23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 16 OCAK 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Ekonominin Dengeleri Yılbaşından beri uygulanan fiyat ve vergi zamları, ekonomik bunalım içinde bozulmuş bulunan ekonomik dengelerin, ekonomi yönetiminde kaygılar yaratmış olduğunu göstermektedir. Hükümetin Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşmaya çok yakınlaştığımız konusundaki açıklamaları, vergi denetimlerinin iyice sıkılaştırılması, özelleştirmenin ve borçlanmanın hızlandırılması, bu kaygıların çok canlı olduğunu kanıtlamıştır. Hükümetin, bütçe disiplininin sağlanacağı konusundaki söylemleri de bu yöndedir. Bu gelişmelerden anlaşıldığına göre, geçen haftaki yazının konusu olan işsizliği izleyen ikinci büyük kısa vadeli sorun, ekonomik dengelerin yeniden sağlanması olacaktır. Gerçi, küresel ekonomik bunalımın etkisinde geçen 2009 yılında ekonomimiz yüksek oranda (yüzde 6) küçülmüş olmakla birlikte, en önemli iki denge göstergesi fazla bozulmamış, enflasyon hızı düşük (yüzde 6.5), dış ticaret açığı da 36 milyar dolarda tutulabilmiştir. Geçmişin yüksek enflasyon oranlarının en önemli yaratıcısı olan merkezi devlet bütçesi açığının, 2009 bütçesinde 10 milyar lira olarak öngörülmüş iken 63 milyar lira düzeyinde gerçekleşmesi, ekonomi yönetimini, biraz da telaşlı biçimde devlet gelirlerini artırma önlemleri almak zorunda bırakmıştır. Oysa merkezi devlet bütçesi açığı, 2006’da 4.6 milyar liraya düşürülebilmiş, 2007 ve 2008 yıllarında da sırasıyla 14 ve 17 milyarda tutulabilmiş, ancak 2009’da gerçekleşen yüksek açık, bunalım içinde yüksek enflasyon yaratmamıştı. 1983-1994 döneminin yüzde 63 oranındaki, 1995-2001 döneminin de yüzde 72 oranındaki yıllık ortalama enflasyon hızlarını anımsayanlar, 2009 bütçe açığının, gelecek yıllarda yüksek enflasyon oranlarına dönüşeceğinden kaygı duymuşlardır. Çok sayıdaki ekonomi uzmanına göre bu yüksek bütçe açığı ile 2009’da enflasyonun yüzde 6.5’te tutulabilmesi, içinde bulunduğumuz ekonomik bunalımın bir sonucudur. Ekonomik büyümenin yeniden başlaması halinde, enflasyon hızının bu yıl çok yüksek düzeylere sıçraması olasılığı güçlü görünmektedir. Ekonomimizin ikinci denge bozucusu olan dış ticaret açığının, 2009’daki 36 milyar dolarlık düzeyi de 2006’nın 50 ve 2008’in 70 milyar dolarlık dış ticaret açıklarına göre oldukça düşüktür. Bununla birlikte ekonomideki eğilimler, 2010’da üretimin artacağı ve ekonominin yüzde 3.5-4.5 oranında büyüyeceği yönündedir. 2009’un gerçekleşmiş ve 2010 için de bütçelenmiş olan (50 milyar dolar) bütçe açıkları ile bu yıl için planlanmış yüksek dış ticaret açığı konularındaki tahminler gerçekleşirse, ekonomimiz bu yıl boyunca çok önemli bir denge sorunuyla karşılaşacak ve bu sorunu çözümlemekte güçlük çekecektir. Bunalım içinde geliri düşmüş olan ve bunalımdan çıkarken de düşük kalacak olan halkımızın vergi ve devlet fiyatı ödeme gücündeki sınırlılık devam edecek ve vergi gelirlerini istenen ölçüde arttırma olanağı bulunamayacaktır. Bu yıl kamu kesimine ek gelir sağlanması olanakları gibi, kamu kesimi harcamalarında tasarruf olanakları da sınırlıdır. Merkezi yönetim bütçe giderlerinin yüzde 90 oranındaki kısmı, faiz, personel ve sosyal güvenlik kurumları emeklilerine yapılan zorunlu ödemelerden oluşmaktadır. 2008’de bu üç zorunlu harcama, bütçe gelirleri toplamının yüzde 84’ü, 2009’da da yüzde 104’üne yükselmiş, 2010’da da yüzde 105’ine ulaşması bütçelenmiştir. Bu alanda ancak uygulanan temel politikaları gözden geçirmek ve politika değişikliklerinden bazı şeyler beklemek olanağı vardır. Bütçenin, böyle kaskatı bir duruma gelmesi, son 50 yılda uygulanan maliye ve para politikalarının olağan sonuçlarıdır ve onlar değişmeden bütçe bu katılıktan kurtarılamaz. Bu politikalar, temelde devletimizi yönetenlerin devlet harcamalarına sınır tanımamalarından, harcama düzeylerini arttırmanın sınırlarının olmadığına inanmalarından kaynaklanmaktadır. Bu temel inanca göre onlar harcama düzeylerini tespit ederler ve bu yüksek harcama düzeylerini halka, vergilerle ve o da olmazsa enflasyonla ve devlet borçlarının arttırılmasıyla ödemek zorundadırlar. 2010’da, enflasyonu, planda öngörülen biçimde yüzde 5-6 dolaylarında tutmanın bu politikalarla çok zor olacağı anlaşılmaktadır. Şimdiden olanakların araştırılmaya başlanmasında yarar vardır. maysan@cumhuriyet.com.tr maaysan@superonline.com Lozan Dersi İsrailliler, Türk Büyükel- çisi Oğuz Çelikkol’u ken- dilerinden daha alçak bir koltukta oturtup aşağıla- mışlar. Asıl suç aşağılanmaya ha- zır olan ile onu aşağılatanda. Bağımsızlık duygusu yitiri- lirse, onur kalmaz çünkü. Bugün mumla aranan onur, şimdilerde yok edilmek istenen Lozan ruhunda ya- şar. Prof. Dr. Şerafettin Tu- ran’ın kaleminden bir başı dik diplomasi dersi okuya- lım: “Mont Benon gazinosun- da düzenlenen toplantıya gelen İsmet Paşa karşılaş- tığı manzara karşısında ilk büyük çıkışını yapmıştı. Sa- londa Türk delegasyonu başkanı olarak kendisine öteki heyet başkanlarına oranla daha küçük bir kol- tuğun ayrıldığını görünce bunun nedenini sormuştu. Buna, aynı boyutta bir baş- ka koltuk bulunmadığı gibi çocuksu bir yanıt alınca da ‘Bulunduğu zaman salona girerim’ diye tepki göster- mişti. Onun bu çıkışı etkili ol- muş, çok geçmeden aynı boyutta bir koltuk bulunup yerine konulmuştu.” Türkiye Cumhuriyeti böy- le doğmuştu. Onu yıkmaya yeminliler elinde bu hale geldi. Bürokrasi “Bürokrasi azaldı, şef- faflaştı” savlarına tapu iş- lemlerinden bir tanıklık: “Tapuda işimiz vardı. Vukuatlı nüfus örneğin- den deprem sigortasına değin istenen yığınla bel- gemiz hazırdı. Verdiğimiz kâğıtlara baktılar, baktı- lar; nüfustan bir belge daha istediler. Saatler süren dosya boğuşma- larından sonra istenen belgeyi getirdik. Saat 16.30 olmuştu, dolayı- sıyla tapu dairesinin iş- lemleri kapanmıştı, ta- pumuzu alamadık. Niye nüfus müdürlü- ğüne gönderdiklerine gelince... İntikal edile- cek tapu ile ilgili defter- lerde Mehmet olan de- demizin ismi bir yerde Mehmet, diğer yerde Ahmet yazılmıştı. Tapu memurunun yaptığı bir yanlışı düzeltmek, va- tandaşlık görevini eksik- siz yapan vatandaşa düşmüştü! İşlemimizi tamamlaya- madığımız için bize bir- kaç gün sonra yeniden gelmeyi öneren ilgililere bir hukukçu dostumu- zun söylediklerini anım- satma gereği duyduk: - Bu ülkede hukuk- suzlukla, haksızlıkla bel- ki baş edilir de, düzey- sizlik ile edilemez.” Pembe Televizyonlara pem- be kravatla çıkan biri - kendisine sorarsan o bir 68’li- var. Üstün yorum yeteneğini kul- lanarak tezler geliştiri- yor: İrtica fobisi geçerli- liğini yitirmiş, yerine Türkiye’yi demokra- tikleştirecek olan AKP’ye karşı polis fo- bisi öne sürülüyormuş. Bu pembe kravatlı- yı biz, DSP-MHP- ANAP koalisyonu dö- neminde, başka bir yerde çalışan eşini bir kamu kurumundan bankamatik memuru olarak emekli etmek için Ankara’da kamp kurduğu günlerden de tanırız. Hani ilanlar vardır ya: Kimliğimi yitirdim, hükümsüzdür. İşte ay- nen öyle... Sermaye çevrelerine yakın görüş bildirenler de dahil bir bölük “askeri vesayetçilik” ile Ke- malizmi bir tutarak, Türkiye’deki gerilimi “askeri vesayetçi Kemalistler” ile liberalizme yakın ol- masına karşın otoriterliğe kayan AKP’liler ara- sında geçtiğini ileri sürüyorlar. Söylenenlerden anlaşılan, AKP liberal kalsa her şey çözülecek, ama ne yazık ki, otoriterli- ğe kayıyor. Bu tür düşünenlerin yanlışı bir değil, iki... Birincisi: Kemalizm, askeri vesayetçilik de- ğildir. İttihatçılık ile Kemalizmi birbirine karış- tırmak cahillik değilse, kötü niyettir. İttihatçılık zora başvurur, suikastlara başvurur; Kemalizm ise demokratik Cumhuriyeti geliştirerek toplu- mu uygarca yaşama bilincine, çoksesli bir de- mokrasiye ulaştırmayı hedefler. Kemalizm; la- iklik, halkçılık ve Cumhuriyetçilik ilkeleri ile ev- rensel anlamda bir demokrasinin olmazsa ol- maz koşullarını belirler ve toplumun ancak bu yönde erince kavuşabileceğini öngörür. Atatürk’ün siyasete gireceklerin asker üni- formalarından sıyrılma kararı, İsmet İnönü’nün 1960 sonrasında gerçekleşen askeri darbe gi- rişimlerine karşı takındığı sert tutum, Kemalizm ile İttihatçılık arasındaki ayrımı gösteren somut tarihsel verilerdir. Kaldı ki, “Atatürkçülük” adına her gerçek- leştirilen dış destekli darbe öncelikle Kemalistlere yönelmiş, onları baskılamıştır. 12 Mart’ta İlhan Selçuk’un, Mümtaz Soysal’ın, Uğur Mum- cu’nun Muammer Aksoy’un, Bahri Savcı’nın ve nicelerinin başına gelenler birer kanıttır. Uğur Mumcu, yazılarında sık sık “Kemalizm” de- diği için askeri savcıların iddianamelerinde suçlanmıştır. 12 Mart-12 Eylül arası Türkiye’nin -Uğur Mumcu’nun deyimiyle “destabilize” edildiği- as- keri darbeye sürüklendiği dönemde öldürülen isimlerin çoğunluğu Kemalisttir. Nadir Nadi’yi, Oktay Akbal’ı, Ali Sirmen’i zindanlara atan 12 Eylül askeri darbesi de Kemalistleri hedefe koy- muştur. Asker, ne zaman kendi içinde, dış destekli ya da istemli bir tasfiyeye girişse, yine suç okları Kemalistlere yönelir. İttihatçılar ile Kemalistle- ri aynı torbaya atıp kafa karıştıran Silivri’deki bil- dik dava da bunun en açık belirtisidir. İkinci yanlışa gelince: Milli görüş temelinden yükselen AKP ekonomik liberalizme göbekten bağlıdır, ama siyasal açıdan liberal değildir ve olamaz da. Köktenci bir partinin “özgürlükçü” olduğuna inanan liberaller, ittihatçılar ile Ke- malistler arasındaki farkı da görmek istemez- ler. Çünkü Kemalizmin, “devrimcilik, devletçi- lik ve halkçılık” ilkeleri ile eşitlikçi toplumcular- la kardeşlik bağları yüksektir. Gericiler ile libe- rallerin, “Kemalistlerden nefret koalisyonu”nun doğal üyeleri olmalarının nedeni de, Kemaliz- min bu temel özelliğidir. Ah şu Kemalistler... Yeni Hal Yasa Tasarısı SADIK ÇELİK Geçen haftaki yazımızın konusu olan İyi Tarım Ürünleri’ni de kapsayan yaş sebze ve meyve piyasasında “serbest rekabet”, “kalite”, “ucuzluk” “modernizasyon” ve “hijyen”i amaçlayan yeni hal yasa tasarısının büyük market zincirlerinin çıkarlarını gözeteceği, haksız rekabeti daha da büyüteceği ve fiyatları da öngördüğü ölçüde ucuzlatamayacağı düşüncesi kamuoyunda tartışmalara neden olmakta. Yasa tasarısının temel mantığı üreticinin emeğinin karşılığını vermek, aynı zamanda tüketiciye de kaliteli, sağlıklı sebze ve meyveyi uygun fiyata ulaştırmak olmalıdır. Yeni hal yasa tasarısında yapılması gereken, üreticiden tüketiciye uzanan zincirde yer alanların faaliyetlerini daha iyi koşullarda sürdürecekleri altyapının ve yasal düzenlemenin oluşturulmasıdır. Daha önceki yazımızda belirttiğimiz gibi tasarı ile tarım ürünlerine künye sisteminin getirilerek sebze ve meyvelerin kalitesinin AB standartlarını yakalamasını tüketicilerin iyi, sağlıklı tarım ürünleriyle ucuza buluşacağı düşüncesini destekliyoruz ve bu açıdan değerlendirildiğinde yeni tasarıyı elbette yerinde buluyoruz. Ancak tasarı serbest rekabeti geliştirip, üretim maliyetleriyle satış fiyatları arasındaki uçurumu mutlaka önlemeli. Yeni tasarı yaş sebze ve meyve ticaretindeki yüksek kayıt dışılığı (yüzde 70’lere varan) mevcut sistemi özelleştirerek önlemeyi planlıyor. Tasarının üçüncü maddesine göre toptancı halleri belediyelerin yanı sıra özel veya tüzelkişiler tarafından kurulabilecek. Yeni hallerin denetimi de özel güvenlik şirketlerince sağlanacak deniyor. Sizce bu uygulama kamu denetimini ortadan kaldırıp fiyatların belirlenmesinde nihai satıştaki tekellerin, yani büyük marketlerin etkili olmasına yol açmayacak mıdır? Sözde tekelleşmenin önlenebilmesi adına gerçek bir tekelleşmenin de böylece önü açılacaktır. Bu sektörün borsası olan ve fiyatlara istikrar getiren hallerin ortadan kaldırılması yüzde 70’lerde olan kayıt dışılığı daha da büyüteceğinden halleri ortadan kaldırma düşüncesi bile akla getirilmemelidir. Bugüne kadar hallerde kendisine yeterince fırsat verilmemiş olan küçük çiftçi ve üretici birliklerine daha çok pozitif ayrımcılık yapılarak ürünlerini pazarlayabilmeleri için bu birlikler desteklenmeli, onlara olanak sağlanmalıdır. Sebze ve meyve fiyatlarında gerçekten ucuzluk isteniyorsa öncelikle AB ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de üretici örgütlenmesi teşvik edilmelidir. Mevcut hal yasasıyla alıcılar hallerin dışından ürün alamadıkları için pazarlama zinciri araya aracıların ve kabzımalların da girmesiyle uzadıkça uzuyor. Hallerde yalnızca ürünlere komisyon uygulansa fiyatlar yüzde 6 ila 8 oranında etkilenir, fakat ne yazık ki 1995 yılında kanun hükmündeki kararname ile komisyonculuğun önüne bir de kabzımallık eklendi. Kabzımallara kendi hesaplarına mal alabilme-satabilme yetkisi verildi. Kabzımallar bir anlamda tüccar olurken bazı şehirlerde tekel bile oluşturdular, hatta mafya düzeni kurdular. Bunun için kabzımallığa son verilmelidir. Kabzımallar tüccarlık yapacaklarsa gidip hallerin dışında ticaretlerini sürdürsünler. Aracılık yani üreticiden tüketiciye uzanan yolda ürün dağıtımı, satışı, para tahsilatı yapılması işi yıllardan beri üzerinde tartışılan ve ortadan kaldırılmaya çalışılan bir meseledir. Oysa aradaki kabzımalların hallerde ticaret yapma hakkı engellense nihai satış aşamasındaki tekelciliğin de önüne geçilmiş olacaktır. Komisyon oranlarında yapılacak iki puanlık bir indirim fiyat artışlarına çözüm getirmeye yetmez. Sebze meyve fiyatlarının anormal artışı yalnızca komisyon oranlarının yüksekliğine bağlanmamalı; iki puanlık bir indirim devede kulak kalacaktır. Tasarının dördüncü maddesinde meyve ve sebzenin toptancı haline bildirim yapılması şartıyla hal dışında alım satımının yapılması serbest hale getirilmektedir. Bu uygulama alternatif pazarlama kanallarının önünü açacak, rekabet sağlayarak maliyetleri azaltacak, zaman kaybını önleyecek, bürokrasiyi azaltacak ve sektöre olumlu yansıyacaktır. Türkiye yaş sebze ve meyve üretiminde tür ve miktar olarak güçlü bir potansiyele sahip. Yapılması gereken bu potansiyelin mümkün olan en yüksek verimle kullanılmasıdır. Bu amaçla, tasarının merkezine üreticinin ürünü getirilmeli ve tüketici kaliteli, sağlıklı, ucuz malı alabilecek olanağa, seçeneğe kavuşturulmalıdır. Yeni hal yasa tasarısına gelen eleştirilerden yola çıkılarak tasarı sisteminin bütün unsurlarının birbirini tamamlayacağı, uyum içinde çalışacağı bir anlayışla, günün, çağın ihtiyaçları da göz önüne alınarak düzenlenmeli, daha çok tartışılmalıdır. sadik.celik@keyveni.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Eti yenen bir cins mürekkep- balõğõ. 2/ Ame- rika’da yaşayan bir papağan... Baryum ele- mentinin simge- si. 3/ Bir işte bir kimse ya da şe- yin üstüne dü- şen görev... Göz değmesi. 4/ Bir şeyi yapõp yap- mamaya karar verme gücü... Karõşõk renkli. 5/ Bir nota... Seyrek dokunmuş bir tür ku- maş. 6/ İzmir’in Selçuk ilçesindeki ünlü antik kent... Dünya işlerini hoş gören, kalender kimse. 7/ Tek başõna oynanan bir kâğõt oyu- nu. 8/ Omurganõn bel ile kalça arasõndaki bölümü... Yabancõ. 9/ Parça, dilim... İstanbul’un Şile ilçesine bağlõ turistik bir belde. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Anayurdu Amerika olan ve mor benekli çiçekler açan bir süs bitkisi. 2/ Âşõk olmaktan duyulan korku. 3/ Ço- cuğun eğitim ve öğretimiyle ilgili erkek bakõcõ... Me- zopotamya’da kurulmuş eski bir krallõk. 4/ Ender, sey- rek... Hile. 5/ İzlenimcilik akõmõnõn öncüsü olan ünlü Fransõz ressam... Bir cetvel türü. 6/ Temel, esas... Bo- ğa güreşi yapõlan alan. 7/ Dilbilgisindeki sözcük tür- lerinden biri. 8/ Mobilya öğesi olarak kullanõlan, silindir biçimli kalõnca yastõk... Konut. 9/ Güney Avrupa’da yaygõn iri bir örümcek. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P A N D E M İ E A Y A P A R A D R A L L İ O L E M Ç E D E N E İ M A M E V İ F C U A M A A R A T U İ Z A L E N A R A E R İ S F A R S İ L K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear