28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kanayan Yaramız Kürt sorunu, bu toprakların kanayan yarasıdır. Ba- banzade Abdurrahman Paşa’nın önderliğinde Os- manlı’ya karşı Süleymaniye’de 1806 yılında başlayan ve iki yıl süren ilk Kürt isyanından bu yana 203 yıl geç- miştir. İki yüzyıllık zaman diliminde Osmanlı ve Türki- ye Cumhuriyeti topraklarında sözü edilmeye değer bü- yüklükte 40 isyan ve ayaklanmada yüz binlerce Türk ve Kürt can vermiştir. Sorun, Osmanlı’nın ve Türki- ye’nin iç koşullarına, gelişme düzeyine, dış ilişkilerine ve/veya emperyalizmin çıkarlarına bağlı olarak farklı amaçlar doğrultusunda araçlaştırılmıştır. Son çeyrek yüzyıldır Güneydoğu’da yaşanan PKK terörünün (buna ‘düşük yoğunluklu savaş’ da diyebi- lirsiniz) neden olduğu can kaybı 40 bin, parasal mali- yeti de 300 milyar dolardır. Bu kayıpların yanı sıra bin- lerce köyün boşaltılmasının yol açtığı göç nedeniyle Güneydoğu illerimizde yoksulluk artmış, büyük kent- lerde nüfus patlamaları gerçekleşmiş, yine buna bağ- lı olarak sonunun nereye varacağı bilinemeyen top- lumsal uçurumlar oluşmuştur. Bugün İstanbul’da 1.9 milyon, İzmir’de 700 bin Kürt yurttaşımızın yaşadığı varsayılmaktadır. 25 yıldır süren terör, sıralanan tüm bu olumsuzluk- lara koşut olarak silah kaçakçılığından uyuşturucu ka- çakçılığına, ihale yolsuzluklarından toprak spekülas- yonlarına kadar bölgede yasadışı ve haksız kazanç zemininde uç veren bir “kirli ekonominin” doğup ge- lişmesine yol açmıştır. Kürt sorunu aynı zamanda Türkiye’nin demokratik- leşmesi, dolayısıyla çağdaşlaşmasının önündeki en büyük engeldir. Ülkemizin ve toplumumuzun kanayan yarasına merhem olacak, yarayı kapatacak tüm ça- balara destek olmanın bir yurtseverlik sorumluluğu ol- duğunu düşünüyorum. Doğal ki Kürt sorununun çözümüne ilişkin olarak ödün verilemeyecek “kırmızı çizgiler” vardır. Bana gö- re bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin “üniter devlet yapı- sı”, “toprak bütünlüğü”, “resmi dilinin Türkçe olması” ve “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” niteliğidir. Bunların dışında konuya ilişkin her türlü eleştiri, öneri, düşünce, görüş, katkı “kimden geldiğine bakılmaksı- zın” ciddiye alınarak değerlendirilmeli ve tartışılmalıdır. Kimi okurlarım bana yazarak, son günlerde basın- da yer alan “162 kişilik imza listesinde adımın yer al- masını yadırgadıklarını” bildirdiler. Anımsatmak için söz konusu imza metnini buraya alıyorum. “Bizler, on yıllardan beri devam eden, binlerce insa- nımızın yaşamına, onarılmaz acılara, maddi ve manevi kayıplara mâlolan, toplumsal dokumuzu bozan, ülkeyi etnik çatışmaların eşiğine getiren Kürt sorununun adil, demokratik, barışçı çözümü için atılan adımları sonu- na kadar destekliyoruz. Kanın durması, barış, dostluk ve karşılıklı güvenin yeniden kurulması ve onarılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hayati ve ertelen- mez bir sorumluluk düştüğüne inanıyoruz. Bu inançla, soruna cesaretle eğilen ve çözüm ara- yan her girişimi, barış ve çözüm yolunda adım atan bü- tün kişi ve kurumları destekliyor; barış çabalarını ken- di dar çıkarları ve savaşçı emelleri uğruna engelleme- ye çalışanları tarih ve toplum önünde kınadığımızı bil- diriyoruz.” Akan “kanın durması, barış, dostluk ve karşılıklı gü- venin yeniden kurulması ve onarılması” sorumluluğu- nun TBMM’ye bırakıldığı metnin, bu satırların yazarı, bağımsız sosyalist biri gibi ülkede barış isteyen hiç kimseyi rahatsız edecek bir yanının olmadığı kanısın- dayım. Zaten metnin altındaki adımı yadırgadıklarını bildiren okurlarım da metnin kendisinden çok, metni, daha önce çeşitli nedenlerden ötürü eleştirdiğim kimi kişilerle birlikte imzalamış olmamı şaşırtıcı buldukları- nı yazıyorlar. Yeri gelmişken o 162 kişinin içinde ken- dilerine karşı eleştirel duruşumu koruduklarım olduğu gibi düşüncelerine ve kişiliklerine saygı gösterdiğim çok sayıda imza sahibinin bulunduğunu söylemeliyim. Kürt sorunu gibi yıllar içinde kangrenleşmiş bir so- runu çözmek bir siyasal partinin, bir örgütün, bir ku- rumun ya da bir girişimin tek başına altından kalkaca- ğı bir görev değildir. Sorunun çözümü mutlaka ulusal bir uzlaşmayı gerektirmektedir. Bu konuda tekilcilik, bi- reycilik, grupçuluk, particilik gibi bir lüksümüz yoktur, olmamalıdır, diye düşünüyorum. Tartışmayı yarın da sürdüreceğiz. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Büyük yõkõm’õn 10. yõlõnda; ‘Daha geri durumdayõz’ Türkiye’nin “en gelişmiş” bölgesinde on binlerce canõ- mõzõ yitirdiğimiz “büyük yı- kım”õn 10. yõlõndayõz... Tüm yetkililer,tõpkõTemelgibi“ha bu bize ders olsun” diyerek söz vermişlerdi; “imar başı- boşluğu kesinlikle son bula- cak...” Depremin felakete dönüş- memesi için uyulacak temel kurallar ise özetle şöyle sap- tanmõştõ: 1-İmar planlarõnda “rant” yerine “şehircilik” esas ola- cak.. 2-Kaçak yapõlaşma “kente karşı suç” sayõlarak “önlene- cek”.. 3-Yapõdenetiminde“kayır- ma”cõlõkdeğil,“teknik”etkin olacak... Bunlariçinneleryapõldõder- siniz? “Hiç” demek bile yet- miyor; çünkü 99’dan da “geri”ye gidildi. Hatta bilim dõşõ yetkilerle, Os- manlõ’da bile ol- mayan, ilkel bir “sınırsız imar keyfiliği” yasala- ra bağlandõ! O kadar ki “fay”lardayapõlaşmasürdüğü gibi, her aşõrõ yağmuru sele dönüştüren “dere yatağı ken- tleşmesi” bile engellenmi- yor… İşte 10 yõlõn özeti: 1- Planlama ‘Kalmadı’ 1999’da kentlerimizin “yı- kılmayan” kesimlerinde göz- lenen az buçuk “planlı yapı- laşma”yõdabitirdiler.“Torba yasa”larla planlamadaki “kentsel bütünsellik” bile terk edildi... Çünkü“pazarlanacak”ka- mu arazilerine ve yandaşlara “ayrıcalıklı imar” sağlamak, günümüzün neredeyse “res- mi” anlayõşõ... Aynõ anlayõşla yapõlan “re- kor” sayõdaki imar planõ deği- şikliklerine de “dur” diyecek bir yasa çõkmadõğõ gibi,“imar disiplini”ni hedefleyen “şe- hircilik tasarısı” ise Başba- kanlõk’ta 6 yõldõr beklemede!.. Buna karşõn “tasarıyla da çelişen” yağma düzenlemele- ri, Çankaya’nõn da “anında” onayõyla yasalaşõyorlar.. 2- ‘Kaçak’ daha ‘Kâr’lı Yine99’da“kaçakyapılaş- ma”nõn ne denli büyük “suç” olduğu acõ sonuçlarla anlaşõ- lõrken,“yasal”binalarõndeğer kazanmalarõ da ilerleyen yõl- larda tersine döndü... Çünkü ruhsatlõlara “iskân” alabilmek için, amacõ sadece “para toplamak” olan sözde vergiler, neredeyse bir daire maliyeti kadar... Böylece, doğalgazlarõ bile hemen bağlanan; iskânsõz ol- salar da elektriğe, suya “vergi kanununa eklenen madde- ler”le sorgusuz sualsiz kavu- şabilen kaçak yapõlar, çok da- ha uygun fiyatlarla pazarlana- biliyor... Yasadõşõ kentleşmeyi önle- mede en etkili yöntem olan “ruhsatsız binalara tapudan satış, bağış, trampa yasağı” getirmek ise yõllardõr siyasi- lerden destek görmüyor; çün- küçoğununkendievlerideka- çak... 3- “Denetim” Pazarı! 17 Ağustos 1999’da kimi “yı- kılmayan” yapõlar- da gözlenebilen “tekniğine uygun proje ve uygula- ma”lar da yine son yasalarla artõk sade- ce “yapımcının in- safı”na terk edilmiş durumda... Çünkü depremle ilgili “ye- gâne” yeni düzenleme olan “yapıların şirketlerce denet- lenmesi” de inşaat sahipleri- nin “iyi anlaşabildikleri” fir- malarla sürdürüldüğünden, tam bir “fiyasko”... Bayõndõrlõk Bakanlõğõ, inşa- at düzenbazlõklarõna ve imar oyunlarõna aldõklarõ para kar- şõlõğõnda göz yuman “sözde denetim” şirketlerine ceza verse de kapananõn yerine ye- nisini kuruluyor... Üstelik hâlâ sadece belli il- lerdegeçerliolanbu“denetim rantı şirketleşmesi”nde en çok para kazanan “ortak”lar da belediye meclis üyeleri... Hem belediye imar komisyo- nunda üye, hem iktidar parti- sinin il ya da ilçe yöneticisi, hemdeyapõdenetimşirketisa- hibi…inşaatsahipleriyle“ila- ve imar hakkı sağlama” sö- züyle anlaşma yapõyor; yapõ denetimi “iş”lerini, kente kar- şõ suç işleyerek sürdürüyor- lar... Şimdi büyük depremin 10. yõlõ için acaba ne söylenebilir? Bütüniçtenliğimlevekesin- likle “siyasi” olmayan duygu- larõmla diyorum ki “imar dü- zenimiz keşke 10 yıl önceki gibi kalsaydı...” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 16 Ağustos 16 AĞUSTOS 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Özel yetkili başsavcılık, yobazları kolluyor. Adı üstünde özel yetkili! Ç-iş Mustafa Yılmaz: “İçi boş kafalardan pisuvar yapalım; bari bir ç-işe yarasın!” Kelleci Soner Önal: “Şehit evinde yüreği sarsılan Recep’e: Şehitlere kelle diyen dublörün müydü?” Yumruk Gülfatma Carlık: “Recep karnına yumruk yemiş. Döner yemeye benziyor mu!” Danışman Saadettin Öztürk: “Anasına bak kızını al, Bülent Arınç’a bak oğlunu hemen işe al.” YağmurDeniz Türkiye, şehitlerini de öldürüyor! 25 yıl önce 15 Ağustos gecesi saat 21.30 sularında Siirt’in Eruh ilçesinde Jandarma Bölük Komutanlığı’na ağır silahlarla saldırı düzenlenmişti. Şiddet olaylarında adını “Apocular” olarak duyuran terörist grubu, Türkiye’den toprak talebiyle ayrılıkçı bir örgüt kurmuş ve ilk eylemini gerçekleştirmişti. Aynı gece eşzamanlı olarak Hakkâri Şemdinli’de de Jandarma Sınır Tabur Komutanlığı ve Jandarma Bölük Komutanlığı silahlı saldırıya uğradı. O gece Eruh’ta jandarma er Süleyman Aydın ve Şemdinli’de jandarma astsubay çavuş Memiş Arıbaş şehit oldu. Ayrılıkçı terör örgütünün şehit ettiği ilk askerlerimizdi Süleyman Aydın ve Memiş Arıbaz. O sırada cunta başı Kenan Evren cumhurbaşkanıydı ve gündeminde Araplara Türkiye’de mülk satmak vardı. Kimse umursamadı ilk şehitleri; cuntacının başbakanı Turgut Özal, “üç beş çapulcunun işi” diyerek geçiştirdi saldırıyı. 25 yıl önce iki şehitle başladı her şey Eruh ve Şemdinli’de. İki şehit, binleri buldu, on binleri aştı. Sonra bir slogan ürettiler ve “Şehitler ölmez” diye bağırmaya başladılar. Görünen o ki sıra şehitleri de öldürmeye geldi. Jandarma er Süleyman Aydın’ın ayrılıkçı teröre ilk şehit düştüğü Eruh’ta ve hem de şehit düştüğü günün 25. yılında davullarla zurnalarla dünden beri “festival” düzenliyorlar. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İPİN ucu kaçtı; tutabilene aşk olsun! Amerikan elçisinden sonra Ankara’daki Alman elçisi de “Kürt açılımı”na burnunu soktu, “Aman biraz daha açılın” dedi. Bir zamanlar, komplo teorisi olarak Türkiye’nin içişlerine “dış mihrak”ların karıştığı söylenir ama müdahalelere somut örnek verilemezdi. Teori, AKP-FG koalisyonunda pratiğe geçti. Ama adamlar haklı, yüz verirsen ayıya, gelir sıçar halıya! Mal meydanda... Çankaya’daki AKP’li Abdullah Gül, ABD’nin sunduğu “tarihi fırsat”la ortaya fırladı. Gül fırlayınca İmralı’daki baş terörist fırsatı değerlendirmek için önüne haritayı açtı. Terörist haritayı açınca AKP-FG koalisyonunun başı Recep de ne yapsın geride kalmamak için bir şeyler yapmak istedi. Fakat ne yapacağını kendisi bile bilmiyor. Recep’in, ortalığı derlesin toplasın diye görevlendirdiği İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın haline bakın, oradan oraya koşturup duruyor. Garibimin yapabildiği tek iş “Kürt açılımı”nın adını “Kardeşlik ve dostluk projesi” diye değiştirmeye teşebbüs etmek oldu. Anımsayacaksınız, Recep’in serbülendi Bülent Arınç da “açılım”a “Demokrasi açılımı” adını vermek istemişti ama tutmadı. Liberal faşistler ve dinciler ancak kendilerini kandırabilirler; demokrasi gibi kardeşlik ve dostluk adı da tutmayacak. Çünkü terörün tükenme noktasına geldiği dönemde iktidar olan AKF-FG koalisyonu yedi yıl boyunca bölgeye faşizmden ve düşmanlıktan başka bir şey götürmedi. Son yedi yıldır demokrasi, kardeşlik ve dostluk için parmaklarını oynatmayanlardan bundan sonra ne bekleyeceksiniz ki?.. Hele sömürge valisi kılığındaki yabancı elçilerin dürtüklemesiyle bu iş ancak bu kadar olur. Ancak bu işin başka bir “olur”u var. Hem de iştah kabartıcı boyutta. Dikkat ettiyseniz hemen milyar dolarlık projeler dillendirilmeye başlandı. Iğdır’a uluslararası havaalanı yapılacakmış. Güneydoğu nere, Ermenistan sınırındaki Iğdır nere demeyin; bir taşla iki kuş vurmak işte buna denir. Böylece Ermenistan’a da açılım yapılacak ve Barack Obama’dan yıldızlı aferin alınacak. Sonra gelsin yandaşlara açılımın ihale peşkeşleri ve partizanlara açılımın kredi hortumları ile Ege ve Akdeniz bölgesinde dikilecek yedi yıldızlı tesettür otelleri. Ben malımı bilirim! Mal SESSİZ SEDASIZ (!) UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Sõcaktan korkma. 2/ İri bir hõyar cin- si... Kütah- ya’nõn bir ilçe- si. 3/ Bir renk... Boğa güreşi yapõlan alan. 4/ Öğütülmüş ta- hõl... Bir Avru- pa ülkesinin başkenti. 5/ Antalya ve Fet- hiye körfezleri ara- sõnda yer alan yarõ- madanõn adõ... Yeni Zelanda’nõn yerli hal- kõ Maorilerin savaş dansõ. 6/ Ters, karşõt... Avrupa Birliği’ni simgeleyen harfler. 7/ Sanatçõlarõ, bilim adamlarõnõ koruyan, her yönden onlara destek olan varlõklõ kimse... Bir tür kalõn ve kaba ku- maş. 8/ “İnsan bir --- misali / Seni eken biçer bir gün” (Karacaoğlan)... Doğalgazõn önemli bir bileşeni olan gaz. 9/ Kişinin, çocukluğunu geçirdiği yere dönmek için duyduğu dürtüsel gereksinme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İçine yumurta konan uzun sandõk... Bir şeyin ya- põlmasõnõ yasaklama. 2/ Marangozlarõn dört köşe de- lik açmakta kullandõklarõ araç... Yankõ. 3/ Dudak bo- yasõ... Yol üzerinde oluşmuş çukur. 4/ Tõpta en ge- lişmiş görüntüleme tekniğinin kõsa yazõlõşõ... Kolayca geçit vermeyen, aşõlmasõ çok güç doğal engel. 5/ Utanç duyma... Kalay elementinin simgesi. 6/ II. Mahmut döneminde feslerin tepesine püskülü tut- turmak için takõlan metal tepelik... İlaç. 7/ Yunan abecesinde bir harf... Soyundan gelinen kimse. 8/ Olta ya da tuzağa konan yem... Dik yokuş, uçurum. 9/ Verme, ödeme... İpekten, sarõmtõrak dallõ na- kõşlarla işlenmiş bir tür beyaz kumaş. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç A Ç A L A K A İ S A Ç E L E B İ Ğ T I K I Z Ç D O T E K E K E L A N O L E C A M A D A N R İ M A R E T S İ A Ç I A L A Y Ü N K A K A V A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear