24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 EYLÜL 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Vapursuz Bayramlar YAHUT bayramsız vapurlar. Daha öncesi ve sonrası da var ama, zihinlerde ka- lan ve ilginç olanı son dünya harbi boyunca süren dö- nemdir. O yılların Karadeniz’inde Türk gemileri için gece seyri yasaktı. Gündüz için bile baştaki demir lo- çasının biraz gerisine ve ortalarda da kaptan köşkünün alt hizasına kırmızı beyaz ayyıldızlı bir bayrak boya- nır, geceleri iskele açıklarında demirli yatarken lam- bayla aydınlatılırdı. Türk olduğu belli olsun, Alman ya da Sovyet de- nizaltıları batırmasın diye. Gündüz seyrinde de baş üstünde bir tayfa serseri mayın gözetlerdi. O günlerde, Karadeniz’e çıkacak yolcu vapurları Galata rıhtımından akşamüstü kalkıp Büyükdere önünde sabahı beklerdi. Öbür limanlarda da öyle. Dolayısıyla, büyük kentlere uğrayarak Hopa’ya ka- dar giden vapurlarla yolculuk biraz daha uzun geçerdi. Uzun yolculuk demek, ana iskelelerde inecek bü- tün kıyı halkının birkaç gün hep birlikte olması de- mekti. Birinci ve ikinci mevkidekiler için birlikte ye- mek, salonda sohbet edip iskambil oynamak; “gü- verte sınıfı” denen gladora yolcuları için ambar üs- tünde kemençe çalıp el ele horon tepmek... Kısacası, öyle yolculukların Kafkaslar’dan inip sı- radağlar boyunca kıyılara ayrı ayrı yerleşmiş olanla- rı birbiriyle tanıştıran, kaynaştıran, “ulus” olmuş in- sanları birbirine kenetlendiren bir yanı olmuştur. Ya- bancı çıkar sahipleriyle yerli işbirlikçilerin Türkiye’yi kayıtsız şartsız teslim aldıkları otomotiv saltanatı gel- meden önce. Şimdi artık, sahil yolundan tıklım tıklım dolu oto- büslerle ve gözde arabalarla Samsun’a kadar sahil yolundan gelerek Anadolu içlerine ve İstanbul’a ka- dar uzanan insanların birbirinden kopuk bencilce yol- culuklarına sıra gelmiştir. Oysa deniz, kara insanlarının zihinlerine yerleşti- rilmiş önyargının aksine, dünyanın her yerinde olduğu gibi kuzey Anadolu’da da geçim için iş arayanları ve kazanç için ticaret peşinde bata çıka koşanları do- ğudan batıya ve batıdan doğuya denizden taşıyarak birbirine yaklaştırmıştır. Ege’deki çatışmaya bakmayın siz. Orası, ne yazık ki Batı çıkarcılığının peşine takılan karşıdaki komşu hırsı yüzünden bir aptallık çukuru oldu aramızda. Bizim açımızdan o denizdeki kendi yanımızın akılcı bir zenginlik kıyısı olabilmesi, ticaret de- nizciliğimizi geliştirmekle başarılabilecek bir iş... Daha doğrusu, içe ve dışa mal gönderenlerimizin kamyonlar kadar gemileri de kullanmalarına, dona- tanlarımızın denizlerde yük hamallığından biraz uzaklaşıp yolcu ve turizm denizciğine kafa yorma- larına, gemi yapım mühendislerimizin de yabancıla- ra ucuz şilep ve pahalı yat yetiştirmekle yetinmeyip hiç değilse kıyılarımıza uygun taşıt ve yolcu feribotu ya da Akdeniz turizmine elverişli kruvaziyer gemisi ta- sarlamalarına bağlı. Yoksa, elin Yunanına imrenmekle geçer ömrümüz. B undan 24 yõl önce bugün (20 Eylül 1985) Türk halk müziğinin usta yorumcusu Ruhi Su yaşama veda et- mişti. Ezgilerimize, türkü- lerimize kendine özgü yorumuyla çağcõl ve devrimci bir içerik kazandõran Ruhi Su, biz 68 kuşağõnõn da müzik alanõnda vaz- geçilmez sanatçõsõydõ. Alanlarda, salonlarda onun sesiyle co- şar, hep bir ağõzdan türkülerine eşlik ederdik. Daha lise yõllarõnda onunla ilgili yaşa- dõğõm bir anõ bugün bile tazeliğini koru- maktadõr. Ruhi Su uzun yõllar yasaklõ bir sanatçõ olarak yaşadõğõ için bizim lise öğrenci ku- şağõ onu pek tanõmazdõ. O yõllarda Tar- sus’tan Adana’ya okumaya giden öğren- ciler gibi ben de okumaya her gün Tar- sus’tan Adana’ya gider gelirdim. Bir gün Adana’da oturan sõnõf arkadaşla- rõmdan Resul Boroğlu, “Bugün Tarsus’a dönme, akşam bir konsere gideceğiz” dedi. Dinleti, Adana Şehir Tiyatrosu salo- nunda yapõldõ. Loş bir salonda, sahne õşõk- larõnõn içinde siyah giysiler içinde elinde sazõyla yontu gibi bir insan belirdi. Sah- nenin ortasõna geldi. Hafifçe eğilerek dinleyicileri selamladõ. Sahnede bulu- nan tek tabureye oturarak ve sazõnõn tel- lerine vurarak gür bir sesle “Atına bin- miş de elinde dizgin” dizeleriyle başla- yan Nâzım Hikmet’in Kurtuluş Savaşõ Destanõ’ndan alõnmõş bestesini seslen- dirmeye başladõ. Salonda çõt çõkmõyor, herkes büyük bir dikkatle, coşkun akan bir dere gibi çağ- layan bu sesin seline kendini kaptõrmõş adeta yürekleri hopluyordu. Nasõl hoplamasõn, ses kadar sözün iç- eriği de dinleyiciler için büyük bir anlam taşõyordu. Çünkü at Adana, hatta bir bü- tün olarak Çukurova kültür ve geleneğinde önemli bir yer tutmaktaydõ. Çukurova’nõn varsõl ailelerinin önem- li bir bölümü çiftliklerinde at beslerlerdi. At Çukurovalõ için yiğitliğin, yürekliliğin, büyüklüğün simgesiydi. Yine Çukurova halkõ için at bir geçim aracõydõ. İnşaatlarda kullanõlmak için Seyhan nehrinden, Ber- dan çayõndan çõkartõlan çakõl ve kum ge- reçleri iki tekerlekli at arabalarõyla çeki- lirdi. Belediyelerin çöp arabalarõnõ, esnafõn erzakõnõ, kiracõlarõn ev gereçlerini oto- mobil tekerleklerinden yapõlmõş araba- larda atlar çekerdi. Dinleti bittiğinde beni buraya getiren ar- kadaşõm kulağõma eğilerek “Nasıl be- ğendin mi” diye sordu. Çukurova folklorunda böylesi bir sesi ilk kez duyuyordum. O yõllarda bizler Kaplan Tarsuslu, İzzet Tarsuslu, Şadan Adanalı, İsmail Polat, Fahri Işık, Mür- vet Kekilli gibi yerel sanatçõlarõn gazel, maya, ağõt ve bozlak türünden şarkõ ve ez- gilerini dinlerdik. Böylesi bir ses, böyle- si bir yorumla ilk kez karşõlaşõyordum. Ar- kadaşõmõn sorusuna; “Nasıl beğenmem, adeta çarpıldım” dedim. Arkadaşõm bu kez kulağõma eğilerek da- ha kõsõk bir sesle; “Ama biliyor musun bu adam komünistmiş” dedi. Sağ kültür ortamõnda yetişmiş biri ola- rak bu açõklama bana daha da şaşõrtõcõ gel- di. Belki de solu ilk öğrenme isteğim bu dinletiyle başlamõştõ. Gerçekten Ruhi Su bir sanatçõ olmanõn çok ötesinde gerçek bir sosyalistti. Bu uğurda işkenceler görmüş, hapisler yat- mõş, acõlar çekmiş bir insandõ. Sanat ya- şamõnõn ayrõlmaz bir parçasõ durumuna gelen sazõnõ da sözünü de hep bu yolda kullanõrdõ. Kâh sel olup taştõ halkõna ka- vuştu, kâh Alevi nefesi olup Anadolu top- rağõna karõştõ. Ne yaptõysa halkõ ve ülke- si için yaptõ. Acõlar çekti ama yerinmedi; koştu ama yorulmadõ. Hasta yatağõnda ölümle pençeleşirken bile yasaklarla sa- vaştõ. Tedavi olmak için yurtdõşõna gitmesi- ne bile izin verilmedi. Bu ne kindir Tanrõm! Ölümünden son- ra Zincirlikuyu Mezarlõğõ’ndaki anõtme- zarõ bile kinden kendine düşen payõ al- makta gecikmedi. Sürekli kurşunlanan mezarõ bir utanç anõtõ olarak orada duru- yor. Doğaldõr ki ona sağlõğõnda ve ölü- münde bu uygulamayõ yapanlarda utan- manõn bir zerresi kaldõysa... Ruhi Su’yu Anarken... Sönmez TARGAN Bu ne kindir Tanrõm! Ölümünden sonra Zincirlikuyu Mezarlõğõ’ndaki anõtmezarõ bile kinden kendine düşen payõ almakta gecikmedi. Sürekli kurşunlanan mezarõ bir utanç anõtõ olarak orada duruyor. Doğaldõr ki ona sağlõğõnda ve ölümünde bu uygulamayõ yapanlarda utanmanõn bir zerresi kaldõysa... B undan önceki yazõ- mõzda (15.09.2009), Türkiye ile Erme- nistan tarafõndan pa- rafe edilmiş bulunan iki pro- tokolden Diplomatik İlişki- lerin Kurulmasını Öngören Protokol’de 13 Ekim 1921 ta- rihli Kars Antlaşmasõ’nõn ge- çerliliğinin kayõt altõna alõn- mamõş olmasõnõn, mevcut sõ- nõrlarõ tartõşmaya açõk bir ha- le getirme sakõncasõnõ taşõma- sõnõn yanõnda, antlaşmanõn Nahcivan üzerinde Türkiye’ye garantörlük hakkõ veren hük- münden de feragat edildiği sonucunu doğuracağõnõ be- lirtmiş ve bu durumun ulusal çõkarlarõmõz açõsõndan ciddi sakõncalar yarattõğõnõ vurgu- lamõştõk. Bu yazõmõzda İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Pro- tokol ile kurulmasõ öngörülen tarih alt komisyonun kendin- den beklenen görevi yapõp ya- pamayacağõnõ inceleyeceğiz. Hemen belirtelim ki, işlerli- ği olan bir tarih komisyonunun kurulmasõ Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilme- sinde merkezi bir rol oynaya- caktõr. Bunun sebebi, Türk ve Ermeni ulusları arasında- ki ilişkileri 94 yıldır zehir- leyen olgunun Ermeni tara- fının soykırım saplantısı ol- masıdır. Bu nedenle, taraf- ların 1915 olaylarına ortak bir tarih perspektifinden bakmaları sağlanamadığı sürece, aralarındaki kan da- vasının sürüp gideceği açık- tır. Bu durum da, iki ulusun yaşadıkları beşeri faciaya ilişkin gerçeklerin bilimsel araştırma yoluyla gün ışığı- na çıkarılmasını zorunlu kı- lıyor. Belirttiğimiz bu hu- suslar, tarih komisyonun işl- evini yerine getirmesinin, taraflar arasında iyi ve sağ- lıklı ilişkiler kurulmasında kilit bir rol oynayacağını or- taya koyuyor. Bu görüşledir ki, TBMM, 13 Nisan 2005 tarihinde oy- birliğiyle aldığı kararla Er- menistan’a dostluk elini uzat- mõş ve şu önerilerde bulun- muştu: (1) Türkiye ile Erme- nistan 1915 olaylarõna ilişkin gerçeklerin bilimsel araştõr- mayla gün õşõğõna çõkarõlmasõ için kendi tarihçilerinden olu- şacak bir Ortak Tarih Ko- misyonu (OTK) kursunlar. (2) Ulusal arşivlerini kõsõtla- maya tabi tutmadan araştõr- maya açsõnlar. (3) OTK, 1915 olaylarına ilişkin araştır- masını hem iki tarafın ulusal arşivlerinde hem de diğer il- gili ülkeler arşivlerinde yap- sın ve bunların sonuçlarını dünya kamuoyuna açıkla- sın. O dönemde Erivan bu gi- rişime olumlu bakmamõştõ. Görev talimatı yetersiz Türkiye ile Ermenistan ara- sõnda 31 Ağustos’ta parafe edi- len protokollerle hedeflenen uzlaşõ, barõş ve işbirliği süre- cinde mesafe alõnmasõ da, her şeyden önce, kurulmasõ öngö- rülen tarih komisyonunun gör- evini yapmasõna bağlõdõr. İliş- kilerin Geliştirilmesine İlişkin Protokol ile kurulmasõ öngö- rülen “tarihsel boyuta ilişkin alt komisyonun” (TBAK) gö- rev talimatõ şöyledir: “Tarihsel boyuta ilişkin alt komisyon, iki halk arasında karşılıklı güven tesis edil- mesi amacıyla, mevcut so- runların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulma- sına yönelik olarak tarihsel kaynak ve arşivlerin taraf- sız bilimsel incelenmesini de içerecek şekilde bir diyalo- ğun uygulanmaya konul- masını hedeflemektedir. Bu diyalogda Türk, Ermeni ve İsviçre temsilcileri ile diğer uluslararası uzmanlar yer alacaklardır.” İçerdiği muğlaklõk nedeniy- le, ilk bakõşta dahi, bu görev ta- limatõyla TBAK’nin kendin- den beklenen görevi yerine getirebilmesinin şu nedenler- le mümkün olmayacağõ anla- şõlõyor: 1) TBAK’nin yapacağõ gö- revin “1915 olaylarına ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarıl- ması” olduğu görev talima- tında belirtilmemesi fahiş bir hatadır. Yaratılan bu boşluk, Erivan’a komisyon çalışmasını baltalamak im- kânını verecektir. Ayrõca, Bağõmsõzlõk Bildirgesi’nde ve bu Bildirge’ye atõfta bulunan Ermenistan Anayasasõ’nda, soykõrõmõn dünyaya tanõtõl- masõnõn ulusal bir hedef ol- duğunun vurgulanmasõ, Er- menistan’õn Türkiye aleyhin- deki soykõrõm kampanyasõnõ eskisi gibi yürüteceğini gös- teriyor. (2) Cumhurbaşkanı Sar- kisyan ve Dışişleri Bakanı Andoniyan verdikleri demeç- lerde, soykırımın tarihi ve kanıtlanmış bir olgu oldu- ğunu, bu nedenle tartışılma- sının kesinlikle söz konusu ol- madığını ve Türkiye aleyhi- ne soykırım kampanyasını eskisi gibi sürdüreceklerini belirtiyorlar. Bu şartlarda ko- misyonun verimli bir çalõşma yapamayacağõ açõktõr. (3) TBAK’nin yapõsõna, ça- lõşma kurallarõna ve oluşumu- na dair hususlarõn, diplomatik ilişki kurulmasõ ve sõnõrlarõn açõlmasõndan sonraki bir ta- rihte müzakere edilecek olmasõ hatalõ olmuştur. Bu durum, Türkiye’nin mü- zakerelerde elini zayõflata- caktõr. Tarih komisyonunun işleyişini güvence altõna alacak tüm hususlarõn protokollerin müzakeresi aşamasõnda ele alõnarak kesinleştirilmesi ge- rekirdi. Türkiye elindeki kozu heba etmiş Erivan’ın Türkiye ile uz- laşma aramasının temel ne- deni sınırı açtırmaktır. Çün- kü Ermenistan ağır ekono- mik sıkıntı ve yoğun işsizlik nedeniyle sürekli göç veri- yor, tükeniyor ve yoksulluk çemberini kıramıyor. Deni- ze çõkõşõ olmayan, Türk ve Azeri ablukasõ altõnda bunalan ve savaş dolayõsõyla ithalat ve ihracatõnõn yüzde 80’ini yap- tõğõ Gürcistan kapõsõnõ da bü- yük ölçüde kaybeden Erme- nistan, soluk alamõyor. Bu bakımdan, Erivan Türki- ye’yi, bir nefes borusu, de- nizlere ve Batı ile entegras- yona açılan bir kapı olarak görüyor. Bu durumda, sınır kozu, ülkemizin elinde ola- ğanüstü güçlü bir siyasi kal- dıraca dönüşüyor. Bu imkâna sahip olan Tür- kiye, Ermenistan’la çõkarlarõ- nõ koruyan bir mutabakat sağ- lamalõydõ. Oysa, bunun tam tersi olmuş ortaya ülkemiz açõsõndan cid- di sakõncalar yaratan bir mu- tabakat çõkmõştõr. Bu sakõncalarõn başõnda, bölgede istikrarõn sağlanma- sõ açõsõndan yaşamsal bir işl- evi olduğu kanõtlanmõş olan Kars Antlaşmasõ’nõn, Türki- ye’ye Nahcivan üzerinde ga- rantörlük hakkõ veren ve sta- tükoyu koruyucu niteliği olan hükümlerinden feragat edil- mesi geliyor. AKP hüküme- tinin, Türkiye’nin ulusal çı- karlarına ağır zarar veren böylesine bir taviz vermesi- ni akıl ve izanla bağdaştır- mak mümkün değildir. İkinci olarak, hükümetin elin- deki etkin kozu, doğru dürüst işleyecek bir ortak tarih ko- misyonu kurdurmak için kul- lanmasõ gerekirdi. Ama, bu da becerilememiştir. Kurulacak “tarih boyutlu alt komis- yon”un görev talimatında, komisyonun görevinin 1915 olaylarına ilişkin gerçekle- rin ortaya çıkarılması oldu- ğunun belirtilmemiş olması affedilmez bir hatadır. Zira bu şekilde, Erivan’a, komisyonun esas görevini engelleme imkâ- nõ verilmiştir. Esasen, Ermenistan Bağõm- sõzlõk Bildirgesi’ndeki açõkla- malarõ, Erivan’õn Türkiye aley- hindeki soykõrõm kampanya- sõnõ eskisi gibi sürdüreceğini ortaya koyuyor. Sonuçta, Türkiye’nin elin- deki etkin koz hiçbir karşõlõk alõnmadan heba edilirken ül- kenin ulusal çõkarlarõna da ağõr zarar verilmiştir. Bu durum- da şu soruya yanıt aranma- sı zorunlu oluyor: Sorumlu- lar, bu işi kendi inisiyatifle- riyle yapacak kadar basi- retsiz ve hain olabilirler mi? Bunun yanıtını, ABD Tem- silciler Meclisi Dışişleri Ko- mitesi’ne bağlı Avrupa Alt Komitesi’nin 14 Temmuz tarihli zabıtlarında buluyo- ruz. O gün Alt Komite’de konuşan Atlantik Konseyi yetkilisi David Phillips şu ifa- dede bulunmuştur: “İsviç- re’de İsviçre arabuluculu- ğunda Türkiye ile Ermenis- tan arasında yürütülen mü- zakereler, gerçekte ABD’nin denetiminde ve katkısıyla yapılmıştır.” Peki… bu gaf- letin ve ağır vebalin hesabı nasıl verilecek? Hiç kuşku- nuz olmasın, demokrasi per- desi altında faziletsizliği ve yalancılığı şiar edinenler, herhalde böyle bir durumu da Türk halkına başarı diye yutturabileceklerine inanı- yorlardır... ProtokollerinSavunulacakBirYönüYok!.. Şükrü M. ELEKDAĞ CHP İstanbul Milletvekili Tarih Komisyonu’nun görevinin 1915 olaylarõna ilişkin gerçeklerin ortaya çõkarõlmasõ olduğu belirtilmiyor. Ayrõca, Ermenistan Bağõmsõzlõk Bildirgesi soykõrõmõn dünyaya tanõtõlmasõnõn ulusal hedef olduğunu vurguluyor. Bu durumda, Türkiye’ye sõnõrõ açtõracak olan Erivan, hem soykõrõm kampanyasõnõ sürdürecek, hem de komisyonu çalõştõrmayacak. mumtazsoysal@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear