26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Mim Noktası... Özgen Acar’ın dünkü yazısını okudunuz mu?.. Okumadınızsa okuyun derim... Cumhurbaşkanı Gül Kürt açılımına Norşin’den başladı... Neden?.. Özgen Acar yazısında nedenleri bilimsel kay- naklara dayanarak sayıp döküyor... Önce Norşin Kürtçe değil, Ermenice... Sonra Norşin Feto’nun kâbesi... Vakti zamanında Saidi Nursi’nin karargâhı imiş... Yetmez mi?.. Peki, Abdullah Gül neden Norşin’le yakından ilgili?.. Anadolu çeşitli uygarlıkların beşiği, Osmanlı’dan beri de Rum, Ermeni, Kürt, Zaza, Arap, Türk ve- saire bu topraklarda al gülüm ver gülüm yaşa- mışlar... Bu coğrafyada isim bolluğu doğal ve ibadullah... Norşin’i öne çıkarmak neden?.. Gül zaten tarafsız değil, AKP’nin ikinci başka- nı gibi çalışıyor, siyaset yapıyor... RTE ile Gül’ün son zamanlardaki derdi gücü Kürtlerle, Ermenilerle Obama’nın istediği gibi hemhal olmak... Kolay iş değil, ama iktidarda kalabilmek için AKP Amerika’nın talimatına uygun politikaları uy- gulamak zorunda... Bugün Türkiye’de oy toplamı AKP’yi aşan iki muhalefet partisi var... Bunlardan biri AKP’nin son günlerdeki “açılım” stratejisi üzerine kısaca dedi ki: “- Vatan ihanetidir...” Şaka değil... MHP düpedüz AKP’yi vatan ihanetiyle suçlu- yor... Gerekçeleri bu yazıda irdelemeyeceğim; ama olayın, üzerinde durulması gereken yanı şu: - MHP liderinin, Kürt sorunu üzerinde anlaşıl- maz manevralar yapmaya çalışan AKP’yi vatan ihanetiyle suçlamasının toplumdaki yankıları ne- dir?.. Siz yalaka medyaya bakmayın!.. Bu konuda elimizde bir ölçü var mı?.. Cumhurbaşkanı’nın AKP’nin açılımına AKP’li- den daha çok sarılması; ama, bu işe Norşin’in adından başlaması ilginçtir... MHP’nin bu işe girişenleri vatan ihanetiyle suç- laması da ilginçtir... Türkiye olağanüstü bir döneme doğru sürük- leniyor... Vaktiyle Anglo-Amerikalılar ülkedeki Ermeni ve Rumları kışkırtıp kullanarak Sevr’i tezgâhlamak istediler... Bu kez de Kürtleri kullanmak üzerine bir stra- teji göze çarpıyor, Anadolu’yu bölen haritalar el- den ele dolaşıyor... İşte bu ortamda MHP’nin AKP’yi vatan ihane- tiyle suçlaması siyaset hayatında, demokratik dü- zende ve partiler rejiminde ilginç bir dönüm nok- tası oluşturuyor... MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir nok- taya mim koydu... S on günlerde, bir “Kürt açılımı” sözü, ülkeyi sarsõcõ biçimde tartõ- şõlõyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel ve toplumsal gelişimi düşünül- meden, konu, bir hukuk ve demokrasi sorunu olarak ele alõnõyor. Ülkemizde, geçerli hukuk, burjuva hukukudur. Bu hukuk, halka karşõdõr. Batõ’da, XVII. yüzyõlda, İngiltere’de soylulara karşõ ve- rilen savaşõmõn sonunda ortaya çõkmõş, XVIII. yüzyõlõn sonunda, Fransa’da ete kemiğe bürünmüştür. Burjuva sõnõfõnõn soylu sõnõfa karşõ ka- zandõğõ bir savaşõn sonunda, çağdaş Batõ hukuku, özüne ve biçimine kavuş- muştur. Kaynağõnda, işçi sõnõfõ, yoksul köylüler olan devrim, kõsa sürede, halk devrimi olmaktan çõkõp, burjuva de- mokratik devrimine dönüşmüştür. Dev- rimin itici gücü ilerici burjuva, iktidarõnõ pekiştirince, gerici bir sõnõfa dönüşm- üştür. Bu gelişmenin toplumsal diya- lektiği açõktõr. Bir toplumda kazanõlan her hak, bir halk hareketinin sonucuy- sa, kalõcõ olur. Batõ’da gördüğümüz her devrim hareketinde, işçi sõnõfõnõn, emek- çi katmanlarõn ve köylülerin payõ vardõr. Batõ toplumlarõnda özgürlükler ve hak- lar, sürekli gelişmişse, geçerli burjuva demokratik hukukunun oluşmasõnda, halkõn katkõsõ düşünülmelidir. Kazanõlmõş her hak, bir halk hareke- tinin sonucuysa, her kazanõm kalõcõ olur. En küçük savsaklama, bir yor- gunluk, bir yõlgõnlõk, yavaşlama, kaza- nõlmõş haklarõn yitirilmesine yol açar, sarmalõn ileriye doğru eğrisini geri çe- virir. Atatürk Devrimi’ni, bu gelişme di- yalektiğiyle incelemek gerekir. Laik Cumhuriyet, neden, İslamcõ şeriatõn kõskacõna girdi? Bu sorunun yanõtõnõ, tarih felsefesi açõ- sõndan vermek zorundayõz. Yoksa, Cumhuriyeti sonsuza dek yitireceğiz. Kazanılmış hak İkinci Dünya Savaşõ, devrimin hõzõnõ kesti. Yaratõcõ olmayan aydõnlarõn yõl- gõnlõğõ, öndersiz yolculuğu becereme- meleri, Cumhuriyeti, yenilgiye uğratõl- mõş sömürgecilerin kucağõna itti önce. Sonra, tarikatçõlarla oy avcõlõğõna çõ- kan karşõdevrimcilere teslim etti. De- mokrasiyi, salt sandõk sayan bir dünya görüşü, halka özümsetildi. Halkõn demokrasi bilincinin oluşma- masõ, ilerici kurumlarõn yõkõlmasõna sessiz almasõna yol açtõ. Her ilerici savaşõm, ezilen toplum ke- simleri için verilir ama halk dalkavuk- luğuyla tarihsel ve toplumsal bilinç ya- ratõlamaz. Verilmiş hak, kazanõlmõş hak değildir. Anadolu halkõna, her türlü hak Atatürk tarafõndan verilmiştir. Anadolu halkõ, hiçbir demokratik hakkõ savaşõn sonu- cu kazanmamõştõr. Çok basit bir dü- şünceyle, Anadolu halkõnõn, sömürge- ci siyasalarõ kavramadõğõnõ görebiliriz. Türkiye’de, demokrasiye yatkõn en gü- zel kentlerden biri Sinop’tur. Sinop’ta- ki Amerika Birleşik Devletleri üssü kapanõnca (kapatõlõnca değil), Sinoplu- lar, ayağa kalktõlar. Çünkü, o üssün ekonomik katkõsõ vardõ kente. Bu, ulusal bilincin, bağõm- sõzlõk bilinciyle bilenmediğini gösteri- yor. Gelişmiş inanç, tarihin her aşa- masõnda, ulusal bilinci körleştirir. Din- sel bilinç parayõ kutsuyor. Ulusal bilinç için, tek kutsal, ulusun saltõk bağõmsõz- lõğõdõr. Dinci, yurda özgü her şeyi satar, oysa ulusalcõ, yurt toprağõnda kurduğu tüm üretim araçlarõnõ korur. Ulusalcõ için, özdeksel üretim güçle- ri, bağõmsõz devletin “kutsal”õdõr. Hi- caz’õn topraklarõnõ, sömürgeci postallarõ çiğneyebilir ama bağõmsõz ulusun yur- duna, yabancõ ayağõ basamaz. Toplumsal bilinç, “böyle gelmiş, böyle gitmez” direncini yaratõr, giderek, varlõğõnõ pekiştiren “tarihsel bilinç”e dö- nüşür. Tarihsel bilinç, toplumun “itici gü- cü”dür. Türk toplumunun tarihsel bilinci, sömürgeci ruhun “açılımlar yozlu- ğu”na teslim olmuş görünüyor. Her şeyin yasal olduğu vurgulanõyor. Devrimin mantığı Yasa, toplumsal ilişkilerin, hukuka yansõyan yüksek biçimlerindendir. Bu yüzden, hukuku, salt toplumsal sözleş- meye bağlamak, toplumsal istence in- dirgemek yeterli değildir. Birtakõm toplumsal gelişmeler, bir ya- sayõ, gerçek hukuk dizgesinin çürük bir halkasõna dönüştürür. Türlü açõlõm yasalarõ özdekçi bilim- sel diyalektiğin mantõğõna aykõrõ yapõ- lõrsa, toplumsal karmaşa kaçõnõlmazdõr. Devrimin hõzõ kesilmiştir ama mantõğõ ve tarihsel gerçekliği yaşõyor. 12 Eylül anayasasõ, hukuk mantõğõnõn yanlõşlar çizelgesinde bir köhne metindir ve bugünkü dinci iktidarõn sorumlusu- dur. Bir an önce devrimi hõzlandõracak ye- ni bir anayasa için güçbirliği yapmalõ- yõz. Hõzõ Kesilen DevrimAÇI MÜMTAZ SOYSAL Soyluluk YILLAR öncesinin 12 Mart dö- neminde Mamak Askeri Tutukevi, anlatılması uzun başka cephele- ri yanında, sert ve haşin disipliniyle dünyaca ünlü olmuştu. Günün birinde gazetelerde haber çıktı: Avrupa Birliği’nin ya da Konse- yi’nin meclislerinden birinin üye- si Hollandalı Tenker adlı bir par- lamenter Nihat Erim hüküme- tinden izin istemiş, Mamak’taki tu- tuklularla görüşüp koşullar konu- sunda bilgi alacakmış. Oradaki genel havaya göre yi- ne de ayrıcalıklı sayılabilecek olan Dış-A koğuşunun sakinle- rinden Fakir Baykurt, bir görüş gününde gelenlerle konuşup bütün arkadaşları adına “Biz devletimizin hapishanesinde ya- bancı ziyaretçiyle konuşmayız” kararını dışa duyurmuştu. İzin verilmesi zaten pek olası olma- yan Tenker ziyareti konusu da böylece kapanmış oldu. Başarılı romancılığı yanında Türkiye Öğretmenler Sendikası Başkanı da olan Fakir’in tutumu elbet “soylu”ydu. Oysa, kendisi, soyluluk şöyle dursun, ülkenin yoksulluğundan çıkıp gelmiş “Ens- titülü” bir köylüydü. Sözcüklerin tarihi toplumla- rınkinden de ilginçtir. Aynı ses ve harf görüntüsünün geri- sinde kavramların ve değerlerin evrimi yatar. Soyluluk, bizim kültürümüzde Batı’daki kadar yer tutmaz. Ana- dolu Türklüğünün başlarında Av- rupa “feodalite”sinden farklı bir düzen yaşandığı için o çağlara ka- dar inen ayrıntılı ve ayrıcalıklı bir soyluluk söz konusu değildir biz- de. Daha çok, yakın tarihin “mü- tegallibe”lerinden ve “mülte- zim”lerinden oluşan âyanlık ve hanedanlıklardan söz edilir. Ba- ronlardan başlayıp düklere, kont- lara, markilere falan uzanan bir aristokrasi pek olmadı. Aslında “soy sop”a dayalı dü- zenlerin hepsi zamanla yozlaşıp monarşik rejimlerin güncel çıkar- larına bulaşmış olsa da, “soylu” sözünde hep belirli bir eskilik ve tarihsellik yankısı uyandırmıştır. Ar- tık öyle değil. Şimdi, o eski yan- kıyı biraz uzaktan anımsatırcası- na, tutarlılık ve saygınlık soylulu- ğun mayasını oluşturuyor. Başkent Üniversitesi Kurucu Rektörü Profesör Mehmet Haberal’ın İstanbul’da yapılacak Dünya Yanık Derneği Kongre- si’nin Ergenekon soruşturması yüzünden başka yere kaydırıl- ması ya da ertelenmesi olasılı- ğına tepki gösterdiğini okuyun- ca bunları düşünmeden edemi- yor insan. “TBMM’yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engelle- meye teşebbüs”ten yargılanmak- ta olan Haberal, derneğin ulus- lararası yönetimine gönderdiği mektupta, “Şu anda yaşanan problemler tamamen benim ve ül- kemin sorunlarıdır, sizi ilgilendir- mez; kongrenin bütün sorumlulu- ğu bana aittir” demiş, ülkesinin gü- venli bir yer olduğunu, bütün ha- zırlıkların ve rezervasyonların ta- mamlandığını vurgulayarak top- lantının İstanbul’da yapılmasında ısrar etmiş. Kurucu Rektör bu davranışıyla, Rize’nin Hemşin’inde soy ağacı da olsa asıl soyluluğun, artık bilimsel ünü bile gölgede bırakan bir tu- tarlılık ve saygınlık istediğini bir kez daha ispatlamış olmuyor mu? mumtazsoysal@gmail.com İkinci Dünya Savaşõ, devrimin hõzõnõ kesti. Yaratõcõ olmayan aydõnlarõn yõlgõnlõğõ, öndersiz yolculuğu becerememeleri, Cumhuriyeti, yenilgiye uğratõlmõş sömürgecilerin kucağõna itti önce. Sonra, tarikatçõlarla oy avcõlõğõna çõkan karşõdevrimcilere teslim etti. Vecihi TİMUROĞLU Fotokopili Yaşam... Y alan, yaşamõ yö- netiyor. Gerçeği- ne gerek görül- müyor, fotokopi yeterli bulunuyor. Yalanõn kay- nağõ araştõrõlsõn, isteği duyulmuyor. “Fotokopi”nin sözlük karşõlõğõ “tıpkıba- sım”dõr. Geçen aylarda yaşadõklarõmõzla gördük ki, fotokopinin bilinen o dar anlamõ, inanõlmaz ge- nişledi. İçine neler mi alõndõ? Hile, düzen, düz- mece, oyun, yalan, al- datma, kurnazlõk, iki yüz- lülük, tuzak, danõşõklõ dö- vüş... Bu temel üzerine oturtulan adõ geçen foto- kopi, ülkemizdeki yaşa- mõn belkemiği oldu. Kos- koca Türkiye’yi 7.6 ile sallõyor. Oysa, ortada düzmece, uydurma bir kâğõt parçasõ. İlgililerin bilgisiz, bilgililerin ilgisiz olduğu toplumdan son görünüm bu. Gerçek, ayakkabõlarõnõ giyene ka- dar, yalan dünyayõ dola- şõrmõş. Bilimden, çağ- daşlõktan hõzla uzaklaşõp tarikat bataklõğõnõn kör kuyusuna düşmeyi sivil- leşme, özgürleşme diye sunanlar var. Askere de bir çelme takõlõrsa, şura- da geriye ne kaldõ? Yeryüzünde, kendi or- dusuna savaş açmõş bir başka ülke var mõdõr? Hõrsõzlõğõ, yolsuzluğu, yoksulluğu, sömürüyü, işsizliği, yalanõ, talanõ bi- tirdiler! Ulusal gelir bö- lüşümünde, eğitimde, bölgeler arasõ eşitliği sağ- ladõlar. Çağdaş ülkeleri geçtiler, uzay çağõna ulaş- tõlar. Şimdi sõra, “Aske- ri siviller yargılasın”a geldi! Siz beceremiyor- sunuz! On yõl öncesine göre kendinizi daha öz- gür, daha güvende mi sa- yõyorsunuz? Yoksa, tam tersi mi? Sosyal devlet gitti, sadaka devlet geldi. Paran kadar eğitim, paran kadar sağlõk. Bu saldõrõlarla demok- rasi gelir mi? Yoksa, olan yarõm demokrasi de siz- lere ömür mü? Fotokopili yaşamõ sev- diniz mi bilmiyorum. Bil- diğim, bir gün gerçeğin - bilimin- her şeye ege- men olacağõdõr. Nusret ERTÜRK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear