26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 EYLÜL 2009 PAZARTESİ 6 PAZARTESİ SÖYLEŞİSİ CMYB C M Y B İTO Başkanõ Dr. Murat Yalçõntaş, “Büyüyen firmalardan az vergi büyümemiş işletmelerden ise normal vergi alõnsõn” dedi. Yalçõntaş sel felaketinden tekstilciler ve nakliyecilerin büyük zarar gördüğünü söyledi ÖZLEM YÜZAK İstanbul Ticaret Odasõ (İTO) Başkanõ Dr. Murat Yalçıntaş ile ekonomik krizden sel fe- laketine, çevreci politikalardan Türkiye’nin ya- põsal sorunlarõna kadar geniş bir çerçevede soh- bet ettik. Dünyanõn en büyük odalarõ arasõnda bulunan İTO’nun başkanlõğõnõn ikinci dönemini sürdüren Yalçõntaş’a göre sorunlarõn çözül- mesinin, Türkiyenin uzun vadeli stratejik plan- lar gerçekleştirebilmesi için öncelikle yapõlmasõ gereken insana yatõrõm. “İnsanımızı düzelt- tiğimiz zaman bilimin ışığında eğitip kültür ve sanat ile beslediğimiz zaman inanın Tür- kiye çok farklı bir noktaya gelir, ekonomik sorunları da daha rahat çözeriz. Afetlerde de bu kadar kayıplar vermeyiz” diyen Yal- çıntaş “Gelin artık devrimci bir şeyler ya- palım” diye vurguluyor. - Krizin Türkiye’ye yansımaları beklene- nin çok üzerinde oldu. İstanbul Ticaret Oda- sı 300 binin üzerinde üyesi ile dünyanın en bü- yük odalarından biri. İstanbul, Türkiye’de- ki dış ticaretin yüzde 45’ini kapsıyor, vergi gelirlerinin yüzde 42’sini İstanbul üretiyor. Kriz nasıl etkiledi. Şu anda durum nasıl? - Bildiğiniz gibi krizin etkisiyle ilk çeyrek- te ticaret sektörü yüzde 25.4, ikinci çeyrekte ise yüzde 15 küçüldü. Aynõ dönemde ekonomideki genel küçülme yüzde 14.3 ve yüzde 7 olarak gerçekleşmişti. Yani ticaret sektörü Türki- ye’deki krizden çok özel sektörün sabit sermaye oluşumu ilk çeyrekte yüzde 33.5 azalmõş, ikinci çeyrekte de yüzde 29.7 azalmõş. Hem özel sektörün yatõrõmlarõ hem de ticaret ve alõşve- riş, krizden Türkiye ortalamasõnõn çok üzerinde etkilenmiş. KDV ve ÖTV indirimleri gibi ra- hatlatõcõ önlemler alõndõğõ ve çeşitli kampan- yalar yapõldõğõ için üçüncü çeyrekte küçülme- nin daha az olacağõnõ umuyoruz. - 4. çeyrekte ne olacak? - Küçülmede iyileşmelerin görüleceği bir dö- nem olacak. Ancak hõzlõ bir toparlanma şu an için zor gözüküyor. 2010 yõlõ başõndan itibaren rakamlarõn pozitife döneceğini umuyoruz. ‘HÜKÜMET ALACAĞI DİLİMİ DEĞİL, PASTAYI BÜYÜTMELİ’ - İşsizlik hâlâ kanayan bir yara, bütçe açı- ğı ise giderek artıyor. 8 aylık bütçe açığı yüz- de 780 artmış durumda. Türkiye ekonomi- sinin düze çıkması için neler yapılmalı? - Evet ciddi bir bütçe açõğõmõz var ve gide- rek de artõyor. Ancak baktõğõmõzda tüm ülke- lerde bütçe açõğõ görüyoruz. Bunun nedeni ül- kelerin krize karşõ aldõklarõ önlemler doğrul- tusunda kamu harcamalarõnõ arttõrmõş olmala- rõ. Peki, Türkiye’deki bütçe açõğõnõn sebebi eko- nomiyi genişletmek için mi? Ekonomiyi can- landõracak yatõrõmlara mõ gitmiş bu bütçe açõ- ğõ, yoksa başka bir yere mi? Ne yazõk ki Tür- kiye’deki bütçe açõğõ devletin üretime yönelik harcamalarõ arttõrmasõndan kaynaklanmõyor. Ağõrlõklõ olarak cari transfere ve ödemelere gi- diyor. Tabii bu bütçe açõğõnõn bir diğer sebe- bi daha var. O da düşen ekonomik aktivite yü- zünden vergi gelirlerinin azalmasõ. Bir yandan da sosyal sigorta ödemeleri, yerel yönetimle- re transferler, tarõm destekleri gibi harcamalar dolayõsõyla devletin giderlerinin artmasõ. Bu ve- rileri üst üste koyduğunuzda açõk ciddi bo- yutlara ulaşmõş durumda. Hükümetin bu açõğõ kapatmasõ için pastadan alacağõ dilimi büyüteceğine pastayõ büyütmesi gerekiyor. Alõnacak önlemler bu yönde olma- lõ. Bu da sabit gelirli üstüne daha fazla yük yük- lememek demektir. Daha fazla vergiyi arttõr- mamak demektir. Kamu açõsõndan baktõğõmõz- da ilk başta bir paradoks olarak görülebilir, ama bu tamamen kõsa vade-orta vade meselesi. Bu, tulumba gibi önce aşağõdan su koyacaksõnõz ki yukarõdan çekilebilsin. Mesela ben geçen gün- kü meclis toplantõsõnda şu öneriyi yaptõm: Ge- lin devrimci bir şey yapalõm; büyüyen firma- lardan daha az vergi alalõm. Yani bir firma bir senede büyük büyüme kaydetmişse vergi dili- mini daha düşük tutalõm ve onu daha büyüme- ye teşvik edelim, büyümemiş olan firmadan nor- mal vergi alalõm. Herkes daha fazla kayõtlõ ci- ro yapmak, daha fazla işçi çalõştõrmak için ça- balasõn. Bir başka teklifimiz de şirket birleş- meleri için ciddi bir stratejinin oluşturulmasõy- dõ. Bu hayata geçti ama eksik ayaklarõ kaldõ. Tür- kiye’deki firma ölçekleri çok küçük. Hem kriz- ler karşõsõnda daha dayanõksõz oluyorlar hem de büyük firmalarla rekabette zorlanõyorlar. Bir- leşmeyle ilgili kanun çõkarõldõ. İyi hoş da tek ba- şõna bu kanunu çõkarmak yeterli olmuyor. İş- letmelere bunun önemini anlatmak, teşvik etmek lazõm. Bu biraz da bizlerin, odalarõn görevi... - Türkiye’de ortak iş yapma kültürü ge- lişmiş değil ki, şirketler birbirleri ile birleş- sinler... - Kesinlikle doğru. Kurumsallaşmadõğõmõz için aile şirketlerinde bu sorunlar ortaya çõkõ- yor. Bizdeki aile şirketlerinde en büyük sõkõn- tõ “işte onun evine şu alındı da niye bize alın- madı”. Bir gün bir arkadaşõma başarõsõnõn sõr- rõnõ sorduğumda bana “Biz hiç ailelerimizi bir araya getirmeyiz” dedi. Bu kurumsallaşa- madõğõnõ gösteriyor. Bizde patronun cebiyle şir- ketin kasasõ aynõ şeydir. Halbuki ne kanunen, ne muhasebe standartlarõna göre bu doğru de- ğil. Ama bu, kültürel ve tarihi birikimle alakalõ bir olgu. Sonuçta nereden bakarsanõz bakõn Tür- kiye’nin sanayileşmesi, tüccarlaşmasõ Cum- huriyet ile beraber başlamõştõr. Bugünkü aile- lerin başõndaki kişilere bakõn; en kabadayõsõ 3. kuşaktõr. Biz, restoranlar ve gõda alanõnda “Kırk Yıllık Kırk Lezzet Durağı” diye bir ki- tap çõkardõk. Açõkçasõ 40 taneyi bulduk ama 41’inciyi bulmakta zorlandõk. - İş dünyasının özellikle de KOBİ niteli- ğindeki işletmelerin kriz döneminde en bü- yük açmazlarından biri de krediye erişim ko- nusunda oldu. Bu konudaki değerlendir- melerinizi alabilir miyiz? ‘KOBİ’LER CİDDİ SIKINTI İÇİNDE’ - İşin köküne bakmadõğõnõz zaman sorunu çö- zemezsiniz. Merkez Bankasõ kõsa vadede en- flasyon sorunu olmadõğõnõ düşünüyor ve doğal olarak faiz oranlarõnõ düşürmeye devam ediyor. Öte yandan faizlerin bu kadar düşmüş olma- sõndan normal bir zaman olsa şunu beklersiniz: Faizler düşüyor; o zaman piyasada çok bol pa- ra var. Herkes rahat rahat ucuz paraya ulaşõyor, yatõrõmlar artõyor, herkes memnun... Ama böy- le bir şey de yok. Özellikle KOBİ’ler cephesinde ciddi sõkõntõ var. Hem piyasadaki cari faiz oranlarõ hâlâ Merkez Bankasõ’nõn seviyesine ine- medi, hem de KOBİ’ler krediye ulaşmada ve kredinin gerektirdiği şartlarõ yerine getirmek- te zorlanõyorlar. Adam o yüksek faize razõ ama şartlarõ yerine getiremediği için paraya ulaşa- mõyor. Bunun da iki sebebi var: Bankalarõn bu kadar kâr etmesi ve faizleri hâlâ Merkez Ban- kasõ seviyesine getirememesinin nedeni ciddi bütçe açõğõ yüzünden bankalarõn ağõrlõklõ ola- rak devleti fonlamalarõ. Bankacõ olarak baktõ- ğõnõzda kendi ticari işletmenizi düşünmeniz do- ğal. Bir tarafta devlet var: İyi faiz oranõ veriyor, ödemesi garanti. Dolayõsõyla güvenilir banka- lar da haklõ olarak kaynağõnõn bir kõsmõnõ bu- raya kullandõrõyor. Ama unutmayalõm ki geri kalan kaynağõ da özel sektöre kullandõrmaya çalõşõyor. Ve bu da hatõrõ sayõlõr bir miktar. Ancak bankalar da is- tediği halde kaynağõnõ kullandõramõyor. Çün- kü özel sektör kriz yüzünden bankalarõn iste- diği teminatõ göstermekte zorlanõyor. Bunun çözümü bana göre sistem değişikli- ğinde, çözüm yine devrimcilikte. Türkiye’de- ki finans sistemi, projeye ya da firmaya kredi veren bir sistem değil. Sistem doğrudan doğ- ruya garantiye kredi veren bir sistem. Yani si- zin elinizde garanti verecek bir şeyiniz varsa gider krediyi alõrsõnõz. Bu doğru değil. Sizin eli- nizde kazanacak doğru bir proje varsa temi- natõnõz olmasa bile kredi alabilmelisiniz. Veya firma olarak sizin geçmiş başarõlarõ- nõz ortadaysa, köklü ve güvenilir bir firmay- sanõz, o zaman da krediye kolayca ulaşabil- meniz lazõm. Bu nasõl olur? Sadece banka- cõlõk sistemi ile olmaz. Türkiye’de finans sek- törü ağõrlõklõ olarak bankacõlõk sektörü. Ama dünyaya baktõğõnõz zaman ikinci üçüncü tü- revlerin de var olduğunu görüyoruz. Çok ge- lişmiş ve kredi veren bir sigortacõlõk sistemi, leasing ve satõcõ kredileri ve risk sermayesi ve- ren kuruluşlar var. Türkiye’de de var ama hâ- lâ bankalarõn alt kollarõ gibi, bankalara bağ- lõ olarak çalõşõyorlar. Dünyada ise bankalar- dan tamamen ayrõ bu fonlar. - Yeşil teknolojilere yatırım yapmak ve çevreci proje- lerde yer almak bugün bütün ülkelerin üzerinde önem- le durduğu bir konu. Sizin İTO olarak bu konuda çalış- malarınız var mı? - Temiz teknoloji, düşük karbon kullanõmõ, enerji verim- liliği, yenilenebilir kaynaklar, õsõ tasarrufu, eko-inovasyon, geri dönüşüm bunlarõn hepsi yeni ve yeşil teknoloji. Türki- ye’deki tüm işletmelerin bu konunun önemini hõzla kavra- masõ ve geleneksel iş yöntemlerini yeni teknolojiler be- nimseyerek yeşillendirmeleri gerek. Bu işin bir tarafõ. Ama bir de ikinci ayağõ var. Yeşil iş ile ilgili yeni iş alanlarõ ve yeni teknolojiler üretilmesi. Türkiye olarak bu alanda dün- ya ile eşit noktadayõz. Yeşil işlere herkes başlõyor, onun için biz düzgün bir başlangõç yapabilir, doğru yerlere yatõ- rõm yapabilirsek önemli bir kazanõm sağlamõş oluruz. - Sizin İTO olarak teknopark kurma girişiminiz vardı. Ne durumda? - Biz Ar-Ge ile uygulamayõ bir araya getirecek ve katma değeri arttõracak olan bir yapõ oluşturmak için teknopark kur- ma kararõnõ verdik. Bunu da Savunma Sa- nayi Müsteşarlõğõ ile beraber yapõyoruz. Bugün Türk Silahlõ Kuvvetleri para ile sa- tõn alabileceği teknolojinin son sõnõrõna gelmiştir. En iyi teknolojiye sahip ordu- lardan biri. Bundan sonra sahip olabile- ceği teknoloji artõk para ile sahip olabi- leceği bir teknoloji değil. Çünkü bu nok- tadan sonrakini kimse vermiyor ve her- kes de kendi yapmak istiyor. Dolayõsõy- la Türkiye’nin bu teknolojiye sahip olmasõ gerekiyor. TSK ile özel sektörün bugüne kadar gerçekleştirdiği çok başarõlõ çalõş- malarõ var. Türkiye, savunma sanayiinde ciddi anlamda ihracatçõ konumuna gelen bir ülke artõk. Ve bu çok bilinmiyor. Biz bunu bir adõm daha ileriye taşõmak ve sa- vunma sanayiindeki ihracatçõ firmalarõn önünü daha açmak istedik. Bizim tekno- parkõmõzõn kararõ Sanayi Bakanlõğõ’ndan geçti; Bakanlar Kurulu’nda imzaya açõl- dõ. Sabiha Gökçen Havaalanõ yakõnlarõnda Savunma Sanayi Müsteşarlõğõ’na ait İle- ri Teknoloji Endüstri Parkõ var. Çalõşmalar burada yapõlacak. 1965 yılında İstanbul’da doğan Murat Yalçıntaş, Sa- int Joseph Fransız Erkek Lisesi’ni bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra Boston Üniversitesi’nde Uluslararası İş- letme dalında yüksek lisans yapan Yalçıntaş, daha son- ra 2 yıl Brüksel’de, AB’de uzman araştırmacı olarak ça- lıştı. Yalçıntaş, 3 yıl uluslararası bir kalkınma banka- sında proje uzmanı olarak görev yaptıktan sonra Tür- kiye’ye döndü. Döküm ısıtma-havalandırma ve teleko- münikasyon sektörlerinde şirketleri bulunan ve İTO mes- lek komitesi seçimlerini 70 No’lu Madeni Eşya Komi- tesi’nden kendi şirketi Emaş Endüstriyel Ürünler A.Ş’den katılarak kazanan Yalçıntaş, aynı komiteden 1995 ve 1999 seçimlerinde de Oda meclis üyeliğine se- çilmişti. Yalçıntaş 2005 yılından beri İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini sürdürüyor. Çok iyi düzeyde İngilizce ve Fransızca, orta düzeyde Al- manca ve Arapça bilen Yalçıntaş, evli ve 3 çocuk babası. Türkiye’de bütçe açığımız var ve giderek de artıyor. Ne yazık ki Türkiye’deki bütçe açığı devletin üretime yönelik harcamaları arttırmasından kaynaklanmıyor. Ağırlıklı olarak cari transfere ve ödemelere gidiyor. Bu ya- pı değişmedikçe sorun çözülmez. Hükümetin bu açığı kapatması için pastadan alacağı dilimi bü- yüteceğine pastayı büyütmesi gerekiyor. PORTRE - İstanbul’da sellerin üyelerinize ver- diği zarar ne boyuta ulaştı? - Bizim Güneşli’de 1506, Mahmutpa- şa’da 928, İkitelli’de 711, Sefaköy’de 1715, Halkalõ’da da 814 üyemiz var. Selin ilk sabahõ aldõğõmõz verilere göre ilk aşa- mada 90-100 milyonluk zarar gerçekleşmiş. Bu sadece mal zararõ. Diğer ticari zarar- lardan söz etmiyorum bile. Sigorta eks- perlerinin ve maliyecilerin hasar tespiti de- vam ediyor. Sanõrõm 10 gün sonra durum daha netleşir. Selin ağõr hasar verdiği iki ana sektör oldu: Biri hizmet sektörü; nakliye- ciler, gümrük müşavirleri, depocular vs... İkincisi de tekstilciler. Kriz nakliyecilerin iş hacmini düşürdüğü için TIR’larõn yarõ- sõ atõl durumdaydõ. Onlar da tüm maliyet- leri kõsarak ve “nasıl olsa yola çıkmıyor- lar” diye düşünerek TIR parkõna çekmiş- ler ve sigortalarõnõ da dondurmuşlardõ. Tekstil sektöründe de bayram arifesi ve ye- ni sezon dolayõsõyla depolar ağzõna kadar doluydu. Sürekli mal girip çõktõğõ için bunlarõn da önemli bir kõsmõnõn sigortasõ yoktu. - Sizce aynı şeyin tekrarlanmaması için ne yapılmalı? - Bu sorunun yanõtõnõ bir cümle ile özetlemek istiyorum: İnsan kalitemizi dü- zeltmek ve insana yatõrõm yapmak... Tür- kiye’de selin yarattõğõ kaybõn daha az ol- masõ için, ekonominin düzelmesi, bütçe açõğõnõn olmamasõ, dõş ilişkilerin düzenli olabilmesi ve en basitinden Türk pasa- portunun çok daha değerli bir pasaport ola- bilmesi için öncelikle insanõmõzõ düzelt- memiz, insanõmõza yatõrõm yapmamõz la- zõm. Önce bizim bunu kabul etmemiz la- zõm. Ancak o zaman uzun vadeli çözüm- ler için yatõrõm yapmaya başlarõz. Bunun için öncelikle Türk insanõnõn istekli olmasõ, bilgili, donanõmlõ, eğitimli ve kültürlü ol- masõ lazõm. Bu yüzden öncelikle insanõ- mõza yatõrõm yapmak zorundayõz. Bir in- sanõ bilgili ve donanõmlõ nasõl yapacaksõ- nõz? Bilgi ve donanõm kaynağõ bilimdir. Bir insanõ nasõl kültürlü yapacaksõnõz? Kül- türün kaynağõ sanattõr. Dolayõsõyla siz bi- lime, sanata, kültüre yatõrõm yapmazsanõz ekonominiz zaten düzelmez, altyapõnõz dü- zelmez. Biz hâlâ bunun farkõnda değiliz. Bunu ekonominin başõnda olan bir insan olarak söylüyorum. Siz istediğiniz kadar en iyi kuralõ, en iyi ekonomi sistemini ge- tirin sonuçta bunlarõ uygulayacak olan in- sandõr. Basõn Ekspres Yolu’nu 1995’te de konuştuk. Bundan birkaç sene evvel yağ- murdan evlerin su baskõnõna uğradõğõ Kâ- ğõthane’yi de konuşmuştuk. Hepimizin iyi bildiği acõ bir deprem yaşadõk. Neler ko- nuşuldu neler yapõldõ? Sonuçta gelinen noktada depremde daha yapõlacak o kadar çok iş var ki... İTO’dan ‘devrimci’ öneri ‘Selden zarar gören firmaların çoğu sigortasızdı’ BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Çatışma Yerine İşbirliği Dış politikada iki önemli gelişme söz konusu: Suriye ile karşılıklı vizeler kalktı ve iki üke ara- sında gelişen ilişkiler yeni bir aşamaya yükseldi. Baş- bakan hatta, iki ülke hükümetinin arada sırada “or- tak toplantılar” yapacağını bile açıkladı! Bilindiği gi- bi, Türkiye, Suriye ile İsrail arasında da arabulucu- luk çalışmaları yaptı ve iki ülke arasındaki çatışma- cı iklimin yumuşamasına yardımcı oldu. Ermenistan ile de sürdürülen gizli diplomasi so- nucunda, iki ülke arasında ilişkilerin iyileştirilmesine yönelik bazı protokoller imzalandı. Gül, Erivan’da maç seyretti, şimdi Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan Türkiye’ye gelecek ve Malatya’da milli ta- kımların maçını seyredecek. Bu politikaların mimarı, Dışişleri Bakanı Prof. Ah- met Davutoğlu. Davutoğlu zaten önceleri de iktidarın dış politika- larını çiziyor ve ilişkilerde fiilen görev alıyordu. Örneğin Türkiye’nin yeni Afrika politikasını da Davutoğlu yön- lendirmişti. Türkiye dış politikasını, salt en güçlü baş- kentlere odaklı ve bağımlı olmaktan kurtardı ve dün- yaya gözünü açmaya başladı. Afrika’ya yöneliş iyi bir seçimdi. Deneyim kazandırdı ve ekonomik ilişkiler art- tı. Davutoğlu’nun kriz bölgelerinde ana arabulucu ol- maya soyunma politikası, Filistin sorununda bile be- lirleyici olabilme iddiası, şüphesiz yer yer hayalci bek- lentilere yol açmaktadır. Ancak, Davutoğlu’nun ana doğrultusunu gerçekçi ve olumlu bulmak gerekir. Nedir “Davutoğlu politikası”nın ana fikri? Çatışmalı konulara, çatışma odaklarına ve so- runlarına, işbirlikçi, çözümcü, çatışmayı yumuşatı- cı, donmuş ve alt düzeylerde seyreden ilişkileri ge- liştirici ve taraflar için yararcı yeni yollar açmak. Çe- şitli krizlerle kilitlenmiş sorunlar, istikrar sağlamıyor ve dış müdahalelere zemin hazırlıyor.. Üstelik de ül- kelerin ekonomik yararları aleyhine sonuçlar üretiyor. Bu çatışma odaklarına veya sorunlarına, iyi niyetle ve karşılıklı çok yönlü yararlar üretecek şekilde “çözümcü” yaklaşmak, doğrudur. “Kök sorun”, yani “ana sorun” yıllar içinde birikim ile gerçekten kökleşiyor, kök salıyor! Çözülmez bir niteliğe bürünüyor. Çevresinde yeni sorunlar oluş- turarak gelişiyor! Kök sorunu belki de hiç çözemeyebilirsiniz, ancak çevresindeki “buzulları” çözmek için çaba harca- yabilirsiniz. Gelişmesini engelleyebilirsiniz, dondu- rup küçültebilirsiniz... İnsan beyni ve bedeni bile, tıkalı damarları ve üret- tiği sorunları, çevresinde yeni kılcal damarlar ürete- rek ve çevresinin kanlanmasını, beslenmesini ve can- lanmasını sağlayarak aşabiliyor! Bakmışsınız, “kök sorun”, dumura uğramış, çev- resinde oluşan yeni hayatsal faaliyetler onu kozasında hapsetmiş veya “kök sorun”u gereksiz kılmış veya zaman içinde kendiliğinden çözümler üretebilmiş. Ermenistan’la imzalanan protokoller şüphesiz, özellikle Azerbaycan açısından sorunlu. Azerbaycan bizim can dostumuz. “Bir millet iki devlet” gerçekten iyi bir tanımlama. Ülkeler arasında sorgusuz sualsiz ve önyargısız böylesine dostlukların olmasını heye- can verici bulurum! Azeri kardeşlerimizin, Türkiye- Ermenistan yakınlaşmasından “ihanet duygula- rı”na kapılmasını da bu açıdan anlayışla karşılarım. Ancak, olaya daha geniş bir zaman diliminden ba- kılmalı. Ermenistan’ın hem Türkiye hem Azerbaycan ile düşmanlık mertebesindeki “kök-ana” sorunlarını çözebilmenin şimdi yeni bir yolu deneniyor. Azeri top- raklarının işgaline son vermedikçe, Türkiye’nin Er- menistan kapısını kapalı tutması, sorunu katmer- leştiriyor. “Kök sorun-lar”ın buzullaşmasına, katı- laşmasına yol açıyor. Katılaşma, düşmanlıkları büyütüyor, Türkiye’nin üzerinde uluslararası baskıları arttırıyor. Sonuçta, “es- ki” politika, Türkiye ve Azerbaycan’ın sorunlarını çöz- meye hizmet etmiyor. “Buzuldurum” da, Ermenis- tan’ın yalvarmasına yol açmayacağına göre?! Şimdi Türkiye ile Ermenistan arasında yeni durum, şüphesiz yeni bir dönem, yeni bir aşama, yeni iliş- kiler ve politikalar ağı yaratacaktır... Türkiye-Erme- nistan ilişkilerinin gelişmesi, Azerbaycan-Ermenis- tan ilişkilerinde ve sorunların çözümünde katılaşma değil daha yumuşak ilişkiler dönemi başlatacağını var- saymalıyız. Eşyanın doğasına bu uygundur! Bölgede sorunların, çatışmacı değil işbirlikçi mo- dellerle çözülebilmesinin yolu açılıyor. Doğru olan bu- dur. Davutoğlu’nun bu yaklaşımı Türkiye’nin kendi- ne güvenini de geliştirecek, Kafkasya’da ülkeler ara- sında ekonomik işbirliği arttıkça, büyük devletlerin “kriz odaklarına” kışkırtıcı ve kendi yararlarına mü- dahaleci politika alanları da doğal olarak sınırlana- caktır. Türkiye özellikle komşularıyla sorunlarına artık böy- le bir “stratejik düşünce” ile, öncü bir konumla yak- laştıkça, ulusal yararı ençoklaştıracaktır. Bu konuyu ikinci bir yazı ile sürdüreceğim... obursali@cumhuriyet.com.tr ‘YEŞİL İŞ’TE DÜNYA İLE EŞİT NOKTADAYIZ’ Teknopark Bakanlar Kurulu’nda ‘Yardım edenler ortaya çıkarılacak’ İstanbul Haber Servisi- İstanbul Valisi Mu- ammer Güler, Cem Garipoğlu’na yardõm eden- lerin de yargõ önüne çõkartõlacağõnõ söyledi. Gü- ler, “Cinayete yardım yataklık etme de suçtur; onlarda ortaya çıkacak” dedi. Emniyet teşkilatõ ile bayramlaşmaya giden Gü- ler, Karabulut cinayetine ilişkin sorularõ yanõtladõ. Güler, cinayete yardõm ve yataklõk edenlerin de ortaya çõkartõlacağõnõ belirterek, “Polis üzerine düşeni layıkıyla yerine getirdi. Bundan sonra iş Türk adaletine düşüyor. Arkadaşlar titizlik- le çalıştı. İstanbul’da inşallah faili meçhul ci- nayet kalmayacak. Bu Türk polisinin başarısı- dır“ dedi. İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ise “Bu olay adliyeye havale edildi. So- ruşturmaya göre çıkacak yeni durum varsa onlar da soruşturulacak. Hiçbir şey gölgede, karanlıkta kalmayacak“ dedi. Öte yandan Cem Garipoğlu’nun babasõ Nida Garipoğlu’nun oğlu Cem Garipoğlu’na avukatõ aracõlõğõyla 3 sayfalõk “Teslim ol, adalete güven” mektubu verdiği ortaya çõktõ. MÜNEVVER KARABULUT CİNAYETİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear