26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 15 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 15 Ağustos GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Bunalımda Faiz Politikası Bazı etkili işadamları ile siyasetçiler, ekonomik bu- nalımın sıkıntıları konusunda bankaları suçluyor ve ban- kalarla ilgili bazı olumsuz değerlendirmelerde bulu- nuyorlar. Onlara göre bankalar, bunalım içinde, tekel güçlerini kötüye kullanmakta ve “reel sektör”ün sır- tından haksız kazanç sağlamaktadırlar. Zavallı sana- yiciler büyük zararlara boğulmuşken, bir de banka- lara yüksek faizler ödemek zorunda kalmaktadırlar. Hatta bazıları, denetleyici kamu kurumlarının kredilere uygulanacak faizlere tavan koymaları gerektiğini önermektedirler. Bu tür görüşleri öne sürenler arasında bakanlar kurulu üyeleri de vardır. Ekonomik bunalım ortamında bu tür görüşlerden esinlenen yetkili kamu kurumlarının bazılarında da bu yönde eğilimler belirmiş ve uygulamalar başlamıştır. Kredi kartlarıyla ilgili kredilere uygulanan faizlere ta- vanlar konulmuştur, bile. Zaman zaman şurasından burasından didiklenmiş olsa da, 1980’den beri uygulanmakta olan “serbest faiz politikası” iyi kötü işlemekte ve iyi de sonuçlar alın- maktadır; serbest rekabete dayalı pazar ekonomisi- nin uygulandığı ekonomilerde, serbest pazar koşul- ları altında, banka kredilerinin en verimli yatırım alan- larına yönlendirilmesinin başka bir yolu da yoktur. Mal fiyatlarında olduğu gibi, devletçe tespit edilen faiz fi- yatına da tavan konması, pazarda kayıt-dışı fiyatla- rın oluşmasına ve haksız kazançların verimsiz alan- larda birikmesine neden olacaktır. Bir zamanlar Sa- nayi Bakanlığı tarafından tespit edilen yerli otomobil tavan fiyatlarının, ekonomide ne büyük çarpıklıklar ya- rattığı anımsanmalıdır. Ekonomimiz “2008 Bunalımı”nın tam ortasında, bu- nalımdan en çok olumsuz etki alan ülkelerden biridir. Bunalım ortamında satış gelirleri ve nakit girişleri bir- denbire azalmış, işletmelerimizde para sıkıntıları çok yüksek boyutlara yükselmiştir. Güngör (Uras) Bey dostumun özetlediği gibi (Milliyet, 29.07.09) bunalı- mın olumsuzlukları çok yüksek boyutlara ulaşmıştır. Yılın ilk altı ayında kayıtlı işsizlik, çalışan nüfusun yüz- de 16’sına, icra takibi sayısı 1 milyona yaklaşmış, ka- panan işyeri sayısı 100 bini aşmış ve en önemlisi, üre- tim geçen yılın yüzde 25’i oranında azalmıştır. Kayıt- lı işverenlerin vergi ve sigorta borçları (ve de cezala- rı) toplamı çok yükselmiştir. Bu ortamda çalışan iş yer- lerimizin kredi taleplerinin de sınırsız boyutlara çıkmış olması beklenmelidir. Para sıkıntısı çeken bir işletmenin, sıkıntıyı aşmak için ödeyebileceği fiyatın da çok yüksek olduğu, son zamanlarda bankacılık sistemi dı- şında, tefecilerden kredi arayan ve alan firmaların sa- yısında artış olmasıyla ortaya çıkmış olmalıdır. Geç- miş ekonomik bunalımlar içinde ödeme güçlüğüne düşmüş ve bankacılık sistemi dışından para ihtiyaç- larını karşılamış firmalarla ilgili gerçekler, bu tahmini doğrulamaktadır. Bununla birlikte iyi yönetilen firmalarımız, bunalımda artan para ihtiyaçlarını bankacılık sisteminden sağ- lamak istemekte, iyi yönetilen bankalarımız da onla- rın bu ihtiyaçlarını iyi bankacılık kuralları çerçevesin- de sağlamaktadırlar. Bunalım içinde oldukça iyi işlemiş ve çözümler üret- miş bulunan serbest faiz politikasına dokunmak, bu alanda da güçlükler doğmasına neden olacaktır. Bir “reel sektör”- (“finans sektörü”) tartışması içinde iyi iş- leyen kredi müşterisi-bankalar düzenini, faiz fiyatına merkezden müdahale ederek bozmaya gerek yoktur. Bankaları suçlayan siyasetçi ve işadamlarının, mevduat faizi ile kredi faizleri arasında karşılaştırma yaparak, bankaların kredilere olağanüstü yüksek fa- iz uygulamalarını önlemek istedikleri bellidir. Ancak, bunun yolu faize tavan koymak değildir. İşletmeler bu- nu ancak nakit ihtiyaçlarını ve kredi taleplerini azal- tacak önlemler almakla yapabilirler. Bunun için, mal ve hizmet talebinin arttırılması için üretimin, yatırım- ların ve öz kaynakların arttırılması ile işsizliğin azaltıl- ması sağlanmalıdır. Bankaları suçlayanlar, ekonomiyi yönetenleri, “Ban- kalar kredilere yüksek faiz uyguluyorlar; buna nokta koy- malı” görüşüne ve bu yönde uygulamaya yönlendi- rirlerse, işletmeler bindikleri dalı kesmiş, en önemli des- teklerini yitirmiş olacaklardır. Devletin tespit ettiği mal ve hizmet fiyatlarının ekonomide yarattığı çarpıklıkların, ekonomik geçmi- şimizde birçok kötü örnekleri vardır. Bunalımdan çık- maya hazırlanırken bu kötülükler yinelenmemelidir. 15/8/2009 maysan@cumhuriyet.com.tr maaysan@superonline.com Çalıştaycı Araştırmacı-yazar Mustafa Yıldırım, AKP’nin açılım, saçılım ve de dağılım nasıl yapılır çalışmalarına “bilirkişi”, “akil adam” olarak katılan Cengiz Çandar’ın, TESEV’in 2007’de Paris’te yaptığı toplantıda yaptığı konuşmayı anımsatıyor. Önce şöyle demiş Cengiz Çandar: “Bir akademisyen gözüyle, PKK’nin adını her andığımda başına terörist sıfatını ekleme zorunluluğu duymuyorum. Aslında bu yanlıştır da.” Ardından eklemiş: “PKK’nin mücadele gücü zayıftır ve stratejik saldırılarla yetinmektedir, Türk ordusu ise bu örgütle mücadelesinde merhametsizdir.” Mustafa Yıldırım’ın, TESEV’i kuran ve destek veren sermaye gruplarından öğrenmek istediği bir şey var: “PKK’ye terörist denemeyeceğini ve T.C ordusunun ‘merhametsiz’ olduğunu ileri süren O. Cengiz Çandar’ın Polis Akademisi’ndeki Amerikan demokrasisi şeffaflığına uygun derecede kapalı ‘Kürt Açılımı Çalıştayı’nda iç barışımıza ve dayanışmamıza hangi değerli katkılarda bulunduğunu merak etmez misiniz?” Epeydir yaşadığı ABD’den bir süreliğine tatile Ankara’ya gelmişti. Çocuklarına Ankara’yı tanıtıyordu. Atatürk Köşkü’nü gezmek için Cumhurbaşkanlığı nizamiyesine başvurdu. Görevliler, Atatürk Köşkü’nün ancak belirli günlerde halka açıldığını, o gün için kapalı olduğunu bildirdiler. Ancak baktı, aynı köşkü gezmek için aralarında kara çarşaflıların da bulunduğu tesettürlü bir grup içeriye giriyor... Görevlilere onların ayrıcalığının ne olduğunu sordu. Köşke alınan tesettürlü grubun Cumhurbaşkanlığı’nda görev yapan personelin konukları olduğu söylendi kendisine. Kent Otel Toplantıları Bildik davanın 3. iddianamesine göre, Kent Otel’de yapılan yemekli söyleşiler “giz- li örgüt toplantısı” imiş. İstanbul’da yıllardır düzenlenen “Taksim Toplantıları”na benzer Kent Otel’de yapılan ve çeşitli kesimlerden isimlerin katıldığı ye- mekli söyleşilerin kimilerinde ben de vardım. Bir-iki gözlemimi paylaşmak isterim: Söyleşilere gelenler, Kent Otel’e döner ka- pıdan geçer, lobiye girerlerdi. Yani, katılım- cıların kimler olduklarını, tüm otel personeli ve lobide oturanlar görürlerdi. Söyleşilere katılanların bir kısmı yemekle- re koruma polisleri ile birlikte gelirdi. Resmi polisler, zaman zaman söyleşilerin gerçek- leştiği salonda da yerlerini alırlardı. Söyleşiler, otelin resepsiyon kısmının ar- dındaki salonda gerçekleşirdi ve yemek sü- resince salonun kapısı çoğunlukla açık ka- lırdı. Yemek boyunca, salonda servis yapmak üzere çok sayıda garson ve komi bulunurdu. Yemek başlangıcında genellikle bir ko- nuşmacı; dış ya da iç politika, eğitim, tarih, hukuk, tarım, ekonomi gibi konularda bir su- nuş yapar, daha sonra katılımcılardan söz al- mak isteyenler konuya ilişkin görüşlerini açıklar, zaman zaman da tartışmalar yaşa- nırdı. Konuşmacılar görüşlerini açıklarken el- lerine mikrofon verilir, ses yükseltici aracılı- ğıyla söylediklerinin kolay duyulması sağla- nırdı. Ses yükseltici nedeniyle salonda yapılan konuşmaların büyük bölümü otelin lobisin- den de duyulurdu. Kent Otel söyleşileri, bu denli “çok gizli” toplantılardı anlayacağınız... Hem biliyorsunuz, demokrasilerde yurt- taşların akıllarına estiği gibi bir araya gelip aralarında ülke sorunlarını konuşmaları yal- nızca “adapsızlık”tan değil, büyük suçtan sa- yılır! Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı Oğuz Türkyılmaz’ın otuz yıllık meslek yaşamının son yirmi yılı doğalgaz ağırlıklı olmak üzere enerji sektöründe geçti. Diyor ki: “Kurumların yaptığı ikili anlaşmaların ticari sır içeren hükümleri belki kamuoyunun yaygın bilgisine sunulmayabilir, ancak hiçbir anlaşma ülke çıkarlarının üzerinde olamaz, hiçbir bilgi bir ülkenin kurumlarından ve yurttaşlarından saklanamaz. Ülke çıkarlarını koruma görevi de yalnızca gizlenen anlaşmaları imzalayan kamu görevlilerinin tekelinde olamaz.” Ve soruyor: “13 Temmuz 2009’da gösterişli bir törenle imzaları atılan Nabucco Projesi ülkemize ne tür yükümlükler getirecektir? Bu yükümlülükler karşısında ne tür avantajlar sağlayacaktır? 6 Ağustos günü Rusya ile imzalanan anlaşmaların içeriği nedir? Rusya ile imzalanan Batı hattından gaz ithalatını sağlayan anlaşmanın süresinin uzatılmasını öngören anlaşma ve Mavi Akım 2 Anlaşması, ülkemize herhangi yeni bir imkân getiriyor mu? Batı hattından yapılan ithalatı düzenleyen ve süresi dolan sözleşmenin aksayan hükümleri gözden geçirilmiş midir? Rusya ile ağırlıklı enerji girdileri ithalatından kaynaklanan ve yılda 30 milyar dolara ulaşan dış ticaret açığının bir miktar azaltılabilmesi için satın alınan gaz bedellerinin mal ve hizmet ihracıyla ödenmesi imkânı sağlanabilmiş midir? Türkiye, ithal ettiği gazı üçüncü ülkelere satabilecek midir? Doğalgaz fiyatları hangi esaslara göre, nasıl belirlenecektir? ‘Anlaşmaların âkit tarafı içeriğinin gizli tutulmasını istiyor’ diye, ülke yurttaşlarından, ülkenin kurumlarından bu soruların yanıtları gizlenecek midir?” Gaza gelip gelmediğimizi öğrenmek istemek en doğal hakkımız. Değil mi? Doğalgaz soruları İ. GÜRŞEN KAFKAS Eğitimimizde aksayan ve karanlıklarda duran önemli bir sorunumuz da “engelli ço- cuklarımızın eğitimidir.” “Top- lumların uygarlık düzeyi, en- gellilere verdiği değerle ölçü- lür” özdeyişiyle Mustafa Ke- mal, uygar bir ulus olma öl- çütünün engellilere verilecek değerle belirlenebileceğini açıklıyor. “Bir ulusun geleceği, o ulu- sun insanlarının göreceği eği- time bağlıdır.” Okul öncesin- den başlayarak yaşam boyu örgün ve yaygın öğretimle bi- reylere ve kitlelere ulaşılmalı- dır. Bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı bireylerin yetiştirilme- si, ülkenin değişim ve geliş- mesine önemli değerde kay- nak yaratacaktır. Eğitilmiş in- sanlar, yaratıcı, yapıcı yönle- riyle nitelikli toplumu oluştu- racaklardır. Eğitim, engelliliğe yol açan nedenleri ortadan kaldıran bir süreçtir. Bilinçli birey ve top- lumun oluşması eğitimle ger- çekleşecektir. Eğitimsiz top- lumlarda engelli sayısının ve engelli türünün sayısal çoklu- ğu istatistiki verilerde ürkütü- cü boyutta görülmektedir. Toplumun eğitim yoluyla bi- linçlendirilmesi engelliliği azal- tacaktır. “Engelli olmak istemiyorsak” eğitime ağırlık verilmelidir. En- gelliliğe yol açan tüm sorunlar çözümlenmelidir. Sağlıklı bir yaşama kucak açarak, trafik kurallarına uyarak ve evlilik kurumunun sosyal ve sağlıksal yapısını hazırlayarak engellilik önlenmelidir. Engellilerin tüm sorunlarına duyarlı olmak, toplumun her kesiminin görevidir. Engelli- lerin eğitim, sosyal ve ekono- mik durumlarının belirlenmesi için önleyici projelerin uygu- lanması gereklidir. Devletin, sivil toplum örgüt- lerinin ve tüm kurumların en- gellilerin ailelerine “uyum eği- timi” vermesi kaçınılmazdır. Dünya sağlık örgütü verilerine göre nüfusumuzun yüzde10’u engellidir: Buna göre; İstan- bul’da yaklaşık olarak bir bu- çuk, ülke genelinde de yedi buçuk engelli insanımız vardır. Sosyal devlet olarak, en- gellilerimizin eğitimine öncelik verilmelidir. Engellilerin ya- şamlarını sürdürebilmeleri için devlet güvencesi koşuldur. Engelli çocuklarımız için ağla- mak, kabullenmemek, sorun çıkarmak yerine, onları ve ai- lelerini desteklemek ve du- yarlı davranmak, sevgiyle yak- laşmak gerekmektedir. 21. yüzyıl bilgi ve teknoloji çağıdır. Ülkeler akıl yoluyla üretilen bilgi ve teknolojiyi kul- lanarak eğitimde yeterince ge- lişmektedirler. Engellilerin de sorunlarını eğitimle çözümle- mektedirler. Ülkemiz, engelli- lerin sorunlarının çözümü ko- nusunda yeterli başarıyı gös- terememektedir. Engelli öğ- renciler için açılan okullarda, eğitim verebilecek düzeyde bilgi ve deneyim donanımlı öğretmen yetersizliği vardır. Üniversitelerimizde kontenjan arttırımı ile daha çok öğretmen adayı yetiştirilmelidir. Engellilerimiz, utanılacak ve- ya acınılacak bireyler değil- dirler. Onlar, engelli olmayı is- temediler ya da tercih etme- diler. Onlara acımak, üzülerek seyretmek yerine onlara des- tek olunmalıdır. Toplumun en- gelliler konusunda bilinçlendi- rilmesi amacıyla görsel ve ya- zılı yayınlarla eğitim program- ları hazırlanması bireylerde anlayış, hoşgörü ve düşünce- lerinde farklılık yaratacaktır. Topluma, engellilere bakış bi- linci verilmesi, onları duygu- sallıktan çok gerçekçiliğe ulaş- tıracaktır. Engelli çocukların ebeveyn- lerinin; çocuğu / genci daha iyi anlama ve düşünebilmeleri için, eğitici programlar dü- zenlenmelidir. Drama eğitimi yoluyla çocuğun gelişmesini sağlayacak örneklemeli uy- gulamalar yaptırılmalıdır. Dra- ma, zekâ engelli çocukların öğ- renme ve kendini ifade etme- sinde çok yararlı sonuçlar ya- ratacaktır. Ülkemizde bu çağda ne ya- zık ki; engelli çocuğundan uta- nan, onu zincirleyen, işkence eden ve hatta sokağa atan ai- leler vardır. Bu eğitimsizlik ve zavallılıktır. Akraba evliliği ve sağlık sorunları nedenleriyle yoksul ailelerde daha çok sa- yıda engelli olduğu bir ger- çektir. Devletimiz “devlet ba- balığını” göstererek tüm en- gellilerin eğitim, sosyal, sağlık ve ekonomik sorunlarını çöz- melidir. Engellilik kader değil, değişken nedenlerin getirisi olan sağlıksal bir sorundur. Görsel yayın programlarıyla engellilerin eğitim ve sosyal so- runlarına genişçe yer verdiği için Uğur Dündar’a “Engelli- lerin Manevi Babası” ödülünün verilmesi beni çok duygulan- dırdı. Uğur Dündar’ı bu duyarlı çalışma, başarı, anlayış ve hoşgörüsü için kutluyorum. O, örnek bir TV programcısı olarak çokça ödül almıştır. Kendi anlatımıyla, “Bu ödül be- nim için çok farklı ve önemlidir” deyişi de çok anlamlıdır. Sonuç: “Toplumumuz ağa- ca bakmaktan, ormanı göre- miyor. Engellilik ülkemizin bi- linen bir gerçeğidir. Çözümü, yoğun eğitim programlarıyla onları toplumla bütünleştir- mek olmalıdır. Engellileri anla- mak, onları kabullenmek ve sevgiyle yaklaşmak, gelişme- lerine destek vermek ulusal bir görev olmalıdır. Engelli ço- cuklarımızın eğitimi, sosyal ve ekonomik sorunları tüm siyasi partilerin eşgüdümüyle çö- zümlenmelidir. Unutmayalım: En büyük özür duyarsızlıktır.” UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com Biri içeriden pazarlık yapıyor; diğeri “fırsat bu fırsat” diyor. İçerik miçerik aramayın. Seyrettiğimiz, çifte kavrulmuş Abdullah- lık bir operasyondur. Köşkün konukları Operasyon BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tropikal Amerika’da yaşayan ve or- manlarõn en gürültücü ku- şu sayõlan bir tür ağaç tavu- ğu. 2/ Yõldõrõm Bayezid’in oğullarõndan olup Fetret Devri’nde taht mücadelesi veren Os- manlõ şehzadesi. 3/ Dolgun ve kõsa boy- lu kimseler için kul- lanõlan sözcük. 4/ Bir nota... Bir kadeh iç- ki... İlave. 5/ Bir göz rengi... İspanyollarõn sevinç ünlemi. 6/ Çapraz düğmeli, ipek ya da sõrma işlemeli bir tür kõsa yelek. 7/ Yoksullara yiyecek dağõtan ha- yõr kurumu... Bir nota. 8/ Zaviye... Biriyle eğlen- me ve onu küçümseme. 9/ Ses... Edirne yöresin- de yaşayan Romanlarõn 5 Mayõs’ta kutladõklarõ ge- leneksel bahar eğlencelerine verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Asya’nõn güneyinde yaşayan, kafeste beslendiği zaman insan sesini taklit yeteneğiyle tanõnan bir kuş. 2/ İskambilde bir kâğõt... Tuzlanmõş ve deri tulu- ma bastõrõlmõş peynir. 3/ İki derenin ya da iki yo- lun birleştiği yer... Maksat. 4/ Bir duvarda bõrakõ- lan kemerleme, kapõ, pencere gibi açõklõk... Zayõf, kuru, sõska. 5/ Kaba dikiş, teyel. 6/ Eskimiş giye- cek... Saldõrõ, hücum. 7/ Defa, kere... “Güzelliğin --- par’etmez / Bu bendeki aşk olmasa” (Âşõk Vey- sel)... Bir nota. 8/ Eski dilde su... Yabancõ... Atas- özü. 9/ Çeçenlerin kendi ülkelerine verdikleri ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C İ K C İ K S İ A K I M A T İ Z V A R D A M A N A C D O M A L A N A V E N E A R V A N V A S A L V İ Z İ T E A K U Z U A M İ P A K M A R İ N A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ‘En Büyük Özür Duyarsızlıktır’
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear