28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Açılımın Açıları Dış politika, iç politikadan daha heyecan ve- ricidir. Hele iç politika için dış politika yapılıyorsa bu heyecan daha da katmerlenir. Dış politikanın “Dinden daha yaygın olarak iç siyasete alet edilmesi” de bu yüzdendir. Siyasete ticaretin penceresinden bakanlar için, dış politika bir alışveriş işlemidir. O yüzden dillerinde hep “kâr etmek” vardır. “Kazan - kazan” sloganına bayılmaları bun- dandır. Ama çoğu zaman kazanan atı alıp “Vın - vın”la- yan başkasıdır! Dünyada iktidarlar değiştikçe güç dengele- riyle birlikte dış politikanın işleyişi de değişiyor. Soğuk Savaş dönemindeki ihracat- ithalat pazarlıklarının yerini ucu bucağı sonsuza uza- yabilen enerji koridoru müzakereleri almıştır. Bu müzakerelerin gerisinde ise büyük güç- lerin planladıkları “organize işler” vardır. Afganistan’dan Irak’a bu organize işler ise ba- zen barış, istikrar ve demokrasi bazen de “açı- lım” adına yürütülür. Bu güçlerin en büyük dayanağı at oynata- cakları ülkelerin çapı sınırlı siyasetçileridir. Çünkü bu siyasetçiler, uluslararası ilişkiye ge- çince, yurtdışına çıkınca otomatik olarak, “si- yaset adamlığı”ndan “devlet adamlığı”na ter- fi edeceklerine inanır. Başbakan’ın Cumhuriyet dönemi başba- kanlarının toplamından daha fazla dış geziye çıkmış olması rastlantı değildir. Bir ülkenin gücü siyasal, hukuksal, toplum- sal, ekonomik dengelerine, eskilerin deyimiy- le maliye, askeriye, dahiliye ve hariciyesinin sağlamlığına bağlıdır. Bunlardan birinin gevşemesi ötekini etkiler. Maliyenin zayıflığı dahiliyeye, bu da harici- yeye ve askeriyeye yansır. Türkiye maliyesi ne yazık ki, 24 Ocak 1980 kararlarıyla, yanlış yatırım tercihleri ve ölçüsüz borçlanma siyasetiyle zayıf düştü, düşürüldü. Uyuşturucu bağımlılığından beter bir borcu borçla ödeme alışkanlığına mahkûm edildi. Askeriyesi güçsüz bir ülkenin hariciyesi ba- şarılı olamaz. Bu yüzden en başarılı diplomasinin askeri güç desteğinde yürütülen “Savaş gemisi diplo- masisi” anlamındaki “Gunboat Diplomacy”dir. Amerikan ve İngiliz diplomasisinin başarısı bundandır. Diplomasi, silah dışındaki araçlarla yürütü- len bir başka tür savaştır. AB giderek sağlamlaştırdığı Avro’suyla ABD’ye kafa tutabilmektedir. Ama, AB askeriyeden yoksun olduğu için yi- ne de son sözü ABD söylemektedir. Dahiliyesini güçlü bir maliyeye, hariciyesini ise sağlam bir askeriyeye dayamayan bir ül- kenin bağımsız ve özgür olması mümkün de- ğildir. AB, Türkiye’ye karşı yıllardır “sürünceme si- yaseti” yürütüyor. AB’nin inişli-çıkışlı, çukurlu-dikenli yolu dö- nüp dolaşıp Kıbrıs’a, Kuzey Irak’a ve Erme- nistan kapısına dayanıyor, dayandırılıyor. İçeriden dışarıdan yükselen “açılım” ısrarla- rının ucunda coğrafya var. Napolyon’un “Coğrafya ülkelerin kaderi- dir!” demesi boşuna değildir. Gündemdeki Kıbrıs dahil tüm “açılımlar” Türkiye’nin kaderidir. MERİÇ VELİDEDEOĞLU “Hazret” sözü halkımızın tür- lü kesimlerince, geçen yüzyılın ilk çeyreğine dek kullanılmıştı. Arapça olan bu “hitaba” ayrı- ca “kutsallaştırma”, “yüceltme” de yüklendiği için, Arap top- lumlarında “dinsel” alanda kul- lanılması yaygınlaşmıştır. Arap dilinde “eril, femil” (kadın- erkek) ayrımı vardır. Ama “haz- ret”in kadınlar için olanı yoktur. Gerek görülmediği için midir acaba? Ama sonraları “özel” üç, beş kadın için olduğu gibi kullanılmıştır. Örneğin, “Hazreti Ayşe” gibi. Arapların bu “hazret” gelene- ğini Osmanlı da sürdürmüştü. Dahası, Türkiye Cumhuriye- ti’nin kuruluşunun ilk yıllarında da geçerliliğini korumuştur. Örneğin, “Cumhurbaşkanı Hazretleri” de- nirdi. Kuşkusuz en tedirgin olan- ların başında Mustafa Kemal vardı. Gereken yapılmalıydı. Sırası geldiğinde, bunun için tasarlanan düzenleme uygula- maya konuldu. İlkin “Soyadı Ya- sası” çıkarıldı. Hemen ardından “Devrim Yasaları”nın sonuncusu olan -kısaca- “Kimi Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun”, 1934 yılında kabul edildi. Böylece; “hazret, efendi, ho- ca” ve bunlar gibi olan “lakaplar, unvanlar” kullanılmayacaktı. Artık, “Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk” vardır; İsmet İnönü, Rauf Orbay vardır. Ne ki, toplumun özellikle bilim, yazın (edebiyat) çevresinde, ba- sın dünyasında kişiler birbirleri- ne hitap ederken “üstat” deme- ye başlarlar. Zamanla yaygınla- şır. “Üstat” da “Farsça”dır. Bu da yalnızca erkeğe özgüdür. Çok doğal (!); “üstat kadın” var mıdır ki? “Üstat”ın kullanımı belirli çiz- giye çekilince, “muhterem”, “muhteremim” seslenişi orada burada duyulmaya başlar. Tu- tunur da. Ama ne “üstat” ne de “muh- terem”, “sayın” hitabının yer- leşmesini, yoğun kullanımını ön- leyemez. Ayrıca “Türkçe” olduğundan, “kadın”lar için de kullanılacaktır. Öyle de olur. Yaygınlaştıkça yaygınlaşır. Öyle ki -ışıklar için- de olmasını dilediğimiz- Melih Cevdet Anday, “Hazreti İsa” de- mez, “Sayın İsa” demeyi yeğler ve sürdürür. Dinci Milli Selamet Partisi (MSP) siyaset alanına girip, ikti- dara tırmanışa geçince, “hoca” yine ortalara dökülür. Başba- kanlık’ta “Erbakan Hoca”nın da yeri vardır artık. “Hocam” aşağı, “hocam” yukarı. Yayıla yayıla 21. yüzyıla da at- lar; “efendi”yi de yanına alıp “hoca efendi” olarak, yaşamı- mızın pek çok alanına girip, ku- rulur. Hürriyet’ten E. Özkök ise he- nüz “maliye” müfettişlerinin bir- birlerine “hocam” demediklerini, hâlâ “üstadım” demeyi sürdür- düklerine inanıyor.* Pek san- mam; o kişiler ya uzaklaştırılmış, ya da “hoca”laştırılmıştır. Çünkü, “hoca”ların, “hoca efendi”lerin elinde eğitilmiş, ta- rikatçı terörist “Hikmet Yar Ho- ca”nın “ayağının, dizinin dibinde” yetişmiş biri var artık “Türki- ye”nin başında. Başbakan Recep Tayyip Er- doğan! Böyle bir “öğretim” ve “eğitim” sürecinin hamur edip “yoğur- duğu” Erdoğan’ın, “üstat”ı bıra- kın, yaygın “sayın” hitabının bi- le içeriğini algılaması pek bek- lenemez, diye düşünüyor in- san. Bu görüşün yanlış olmadı- ğı bir süre sonra kanıtlanacaktı. Özenle oluşturulmuş bu “kişi- liğe” bir de “acul”lüğün eklen- mesiyle, ülkemizin başına bela olan “bölücü terör örgütünün” li- derine “Sayın!” diye saygıyla seslenir Başbakan Erdoğan. Öte yanda, ilişki kurup yarar- lanmak istediği Feto da (F. Gü- len) “Hoca Efendi Hazretleri” olarak, küresel boyutta “mar- ka”laştırılır ABD’nin “kapı” gibi desteğiyle. Demek ki 1934’te bir “Devrim Yasası” ile “dünyasal yaşam- dan” özellikle “siyaset” alanından uzaklaştırılan bu “üç” hitap da 70 yıl sonra “dinsel” temelli AKP “ik- tidarı”nca geri getirilmişti güle oynaya... Böyle bir “geri”ye dönüşün “yarar”ına gelince; her alanda görevlendirilen “hoca”ların, “ho- ca efendi”lerin, örneğin “Adalet Bakanı” olan, TBMM’nin “baş- kanı” yapılan “imam” efendilerin “hayır” dualarıyla, Recep Tayyip Erdoğan’a “sıfırdan başlayıp dünyanın en zengin Başbakan’ı olma” unvanını kazandırmasıdır. Bu, kuşkusuz “ülkemiz” için de büyük bir “kazanç”tır(!). Dolayı- sıyla ülkesini getirdiği bu “du- rum”a baka baka rahatlıkla ye- sin, içsin, “afiyet” olsun, “Sayın Başbakan Hazretleri(!)”ne... (*) Ertuğrul Özkök, Eğer “Üstatlık” Boş Bir Laf Değilse, Hürriyet, 10.9.2009 ‘Hazret’e Afiyet Olsun! m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Eylül OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com 18 EYLÜL 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Cumhuriyet’i dinliyorlar... Yok, canım! Dinleselerdi bu hale düşmezlerdi! Yağmacı Faruk Yıldız: “Gecekondu ile küçük yağmacılığa başlayanlar, kent ve ülke yönetimiyle büyük yağmacılığa terfi ediyorlar!” Algı Necati Cebe: “Rant felaketinin toplumda sel felaketi olarak algılanması, Aziz Nesin’ in zekâ düzeyimize ilişkin değerlendirmesini doğruluyor!” Klon Zekai Buluç: “Kesin sayı bilinmese de emperyalistler çok sayıda Ali Kemal klonlamış!” YağmurDeniz Gül, Hüseyin Üzmez’i affetmeli! ÇANKAYA’DAKİ AKP’li Abdullah Gül’ün en beğendiği gazete Vakit’in sabık yazarı (aman yanlış anlaşılmasın sapık değil sabık; yani eski yazarı) Hüseyin Üzmez 14 yaşındaki kız çocuğu B.Ç.’ye cinsel istismardan 13 küsur yıl hapse mahkûm oldu. Bundan sonra ne olacak? Birinci olasılık; Vakit’in sabık yazarı, mahkemenin kararını temyiz için Yargıtay’a gidebilir. Yargıtay kararı bozsa bile Hüseyin Üzmez, bu süre içinde cezaevinde yatmaya devam edecek ve yeniden yargılanma sürecinde de büyük olasılıkla tutuklu kalacak. İkinci olasılık; Vakit’in sabık yazarı, temyize gitmez ve mahkûmiyet kararını kabul edebilir. Bu durumda Çankaya’daki AKP’li de aynen “hoca”sı Necmettin Erbakan’a yaptığı gibi Vakit’in sabık yazarı Hüseyin Üzmez’in cezasını “ilerlemiş yaşını ve sağlık durumunu” dikkate alarak affedebilir. Böylece kamuoyu vicdanı da rahatlatılmış olur! Tabii bu arada kamuoyunu daha da rahatlatmak için şu sıra 16 yaşına gelen B.Ç.’yi Hüseyin Üzmez’le evlendirmek söz konusu olabilir. Hatta nikâh şahitliğini Çankaya’daki AKP’li yapabilir! Biliyorsunuz, Hayrünnisa 15 yaşındayken Abdullah’la evlendirilmişti. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BÖLGESİNDEKİ yobazlığın ve yağmanın peşine düşen Çağdaş Tuzla gazetesinden Halil Özen “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve ailesinin ortak olduğu Saray Muhallebicileri zincirine hammadde sağlayan Saray Çiftliği’nin dere yatağında ve kaçak çıkmasından sonra önemli bir gelişme yaşandı” diyor. Özen, ulaştığı belgelere göre Topbaş’ın kuzenlerini kurtarmak için yargının aldatılmak istendiğini anlatıyor: “Gazetemiz, Akfırat Belediyesi’nin konuyla ilgili Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusu dilekçesine ve muhatapların yargılanacağını gösterir belgeye ulaştı. Ancak belgeye dikkatli bakınca Akfırat eski Belediye Başkan Vekili Sakıp Kurt’un dilekçesinde bir tuhaflık dikkat çekiyordu. Dilekçede hakkında suç duyurusunda bulunulan kişinin, arazi sahipleri değil, yasal olarak hiçbir sorumluluğu olmayan bir yakınları Mehmet Kuzgun için verildiği görüldü. Oysa Saray Çiftliği’nin kurulduğu Tuzla Tepeören 775 parseldeki arazinin hisse sahipleri olarak Mustafa Kuzgun, Ömer Faruk Maviyıldız, Osman Maviyıldız’ın adları görülüyor. Yani arazide Topbaş’ın hemşerisi Mustafa Kuzgun ve Topbaş’ın kuzenleri Ömer Faruk Maviyıldız ile Osman Maviyıldız ortak. Ancak arazinin maliklerini gösteren dağılım cetvelinde hakkında ‘kaçak yapı yapmak’tan suç duyurusunda bulunulan Mehmet Kuzgun adında birinin hissesi yok! Ama bu kişinin kaçak yapı yapmaktan yargılanmasına Tuzla Asliye Ceza Mahkemesi’nde 3 Kasım 2009’da başlanacak. Tuhaflık, Akfırat Belediyesi’nin konuyla ilgili yazışmalarında da açıkça görülüyor. Belediye konuyla ilgili hisse sahiplerine gönderdiği her yazıyı Mehmet Kuzgun adına göndermiş. Yani arazi sahibi olan Topbaş’ın kuzenlerinin hiçbir belgede adı geçmiyor!” Akfırat, neyi ile “meşhur” derseniz... Halen devam eden jandarma operasyonlarına bakarsanız yağma ve talanı ile meşhur. Tuzla Belediyesi de malum, kız çocuklarının sekiz yaşında evlendirilmesini öneren yobazlığı ile meşhur olmuştu! Bundan sonra Akfırat beldesinin ve Tuzla ilçesinin ortak bir üne kavuşacağı anlaşılıyor: Muhallebici Kadir Topbaş’ın dere yatağına kaçak çiftlik kuran ama dokunulmaz olan kuzenleri! Topbaş’ın kuzenleri SESSİZ SEDASIZ (!) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tanrõ’nõn, “ululuk sahi- bi” anlamõn- daki adõ. 2/ İs- tenilen nitelik- leri taşõyan... Gevrek bir el- ma cinsi. 3/ Beyaz etli bir balõk... Bir no- ta. 4/ Renyum elementinin simgesi... Bir yarõ- şõn belirli uzaklõğõ kapsayan bölümle- rinden her biri. 5/ Hõristiyan... Yapma, etme. 6/ Kalsiyum elementinin simge- si... Boya sanayi- sinde kullanõlan ze- hirli bir madde. 7/ Bõldõrcõn sökünü. 8/ Arapçada “ben”... “Şebek” de denilen ve Gü- neydoğu Asya’da yaşayan maymun cinsi. 9/ Ya- şanmõş olaylarõn anlatõldõğõ yazõ türü... Kedi ya da köpeğin ön ayağõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Kurban ayı” olarak da bilinen, kameri tak- vimin on ikinci ayõ. 2/ Bir topluluğu oluşturan bi- reylerden her biri... Buhar banyosu. 3/ Hizmet- çi ve uşaklarõn özel formasõ... Evcil bir geyik. 4/ Giden, yürüyen. 5/ Kabadayõ... Yeniçerilerin aylõklarõna yapõlan zam. 6/ Kirliliği gösteren iz... Paylama, azarlama. 7/ “Kõnamazlar güzel sevse yiğidi/Güzel sevmek koç yiğide --- değil” (Ka- racaoğlan)... Hintlilerin bağlõ olduklarõ tarikatõ be- lirtmek için alõnlarõna çizdikleri işaretlere veri- len ad. 8/ Çipura balõğõnõn gençlerine verilen ad... Satrançta bir taş. 9/ Mekik oyasõna benzer bir tür dantel. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A N D R O İ T P N A E F T E N İ D İ N G İ V A R R L A S A L T O A T K İ V İ P A R A L İ T İ K O D A A F R E Z E K A E T A M A K A R E N A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear