beyaz Türkler  korkuyor  gibisinden anlamsız sonuçlar  çıkarıyorlardı. Şimdi nelerden korktuğumuz  anlaşılıyor değil mi? Ve işte ne dediysek, neden  korktuysak, hepsi tek tek çıkıyor. Her şeyi  yanlış biliyorlar, her şeyi yanlış yapıyorlar. Ve  de, göstere göstere  demokrasiyi, hukuk  devletini, laiklik ilkesini, bağımsız devlet  anlayışını  yok ediyorlar. Üstelik sürekli   hukukla  uğraşıyorlar. Hem de zerre kadar  anlamadan, hiç bilmeden. Ve yaptıkları her şey  yanlış, her şey hatalı.  Türban konusuna da, daha önce yapmaya  çalıştıkları tüm anayasa değişikliklerine de  daha sonra değineceğim. Hatta Başbakan ın  Almanya ya giderken, türban konusunda,   kamu alanında takılıp takılmayacağına  ilişkin  inanılmaz demecine de. Ama şimdi Sayın  Başbakan ın, Ankara Üniversitesi nin açılış  töreninde yaptığı konuşmaya bakalım, aynen  şöyle demiş:  farklı inanç gruplarının  gerekirse kendi yargılamalarını yapmalarının  mirasçılarıyız. İnşallah gelecekte yine böyle  öncü bir rol üstleneceğiz.  İşte bugüne kadar  tüm yaptıkları gibi,  demokrasiyi, hukuk  devletini, çağdaş devlet anlayışını  tamamen  ortadan kaldıracak bir söz daha.  Hiç kuşkusuz  farklı inanç gruplarının  kendi yargılamalarını yapmaları  demek, çok  hukukluluk demek. Her inancın, her dinin  kendi hukuk ve kendi yargı sistemi olması  demek. Bu da çağdaş hukuk anlayışının,  çağdaş egemenlik anlayışının sonu demek.  Bu sistem, Osmanlı İmparatorluğu nun da  sonunu getiren nedenlerden biri olmuştur. İlk  başlarda, Osmanlı toplumu içinde,  Müslümanlar dışında yer alan diğer dinsel  topluluklara, kendi hukuklarını uygulama, kendi  yargılarına tabii olma hakkının verilmesi, o  dö
            
    
