Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 2009 CUMA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Slovenya ve Q, W, X
BASKETBOL, futboldan hayli farklı bir s-
portif oyun. İyi oynuyorsanız, kazanma o-
lasılığınız futbola göre daha yüksektir. Arayı çok
açtırmamış olmak koşuluyla; ara çok açılmışsa,
gıdım gıdım sayılarla zor kapanır. Geçen akşam,
biraz öyle oldu.
Ama itiraf edelim ki, Sloven takımın “daha disip-
linli ve dayanışmalı oyunuyla turnuvanın en iyi-
lerinden biri” diye ün salmış olmasının moraller
üzerindeki rolü de yabana atılacak gibi ol-
mamıştır. Aynı şey, belki Makedonya ve Karadağ
dışında, geçmişteki Yugoslavya’nın Sosyalist Fed-
eral Cumhuriyet yapısından yeni doğan bütün de-
vletler için doğrudur. Slovenya böyle de, Sırbis-
tan, Hırvatistan, hatta Bosna-Hersek başka tür-
lü mü? Yalnız spor dünyasında değil, başka açılar-
dan da. Tito Yugoslavya’sının eski Avusturya-
Macaristan ve Osmanlı topraklarında bambaş-
ka bir hava estirdiği kesin.
Nedir bunun sırrı? Alman işgaline karşı direnişin
ülkedeki bölünmüşlüğü aşmış olması mı?
SSCB’den farklı olarak, devlet mülkiyeti yeri-
ne toplumsal mülkiyet mi?
Özyönetim sisteminin farklı etnik gruplara
aşıladığı özgüven mi?
Merkezi planlama ile sosyalist piyasa
ekonomisinin bağdaştırılması mı?
Federal yapı sayesinde federe devletler halk-
larının kimliklerine saygı mı?
Slovenya’da Balkanlılıktan daha çok Avru-
palılığın ağır basışı mı?
Şöyle ya da böyle, Slavlığın öne çıkarıldığı bir
ortak devlet düzeninde federatif yapının uzun
süre ayakta durmuş olması ve bundan geriye
kalanların aynı başarılılığı sürdürmeleri,
Türkiye’deki etnik çatışmayı federatif bir yapıy-
la çözmeyi düşünenlere hak verir gibi olabilir.
Oysa, unutulmaması gereken önemli bir nokta
vardır: Sırp-Hırvatçayla birlikte, Slovence ve
Makedonya dillerini resmi dil olarak tanıyan, hat-
ta Sırplarla Makedonlara “kiril” alfabesini kul-
landıran eski Yugoslavya’da bütün bu farklılık-
ları bir arada tutan ve yan kuruluşları da disiplin
içine alan, Yugoslavya Komünistleri Birliği ile yan-
daş kuruluşlarının özde tek parti biçimindeki
yönetimiydi.
Çok partili demokrasiye ve çoğulculuğa
geçmiş bir Türkiye’de artık Kürtçe yazıp okuyan-
lar, istedikleri harfleri kullanma özgürlüğüne
sahiptirler, ama ülke-ulus bütünlüğü üzerine ku-
rulu ve dili Türkçe olan bir cumhuriyeti Yu-
goslavya’ya dönüştürme hakkına asla sahip o-
lamazlar. Çünkü değerli devrim armağanlarından
biri olan devlet dilinin alfabesine o üç harfin res-
men sokulması, yalnız içten ve dıştan çok yön-
lü sinsi bir hainliğin belirtisi olmakla kalmaz,
anayasanın değiştirilemez maddelerinden biri-
ni dolaylı “ihlal” niteliği taşıyarak siyasal hukuk
bakımından patlayıcı ve patlatıcı bir nitelik taşır.
PENCERE
Bak Sen Şu Sözümona
Müslümanlara...
Çok önceleri bu köşede bir kez daha yazmıştım;
kitaplığımın bir gözünde çeşitli boylarda dört Ku-
ranıkerim durur; babamdan kalmış anılardır bunlar...
Zaman dördünün de rengini dönüştürmüş,
yapraklarını sarartmıştır.
Nefti bez ciltli bir tanesinin iç kapağına babam
eski yazıyla şöyle yazmış:
“Birinci Cihan Harbi’nde Cebellübnan ve hava-
lisi 43’üncü Fırka Erkân-ı Harbiye Reisi (Kurmay
Başkanı) Kıdemli Erkân-ı Harp Yüzbaşısı olup
1333 (1917) senesi Arabistan ricatında Baalbek şi-
malinde (kuzeyinde) bir gece yürüyüşü çekilişi sı-
rasında benimle helâllaştıktan sonra şakağına da-
yadığı tabancasıyla intihar eden merhum Bahaet-
tin Efendi’ye ait olup tarafımdan muhafaza edil-
miştir.”
İmza: Kasım Selçuk.
Ricatın kahrına mı dayanamamıştı Erkân-ı Harp
Yüzbaşısı Bahaettin Efendi?..
Babam Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kuvayı
Milliye’ye katılmış, Kurtuluş Savaşı’nda çarpışmıştı;
kendi kuşağından tüm subaylar gibi Arapları pek
sevmezdi; nedeni sorulunca, yanıtı hazırdı:
“- Bizi arkadan vurdular!..”
21’inci yüzyılın üçüncü yılına girdik; Müslü-
manda değişmiş bir şey yok...
Frengin paryası durumundadır bizim sözümo-
na Müslüman kardeşimiz...
Türkiye’nin Aydınlanma Devrimi’yle gözü açılı-
yordu; İslamcı, kapamaya çalışıyor...
Kanıt meydanda:
AKP, hükümetini kurar kurmaz, iki kuruma kar-
şıtlığının altını acele çizdi:
Biri üniversite..
Öteki ordu!..
Üniversite “nakli bilgi”yi değil, “akli bilimi” yeğ-
ledikçe “dinci” ye ters düşer...
Ordu “Aydınlanmacı” dır..
“Atatürkçü” dür.
Bizim asker de -Müslümana değil- dinciye,
daha başka deyişle İslamcıya ters düşer...
İslamcının amacı Müslümanlık değildir!..
“Dindarlık” başka..
‘’Dinci” lik başka..
Dindarlık, Müslüman için, Müslümanlıktır!..
Dincilik İslamcılıktır..
Daha açık deyişle, politikacılıktır!..
Kutsal dinimizi iktidar koltuğu için kullanmanın
öteki adı üçkâğıtçılıktır.
Zavallı Müslüman, dünyanın her yanında İs-
lamcıların elinden daha çok çekecek...
Müslüman, İslamcıdan çektiğini göğsü istavrozlu
papazdan bile görmemiştir...
1917’de İngiliz’in hizmetinde Türk’ü arkadan vu-
ran Arap kimdi, neydi?
Müslüman mı?..
Peki, bugün Amerikalı ile İngiliz’in yanında
Arap’ı vuranın adı ne olacak?..
El Tayyip mi?..
Türkiye “İslamcı”nın, yani “dinci” nin gerçek yü-
zünü önümüzdeki günlerde daha açık seçik gö-
recek; bunlar Müslümanlığa gereken saygıyı gös-
termeyen iktidar düşkünü politikacılardır.
Müslümanı Müslümana kırdıracak savaşa “ha-
yır” diyecek yürekleri bile yok...
(2 Ocak 2003 tarihli yazısı)
A
BD başkanlõk seçimlerinde
sağlõk konusu sõklõkla tartõşõ-
lan bir konuydu ve Obama
sağlõk sisteminin bu hali ile
sürdürülmesinin mümkün ol-
madõğõnõ sõklõkla vurgulayarak değişim
sözü vermişti. Sürdürülemez denilen sağ-
lõk sistemindeki iki önemli sorun, tüm ulu-
sal gelirin yüzde 16’sõnõ aşarak artõk kar-
şõlanamaz hale gelen sağlõk harcamalarõ ve
50 milyon civarõnda olan sigortasõz ABD
vatandaşõnõn sağlõğa ulaşamaz halde olu-
şudur. OECD ülkelerinde sağlõğa harcanan
para ortalama olarak ulusal gelirin yüzde 8’i
civarõndadõr ve bu yüksek harcamaya kar-
şõn ABD sağlõk verileri ortalama OECD ve-
rilerinden kötüdür.
Obama seçim çalõşmalarõnda sağlõk har-
camalarõnõ kõsma ve sigortasõzlarõ devlet eli
ile sigortalõ yapma sözü verdi ve seçim son-
rasõ da hemen çalõşmalara başlandõ. İşte şim-
di ABD’yi karõştõran ve insanlarõ protesto-
lar için sokaklara döken reformun özeti bu-
dur. Toplanan vergilerle bir kamu sigorta
sistemi ile sigortasõzlarõ sigortalamanõn 10
yõllõk maliyeti 1 trilyon dolarõ bulduğundan
bu paranõn nereden geleceği sorgulandõ. Bu
paranõn yarõsõ sağlõk harcamalarõnõn kõsõl-
masõndan, diğer yarõsõ yüksek gelirli ABD
vatandaşlarõnõn arttõrõlacak olan vergile-
rinden sağlanmaya çalõşõlacak. Zenginden
alarak fakire vermeye çalõşan Obama, şu an-
da ABD sokaklarõnda “komünist” olmak-
la suçlanmaktadõr.
Durumdan memnun olmayanlar elbette
sadece zenginler değil. 1 Ekim’de Was-
hington DC’de bir milyon sağlõk çalõşanõ-
nõn katõlacağõ bir protesto mitingi planlan-
maktadõr. Zira her yerde olduğu gibi
ABD’de de sağlõkta tasarruf dendiğinde ak-
la önce sağlõk çalõşanlarõnõn ücretlerinin kõ-
sõlmasõ gelmektedir. Hazõrlanan tasarõda
Medicare (SGK benzeri ancak özel bir
sistem) ödemelerinde hekim ücretlerinin
yüzde 22 kõsõlmasõ planlanmaktadõr. ABD
hekimlerinin yüzde 90’dan fazlasõ Medicare
ile çalõşmaktadõr. ABD milletvekilleri, biz-
deki gibi parti genel başkanõna karşõ sorumlu
milletvekilleri olmayõp aksine seçmene
karşõ sorumlu olduklarõndan bu protestonun
çok ses getireceği ortadadõr.
İlaç firmaları
Bu reformda canõ yanacaklarõn bir tara-
fõnda da ilaç firmalarõ bulunmaktadõr.
ABD’de eşdeğer ilaç kullanõlmamaktadõr.
Eşdeğer ilaç orijinal ilaç ile aynõ etkiye sa-
hip olup orijinal ilacõn 10 yõllõk patent sü-
resi dolduktan sonra piyasaya sürülmekte
ve araştõrma geliştirme giderleri olmadõ-
ğõndan çok daha ucuza satõlabilmektedir.
Sağlõk harcamalarõnda yapõlacak kõsõntõda
elbette ilaç giderlerinin kõsõlmasõ önemlidir
ve ilaç firmalarõna fiyatlarõnõ düşürmesi bas-
kõsõ yapõlmakta, aksi halde eşdeğer ilaca ge-
çilebileceği tehdidi açõk ve gizliden gün-
deme getirilmektedir.
Ayaklanan bir diğer sektör de sigorta sek-
törüdür. Şu anda ABD’de tüm sağlõk si-
gortalarõ özeldir ve sistemi istedikleri gibi
yönlendirebilmektedirler. Kurulmasõ plan-
lanan kamu sigorta sistemi pastadaki payõ
küçülten bir gelişme olduğundan sigorta
sektörünün de tepkisini çekmektedir.
ABD sağlõk reformunun mimarõ Hil-
lary Clinton olarak görülmektedir. Reform
önce Bill Clinton’õn başkanlõğõ zamanõn-
da yapõlmaya çalõşõldõ ancak güçlü şirket-
ler o dönemde engellemeyi başardõlar. O za-
mandan beri bu şirketlerin daha da güç-
lendiği göz önüne alõndõğõnda şimdiki re-
form çabalarõnõn sonucu merakla beklen-
mektedir. Yapõlmaya çalõşõlan kapitalizmin
tüm kurallarõna aykõrõ düştüğünden ABD
kamuoyu da bu gelişmeleri anlamaya ça-
lõşmakta ve açõkçasõ zorlanmaktadõr.
ABD’de gelinen nokta neoliberal politi-
kalarõn iki ana noktasõndaki açõğõ ortaya çõ-
karmaktadõr. Bunlardan birincisi özelleş-
tirme, özellikle de sağlõkta özelleştirme, top-
lum sağlõğõnõ olumsuz olarak etkilemekte-
dir. İkincisi ise bu politikalarõn uygulan-
masõnõn gelir dağõlõmõnõ iyice bozduğudur.
1970 yõlõnda ülkeler bazõnda en fazla ka-
zanan yüzde 20, en az kazanan yüzde
20’den 30 kat fazla kazanõrken 2000 yõlõn-
da bu rakam 90 kata yükselmiştir. Gelir uçu-
rumu sadece ülkeler bazõnda değil, kişi ba-
zõnda da artmõş ve artan gelirden zengin-
fakir herkesin yararlanacağõ öngörüsünü de
yalanlamõştõr. Ülkemizde de aynõ gelişme-
nin olduğu TÜSİAD’õn Türkiye’de Bölge-
sel Farklar ve Politikalar Raporu (2008) ile
belgelenmiştir. Sağlõk verileri ülkelerde
gelir dağõlõmõ bozuldukça kötüye gitmek-
tedir. Sağlõk verileri en çok para harcayan
değil sosyal adaleti sağlayabilen ülkelerde
daha iyidir.
Sağlıkta dönüşüm programı
ABD’de arõ kovanõna sokulmuş bir çomak
görüntüsü mevcutken ilginç olan ise ülke-
mizde Sağlõkta Dönüşüm Programõ’nõn
halen yürütülmesi için verilen çabadõr.
Sağlõkta Dönüşüm Programõ bir sağlõğõ
özelleştirme programõ olup ABD’deki mev-
cut sistemi taklit etmektedir. Öte yandan
AKP Hükümeti bu program nedeniyle al-
tõ yõl içinde dörde katlanan sağlõk harca-
malarõnõ azaltmak için adõmlar atmaya ça-
lõşmakta, bu önlemler de sağlõğa ulaşõmõ zor-
laştõrmaktadõr.
Ulusal geliri bizden yaklaşõk altõ kat
fazla olan ABD, sağlõk hizmetlerini piya-
saya terk etmesinin sonucu olarak içine düş-
tüğü durumdan geri dönmeye çalõşõrken bi-
zim aynõ yolda hõzla ilerliyor olmamõz
çok şaşõrtõcõdõr.
ABD Sağlõk Reformu
Prof. Dr. A. Özdemir AKTAN İstanbul Tabip Odasõ Başkanõ
ABD’de arõ kovanõna sokulmuş bir çomak görüntüsü mevcutken ilginç
olan ise ülkemizde Sağlõkta Dönüşüm Programõ’nõn halen yürütülmesi için
verilen çabadõr. Sağlõkta Dönüşüm Programõ bir sağlõğõ özelleştirme
programõ olup ABD’deki mevcut sistemi taklit etmektedir.
A
dalet Bakanlõğõ tara-
fõndan hazõrlanan ve
Bakanlar Kurulu’nda
görüşülen yargõ reformu stra-
tejisinin içeriğine girmeden
önce hazõrlanmasõndaki hu-
kuksal sakatlõğa bakmak gere-
kiyor. Dikkatler metne çevri-
lince konunun özü unutulu-
yor.
Anayasanõn 6. maddesinde,
egemenliğin “Anayasanın
koyduğu esaslara göre, yetkili
organlar eliyle” kullanacağõ
belirtilmiş ve devam eden üç
maddede de yetkili organlar,
“yasama”, “yürütme” ve
“yargı” olarak sayõlmõştõr. Bu-
na göre, yasama ve yargõ yet-
kileri “ulus adına” kullanõla-
cak, yürütme yetkisi ve görevi
ise yasama ve yargõdan farklõ
olarak, “Anayasa ve kanun-
lara uygun olarak” yerine
getirilecektir.
Anayasanõn Başlangõç bölü-
münde “kuvvetler ayrılığı”
ilkesi benimsenmiş, bu temel il-
kenin uygulamaya yansõmasõ
ise 6. maddede, “hiçbir kim-
se veya organ kaynağını ana-
yasadan almayan bir devlet
yetkisini kullanamaz” hük-
müyle ortaya konulmuştur.
Kullanõlan yetki ile yetkiyi
kullanan organ arasõnda içerik
ve nitelik yönünden koparõla-
maz bağ vardõr ve bu bağ da
kuvvetler ayrõlõğõ esasõna da-
yanõr.
Yargõ yetkisi, bağõmsõz mah-
kemelerce yerine getirilir, ba-
ğõmsõz mahkemeler de bağõm-
sõz yargõçlardan oluşur. Bu
yetki, yargõç güvencesinden,
onlarõn nitelik ve haklarõndan,
mahkemelerin kuruluşundan
ayrõ tutulamaz. Anayasanõn
138-144. maddelerinde yar-
gõyla ilgili tüm ilkeler “ana-
yasal güvence” altõnda sõra-
lanmõş, temel ilke, “mahke-
melerin bağımsızlığı ve hâ-
kimlik teminatı” olarak gös-
terilmiştir. Anayasanõn koy-
duğu sõnõrlar içinde görev ya-
pan Hâkimler ve Savcõlar Yük-
sek Kurulu HSYK’de aynõ te-
mel ilkeye göre kurulur ve gö-
rev yapar.
Bağõmsõzlõk ve güvence, yar-
gõcõn, yasama, yürütme, yargõ,
birey, örgüt, toplum ve ulus-
lararasõ güçler dahil her türlü
baskõ ve müdahaleden korun-
masõyla sağlanõr.
Buna yargõyõ biçimlendiren
“hukuk kuralları” ve bunla-
rõn düzenleniş yöntem ve sü-
reçleri de dahildir.
Anayasa
hükümleriyle sınırlı
Görev ve yetkisini anayasa
ve yasalara uygun olarak yeri-
ne getirmek zorunda olan yü-
rütme organõnõn, anayasanõn
yargõ bölümünde Adalet Ba-
kanlõğõ’na verilen istisnai gö-
revler ve yargõ alanõnõn idari
bölümü dõşõnda, yargõyla ilgi-
li yetkisi bulunmamaktadõr.
Bu yetki ve görev anayasa hü-
kümleriyle sõnõrlõdõr.
Yürütme organõ, bu anayasal
çerçeve dõşõnda yargõyla ilgili
görev ve yetki üstlenemez, dü-
zenleme yapamaz, düzenle-
meleri yönlendiremez. Bu gö-
rev, hazõrlõk sürecince HSYK
ile yüksek yargõ organlarõ, ya-
sama sürecinde TBMM’nin-
dir.
Nitekim bu saptama, Avrupa
Birliği Komisyonu’nca hazõr-
lanan istişari ziyaret raporla-
rõnda da vurgulanmõştõr. Yü-
rütme organõnõn, genel anlam-
da TBMM’ye “yasa tasarısı”
sunmasõ yetkisi de sõnõrsõz bir
yetki değildir. Bu anayasal sõ-
nõr kuvvetler ayrõlõğõ ilkesiyle
çizilmiştir.
Örneğin nasõl TBMM Genel
Sekreterliği Teşkilat Kanunu
yürütme organõ tarafõndan “ya-
sa tasarısı” olarak sunula-
mazsa, Anayasa Mahkemesi,
Yargõtay, Danõştay, HSYK ya-
salarõ, hatta Sayõştay Yasasõ da
sunulamaz.
Anayasa kurallarõnõn “bü-
tünlük içinde uygulanması”,
“kuvvetler ayrılığı ilkesi” ve
“demokratik hukuk devleti-
nin özü” bunu gerektirir. Kuv-
vetler ayrõlõğõ ilkesi, sadece
kuvvetlerin iş, işlem ve karar-
larõyla değil, teşkilat yapõlarõ,
üyeleri, görevlileri ve hukuksal
belgeleriyle bütündür. Bu ilke
olmadan bağõmsõz yargõ ve
yargõçtan söz edilemez. Aksi
halde yargõ, yürütmenin güdü-
müne girerek onun uzantõsõ
haline gelir.
Yürütmenin söz ve karar sa-
hibi olduğu her alanda kuv-
vetler ayrõlõğõ ve bağõmsõzlõk
ortadan kalkar. Kurallarõn ve
eylemlerin “düşünce”nin ürü-
nü olduğu unutulmamalõdõr.
Şekil ve karardaki bağõm-
sõzlõğõn özünde düşüncedeki
bağõmsõzlõk vardõr.
Stratejinin “yargı” bölümü-
nün hazõrlayõcõsõ “yürütme
organı” olamaz. Yargõ, dö-
nemsel olarak üzerinde oyna-
nacak bir alan olmadõğõ gibi,
oyunun kurallarõ da yürütme ta-
rafõndan çizilemez.
Yargõ reformu, özünde ev-
rensel yargõ bağõmsõzlõğõ ilke-
lerini içerirken demokratik top-
lum düzenine dayanmalõdõr.
Demokratik hukuk devletinde
gerçek yargõ reformunun yolu
yürütmeden geçmez, yürütme
yargõya müdahale etmez.
Yargı baskıdan
uzak olmalıdır
Yürütme organõnõn uluslar-
arasõ çalõşmalara ve kuruluşla-
ra şeklen muhatap olmasõ, onun
yargõ bölümüne müdahalesini
ve kuvvetler ayrõlõğõ ilkesini ih-
lal edip yargõyõ biçimlendir-
mesini meşru kõlmaz.
Taslağõn kamuoyunun bil-
gisine sunulmasõ ve yargõ bi-
rimleri ve mensuplarõnõn gö-
rüşlerinin alõnmasõ da durumu
değiştirmez.
Yürütme organõ tarafõndan
ortaya çõkarõlan ve daha çok,
yargõyõ kendi isteğine göre bi-
çimlendirmek isteyen bir bel-
genin esas alõnarak, tartõşma ve
değerlendirmelerin bu bel-
geyle sõnõrlandõrõlmasõ, olsa
olsa yürütmenin ve belli güç
odaklarõnõn kendi istekleri uğ-
runa yargõya müdahale ederek
denetimi ele geçirmesine yarar.
Oysa yargõ, her süreçte, her
türlü baskõdan uzak olmalõdõr.
Yargõ Reformu Stratejisi ve Yürütme Organõ
Ali Rıza AYDIN YARSAV Genel Sekreteri
Ü
lkemizde son günlerde
meydana gelen taşkõnlar
nedeniyle çok sayõda va-
tandaşõmõz canlarõnõ kaybetmiş
ve önemli mal kaybõ meydana
gelmiştir.
Ülkemiz kuzey yarõmkürede
en eski ve büyük şehirlerin bu-
lunduğu 36° – 42° enlemleri
arasõnda yerleşime en uygun
kuşak içindedir. Yõllõk ortalama
yağõş yüksekliği dünya ortala-
masõna çok yakõn 65 cm’dir.
Son zamanlarda gerek Doğu
Karadeniz bölgesinde ve bu-
günlerde İstanbul bölgesinde
oluşan taşkõnlar yağõştan oluşan
taşkõnlardõr.
Afet boyutunda olmayan ve
yağõş kayõtlarõnda daha önceden
ölçülmüş yağõş yükseklikleri-
dir. Peki, sorun nedir?
İstanbul’da yerleşim alanlarõ
içinde çok sayõda dere vardõr. Bu
dereler büyük paralar harcanarak
tekniğe ve bilimsel hesaba uy-
mayan projelerle düzenlenmeye
çalõşõlmõştõr. Taşkõn, deprem gi-
bi geldim demez, geliyorum di-
yerek sorumlulara insanlarõ uya-
rarak tahliyelerini sağlayacak
gereğinden çok zaman verir.
Ama ülkemizde taşkõn uyarõ
merkezleri henüz oluşturulma-
mõştõr.
Taşkõnlardan korunmanõn tek-
nik bilgisi çok önceden beri bi-
linmektedir.
Yalnõz dere yataklarõnõ dü-
zenleyerek beton kaplayarak taş-
kõn önlenemez. Taşkõn analizle-
ri yapõlarak her dere için taşkõn
bölgeleri risk haritalarõnõn bu-
güne kadar hazõrlanmasõ ve bi-
na ruhsatlarõnõn buna göre ve-
rilmesi gerekmekteydi.
Taşkõn bölgeleri risk haritala-
rõ 10, 20, 50 ve 100 yõl dönüş
aralõklõ taşkõnlara göre hazõrlanõr.
10 yõllõk dönüş aralõklõ bölge yal-
nõz yeşil alan olarak kullanõla-
bilir. 10-20 yõllõk alan tarõmsal
amaçlõ kullanõlabilir. 20-50 yõl-
lõk dönüş aralõklõ alan, taşkõn
oluşmasõ sõrasõnda kolaylõkla
tahliye edilebilecek bahçeli ve
çok katlõ olmayan konut amaç-
lõ yapõlaşma için kullanõlabilir.
İskân alanlarõ ve kentsel çalõşma
alanlarõ, 100 yõllõk taşkõn bölgesi
dõşõnda kurulmalõdõr.
Bu şekilde belirlenen ruhsat-
lõ yapõlarõn sigorta primleri de
alanlarõn riskine göre ayarlana-
rak vatandaşlarõn gereksiz prim
ödemelerini azalttõğõ gibi, si-
gorta şirketlerinin hasar öde-
melerini de düzene sokar.
Gelişmiş ülkelerde uygulanan
bu yöntemin en kõsa zamanda
yerleşim bölgelerinden geçen
ve membada bir akõm düzenle-
me yapõsõ olmayan bütün akar-
sular için hazõrlanmalõdõr. Bunun
için gerekli bilgi ve meteorolo-
jik veri birikimi, proje yöntem-
leri üniversitelerimizde ve
DSİ’de vardõr.
Taşkõnlar Bir Karayazgõ mõ?
Prof. Dr. Atıl BULU Okan Üniversitesi
mumtazsoysal@gmail.com
CMYB
C M Y B