26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
C M Y B SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Slovenya ve Q, W, X BASKETBOL, futboldan hayli farklı bir s- portif oyun. İyi oynuyorsanız, kazanma o- lasılığınız futbola göre daha yüksektir. Arayı çok açtırmamış olmak koşuluyla; ara çok açılmışsa, gıdım gıdım sayılarla zor kapanır. Geçen akşam, biraz öyle oldu. Ama itiraf edelim ki, Sloven takımın “daha disip- linli ve dayanışmalı oyunuyla turnuvanın en iyi- lerinden biri” diye ün salmış olmasının moraller üzerindeki rolü de yabana atılacak gibi ol- mamıştır. Aynı şey, belki Makedonya ve Karadağ dışında, geçmişteki Yugoslavya’nın Sosyalist Fed- eral Cumhuriyet yapısından yeni doğan bütün de- vletler için doğrudur. Slovenya böyle de, Sırbis- tan, Hırvatistan, hatta Bosna-Hersek başka tür- lü mü? Yalnız spor dünyasında değil, başka açılar- dan da. Tito Yugoslavya’sının eski Avusturya- Macaristan ve Osmanlı topraklarında bambaş- ka bir hava estirdiği kesin. Nedir bunun sırrı? Alman işgaline karşı direnişin ülkedeki bölünmüşlüğü aşmış olması mı? SSCB’den farklı olarak, devlet mülkiyeti yeri- ne toplumsal mülkiyet mi? Özyönetim sisteminin farklı etnik gruplara aşıladığı özgüven mi? Merkezi planlama ile sosyalist piyasa ekonomisinin bağdaştırılması mı? Federal yapı sayesinde federe devletler halk- larının kimliklerine saygı mı? Slovenya’da Balkanlılıktan daha çok Avru- palılığın ağır basışı mı? Şöyle ya da böyle, Slavlığın öne çıkarıldığı bir ortak devlet düzeninde federatif yapının uzun süre ayakta durmuş olması ve bundan geriye kalanların aynı başarılılığı sürdürmeleri, Türkiye’deki etnik çatışmayı federatif bir yapıy- la çözmeyi düşünenlere hak verir gibi olabilir. Oysa, unutulmaması gereken önemli bir nokta vardır: Sırp-Hırvatçayla birlikte, Slovence ve Makedonya dillerini resmi dil olarak tanıyan, hat- ta Sırplarla Makedonlara “kiril” alfabesini kul- landıran eski Yugoslavya’da bütün bu farklılık- ları bir arada tutan ve yan kuruluşları da disiplin içine alan, Yugoslavya Komünistleri Birliği ile yan- daş kuruluşlarının özde tek parti biçimindeki yönetimiydi. Çok partili demokrasiye ve çoğulculuğa geçmiş bir Türkiye’de artık Kürtçe yazıp okuyan- lar, istedikleri harfleri kullanma özgürlüğüne sahiptirler, ama ülke-ulus bütünlüğü üzerine ku- rulu ve dili Türkçe olan bir cumhuriyeti Yu- goslavya’ya dönüştürme hakkına asla sahip o- lamazlar. Çünkü değerli devrim armağanlarından biri olan devlet dilinin alfabesine o üç harfin res- men sokulması, yalnız içten ve dıştan çok yön- lü sinsi bir hainliğin belirtisi olmakla kalmaz, anayasanın değiştirilemez maddelerinden biri- ni dolaylı “ihlal” niteliği taşıyarak siyasal hukuk bakımından patlayıcı ve patlatıcı bir nitelik taşır. PENCERE Bak Sen Şu Sözümona Müslümanlara... Çok önceleri bu köşede bir kez daha yazmıştım; kitaplığımın bir gözünde çeşitli boylarda dört Ku- ranıkerim durur; babamdan kalmış anılardır bunlar... Zaman dördünün de rengini dönüştürmüş, yapraklarını sarartmıştır. Nefti bez ciltli bir tanesinin iç kapağına babam eski yazıyla şöyle yazmış: “Birinci Cihan Harbi’nde Cebellübnan ve hava- lisi 43’üncü Fırka Erkân-ı Harbiye Reisi (Kurmay Başkanı) Kıdemli Erkân-ı Harp Yüzbaşısı olup 1333 (1917) senesi Arabistan ricatında Baalbek şi- malinde (kuzeyinde) bir gece yürüyüşü çekilişi sı- rasında benimle helâllaştıktan sonra şakağına da- yadığı tabancasıyla intihar eden merhum Bahaet- tin Efendi’ye ait olup tarafımdan muhafaza edil- miştir.” İmza: Kasım Selçuk. Ricatın kahrına mı dayanamamıştı Erkân-ı Harp Yüzbaşısı Bahaettin Efendi?.. Babam Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kuvayı Milliye’ye katılmış, Kurtuluş Savaşı’nda çarpışmıştı; kendi kuşağından tüm subaylar gibi Arapları pek sevmezdi; nedeni sorulunca, yanıtı hazırdı: “- Bizi arkadan vurdular!..” 21’inci yüzyılın üçüncü yılına girdik; Müslü- manda değişmiş bir şey yok... Frengin paryası durumundadır bizim sözümo- na Müslüman kardeşimiz... Türkiye’nin Aydınlanma Devrimi’yle gözü açılı- yordu; İslamcı, kapamaya çalışıyor... Kanıt meydanda: AKP, hükümetini kurar kurmaz, iki kuruma kar- şıtlığının altını acele çizdi: Biri üniversite.. Öteki ordu!.. Üniversite “nakli bilgi”yi değil, “akli bilimi” yeğ- ledikçe “dinci” ye ters düşer... Ordu “Aydınlanmacı” dır.. “Atatürkçü” dür. Bizim asker de -Müslümana değil- dinciye, daha başka deyişle İslamcıya ters düşer... İslamcının amacı Müslümanlık değildir!.. “Dindarlık” başka.. ‘’Dinci” lik başka.. Dindarlık, Müslüman için, Müslümanlıktır!.. Dincilik İslamcılıktır.. Daha açık deyişle, politikacılıktır!.. Kutsal dinimizi iktidar koltuğu için kullanmanın öteki adı üçkâğıtçılıktır. Zavallı Müslüman, dünyanın her yanında İs- lamcıların elinden daha çok çekecek... Müslüman, İslamcıdan çektiğini göğsü istavrozlu papazdan bile görmemiştir... 1917’de İngiliz’in hizmetinde Türk’ü arkadan vu- ran Arap kimdi, neydi? Müslüman mı?.. Peki, bugün Amerikalı ile İngiliz’in yanında Arap’ı vuranın adı ne olacak?.. El Tayyip mi?.. Türkiye “İslamcı”nın, yani “dinci” nin gerçek yü- zünü önümüzdeki günlerde daha açık seçik gö- recek; bunlar Müslümanlığa gereken saygıyı gös- termeyen iktidar düşkünü politikacılardır. Müslümanı Müslümana kırdıracak savaşa “ha- yır” diyecek yürekleri bile yok... (2 Ocak 2003 tarihli yazısı) A BD başkanlõk seçimlerinde sağlõk konusu sõklõkla tartõşõ- lan bir konuydu ve Obama sağlõk sisteminin bu hali ile sürdürülmesinin mümkün ol- madõğõnõ sõklõkla vurgulayarak değişim sözü vermişti. Sürdürülemez denilen sağ- lõk sistemindeki iki önemli sorun, tüm ulu- sal gelirin yüzde 16’sõnõ aşarak artõk kar- şõlanamaz hale gelen sağlõk harcamalarõ ve 50 milyon civarõnda olan sigortasõz ABD vatandaşõnõn sağlõğa ulaşamaz halde olu- şudur. OECD ülkelerinde sağlõğa harcanan para ortalama olarak ulusal gelirin yüzde 8’i civarõndadõr ve bu yüksek harcamaya kar- şõn ABD sağlõk verileri ortalama OECD ve- rilerinden kötüdür. Obama seçim çalõşmalarõnda sağlõk har- camalarõnõ kõsma ve sigortasõzlarõ devlet eli ile sigortalõ yapma sözü verdi ve seçim son- rasõ da hemen çalõşmalara başlandõ. İşte şim- di ABD’yi karõştõran ve insanlarõ protesto- lar için sokaklara döken reformun özeti bu- dur. Toplanan vergilerle bir kamu sigorta sistemi ile sigortasõzlarõ sigortalamanõn 10 yõllõk maliyeti 1 trilyon dolarõ bulduğundan bu paranõn nereden geleceği sorgulandõ. Bu paranõn yarõsõ sağlõk harcamalarõnõn kõsõl- masõndan, diğer yarõsõ yüksek gelirli ABD vatandaşlarõnõn arttõrõlacak olan vergile- rinden sağlanmaya çalõşõlacak. Zenginden alarak fakire vermeye çalõşan Obama, şu an- da ABD sokaklarõnda “komünist” olmak- la suçlanmaktadõr. Durumdan memnun olmayanlar elbette sadece zenginler değil. 1 Ekim’de Was- hington DC’de bir milyon sağlõk çalõşanõ- nõn katõlacağõ bir protesto mitingi planlan- maktadõr. Zira her yerde olduğu gibi ABD’de de sağlõkta tasarruf dendiğinde ak- la önce sağlõk çalõşanlarõnõn ücretlerinin kõ- sõlmasõ gelmektedir. Hazõrlanan tasarõda Medicare (SGK benzeri ancak özel bir sistem) ödemelerinde hekim ücretlerinin yüzde 22 kõsõlmasõ planlanmaktadõr. ABD hekimlerinin yüzde 90’dan fazlasõ Medicare ile çalõşmaktadõr. ABD milletvekilleri, biz- deki gibi parti genel başkanõna karşõ sorumlu milletvekilleri olmayõp aksine seçmene karşõ sorumlu olduklarõndan bu protestonun çok ses getireceği ortadadõr. İlaç firmaları Bu reformda canõ yanacaklarõn bir tara- fõnda da ilaç firmalarõ bulunmaktadõr. ABD’de eşdeğer ilaç kullanõlmamaktadõr. Eşdeğer ilaç orijinal ilaç ile aynõ etkiye sa- hip olup orijinal ilacõn 10 yõllõk patent sü- resi dolduktan sonra piyasaya sürülmekte ve araştõrma geliştirme giderleri olmadõ- ğõndan çok daha ucuza satõlabilmektedir. Sağlõk harcamalarõnda yapõlacak kõsõntõda elbette ilaç giderlerinin kõsõlmasõ önemlidir ve ilaç firmalarõna fiyatlarõnõ düşürmesi bas- kõsõ yapõlmakta, aksi halde eşdeğer ilaca ge- çilebileceği tehdidi açõk ve gizliden gün- deme getirilmektedir. Ayaklanan bir diğer sektör de sigorta sek- törüdür. Şu anda ABD’de tüm sağlõk si- gortalarõ özeldir ve sistemi istedikleri gibi yönlendirebilmektedirler. Kurulmasõ plan- lanan kamu sigorta sistemi pastadaki payõ küçülten bir gelişme olduğundan sigorta sektörünün de tepkisini çekmektedir. ABD sağlõk reformunun mimarõ Hil- lary Clinton olarak görülmektedir. Reform önce Bill Clinton’õn başkanlõğõ zamanõn- da yapõlmaya çalõşõldõ ancak güçlü şirket- ler o dönemde engellemeyi başardõlar. O za- mandan beri bu şirketlerin daha da güç- lendiği göz önüne alõndõğõnda şimdiki re- form çabalarõnõn sonucu merakla beklen- mektedir. Yapõlmaya çalõşõlan kapitalizmin tüm kurallarõna aykõrõ düştüğünden ABD kamuoyu da bu gelişmeleri anlamaya ça- lõşmakta ve açõkçasõ zorlanmaktadõr. ABD’de gelinen nokta neoliberal politi- kalarõn iki ana noktasõndaki açõğõ ortaya çõ- karmaktadõr. Bunlardan birincisi özelleş- tirme, özellikle de sağlõkta özelleştirme, top- lum sağlõğõnõ olumsuz olarak etkilemekte- dir. İkincisi ise bu politikalarõn uygulan- masõnõn gelir dağõlõmõnõ iyice bozduğudur. 1970 yõlõnda ülkeler bazõnda en fazla ka- zanan yüzde 20, en az kazanan yüzde 20’den 30 kat fazla kazanõrken 2000 yõlõn- da bu rakam 90 kata yükselmiştir. Gelir uçu- rumu sadece ülkeler bazõnda değil, kişi ba- zõnda da artmõş ve artan gelirden zengin- fakir herkesin yararlanacağõ öngörüsünü de yalanlamõştõr. Ülkemizde de aynõ gelişme- nin olduğu TÜSİAD’õn Türkiye’de Bölge- sel Farklar ve Politikalar Raporu (2008) ile belgelenmiştir. Sağlõk verileri ülkelerde gelir dağõlõmõ bozuldukça kötüye gitmek- tedir. Sağlõk verileri en çok para harcayan değil sosyal adaleti sağlayabilen ülkelerde daha iyidir. Sağlıkta dönüşüm programı ABD’de arõ kovanõna sokulmuş bir çomak görüntüsü mevcutken ilginç olan ise ülke- mizde Sağlõkta Dönüşüm Programõ’nõn halen yürütülmesi için verilen çabadõr. Sağlõkta Dönüşüm Programõ bir sağlõğõ özelleştirme programõ olup ABD’deki mev- cut sistemi taklit etmektedir. Öte yandan AKP Hükümeti bu program nedeniyle al- tõ yõl içinde dörde katlanan sağlõk harca- malarõnõ azaltmak için adõmlar atmaya ça- lõşmakta, bu önlemler de sağlõğa ulaşõmõ zor- laştõrmaktadõr. Ulusal geliri bizden yaklaşõk altõ kat fazla olan ABD, sağlõk hizmetlerini piya- saya terk etmesinin sonucu olarak içine düş- tüğü durumdan geri dönmeye çalõşõrken bi- zim aynõ yolda hõzla ilerliyor olmamõz çok şaşõrtõcõdõr. ABD Sağlõk Reformu Prof. Dr. A. Özdemir AKTAN İstanbul Tabip Odasõ Başkanõ ABD’de arõ kovanõna sokulmuş bir çomak görüntüsü mevcutken ilginç olan ise ülkemizde Sağlõkta Dönüşüm Programõ’nõn halen yürütülmesi için verilen çabadõr. Sağlõkta Dönüşüm Programõ bir sağlõğõ özelleştirme programõ olup ABD’deki mevcut sistemi taklit etmektedir. A dalet Bakanlõğõ tara- fõndan hazõrlanan ve Bakanlar Kurulu’nda görüşülen yargõ reformu stra- tejisinin içeriğine girmeden önce hazõrlanmasõndaki hu- kuksal sakatlõğa bakmak gere- kiyor. Dikkatler metne çevri- lince konunun özü unutulu- yor. Anayasanõn 6. maddesinde, egemenliğin “Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle” kullanacağõ belirtilmiş ve devam eden üç maddede de yetkili organlar, “yasama”, “yürütme” ve “yargı” olarak sayõlmõştõr. Bu- na göre, yasama ve yargõ yet- kileri “ulus adına” kullanõla- cak, yürütme yetkisi ve görevi ise yasama ve yargõdan farklõ olarak, “Anayasa ve kanun- lara uygun olarak” yerine getirilecektir. Anayasanõn Başlangõç bölü- münde “kuvvetler ayrılığı” ilkesi benimsenmiş, bu temel il- kenin uygulamaya yansõmasõ ise 6. maddede, “hiçbir kim- se veya organ kaynağını ana- yasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz” hük- müyle ortaya konulmuştur. Kullanõlan yetki ile yetkiyi kullanan organ arasõnda içerik ve nitelik yönünden koparõla- maz bağ vardõr ve bu bağ da kuvvetler ayrõlõğõ esasõna da- yanõr. Yargõ yetkisi, bağõmsõz mah- kemelerce yerine getirilir, ba- ğõmsõz mahkemeler de bağõm- sõz yargõçlardan oluşur. Bu yetki, yargõç güvencesinden, onlarõn nitelik ve haklarõndan, mahkemelerin kuruluşundan ayrõ tutulamaz. Anayasanõn 138-144. maddelerinde yar- gõyla ilgili tüm ilkeler “ana- yasal güvence” altõnda sõra- lanmõş, temel ilke, “mahke- melerin bağımsızlığı ve hâ- kimlik teminatı” olarak gös- terilmiştir. Anayasanõn koy- duğu sõnõrlar içinde görev ya- pan Hâkimler ve Savcõlar Yük- sek Kurulu HSYK’de aynõ te- mel ilkeye göre kurulur ve gö- rev yapar. Bağõmsõzlõk ve güvence, yar- gõcõn, yasama, yürütme, yargõ, birey, örgüt, toplum ve ulus- lararasõ güçler dahil her türlü baskõ ve müdahaleden korun- masõyla sağlanõr. Buna yargõyõ biçimlendiren “hukuk kuralları” ve bunla- rõn düzenleniş yöntem ve sü- reçleri de dahildir. Anayasa hükümleriyle sınırlı Görev ve yetkisini anayasa ve yasalara uygun olarak yeri- ne getirmek zorunda olan yü- rütme organõnõn, anayasanõn yargõ bölümünde Adalet Ba- kanlõğõ’na verilen istisnai gö- revler ve yargõ alanõnõn idari bölümü dõşõnda, yargõyla ilgi- li yetkisi bulunmamaktadõr. Bu yetki ve görev anayasa hü- kümleriyle sõnõrlõdõr. Yürütme organõ, bu anayasal çerçeve dõşõnda yargõyla ilgili görev ve yetki üstlenemez, dü- zenleme yapamaz, düzenle- meleri yönlendiremez. Bu gö- rev, hazõrlõk sürecince HSYK ile yüksek yargõ organlarõ, ya- sama sürecinde TBMM’nin- dir. Nitekim bu saptama, Avrupa Birliği Komisyonu’nca hazõr- lanan istişari ziyaret raporla- rõnda da vurgulanmõştõr. Yü- rütme organõnõn, genel anlam- da TBMM’ye “yasa tasarısı” sunmasõ yetkisi de sõnõrsõz bir yetki değildir. Bu anayasal sõ- nõr kuvvetler ayrõlõğõ ilkesiyle çizilmiştir. Örneğin nasõl TBMM Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu yürütme organõ tarafõndan “ya- sa tasarısı” olarak sunula- mazsa, Anayasa Mahkemesi, Yargõtay, Danõştay, HSYK ya- salarõ, hatta Sayõştay Yasasõ da sunulamaz. Anayasa kurallarõnõn “bü- tünlük içinde uygulanması”, “kuvvetler ayrılığı ilkesi” ve “demokratik hukuk devleti- nin özü” bunu gerektirir. Kuv- vetler ayrõlõğõ ilkesi, sadece kuvvetlerin iş, işlem ve karar- larõyla değil, teşkilat yapõlarõ, üyeleri, görevlileri ve hukuksal belgeleriyle bütündür. Bu ilke olmadan bağõmsõz yargõ ve yargõçtan söz edilemez. Aksi halde yargõ, yürütmenin güdü- müne girerek onun uzantõsõ haline gelir. Yürütmenin söz ve karar sa- hibi olduğu her alanda kuv- vetler ayrõlõğõ ve bağõmsõzlõk ortadan kalkar. Kurallarõn ve eylemlerin “düşünce”nin ürü- nü olduğu unutulmamalõdõr. Şekil ve karardaki bağõm- sõzlõğõn özünde düşüncedeki bağõmsõzlõk vardõr. Stratejinin “yargı” bölümü- nün hazõrlayõcõsõ “yürütme organı” olamaz. Yargõ, dö- nemsel olarak üzerinde oyna- nacak bir alan olmadõğõ gibi, oyunun kurallarõ da yürütme ta- rafõndan çizilemez. Yargõ reformu, özünde ev- rensel yargõ bağõmsõzlõğõ ilke- lerini içerirken demokratik top- lum düzenine dayanmalõdõr. Demokratik hukuk devletinde gerçek yargõ reformunun yolu yürütmeden geçmez, yürütme yargõya müdahale etmez. Yargı baskıdan uzak olmalıdır Yürütme organõnõn uluslar- arasõ çalõşmalara ve kuruluşla- ra şeklen muhatap olmasõ, onun yargõ bölümüne müdahalesini ve kuvvetler ayrõlõğõ ilkesini ih- lal edip yargõyõ biçimlendir- mesini meşru kõlmaz. Taslağõn kamuoyunun bil- gisine sunulmasõ ve yargõ bi- rimleri ve mensuplarõnõn gö- rüşlerinin alõnmasõ da durumu değiştirmez. Yürütme organõ tarafõndan ortaya çõkarõlan ve daha çok, yargõyõ kendi isteğine göre bi- çimlendirmek isteyen bir bel- genin esas alõnarak, tartõşma ve değerlendirmelerin bu bel- geyle sõnõrlandõrõlmasõ, olsa olsa yürütmenin ve belli güç odaklarõnõn kendi istekleri uğ- runa yargõya müdahale ederek denetimi ele geçirmesine yarar. Oysa yargõ, her süreçte, her türlü baskõdan uzak olmalõdõr. Yargõ Reformu Stratejisi ve Yürütme Organõ Ali Rıza AYDIN YARSAV Genel Sekreteri Ü lkemizde son günlerde meydana gelen taşkõnlar nedeniyle çok sayõda va- tandaşõmõz canlarõnõ kaybetmiş ve önemli mal kaybõ meydana gelmiştir. Ülkemiz kuzey yarõmkürede en eski ve büyük şehirlerin bu- lunduğu 36° – 42° enlemleri arasõnda yerleşime en uygun kuşak içindedir. Yõllõk ortalama yağõş yüksekliği dünya ortala- masõna çok yakõn 65 cm’dir. Son zamanlarda gerek Doğu Karadeniz bölgesinde ve bu- günlerde İstanbul bölgesinde oluşan taşkõnlar yağõştan oluşan taşkõnlardõr. Afet boyutunda olmayan ve yağõş kayõtlarõnda daha önceden ölçülmüş yağõş yükseklikleri- dir. Peki, sorun nedir? İstanbul’da yerleşim alanlarõ içinde çok sayõda dere vardõr. Bu dereler büyük paralar harcanarak tekniğe ve bilimsel hesaba uy- mayan projelerle düzenlenmeye çalõşõlmõştõr. Taşkõn, deprem gi- bi geldim demez, geliyorum di- yerek sorumlulara insanlarõ uya- rarak tahliyelerini sağlayacak gereğinden çok zaman verir. Ama ülkemizde taşkõn uyarõ merkezleri henüz oluşturulma- mõştõr. Taşkõnlardan korunmanõn tek- nik bilgisi çok önceden beri bi- linmektedir. Yalnõz dere yataklarõnõ dü- zenleyerek beton kaplayarak taş- kõn önlenemez. Taşkõn analizle- ri yapõlarak her dere için taşkõn bölgeleri risk haritalarõnõn bu- güne kadar hazõrlanmasõ ve bi- na ruhsatlarõnõn buna göre ve- rilmesi gerekmekteydi. Taşkõn bölgeleri risk haritala- rõ 10, 20, 50 ve 100 yõl dönüş aralõklõ taşkõnlara göre hazõrlanõr. 10 yõllõk dönüş aralõklõ bölge yal- nõz yeşil alan olarak kullanõla- bilir. 10-20 yõllõk alan tarõmsal amaçlõ kullanõlabilir. 20-50 yõl- lõk dönüş aralõklõ alan, taşkõn oluşmasõ sõrasõnda kolaylõkla tahliye edilebilecek bahçeli ve çok katlõ olmayan konut amaç- lõ yapõlaşma için kullanõlabilir. İskân alanlarõ ve kentsel çalõşma alanlarõ, 100 yõllõk taşkõn bölgesi dõşõnda kurulmalõdõr. Bu şekilde belirlenen ruhsat- lõ yapõlarõn sigorta primleri de alanlarõn riskine göre ayarlana- rak vatandaşlarõn gereksiz prim ödemelerini azalttõğõ gibi, si- gorta şirketlerinin hasar öde- melerini de düzene sokar. Gelişmiş ülkelerde uygulanan bu yöntemin en kõsa zamanda yerleşim bölgelerinden geçen ve membada bir akõm düzenle- me yapõsõ olmayan bütün akar- sular için hazõrlanmalõdõr. Bunun için gerekli bilgi ve meteorolo- jik veri birikimi, proje yöntem- leri üniversitelerimizde ve DSİ’de vardõr. Taşkõnlar Bir Karayazgõ mõ? Prof. Dr. Atıl BULU Okan Üniversitesi mumtazsoysal@gmail.com CMYB C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear