23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 30 OCAK 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Dış Ticaret Açıkları Devlet bütçesi ve daha geniş anlamıyla kamu kesimi açıkları gibi, dış ticaret açıkları da ekonomimizin kronik (müzminleşmiş) ve amansız hastalıklarından biridir. 1950’lerden beri, dışsatım (ihracat) gelirleri, ekonomimizin büyümesi için gerekli dışalımı (ithalat) gerçekleştirecek düzeye hemen hiçbir yılda gelememiş ve bazı dönemlerde çok yüksek düzeyleri bulan dışalım gereklerini yerine getirebilmek için büyük tutarlı yabancı para borçlanmaları yapılmıştır. Bu süreç yaşanırken yaşanan yabancı para kıtlıkları, ekonomimizi içinden çıkılmaz sorunlarla karşılaştırmıştır. İstatistik kurumumuzun, milli gelirimizle ilgili kaynakları ve ekonomi yayınları, uzun yıllar süren bu deneyimin rakamlarıyla doludur. Uzmanlar, zaman zaman büyük boyutlara ulaşan bu açıkların ekonomiye zararlı olduğu konusunda anlaşmış gibiler; ancak uygulamada açıklar ortadan kaldırılamamıştır. Son üç yılın rakamları, buradaki amacımız için yeterli görülmelidir: 2007’de 62.8, 2008’de de 70 milyar dolar gibi çok yüksek tutarlara ulaştıktan sonra, küresel bunalımın etkisinde geçen 2009’da 39 milyar dolara kadar düşen dış ticaret açıklarını tümüyle ortadan kaldırmak olanağı bulunabilir mi? Ekonomi tarihimizde ve 1963’te başlatılan İkinci Planlı Kalkınma çalışmaları içinde bu olanak, yoğun biçimde araştırılmış ama bulunamamıştır. Bu deneyim, kısaca şöyledir: 1950’den önce, merkezden yönetilen, dışalım yasakları, yüksek gümrük vergileri ve dışa kapalı olan ekonomi politikalarıyla dış ticaret açıkları düşük düzeylerde tutulabilmiş, ama giderilememiş ve bazı dönemlerde ekonominin yabancı para gerekleri karşılanamamış, büyük dış ödeme sıkıntıları yaşanmıştır. 1950’den sonra izlenen “liberalleşme” uygulamaları içinde yabancı para gelirlerini artırmak amacıyla zaman zaman yapılan yüksek oranlı devalüasyonlar, bazı yıllarda dışsatım gelirlerini hızla artırmış olsa da, sorun çözülememiş, ortaya çıkan yüksek dış ticaret açıkları, dış borçlanmalar ve dış yardımlarla karşılanmaya çalışılmıştır. 1980’den sonraki “serbest rekabete dayalı ticaret ve serbest yabancı para rejimi” içinde, ilk yıllarda ekonominin dışalım gelirleri hızla yükselmiş olsa da, dışalımlar daha hızlı artmış, dış açıklar hızla yükselmiştir. 1980’den önce Milli Gelir’in yüzde 4-5’i dolaylarında olan dışsatım gelirlerimiz, 1984’te Milli Gelir’in yüzde 14’üne kadar yükselmiş, 2003 yılına kadar da bu düzeylerde dalgalanmıştır. Uygulanan para ve devlet bütçesi politikalarıyla ortaya çıkan “enflasyon, dış yardım, dış borçlanma, devalüasyon, yeniden enflasyon” zinciri içinde dış ticaret dengesi sağlanamamıştır. 2001 ekonomik bunalımından çıkarken alınan önlemler, bunalımın dış desteklerle atlatılmasını sağlamış, 2003’te dışalım gelirleri Milli Gelir’in yüzde 20’sini aşmış, ama dış denge sorunu yine de çözüme kavuşturulamamıştır. Kalıcı ekonomik denge için, devlet bütçesi dengesinin sağlanması kadar, dış ticaret dengesine ulaşmak da, ekonomik politikalarımızın en temel hedeflerinden olmalıdır. Devlet bütçesi dengesi gibi, dış ticaret dengesine ulaşmak için de, enflasyonun (eski deyimi ile para basmanın), devlete kaynak sağlama aracı olmaktan çıkarılması, zorunludur. Çünkü enflasyon, tüm fiyatlar gibi, döviz fiyatlarını da yükseltmekte, yapay yöntemlerle döviz fiyatlarının düşük tutulması, dışalım gelirlerini sınırlayarak, dış ticaret açığının yüksekte kalmasına neden olmaktadır. Hedef, uzun süreler boyunca, döviz fiyatlarını, dış ticaret dengesini sağlayacak düzeyde korunması olmalıdır. Çünkü geçmiş dönemlerdeki dengesizliğin başlıca nedeni, enflasyon ortamında değeri yüksekte kalan Türk Lirası’dır. Değeri olduğundan yüksek gösterilen Türk Lirası’yla dış ticaret dengesine ulaşmanın olanaksız olduğunu, ekonomik geçmişimiz son 50 yılda açıkça göstermiştir. maysan@cumhuriyet.com.tr maaysan@superonline.com Darbe Darbe yapılmış mı? Yok... Bugün bir darbe girişimi var mı? Yok... Genelkurmay Başkanı darbeci mi? Değil... Eski Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Nusret Taşdeler, Abdullah Gül Çankaya’ya çıkar çıkmaz, Eylül 2007’de hazırladığı raporda, “22 Temmuz seçimleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti için devletin temel nitelikleri açısından bir dönüm noktasıdır. Türkiye, demokrasi ile İslamın bir arada yaşayabileceğini ispat etmiş bir ‘ılımlı İslam’ devleti olarak tanımlanmaktadır. Hükümet de, iç kamuoyu, AB ve Avrupa’nın da desteği ile elde ettiği kazançlarını pekiştirmeye kararlı görünmektedir. Bu eğilimi ve ‘İslami demokrasi’ bağlamında kazanılmış olan bir ivmeyi, halen gelmiş olduğu noktadan geri çevirmek son derece zordur. Esas mesele, ılımlı İslam veya demokratik İslam olarak nitelendirilen yeni devlet düzeni içinde cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı TSK’nin, kendisine nasıl bir yer bulabileceği ve burada nasıl barınabileceğidir” demiş mi? Demiş... Böylece ordumuzun komuta kademesi AKP iktidarı ile uyuşma yolunu bulmuş mu? Bulmuş... Daha ne debeleniyoruz “darbe, darbe” diye? Yoksa yaratılan yapay korku, sivil darbeyi örtmek için mi? Gazeteci Gazetecilik ödülüne uygun görülmüş Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu, “Balyoz Darbe Planı” savlarını içeren ve gazetelerine “bavul” içinde geldiğini ileri sürdükleri belgeleri Cumhuriyet Savcılığı’na teslim etmiş. Mesleğimizin ana ilkelerine göre, gazetecinin görevi, edindiği bilgilerin doğruluğuna inandıktan sonra haberini yazmaktır. Savcının görevi ise, o haberdeki unsurların doğru olup olmadığını soruşturmaktır. Bir gazeteci, gazeteciden sayılıyorsa, kendisini ihbarcı, soruşturmacı ya da savcı yardımcısı konumuna koymaktan özenle çekinir. Çekinmezse, o zaman gazeteci değil, taraftar olur. Tıkır tıkır Kamu Hastane Birlikleri Yasa tasarısı TBMM’de he- nüz görüşülmedi, ama ha- zırlıkları neredeyse tamam gibi. TTB Genel Sekreteri Dr. Eriş Bilaloğlu da, kamu- özel ortaklığı uygulaması çer- çevesinde büyük sağlık kom- pleksleri için iktidarsever “sancaktar ve de bayrak- tar”ların adımlarını şimdiden attıklarını duyuruyor zaten: “100’ün üzerinde projenin gündemde olduğu biliniyor. İlki için Kayseri’de ön ihale aşaması da tamamlanmış durumda. Kamu-özel ortak- lığı uygulaması olarak plan- lanan bu sistemle kamu ola- naklarının özele sunulması gerçekleşmiş olacak. Mevcut özel hastaneler ve özel sağ- lık sektöründe yer alan po- liklinik-tıp merkezi gibi göre- ce küçük ölçekli sermaye gruplarının işlettiği yapılar ise süreç içerisinde ya ayakta kalamayacaklar ya da daha büyük sermaye tarafından yutularak belli zincirlere tabi kılınacaklar. İlaç alanında sek- törün ‘sancaktar ve bayrak- tarlığını’ yapanlar özel hasta- neler alanında da önde gelen bir faaliyeti yürütüyorlar. Ulus- lararası sermayenin ilaç ve teknolojinin dışında sağlık hizmet sunumuna ilgisi, ikti- darca gerekli altyapı hazır- landığı ve tam gün yasa ta- sarısı ile kamu hastane bir- likleri çıkartılarak sağlık çalı- şanları da güvencesiz bir ha- le getirildikten sonra daha da artacak.” Bekleyin, göreceksiniz. Sağlık alanında işler tıkır tıkır olacak, tıkır tıkır... Geçen hafta, hiçbir sendika önderliği olmadan tek başlarına hak savaşımı veren TEKEL işçilerinin eylemleri ardında döndürülen dolapları gündeme getirmiştik. Gözeneklerine AKP bulaşmış son kongresinden bu yana Türk-İş’in içinde hiçbir ideolojik yanı bulunmayan, tümüyle kişisel hırslara dayalı bir saflaşma olduğunu dile getirmiş, TEKEL işçilerinin bu saflaşma içinde birtakım Bizans oyunlarına araç edildiğine değinmiştik. Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Nihat Yurdakul, bu değerlendirmeden rahatsız olmuş ve bir açıklama göndermiş. Diyor ki: “Genel Başkanı olduğum Belediye-İş Sendikası’nın Kocaeli ve Erzurum Büyükşehir belediyelerinde, AKP destekli Hak-İş/Hizmet-İş saldırılarına karşı üç ayı aşkın süre her gün verdiği mücadele görsel ve yazılı basında onlarca kez yer almışken, İstanbul Büyükşehir’de üç bini aşkın taşeron itfaiye işçisini (BİMTAŞ) ve itfaiye işçileri ve onları destekleyen Belediye- İş üyesi, şube ve merkez yöneticileri Boğaz Köprüsü dahil her alanda mücadelelerini sürdürürken, Belediye- İş’in binlerce üyesiyle Ankara’ya gelip TEKEL işçisine destek olması gibi somut olay ve eylemler ortadayken, bana karşı iktidar destekçisi ‘besleme’ basın ağzıyla sizi böyle bir değerlendirmeye iten sebep nedir?” Biz, söz konusu yazımızda, tümüyle kişisel hırslara dayalı itişme, çekişme ve hesaplar yüzünden TEKEL işçilerinin yalnız bırakıldığını, bunu bilen iktidarın da konunun üzerine ciddiyetle gitmediğini aktarmıştık. Belediye-İş Başkanı, “Hayır, yazdıklarınız yanlıştır” demiyor, diyemiyor. Bize sebep soruyor, üstelik de ağzını bozuyor... Ortada bir yalan-yanlış varsa eğer, sebebi Türk-İş yöneticileri kendilerinde arasınlar... Sebep Sizsiniz! TEKEL Direnişi: Emekten Gelen Güç MUSA ÇAM Eski DİSK Genel Sekreteri TEKEL işçilerinin Ankara’da gerçekleştirdikleri direniş 45 gününü doldurdu. Önce Kızılay Meydanı’ndaki Güven Parkı’nda başlayan işçi gösterileri, daha sonra Ankara’da Türk-İş Genel Merkezi’nin önünde elverişsiz doğa koşullarına rağmen sürdürüldü. TEKEL işçilerinin bu hareketine güç ve ‘meşruiyet’ veren en önemli nokta, TEKEL işçileri arasında yapılan referandumdur. Eylemin sürdürülüp sürdürülmemesi konusu, 40 ile dağılmış olan işyerlerindeki, tüm işçilere sorulmuş ve eylemin sürdürülmesi yüzde 99’u aşan bir oy oranıyla işçi tabanı tarafından kabul edilmişti. TEKEL işçileri bu oylama ile bir yandan hukuksal öte yandan manevi bir güçle donanmış olarak Ankara’daki eylemlerine daha anlamlı bir biçimde devam etmişlerdir. Ülkemizin işçi hareketleri tarihinde böylesi önemli direnişler vardır. Zonguldak maden işçilerinin büyük yürüyüşü, Genel-İş Sendikası’nın 12 Mart öncesi işçi eylemleri, SEKA işçilerinin direnişleri buna örnek olarak gösterilebilir. TEKEL işçilerinin Ankara’da büyük bir dayanışma ve olumsuz hava koşullarına karşın özveriyle sürdürdükleri eylem; haklı hukuksal, sosyal ve ekonomik nedenlere dayanıyor. AKP hükümetinin yanlış özelleştirme politikaları sonucu, TEKEL tütün bölümünün binlerce işçisi belirsiz bir ortama itilmiştir. TEKEL işçilerine zorla 4-C maddesi dayatılmaktadır. Kimi özelleştirmelerde hükümet ortada kalan işçilere iş garantisi verirken TEKEL işçileri bugün aldıkları ücretin en fazla yüzde 80’i oranında ücret alacaklar ve 10 ay çalışmak zorunda kalacaklar. Bununda bir garantisi yoktur. TEKEL işçileri herkesin anlayacağı bir nedenle direniş yapıyor. İşçiler kazanılmış haklarından vazgeçmek istemiyorlar. Kuşkusuz bu haklı ve gerçekçi nedenlerle kamuoyu tarafından da güçlü bir biçimde desteklenmektedir. 2002 yılından beri siyasal iktidarı elinde tutan AKP’nin işçi haklarını benimseyen bir parti olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Başbakan Erdoğan TEKEL işçilerine el uzatmamakta, tersine onların bu eylemini ideolojik bir hareket olarak görmektedir. Erdoğan TEKEL işçilerine açıkça ‘ideolojik mücadele ediyorsunuz’ demiştir. Ayrıca, TEKEL işçilerini suçlayarak “Hazine’nin parasını size peşkeş çektirmem” demiştir. Oysa TEKEL işçileri “Hazine’nin parasını”, “devletin malını” haksız yere yemek istemiyorlar. Yan gelip yatmak istemiyorlar. Öte yandan TEKEL işçilerinin sergiledikleri eylem “ideolojik bir işçi hareketi” sayılmamalıdır. Ortada somut bir durum var. TEKEL işçileri kendi emeklerinin mücadelesini veriyor, çocuklarının haklarının çiğnenmemesini istiyor. Dertleri ideoloji değil, “iş ve aştır”. Bu nedenle TEKEL işçilerinin hareketini “ideolojik bir işçi eylemi” olarak nitelendirmek çok hatalıdır. TEKEL işçilerinin emekten doğan bu haklı eylemini, son yıllarda epeyce daralan ve limit bir düzeyde seyir gösteren Türk işçi hareketi için çok önemli görmekteyiz. Bu hareketin, muhakkak başarıya ulaşması gerekir. Türk-İş ve bağlı sendikalar tarihsel bir süreçten geçmektedirler. Bu harekete karşı yapılacak hatalar ya da ayak sürçmeler onu yapan ya da yaratanların Türk işçi tarihine kara harflerle yazılmasına vesile olur. Başbakan’ın Türk-İş’le TEKEL işçileri konusunda perşembe günü yaptığı toplantı önemlidir. Başbakan, TEKEL işçilerinin haklı talepleri karşısında bir çözüm üretmek zorundadır. Siyasal iktidar işçinin sosyal haklarını, 21. asrı yaşadığımız 2010 yılında elinin tersiyle itemez. İşçi hareketi olmadan, sendikalar olmadan hiçbir demokrasi tam demokrasi değildir. TEKEL işçisinin bu onurlu direnişi son yıllarda Türk işçi hareketi için çok olumlu bir simge olarak Türk demokrasi ve işçi hareketi tarihine geçmiş bulunuyor. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Dinlediniz mi? Çok demokratik soluklar aldığımız böylesine bir ortamda, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) olmadık sorular: Yalnızca Ankara’da görevli 96 yargıç ve savcıyı dinlediniz mi? Aralarında AKP’lilerin de olduğu milletvekillerini dinlendiniz mi? Hem de yargı kararı olmadan dinlediniz mi? BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Çorba yap- makta kullanõ- lan, türlü bi- çimlerde kesi- lerek kurutul- muş hamur. 2/ Orhan Han- çerlioğlu’nun bir romanõ... Havaalanlarõn- da bulunan ve çevredeki uçuş- larõ denetlemeye ya- rayan sistem. 3/ Kõrk dört okkalõk eski ağõr- lõk birimi... Roman- ya’nõn plaka imi. 4/ Araştõrõp bulma, sağ- lama. 5/ Yunan rakõ- sõ... Karakter. 6/ İlgi eki... Küçük mağa- ra... ABD’de yayõm- lanan dünyanõn en ün- lü mizah dergilerinden biri. 7/ Açõk alanlardan ve ka- labalõk yerlerden aşõrõ derecede korkma. 8/ En kü- çük izci kuruluşu... Birbirine yakõn adalar toplulu- ğu. 9/ Avrupa’da bir başkent... Halk dilinde ayrana verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Patates, patlõcan, biber, domates gibi sebzeleri ka- vurup üzerine sos dökülerek hazõrlanan bir tür me- ze. 2/ “Yalnõz --- bir gözü yazacak mõsralarõm” (F. N. Çamlõbel)... Erkek ve dişi gametin birleşme- siyle oluşan döllenmiş hücre. 3/ Yaylõ bir at araba- sõ... Asya’da bir õrmak. 4/ Bir cetvel türü... Asya’da bir ülke. 5/ Terslik olsun diye. 6/ Fayda... Bir nota. 7/ Konut... Büyük balõklarõn göğsüne yapõşõk olarak yaşayan küçük balõklara verilen ad. 8/ Nazilerin po- litikasõnda Germen õrkõndan kimselere yakõştõrõlan ad... Sütun başlõklarõnõn üstüne gelen, genişçe ve dõ- şa taşkõn tabla. 9/ İşlenmiş timsah derisi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 R O Y A L T İ M E L E K E M R E F U L E L A L T D İ M İ B U İ B İ S S T E N Y A R K A Ü N E S M E R A L D A M E L A S İ D R A E N T A R İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear