Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS 2009 PAZAR
12 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
17 Ağustos depreminin belgeselini çeken Sibel Bilgin bölgenin ve halkõn bugünkü durumunu anlatõyor
Toplumsaldönüşümdehşetveriyor
17 Ağustos depreminden 10 yõl sonra
bölgenin durumunu belgesel film yapõmcõsõ
Sibel Bilgin’le konuşuyoruz. Depremden
sonraki ilk belgeseli Hollandalõ eşi Floor
Kooij’la birlikte çeken Sibel Hanõm içi
parçalanarak bölge insanõnõn psikolojisinin
nasõl bozuk olduğunu anlatõyor. On yõl sonra
bölgeyle ilgili iknci belgeseli ocak ayõnda
kaybettiği eşiyle birlikte hazõrlayan Sibel
Hanõm İzmit-Gölcük-Değirmendere
üçgeninde gördüklerini keder içinde
belirtiyor.
Yollara, binalara, inanõlmaz yatõrõmlar
yapõldõğõnõ ama bölge insanõnõn tam anlamõyla
ihmale uğradõğõnõ söyleyen Sibel Bilgin feryat
ediyor: “Özellikle gençleri yeniden hayata
döndürmek için bu tür deneyimleri
yaşamış ülkeler örnek alınamaz mıydı? Bu
insanların psikolojilerini düzeltmek için
kültür, sanat, spor etkinliklerine ağırlık
vermek o kadar mı zordu? Orada bir
psikolojik tedavi merkezi açılamaz mıydı?
Bölge insanı bir yandan yoksulluk, bir
yandan da yaşadığı bu travmayla tek
başına boğuşmaya terk edildi. Üstelik Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’dan gelip oraya
yerleşen göçmenler toplumsal yapıyı
inanılmaz biçimde değiştirdi.”
- 1999 depreminden sonra Gölcük
yöresinde yaptığınız belgeselin ardından
depremin 10. yılında bu kez yöre halkında
yarattığı travmaları, on yılda toplumun nasıl
dönüştüğünü anlatan ikinci bir belgesel
daha çektiniz. O on yılda ne gibi
değişiklikler, ne gibi gelişmeler saptadınız?
Depremden sonraki on yıl içinde sosyal
dokuda herhangi bir değişiklik oldu mu?
- 1999 depreminden sonra bir yõl “Benim
Kırık Şehrim” belgeselini çekmek için o
yörede kaldõk.
O süre içinde ailelerin yaşamlarõnõ izledik.
Aşağõ yukarõ her günü onlarla birlikte
geçirdik.
İnsanlarõn sokaktan çadõr kente, çadõr
kentten prefabrik evlere, prefabrik evlerden
kalõcõ konutlara taşõnmalarõna adõm adõm
tanõk olduk. İnsanlar bir gecede her şeylerini
kaybetmişlerdi. Gölcük bölgesinde
yaşayanlarõ tam anlamõyla şoka uğratan bir
gece 45 saniye içinde hiçbir şeylerinin
kalmamasõydõ. Depremden sonra bu insanlar
yaşama tutunma mücadelesi vermeye
başladõlar. İnsanüstü bir güç harcayarak
hayata tutundular. Üstelik bu insanlar
ailelerinin bireylerini, en yakõnlarõnõ da
kaybetmişlerdi. Ayakta kalabilmek için çok
enerji harcadõlar. Öte yandan kalõcõ konutlar
oldukça hõzla yapõldõ. On yõl o yõkõntõlarõ
temizleyip yeniden bir yaşamõn kurulmasõ için
kõsa bir süre. Kocaeli bölgesine o gözle
baktõğõnõz zaman şaşõrabilirsiniz.
- Neden?
- Çünkü biz ilk filmden sonra Gölcük-
Değirmendere-İzmit bölgesine yõllarca adõm
atmadõk. Ama on yõl sonra “Depremin
Gölgesinde” belgeselini çekmeye
gittiğimizde Floor’la neredeyse yolumuzu
kaybediyorduk. Ki orasõ bizim adõm adõm
dolaştõğõmõz bir bölgeydi.
Bütün sahil yeniden doldurulmuş, yemyeşil
parklar yapõlmõştõ. Piknik alanlarõ
oluşturulmuştu. Gölcük büyük ölçüde ayağa
kalkmõş, meydanõ tamamõyla yenilenmişti.
Põrõl põrõl bir çarşõ yapõlmõştõ.
Mimari açõdan bakacak olursanõz hâlâ en
büyük sorun o bomboş kalan arsalarõn üzerine
bina inşa edilsin mi edilmesin mi tartõşmalarõ
yapõlõyor. İnsanlar bir yandan, “Buraya
hiçbir şey yapılmazsa buraya hayat geri
gelmeyecek” diyorlar. O anlamda haklõlar.
Öte yandan, kimi de, “Burada yüzlerce
insanın kanı var. Bunların üzerine bir tane
dahi çivi çakamazsınız. Zaten yapılsa da o
topraklar üzerinde iki katın üzerinde bina
çıkamazsınız” görüşünü savunuyorlar.
Orada çok büyük bir gelir kaybõ ve
yoksullaşma oldu. Diyelim ki orada
kooperatif evleri vardõ. Bunlar yerle bir
olunca herkes bir tarafa dağõldõ. O arsa boş
kaldõ ama devlete ait değil. Tek bir şahsõn da
değil. Çok mülkiyetli. Bunlarõn
kamulaştõrõlmasõ da gündeme getiriliyor. Ama
kamulaştõrõlacak alan o kadar çok ki hangisini
kamulaştõracaksõnõz? Bu çok büyük bir sorun.
Aynõ zamanda da çok büyük bir gelir kaybõ.
Evet, sonuçta evini barkõnõ kaybeden
insanlar artõk kalõcõ konutta yaşõyorlar ama
yõkõlan evinin arsasõnõ hiçbir şekilde
değerlendiremiyorlar. Devlet oralarõ
kamulaştõrmadõğõ sürece de o arsalara hiçbir
bina yapõlamõyor.
İşsizlik çözüm bekliyor
- Sadece o mu? Deniz kıyısındaki bütün
binalar sulara gömülmedi mi?
- Maalesef Marmara sahillerinde artõk bu
batõk şehrin hayaleti var. Ama artõk on yõl
sonra dediğim gibi sahil doldurulmuş, güzel
kafeler yapõlmõş. Bölge görece olarak çabuk
toparlandõ. Ama Türkiye gibi büyük bir
ülkede bunun böyle olmasõ gerekiyordu.
Ama bugün bölgede en büyük sorun
insanlarõn yaşamõ ve ruhsal durumlarõ. Bir
kere ekonomik güçlükleri çok büyük. Evet,
Türkiye’de bugün bir küresel kriz yaşanõyor.
Ama bu kriz deprem bölgesinde yaşayan
insanlarõmõzõ daha da ağõr vuruyor. Bizler
işlerimiz iyi gitmediği zaman annemize,
babamõza, kardeşimize ya da yakõn
dostumuza başvuruyoruz.
Ama depremde o büyük bölgenin insanlarõ
o tokatõ aynõ anda yedi. Kimsenin kimseye
yardõm edecek hali yok. Dolayõsõyla
insanlarõn ilişkiler ağõ darmadağõn oldu.
Çocuklarõn eğitimi büyük sekteye uğradõ.
Psikolojik sorunlarõ nedeniyle kimi eğitimine
devam edemedi. Bölgede işsizlik çok yüksek
düzeyde. Evet, bölgeye birtakõm yatõrõmlar
oldu. Ford fabrikasõ geldi. Sabancõ Holding
orada CarrefourSa’yõ açtõ. Büyük mağazalar
açõldõ. Ama bunlar bölgedeki istihdam
ihtiyacõnõ karşõlayacak çapta değil. İlk
dönemlerde inşaat sektörü çok sayõda işçiye
istihdam sağladõ. Ama bu işçilerin çoğu Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’dan geldi. Bölge
insanõna istihdam yaratma açõsõndan pek bir
yarar sağlamadõ. Bu işçiler aileleriyle birlikte
bölgeye yerleştiler.
- İyi de bölge insanına istihdam
sağlayacak yerde inşaat sektörü neden Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’dan işçi getirdi?
- Deprem öncesi bölgenin ekonomik ve
sosyal yapõsõna bakacak olursanõz o insanlar
inşaat sektöründe çalõşacak vasõflara sahip
değiller. Değirmendere orta halli emeklilerin
yaşadõğõ bir ilçe. Gölcük’te de esnaf sõnõfõ
ağõrlõklõ olarak yaşõyor. Çocuklarõ ortaokula,
liseye gidiyor. Bu insanlarõn ve çocuklarõnõn
inşaat sektöründe çalõşmalarõ olanağõ yoktu.
Böylece çelişkili bir durum ortaya çõktõ.
İnşaatlarõ yapanlar da işçilerini başka
bölgelerden getirmeye mecbur kaldõ. Sorunu
özetlemek gerekirse bölge insanõna sistemli
bir biçimde istihdam sağlama çalõşmalarõ
yapõlmadõ. Burada şu noktaya değinmek
istiyorum.
Deprem bölgesi bir açõk hava laboratuvarõ
gibiydi. Türkiye’de pek çok üniversite,
üniversite öğretim üyesi var. Ben depremden
sonra bu akademisyenlerin, akõn akõn bu
bölgeye gelip çare üretme çalõşmalarõ
yapmalarõnõ beklerdim. Ben bir üniversite
öğretim üyesi olsaydõm bütün öğrencilerimi
tezlerini o bölgede hazõrlamaya mecbur
ederdim. Bugün o bölgenin işsiz olan
gençlerinin vasõflarõnõn dökümü yok. Onlara
birtakõm imkânlar yaratõlabilirdi. Yaratõlmadõ.
Belki bugünden sonra yaratõlõr. En azõndan
ben öyle ümit ediyorum.
İnsanlar tepelere hapsoldu
- Bir de duyduğum kadarıyla bölge
insanının sosyal yaşamlarında çok ciddi
dönüşümler oldu. Siz görgü tanığı olarak bu
konuda ne söylemek istersiniz?
- Deprem felaketzedelerine en güzel evlerin
verildiği söyleniyor. Ama oturup kendimizden
pay biçelim. Yaşadõğõmõz mahalleyi,
oturacağõmõz evi hep kendimiz seçmiyor
muyuz? Ama o insanlarõn herhangi bir seçim
yapma şanslarõ yoktu. Evet, devlet olarak
herkesin zevkine göre ev dağõtõmõ
yapamazsõnõz. Ama bunun bir orta yolunu
bulmak da belki mümkün olabilirdi.
Kõyõdaki binalar tamamõyla denize
sürüklendiği ve yeni konutlar da tepelere
yapõldõğõ için ilk zamanlar Gölcük’ün
merkezinde canlõ kalmadõ. O tepelerde oturan
insanlarõn paralarõ yoktu. Tepelere hapis
kalmõşlardõ.
Üstelik o kalõcõ konutlar mahallelerinde
hiçbir sosyal etkinlik, sosyal hayat yok. Bir
kõsmõnda bakkal bile yok.
Dolayõsõyla bu insanlar hem en yakõnlarõnõ,
dostlarõnõ kaybettiler. Üstelik hiçbir zaman
birlikte yaşamayõ düşünmeyecekleri insanlarla
aynõ mahallede komşu olarak yaşar hale
geldiler. Bir tiyatro, bir sinema, başka bir
kültürel etkinlik izlemek isteseler yok.
Depremzede bölgede insana değil betona yatõrõm yapõldõ
- Peki, Kocaeli Belediyesi, ilçe
belediyeleri ne yapıyor? Betona
yatırım yapan belediyeler insana
neden yatırım yapmazlar?
- Çok fazla bir girişim yok. İnsana
yatõrõm yapmamak kadercilikten,
deneyimsizlikten kaynaklanõyor
olabilir. Ama en azõndan bu sorunun
varlõğõnõ kabullenmemiz lazõm. En
azõndan zararõ minimuma indirebilmek
için çalõşmak lazõm. Sokakta dolaşõrken
hayat normal gibi görünüyor. Ama
aslõnda değil. Biz Floor’la birbirimize
“Bu normal gibi görünüp normal
olmayanın filmini yapacağız” dedik.
Çünkü her şey depremin gölgesinde
yaşanõyor. O bir kara bulut gibi
insanlarõn üzerine çökmüş. İnsanlarla
konuşurken bize ilk söyledikleri şu
oldu: “Hepimiz hastayız. Hepimizin
psikolojisi bozuk. Bu konuda hiçbir
şey yapılmıyor.” Belki bu konuda bir
şeyler yapmak kolay değil.
- Evet de devlet ne güne duruyor?
Bu devletin esas görevlerinden birisi
değil mi?
- En azõndan bu kötü deneyimleri
atlatmõş ülkelerin neler yaptõklarõna
bakmalõyõz. Bunun bir listesi çõkarõlsa
ve uygulamaya konsa bölge insanõ da
rahatlayacak. Her şeyden önce sanat ve
kültür bütün travmalarõn bir numaralõ
ilacõdõr. İnsanlarõn içlerine bastõrdõklarõ
duygularõ bir yerlerde ifade
edebilmeleri lazõm. Bu ebru yapmak,
resim çizmek, müzik çalmak, tiyatro
oynamak, dans etmek olabilir. Bu
özellikle gençler için elzem. İkincisi de
spor. Orada en çok futbola yatõrõm
yapõlmõş. Ama bütün çocuklar da futbol
meraklõsõ değil. Öte yandan bölgeye
dõşardan gelip yerleşen insanlar da
depremi bire bir yaşamadõklarõ için
yaşayanlarõn neler çektiklerini
anlamõyorlar.
- Bölge halkının çoğunluğunu
kadınlar oluşturuyor, diye biliyorum.
Kadına yatırım yapılıyor mu?
Kadınların sosyal alanlarda bir araya
gelip konuşacakları, arkadaşlık
edecekleri yerler var mı?
- Evet. Çoğunluk kadõn. Gölcük’te
bir sanat sokağõ yapõlmõş. Orada bir
kütüphane, bir galeri var. Hanõmlar bir
kafe açmõş. El işleri yapõp orada
sergiliyorlar. Ama burada bir avuç
insandan söz ediyoruz. Bu çok güzel bir
girişim ama yeterli değil.
Elişi orta yaş ve üzeri kadõnlarõ
tatmin edecek bir uğraşõ olabilir. Ama
gençler? Onlar ne yapacak? Neyle
oyalanacaklar? Onlarõ tiyatro, müzik,
sanat, sporla beslemezseniz bu çocuklar
enerjilerini nereden alacaklar? Bir de
deprem insanlarõ içe dönük hale
getirmiş. Bu insanlarõ yeniden aktif hale
getirmemiz lazõm. Bunun bir sorun
olduğunu algõlayõp çözüm üretmeliyiz.
Bence, depremden 10 yõl sonra
Türkiye’de bir an önce yapõlmasõ
gereken budur. Diyelim ki orta yaş
kuşağõnõ harcadõk. Milyonlarca o
gençler ne olacak? Bir sivil toplum
örgütü olan Gölcük Arama Kurtarma
Timi var. Bunun gençlere ne kadar
yararlõ olduğunu anlatamam. Orada
gençler gönüllü olarak çalõşõyor.
Onlarla konuştum. “Bizim depremle
bire bir uğraşmamız bize terapi
oluyor” diyorlar. Ama herkes de o
timde çalõşamaz ki...
Psikolojiktedavişart
- Peki, ya gençler?
- İmkân bulup tepelerden
aşağõ inebilen gençler
internet kafelere
kapanõyorlar. Ama her gün
İzmit’e, Değirmendere’ye
inecek imkânlarõ da
olmadõğõ için evlerine
kapanõyorlar. Ailelerin çoğu
emekli maaşõyla geçinmeye
çalõşõyor. Devlete evlerin
borcunu ödedikten sonra
yiyecek alacak paralarõ
kalmõyor. Bu insanlar
ekonomik ve sosyal
sorunlarla on yõldõr kendi
kendilerine boğuşuyorlar.
Çünkü onlara yardõm eli
uzatan hiç kimse yok. Bir
üçüncü can alõcõ ve üzücü
nokta da bu insanlarõn
yaşadõğõ psikolojik travma.
Kimi derin sorunlarõn
insanlarõn birbiriyle
konuşarak çözülmediği
ortaya çõktõ. Yaşananõ
zaman da unutturmuyor.
Gördüğümü söylüyorum. O
yörenin insanlarõ hiçbir şeyi
unutmamõş. Ama kalplerine
gömmüşler. Kendi
aralarõnda konuşurken,
“Canım zaman tabii ki
unutturuyor” deyip aradan
bir dakika geçmeden, “Ama
biliyor musun? O gece
saat üçte...” diye yine
deprem konusuna
dönüyorlar. O geceyi
bundan on yõl önce nasõlsa
bugün de aynõ sözcükler,
aynõ cümleler, aynõ
heyecanla anlatõyorlar.
Demek ki bu insanlar o
travmayõ içlerinde bir yere
gömdüler. Gömdüler ama
onu halletmediler.
Halletmedikleri için de o
travma o insanlarõn
hayatõnda başka yerlerden
uç veriyor. İnanõn, hem
gençler hem de anne-
babalar böyle.
- Peki, bölge halkına
herhangi psikolojik yardım
yapılmadı mı?
- Yaşadõklarõ o travmalar
yok varsayõlarak o insanlara
verilmiş hiçbir yardõm yok.
Depremden sonraki ilk
günlerde hastanelere
gittiklerinde psikologlar
onlara yardõmcõ oldu. Ama
gönül bugün o bölgede bir
psikolojik analiz merkezi
kurulmuş olmasõnõ istiyor.
O merkez yalnõz bu işle
uğraşmalõ. Dünyanõn pek
çok yerinde bu travmalarõ
yaşamõş deneyimli ülkeler
var. Örneğin Japonlar bizi
uyarmõştõ. “Dikkat edin.
Beş yıl sonra bu travma
daha şiddetlenecek. Hatta
onuncu yılına girerken
doruk noktasına çıkacak.
Çocuklarda madde
bağımlılığı, suç oranının
artması, agresyon
sorunlarını
yaşayacaksınız”
demişlerdi. İşte, bölge şimdi
bu sorunlarla baş başa. Ve
tek başõna, yalnõz...
P
O
R
T
R
E
SİBEL BİLGİN
Yükseköğrenimini İÜ İktisat Fakültesi’nde yaptõ.
Üniversiteyi bitirdiği yõl Hollanda’ya gitti. Leiden
Üniversitesi’nde sosyoloji okudu. Özellikle göç ve
göçmenlik, göçmenlerin tanõştõklarõ toplumla uyuşma
ve uyuşamama konularõna odaklandõ. Aynõ üniversitede
hem ders verdi hem de araştõrmalar yaptõ. Bu
konularda pek çok yayõnõ var. İkinci eşi Hollandalõ
belgesel yapõmcõsõ Floor Kooij’la birlikte çalõşmaya
başladõ. 17 Ağustos 1999 depreminde Kooij’la
Türkiye’ye geldiler ve depremin “Benim Kõrõk Şehrim”
adlõ belgesel filmini çektiler. Tam on yõl sonra yine
Gölcük bölgesinde bu doğal afetin bölge halkõ üzerinde
ne gibi travmalar yarattõğõnõ anlatan “Depremin
Gölgesinde” isimli ikinci belgesel filmi hazõrladõlar.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Peki, bir zamanlar gece yaşamı
cıvıl cıvıl olan o yörede bugün durum
nasıl? Bir de pek çok lokanta, kafede
artık bira bile verilmediği söyleniyor.
Bu doğru mu?
- Deprem öncesi dediğiniz gibi cõvõl
cõvõl olan bölgenin gece hayatõnda artõk
imkânlar çok sõnõrlõ. Dediğiniz gibi bir
bardak bira içmek için ancak İzmit’e ya
da Gölcük’ün merkezine inmek
gerekiyor. Belediyenin sosyal
tesislerinde bunlar söz konusu bile
değil. Ayrõca artõk aileler öyle bir
akşam yemeği için dõşarõ çõkma
lüksüne sahip değil. Parayõ nereden
bulacaklar? Tepelerden aşağõ inmek
için bir araca binmeleri gerekiyor.
Bunun ardõndan oturup ailece yemek
yemek başlõ başõna bir lüks. Ben o
tepelerde yaşayan insanlarõn ayaklarõna
bu tür imkânlarõn götürülmesinin çok
da zor olmadõğõnõ düşünüyorum.
Bölgenin en büyük sorunlarõndan birisi
sosyal hayatõn neredeyse sõfõra inmiş
olmasõ ve insanlarõn travmalarõyla baş
başa bõrakõlmalarõ. Sosyal hayatõn bu
noktaya gelmesi o insanlarõn
travmalarõnõn hiçbir şekilde
iyileşmemesine yol açõyor. En fazla
yapabildikleri bütün komşularõn bir
evin önünde toplanmalarõ ve mangal
yakmalarõ. Bunu yaptõklarõ zaman da
hep, “Biz nasıl bu hale geldik”i
konuşuyorlar. Gençler bu durumdan
boğuluyor. Bölgede depremden 10 yõl
sonra yollar põrõl põrõl, parklar yemyeşil
ama o parklara gidip oturacak insanlar
yok. Çünkü onlar tepelerdeki
konutlarda yaşõyor. Ve en önemlisi de
psikolojileri bozuk.
Sosyal hayatõn sõfõrlanmasõ
depremzedelerin travmalarõnõn hiçbir
şekilde iyileşmemesine neden oluyor.
Gençler bu durumdan boğuluyor.
Bir bardak bira içmek için bile İzmit’in
ya da Gölcük’ün merkezine inmek gerekiyor.
Belediyenin sosyal tesislerinde bunu yapmak
söz konusu bile değil.
K A Y B O L A N G E N Ç K U Ş A K