24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 10 AĞUSTOS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL IMF: ‘Uluslararasõ Tefecilik Fonu’ Tefeci sözcüğü, “el altından yüksek faizle ödünç para ve- ren kimse, faizci” denilerek tanõmlanmõştõr. IMF de günümüzde bir tefecilik fonuna dönüşmüştür. IMF (Uluslararasõ Para Fonu) da özellikle geri kalmõş ve ge- lişmekte olan ülkelere kalkõnmalarõ için faizle kredi veren ulus- lararasõ bir kurum olarak bilinir. IMF’nin görünürdeki amacõ, ülkelerin ekonomik sorunlarõnõn giderilmesine yardõmcõ olmak ve kalkõnmalarõna katkõ sağla- maktõr. İşin gerçeğinde ise IMF’ye “elini veren” değil kolu- nu, neredeyse topraklarõnõ da vermek zorunda bõrakõlmaktadõr. IMF’ye üye ülkelerden bazõlarõ, ellerindeki gelir getiren ka- mu kurumlarõnõ bir bir elden çõkarmak zorunda kalmõştõr. Bu ülkelerden en iyi örnek de Türkiye’dir. Günümüzde hal- kõn alõn teriyle kurulan, gelir getiren bütün KİT’ler (Kamu İk- tisadi Teşebbüsleri) “yok pahasına” satõlarak elden çõkarõlmõştõr. Birçoğu da yabancõlara “peşkeş” çekilmiştir.. Dünya ekonomisini, 1929 bunalõmõ ve 2. Dünya Savaşõ gi- bi önemli ölçüde etkileyen olaylarõn ardõndan sistemi onarõcõ, düzenleyici ve sistemde meydana gelebilecek olasõ düzensiz- likleri gidermek üzere, koordinasyonu sağlayan kurumlara ge- reksinim duyulmuştur. 22 Eylül 1945 günü: ABD Başkanõ Truman, 1939 yõlõnda başlayan 2. Dünya Savaşõ’nõn bittiğini ve zaferle sonuçlandõ- ğõnõ dünyaya duyurur. İkinci Dünya Savaşõ sona ermiştir. Artõk dünya ülkelerinin ipleri, savaşõn kazananõ olan ABD’in elindedir. Savaşõn kazanõlmasõyla ABD, Sovyet ve yandaşõ ülkelerin dõşõnda kalan ülkelerin yeniden yapõlandõrma hakkõnõ da ka- zanmõştõr. Bu hakkõnõ da dünyayõ yeniden düzenlemek için kul- lanmaya hazõr beklemektedir. Hiç zaman yitirmeden, 27 Aralõk 1945’te, aralarõnda Tür- kiye’nin de bulunduğu 45 ülke ile Uluslararasõ Para Fonu (IMF) kurulur. Bugün 180’den fazla üyesi olan IMF, görünürde ülkelerin ge- lişmelerini ve kalkõnmalarõnõ sağlayacak yardõmlar yapmak ama- cõyla kurulmuştur. IMF’nin amaçlarõ arasõnda, parasal işbirliğinin uluslararasõ düzeyde teşvik edilmesi ile uluslararasõ sürmekte olan ticare- tin daha da genişletilmesinin sağlanmasõ da vardõr. Amaçlarõnõn en başõnda, dõş borçlarõnõ ödemekte güçlük çe- ken ve zorlanan ülkelere “gereken destek ve para yardımı” yapõlmasõ gelir. IMF’nin kurulduğu günden bugüne kadar, geri kalmõş ve ge- lişmekte olan ülkelere yaptõğõ yardõmlarla, otuza yakõnõnõn eko- nomisini batõrdõğõ, “borç batağına” sürüklediği açõklan- maktadõr. IMF’nin “ekonomik çıkmaz” içine giren ülkeleri kendisi- ne bağõmlõ duruma getirdiği çok açõktõr. Sözün özü, Uluslararasõ Para Fonu’nun, uluslararasõ bir “te- feci kurum” gibi çalõştõğõ açõkça görülmektedir. Bugün IMF ile anlaşma imzalayan ülkeler toprağõnõ da “ki- ralamak” durumuna gelmiştir. 29 Ekim 1923’ten 14 Mayõs 1950’de Türkiye’nin yönetimini ‘Demokrat Parti’nin ellerine teslim edilinceye kadar geçen 27 yõllõk süre içinde Türk milletinin “dişinden tırnağından” ar- tõrdõklarõyla yapõlan bütün kamu kuruluşlarõ “yok pahasına” değil “peşkeş çekilircesine” yabancõ kurumlara satõlmõştõr. IMF’nin “denetim ve gözetiminde” dõşalõm-dõşsatõm ara- sõndaki dengeler hõzla bozulmuş, dõşalõm olabildiğince artmõş, sorumsuzca bir “tüketim ekonomisi” yaratõlmõştõr. Dõş borç- lar sürekli artarak bugünlere gelinmiştir. Artõk IMF’nin uluslararasõ bir ekonomik dayanõşma ve yar- dõmlaşma fonu olmadõğõnõ bütün dünya görmüştür. Görüşümüze göre IMF, Uluslararasõ Tefecilik Fonu’dur. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 10 Ağustos Popkültürcük Hoppalaşmış kültürcüğün adıdır popkültür. Doyurmaz aldatır. Ondurmaz kandırır. Yeşertmez kurutur. Oldurmaz küçültür. Ressam Celal Binzet’e göre, oldum olası vardır bu sayrılık. Gerçektir, yaşamakta olduğumuz ve her gün giderek derinleşen toplumsal sorunları geride bıraktırarak bilincimize egemen olmaktadır. Kendiliğinden bu işin üstesinden gelemeyeceğine göre... Binzet’in dediği gibi akılla çözeceğiz sorunu: “Popkültürün değişik kanallar aracılığıyla işlenip günlük yaşamımıza sokulması ancak birtakım güçlerin devreye girmesiyle gerçekleşebilir. Bu noktada yönetime egemen gizli ve açık güçlerin önemli bir işlev yüklendiğini biliyoruz. Özellikle günümüz bunalımları içinde parlatılan cilalı dizileri, futbol sahalarını ve tarikat yükselmelerini bu çerçeve içinde düşünmek gerekir. Bunların tümü, size, yaşanan gerçeklerden apayrı yapay birer mutluluk perdesi aralamaya çalışır. Durup dururken bu işleri ön plana çıkarmanız olası değildir. Bu çarkın döndürülebilmesi için gereken finansmanı sağlayacak çevreler, toplumla istedikleri gibi oynayabilme avantajını da yakalamış olurlar.” Popkültürün balonunda uçanlar adını pek bilmezler... Binzet, ressam ve sanat tarihçimiz Celal Esat Arseven’den çarpıcı bir örnek veriyor: “Arseven, 1905 yılında, önce Fransızca, sonra Türkçede yayımlanmış bir kitabına yazdığı önsözde, kitabının 1500 tane basılmış olmasından yakınmaktadır. O günün Türkiye’si ile günümüzün şişip kabarmış kalabalığı karşısındaki kitap baskı sayısının gülünçlüğünü karşılaştırırsak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır sanırım. Artık, suçlu (!) kitapları okuma, toplumsal sorunlar üzerine düşünme yerine şişirilmiş diziler ve haber konusu olmuş çeşitli suçlara karışmış sanatçıları (!) gösterirken onları şarkılarıyla sunan izlenceler karşısında uyuşturulmuş bir toplum olduk. Zaman ve parasal açıdan denetlenmeyen bu izlencelerin gerisine saklanan esas sorunlarla geldiğimiz yer ise bugünkü durumumuzdan başka bir yer değil.” Bile bile... Aldanmaya, kandırılmaya, kurutulmaya, küçültülmeye hazırız. Göz göre göre... Kastamonu’dan yükselen ses Kastamonu Üniversitesi, değerbilir bir çabaya girişti. Gelecek nisan ayında yapacağı “Bir Toplumsal Değişim Projesi Olarak Köy Enstitüleri Sempozyumu”nun hazırlıklarını sürdürüyor. Sempozyumun amacı “Köy Enstitülerini anlamak, eğitim yöntemlerini ele almak, yetiştirdiği insanların birikimlerini paylaşmak, onları gelecek kuşaklara tanıtmak” olarak belirlenmiş. Bildiri konuları “Çağdaş Eğitim Kurumları ve Köy Enstitüleri, Köy Enstitülerinden Günümüze Eğitimde Demokrasi, Köy Enstitüleri ve Karma Eğitim, Köy Enstitüleri ve İş Eğitimi, Köy Enstitüleri, Yatılı Bölge Okulları ve Taşımalı Eğitim, Köy Enstitülerinden Günümüze Yeni Modeller” gibi günümüzle karşılaştırmalı alanlardan seçilmiş. Kastamonu’dan bir ses yükselecek. Hepimiz duymalıyız o unutulmaya yüz tutmuş özgüvenin sesini: “Kuracağız öz yurtta, dirliği düzenliği. / Yıkıyor engelleri, ulus egemenliği / Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği. / Bizimdir o yenilmek bilmeyen Türk benliği.” Kötülüklerin içinde çırpınırken yanı başımızdaki iyilikleri, iyi insanları görme yetimizi yitiriyoruz. İyi insan? Örneğin, Dr. Ahmet İlhan... Kendisi, 20 yıldır Tokat Reşadiye’ye bağlı Bereketli Köyü Sağlık Ocağı’nda görevli. Küçük söyleşimizde dedi ki: “Liseyi bitirdiğimde, babam ne olmak istediğimi sordu. ‘Gazeteci olacağım’ deyince, çok güldü. ‘Madem gazeteci olacaktın, bu kadar niye okudun’ dedi. Onun bildiği gazeteciler, ‘Yazıyor yazıyor’ diye bağırarak gazete satanlardan ibaretmiş... Ailemin arzusunu kendi ideallerime tercih ettim ve ilk tercihime İstanbul Tıp Fakültesi’ni yazdım... Okulu kazandığımın haberi gelince, onlarca yaşlı insan geldi, ‘Doktorluğu kazanmışsın, bizi bir muayene et’ diye... Yıllardır biriktirdikleri dertlerini döktüler bana... O gün söz verdim onlara, ‘Okul bitince geleceğim, bir daha da dönmeyeceğim’ diye. Geldiğimde çoğunu bulamadım söz verdiklerimin, ama sözümü tuttum, yirmi yıldır buradayım...” Bu kısacık anlatım, adeta bir Çehov öyküsüydü. Dr. Ahmet İlhan’a, “Bu öyküyü yirmi yılın özetine dönüştürebilir misiniz?” dedik. Dönüştürdü: “Köy çocuklarının hekim olması kolay olur, dertlerin çoğunu çeke çeke öğrenirler, dermanlarla tanışmak kalır tıbbiyeye. Ülser ağrılarının ne meret olduğunu, babamın bismomagnesi tozu bulamadığı gecelerde öğrenmiştim. Diyarbakır’da mecburi hizmet yaparken köye izne geldim. Hayriye Teyze’nin ülser olduğunu anlayınca numune ilaçlardan verdim, 15-20 günlük. Her yemekten sonra içmesini söyledim. Altı ay kadar sonra tekrar izne geldiğimde Hayriye Teyze’nin poşetinde verdiğim ilaçların birazı hâlâ duruyordu. ‘Mide ülserin düzelmiş, gözün aydın’ dedim. ‘Hayır, devam ediyor’ dedi. ‘İlaçların hâlâ duruyor, niçin yutmadın, iyi gelmedi mi?’ dedim. ‘İyi gelmez mi, ilacı yuttuğum gün hiç ağrım, acım olmuyor’ dedi. ‘O zaman hâlâ niye bitmemiş? Her gün 2-3 tane içmen gerekiyordu’ dedim. ‘Her gün yutsam ilaç mı dayanır, normal ağrılara katlanıyorum da, bazen iyice canım çıkacak gibi oluyor. İşte o zaman yutuyorum’ dedi.” 20 yıllık bir öykü müydü bu, yoksa Gabriel Garcia Marquez’den esinlenen ifadeyle “yüzlerce yıllık yalnızlık” mı? İyilik ve yalnızlık HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Valiler Ordu Valisi Ali Kaban’ın “müftülük fetvası” ile görev bölgesindeki cami tuvaletlerindeki pisuarları kaldırtarak mümin erkeklerin çişlerini nasıl ve ne- reye yapacaklarına ilişkin aldığı karar kamuoyunda tartışmalara yol açtı. Daha önce de kimi illerin va- lilerinin sergiledikleri alışılmadık davranış ve gö- rüntüler üzerinde çok konuşulmuştu. Arkadaşımız İlhan Taşcı, gazetemizde dün ya- yımlanan “AKP’nin Valileri Hız Kesmiyor” başlık- lı haber/yorumunda valileri uygulamalarına göre sınıflandırmış ki doğrudur. Valilerimizi bundan böy- le seçmeli uzmanlık alanları açısından “yasakçı”, “itikatçı”, “platformcu”, “uğurlayıcı”, “dağıtımcı” gibi kavramlarla tanımlayacak olursak yanlış bir şey yapmış olmayız. Bu aynı zamanda bir ko- laylıktır da.. çünkü karşımızdaki; “dağıtımcı vali” dediğimizde “seçmeli uzmanlık alanı” beyaz eş- ya, yatak takımı dağıtımı olan Tunceli Vali- si’nden.. “uğurlayıcı” dediğimizde de “seçmeli gö- rev alanı” Başbakan’ın yakınlarını uğurlamak olan Burdur Valisi’nden söz ettiğimizi kolayca an- layabilir. Vali, görev yaptığı ildeki “en yüksek mülki amir”dir. Bu göreve Bakanlar Kurulu kararıyla, do- layısıyla iktidar partisi tarafından atanır. Böyle olun- ca valiliklere iktidara yakın kişilerden atanmala- rında siyasal açıdan da, yasal açıdan da bir ters- lik yoktur. Siyasal iktidarların, özellikle yüksek bü- rokratları rahat çalışabileceği kişilerden seçme- leri doğaldır. Ne var ki AKP iktidarı döneminde kimi valiler ik- tidara bağlılıklarını fazlaca abartmışlardır, yoksa ortada yadırganacak bir durum yoktur. Unutmayalım ki tek parti döneminde, “parti- devlet bütünleşmesi” anlayışı çerçevesinde Cum- huriyet Halk Partisi il başkanları aynı zamanda va- lilik görevini de üstleniyorlardı. Demokrat Parti dö- neminde ise yine hükümetçe atanan vali aynı za- manda da belediye başkanıydı. Türk valilik tari- hinin en uzun etiketli valisini, İstanbul Valisi ve Be- lediye Başkanı Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gö- kay’ı yaşıtlarım mutlak anımsayacaklardır. 1961 Anayasası’na göre 27 Temmuz 1963 ta- rihinde çıkartılan yasa ile belediye başkanlarının seçiminde tek dereceli çoğunluk usulü getirildi. 17 Kasım 1963’te yerel seçimler yapıldı ve İs- tanbul’un demokratik seçimle belirlenen ilk be- lediye başkanı Haşim İşcan oldu. Protokolde vali ilk sırada, belediye başkanı ikin- ci sıradadır. İl yönetimlerinde atanmışların se- çilmişlerin önünde/üzerinde bulunmaları başka hiçbir demokratik ülkede benzerine rastlanmayan, kökü otoriter tek parti dönemine uzanan bir “ga- rabet”tir. 12 Eylül bu “garabeti” perçinlemiştir. 1961 Anayasası’ndan farklı olarak, merkezi ida- renin yerel yönetimler üzerinde vesayet yetkisi bu- lunduğu 1982 Anayasası’nın 127. maddesinin 5. fıkrasında açıkça belirtilmiştir. Valiler, sözü edilen “vesayetin” temsilcisidirler; temsil yetkilerini nasıl kullandıkları ise kendileri- ni bulundukları göreve atayan iktidara siya- sal/ideolojik açıdan ne uzaklıkta durduklarına bağ- lıdır. Fakat görülen somut durum odur ki uygu- lamadaki çift başlılık pek “hayra alamet” değildir, gidiş bunu göstermektedir. Türkiye’nin siyasal şanssızlıklarından biri de ço- ğunluk iktidarlarıdır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek parti yönetiminde görülen “devlet-parti bü- tünleşmesi”nin özde aynı, biçimde farklı uygula- malarına 10 yıllık Demokrat Parti döneminde ta- nık olunmuştur; yedi yıldır da Adalet ve Kalkın- ma Partisi aynı çaba içerisindedir. Dolayısıyla “devletin valisi” kavramı bu iktidarlar döneminde “hükümetin valisi” ya da “iktidarın valisi” kavra- mıyla özdeştir, özdeşleşmiştir. Konuyu çarşamba günü noktalayalım. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ I. Dünya Sa- vaşõ’nda Os- manlõ ordu- sunda kullanõl- mõş olan, şap- kaya benzer bir tür başlõk. 2/ Kahramanlõk, yurt sevgisi gi- bi konularõ iş- leyen şiir türü- ne verilen ad... İçinde değerli eşya saklanan çelik do- lap. 3/ İri ve uzun ta- neli bir üzüm cinsi... Yabancõ. 4/ Hayat arkadaşõ... İskambil- deki karo rengine ve- rilen bir başka ad. 5/ “Azme hâil mi olur- muş bu çürük --- ka- fesi” (Namõk Ke- mal)... Güneydoğu Anadolu’da, daha çok kadõn- larõn çeşitli yerlerine yaptõrdõklarõ bir tür dövme. 6/ Denizcilikte yedek olarak kullanõlan ince halat. 7/ İlaç... Saygõnlõk. 8/ Bir nota... Küçük erkek kar- deş. 9/ Yaşar Kemal’in, sinemaya da aktarõlmõş bir romanõ... Tantal elementinin simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Denize doğru uzanan taşlõk burun. 2/ Büyük kent serserisi... Âşõk, vurgun, tutkun. 3/ Ülkemiz sularõnda yaşayan ve “şip” de denilen mersin- balõğõ türü... Türkiye’nin plaka imi... Hayvanla- ra vurulan damga. 4/ Yüksekokul. 5/ Devinim olaylarõnõ inceleyen bilim dalõ. 6/ Kazak ve Kõr- gõzlarda saz şairlerine verilen ad... Aydõn’õn bir ilçesi. 7/ Akõm şiddeti birimi kiloamperin kõsa ya- zõlõşõ... Edebiyat değeri olan. 8/ Trabzon’un Ak- çaabat ilçesinde bir göl. 9/ Kabadayõ Rum deli- kanlõsõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T U R N A G Ö Z Ü U S U L E R O S R A M S T E N T A R L A İ K Ç E T E R E V A A G N İ E Ş S A M O A A Z I E S İ R E N İ R T U R N A K I R I 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear