28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Mutsuz Liberaller Sivil yargı-askeri yargı tartışmaları tüm hızıyla sü- rerken kulaklar da Çankaya’da; Cumhurbaşkanı AKP milletvekillerinin gece yarısı yasasını onaylayacak mı, yoksa TBMM’ye geri mi gönderecek? Hayatımızın ge- ri kalanı güllük gülistan olduğundan böyle şeylerle za- man öldürüyoruz toplumca; ha, toplum deyince aklı- ma geldi, birbirinden güzel, birbirinden heyecanlı di- ziler, izdivaç programları, yemek yarışmaları falan gün- de ortalama 5 saat televizyon izlerken, yılda yalnızca 6 saat kitap okuyormuşuz. Kafalarımız kabak gibi ya- ni, bir yere toslayacak olsak içinden çekirdekler dö- külecek. Yılda 6 saatlik kitap okumayla en ufak hüc- releri bile dolmayan boş kafalarımızı bu yılın ilk üç ayında yüzde 13.8 küçülen ekonomimize yoracak ha- limiz yok ya, hem yoracak olsak ne yazacak? Bıraka- lım başkaları yorsun! Tanrı’nın bir lütfu işte, “iyi eğitimli” liberallerimiz var; onlar her şeyden anlıyorlar, her konuda düşünüyorlar ve her konuda konuşuyorlar. Topluma yol gösteri- yorlar. Şu sıralar yoğunlaştıkları ilgi alanı yargı, yargı- nın topyekûn sivilleşmesini istiyorlar. Aslında askeri yargının görev alanının askerlerin işlediği sivil suçlar dışındaki fiillerle sınırlanmasını biz de istiyoruz, ama bunların topyekûnculuğunu görünce içimize bir kurt düşüyor. “Acaba bunun ardında bir kaşkariko mu var?” diye düşünüyoruz. Düşünmekte haksız değiliz, çün- kü bunların bu konudaki çıkış noktası yargının ba- ğımsızlığıydı, askeri yargının hiyerarşik bir yapı içinde bağımsız olamayacağını, sivil yargının ise bunun ter- sine bağımsız davranacağını, davranabileceğini ileri sürüyorlardı. Fakat şimdi ağızbirliğiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin sanık Dr. Dz. Kurmay Al- bay Dursun Çiçek hakkında verdiği tahliye kararını eleştiriyorlar. Örneğin, Murat Belge, “asker vesayetinin” burada da kendini gösterdiğine işaretle, “mahkemenin alba- yı tutuklaması, mahkemeye bir üye ekleme kararı, bu üyeyle yeniden toplanan mahkemenin bu sefer tahli- ye kararına varması, bu doksan yıllık senaryoyu ta- nımlaması zor bir ‘vuzuh’, bir aydınlık içinde, olması gerektiği ve beklendiği şeklinde adım adım devam et- tiriyor” diyor. (Taraf Gazetesi, 3.7.2009) Halil Berktay ise Genelkurmay Başkanı’nın son ba- sın toplantısında darbe konusunda verdiği güvence- ye inanmadığını belirttiği yazısında, Albay Dursun Çi- çek’le ilgili bir pazarlık yapıldığı kuşkusunu dile geti- riyor. “Sormazlar mı,” diyor, “12 Haziran’dan sonraki iki hafta içinde, aslında araştırma mı, pazarlık mı ya- pıldığını? Perde arkasında ‘teslim etsek de mi temiz- lensek, teslim etmesek de mi temizlensek’ tartışma- sının yürüyüp yürümediğini? Kriminal-forensik kanıt mı, politik çare mi arandığını?” (Taraf Gazetesi, 4.7.2009) Albay Dursun Çiçek’le ilgili verdiği tahliye kararın- dan Mehmet Altan da hoşnut değil. “Aynı mahkeme ‘312. maddeden’ tutukladığı birine... Bir üye değişin- ce ‘delil yetersizliğinden’ dolayı nasıl tahliye kararı ve- rir?” diye soruyor. (Star Gazetesi, 4.7.2009) “Susma Hakkımı Kullanıyorum” başlıklı yazısında Gülay Göktürk önce olayı özetlemiş. “Albay Çiçek sa- lı gecesi tutuklandı. Bu arada İstanbul Adalet Komis- yonu Başkanlığı 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yeni bir üye görevlendirdi. Hâkim Faik Saban, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geçici görevle atandı. Bu atama ger- çekleşir gerçekleşmez Çiçek’in avukatları tutukluluk kararına itiraz etti. 14. Ağır Ceza Mahkemesi, bir gün önce Çiçek’in tutuklanmasını isteyen üyenin izne ay- rılması üzerine geçici görevle getirilen Faik Saban’ın katılımıyla Çiçek’in avukatlarının itiraz başvurusunu görüştü. 18 saat önce 2’ye 1 tutuklama kararı veren mahkeme, Üye Hâkim Faik Saban’ın katıldığı oturum- da bu kez Dursun Çiçek’i 2’ye 1 tahliye etti.” Yazısı- nın devamından Göktürk’ün, Mehmet Altan’ın yuka- rıdaki sorusunun yanıtını bildiğini anlıyoruz, fakat açık- lamaktan çekiniyor. “Çünkü açık konuşursam; her za- manki gibi yazmam gerekenleri net bir şekilde yazar- sam suç işlemek zorundayım. O yüzden de bu olayda yorumu size bırakıyor ve ‘susma hakkımı’ kullanıyo- rum” diye yazıyor. (Bugün Gazetesi, 3.7.2009) Yukarıdaki örneklerden görüldüğü gibi bu liberalle- ri mutlu etmek kolay değil. Bu somut olayda pek de haksız sayılmazlar hani, öyle ya ellerine bir fotokopi geçirmişler, “Genelkurmay karargâhında bir Ergene- kon sanığı” demişler, bir albayı tutuklatmışlar. Ama ön- ce askeri, sonra da sivil yargı tahliye etmiş albayı. Bence en iyisi kendi mahkemelerini kendilerinin kur- maları, savcısı da, yargıcı da, avukatı da kendileri olur- lar. Onlar mutlu olunca biz de dizilerimize döneriz. İz- divaç programlarını da aksatmadan tabii. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Harput, TBMM Gündeminde Mimarlar Odasõ Elazığ Şu- besi’nin ÇEKÜL, Belediye, Valilik ve Fõrat Üniversite- si’nin katõlõmõyla 5 Haziran’da düzenlediği “Dünden Bugü- ne Harput Mimarisi” etkin- liğini ayrõntõlarõyla anlatmõş- tõk. Yakõn yõllardaki “terk edi- liş”ine kadar Anadolu’nun “efsanevi” kenti Harput’un yeniden yaşatõlabilmesi için verilen üst düzey “söz”leri de zamanla “unutulmasın” diye aktarmõştõk... (11 Haziran- Cumhuriyet) Yazõmõzõ okuyan CHP An- kara Milletvekili Yılmaz Ateş, Harput’un başõna gelen olumsuzluklarõ ve tarihe karşõ “kamusal sorumluluk”larõ TBMM gündemine taşõdõ. Başbakan’õn yanõtlamasõ iste- miyle Meclis Başkanlõğõ’na verdiği soru önergesiyle, mi- mariden edebiyata, müzikten felsefeye kadar geçmişin zen- gin birikimlerine sahip bu eş- siz kültür hazinemizin “sa- hipsiz” kalmasõndaki “ih- mal”leri tartõşmaya açmõş ol- du. Önerge, doğrudan iktidara yönelik sorular içerse bile, as- lõnda önceki hükü- metlerin de tarihe karşõ duyar- sõz- lõklarõyla yaşanan “tahribat süreci”ni sorgulayarak, ulusal sorumluluklar açõsõndan “si- yaset üstü” bir anlam taşõyor. Çünkü gelmiş geçmiş he- men tüm yerel ve merkezi ik- tidarlarõn kayõtsõz kaldõklarõ Harput uygarlõğõnõn “neden yok olduğu” sorusuna verile- cek yanõt, bir bakõma “tarihi mirası önemsemeyen” sözde kalkõnma ve imar politikalarõ- nõn TBMM’de görüşülmesini de sağlayacak. Bu nedenle Ateş’in önerge- sini, daha 1920’deki kuruluş yõlõnda Anadolu kültürlerinin korunmasõnõ “ilk hükümet programı”na alan TBMM’ye aynõ duyarlõlõğõ “yeniden anımsatma”sõ bakõmõndan, tarihsel belge değeriyle “ay- nen” aktarõyorum. İşte 19 Haziran 2009 tarih ve 6538 sayõlõ önerge: ‘Başbakan’a sorular’ “Tarihin pek çok dönemi- ne; özellikle de MÖ 20. yy’a ait önemli kalıntıları barın- dıran Harput, Elazığ’ın bir mahallesi konumunda olup, ülkemizin önemli antik kent- lerinden biridir. Sarayı, mü- zesi, kalesi, matbaası, cami- leri, kilisesi, çarşıları, ha- mamları, hastaneleri, kolej- leri olan 20 bin kişilik bu bü- yük kentten günümüze sa- dece 9 eski ev ile vakıflara ait 19 eski yapı kalmıştır. 12 Eylül 1980’de belediye- nin kapatılması ile birlikte bir anlamda sahipsiz kalan ve tarihi yapıları bir bir yok olan Harput için 1985’te SİT kararı alınmasına ve ‘bir yõl içinde plan hazõrlanmasõ’ ön- görülmesine rağmen aradan geçen 24 yılda hiçbir şey ya- pılmamıştır. Doğu Anadolu’nun önem- li merkezlerinden biri olan Elazığ’ın temellerini oluştu- ran Harput’ta ayakta kala- bilen az sayıdaki yapının kurtarılması ve uygarlık ta- rihinin sergileneceği bir ‘kent müzesi’nin kurulması hem zengin ve köklü geçmi- şimize sahip çıkma hem de bölgenin turizm gelirlerinin arttırılması açısından büyük önem arz etmektedir. Konuyla ilgili olarak; 1- 2003-09 yılları arasında, Harput’taki tarihi dokunun ortaya çıkartılması, var olan eserlerin dünya kültür mi- rasına kazandırılması için Kültür ve Turizm Bakanlı- ğı, üniversiteler ve diğer kurumlar tarafın- dan yürütülen ça- lışmalar neler- dir? Bu çalış- malar için ne kadar kaynak ayrılmıştır? Koruma altına alınan, restorasyonu yapılan ve ortaya çıkartılan eserler nelerdir? 2- Harput’la ilgili olarak 1985’te SİT kararı alınma- sına ve ‘bir yõl içinde koruma planõ hazõrlanmasõ’ öngörül- mesine rağmen aradan ge- çen 24 yılda neden somut bir adım atılmamıştır? Koruma planı hazırlanmış mıdır? Uygulama tarihi nedir? 3- Harput’tan yurtdışına kaçırılan eser var mıdır? Hangi eserlerdir? Hangi ül- kede bulunmaktadır? Geri alınması için yürütülen ça- lışmalar ne aşamadadır? 4- SİT alanı ve koruma planına rağmen, uygun ol- mayan yapılaşma var mıdır? 5- Bugüne kadar göz ardı edilmiş bu bölgenin turizm açısından hak ettiği yeri al- ması ve dünya ölçeğinde ta- nıtılması için ne tür bir ça- lışma yürütülecektir?..” Yanõtlarõ biz de bekliyor ve Ateş’e teşekkür ediyoruz... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 5 Temmuz 5 TEMMUZ 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Tekmil Memduh Menekşe: “Rejimin güvenliği için albaylar beş günde bir, generaller iki günde bir f tipi polise tekmil verecektir!” Şaşmaz Suat Özbilgi: “Adamın birinin gördüğü rüyayı işleme koyduran kişinin, kâğıt parçasına soruşturma açtırmasına niye şaşıyorsunuz!” Gece Ertan Somunkıran: “Meclis’te askere karşı gece yarısı yasa çıkartıldı: AKP’nin gece ne yapacağı belli olmaz!” Ülkenin bekası ya da Tatvan’daki olay “TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin haksız yere yıpratılmasını ülkemizin bir beka sorunu olarak görüyoruz” demişti Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ. Beka sözcüğü Arapça olduğu için Başbuğ’un ne demek istediğini anlamayanlar oldu. Başbuğ keşke Türkçe sözcük kullanmaya özen gösterseydi de “beka”nın bir devletin toprak bütünlüğünü iç ve dış tehditlere karşı koruması suretiyle varlığını sürdürebilmesi olduğunu çok daha fazla yurttaş anlayabilseydi. Neyse, oldu bir kere. Bu sorunu somut bir örnekle açıklamak gerekirse... Geçen gün Tatvan’da olduğu gibi bir etkinliğin açılış törenine katılan yerel yöneticiler ve yerel politikacılar, Türk Silahlı Kuvvetleri ile çatışmaya girerek ölen ayrılıkçı terör örgütü üyelerini “devrim şehidi” olarak niteler ve onlar için saygı duruşunda bulunur. Etkinliğe katılan kaymakam ise saygı duruşuna katılmaz ve koltuğunda kaykılarak oturmaya devam eder. Teröristler için yapılan saygı duruşundan sonra kürsüye çıkan kaymakam, hiçbir şey olmamış gibi bir konuşma yapar. Örnek olayda görüldüğü gibi devletin varlığını sürdürebilmesi için hayatını veren her rütbedeki askerin yerini devletin temsilcisinin huzurunda devletin varlığına kasteden teröristler almaya başlar. Böylece “beka”nın başkalarının eline geçmekte olduğu anlaşılır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İLK anda birbirinden farkı yokmuş gibi algılanan fakat aralarında dağlar kadar fark olan iki kavramdır devlet ve hükümet. Hilmi Kayıhan işte bu iki kavramı birbirinden ayıran kalın çizgilerden söz ediyor: “Seçimlerde siyası partilere hükümet olmaları için oy veriyoruz, devlet kurmaları için değil! Hükümetin görevi çizilen çizginin sınırları içinde devleti yönetmektir. Sandıkta çıkan yetki o kadardır ve buna ‘hükümet olmak’ denir. Devlet kurma görevini ise sandık sonucu değil, genellikle bir savaşın sonucu belirler. Bu bakımdan kendini devlet sanan hükümetler sandığa fazla güvenmemelidir çünkü bir kez daha tekrarlamakta yarar var; devlet sandıktan değil savaştan çıkar! Son günlerde ilginç olaylar yaşıyoruz. Asker, “Demokrasiye, hukuk devletine bağlıyız” diyor. Yani, hükümeti devirmek üzere bir silahlı darbe yapmanın büyük suç olduğunu kabul ediyor. Asker sanırım aynı zamanda kendisine verilen görevi yerine getirmezse bunun da bir suç olduğunu biliyordur. Türkiye Cumhuriyeti’nde askerin yasalarla belirlenmiş asli görevi; Atatürk’ün kurduğu laik ve demokratik hukuk devletini iç düşmanlara karşı kollamak, dış düşmanlara karşı korumaktır! Günümüzde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı örgütlü bir psikolojik savaş yürütenler ve medya üzerinden planlı olarak darbe çığırtkanlığı yapanlar, askerin darbe yapmayacağını herkesten çok daha iyi biliyor. Onların asıl amacı, askere ‘görev’ini yaptırmamaktır! Askerin asli görevini yapmaması söz konusu olabilir mi, asker böyle bir suç işleyebilir mi? Olağanüstü günlerden geçiyoruz. Büyük bir savaşın ortasındayız. Sanki kurulacak olan devletle yıkılacak olan devlet arasında gidip geliyoruz! Türk Silahlı Kuvvetleri hedef tahtası durumuna getirilmiş. Yapılmakta olan hükümete karşı bir darbe değil, Atatürk’ün kurduğu devlete karşı açılmış bir savaştır. Bu yüzden sinirler bıçak gibi; bu yüzden kâğıt parçalarını belge diye yutturmaya çalışıyorlar; bu yüzden askerleri sorguluyorlar ve tutukluyorlar. Hükümet eğer ‘ben devletim’ demeye başlamışsa, iki devletten biri yıkılmak zorundadır. Unutulmasın ki devlet ordusuz olmaz ve devletini kuranlar ordusunu da mutlaka kuruyor demektir. Ayrıca bir devlette asla iki ordu olmaz, biri tasfiye edilecektir. Hükümet, velev ki hükümet olma sınırını geçip yeni bir devlet kurma aşamasına gelmişse; o hükümet Atatürk’ün kurduğu devletin hükümeti değildir artık. Bunu böyle bilmek gerekir!” Devlet SESSİZ SEDASIZ (!) Yalaka medyanın istediği yargı sistemi: Engizisyon mahkemesi! YağmurDeniz BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Anamur ilçesin- de, sarkõt ve dikit- leriyle tanõnmõş bir mağara. 2/ Asya ile Avrupa’yõ ayõran dağ sõrasõ... Bir tür yabanmersini. 3/ Olta ya da tuzağa konulan yem... Basmakalõp söz ya da görüş. 4/ Bir renk... Bir düğmeyi ya da agrafõ tutma- ya yarayan küçük halka- cõk. 5/ Kumaşla astar ara- sõna konularak giysinin dik durmasõnõ sağlayan kolalõ bez... Yunan abe- cesinde bir harf. 6/ Avru- pa’nõn en büyük su yolla- rõndan biri olan õrmak... Tuzağa düşürülen şey. 7/ Açõk elle yüze vurulan tokat... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 8/ İçe doğmayla akla gelen yaratõ- cõ duygu... “Tarõk —-” : Sinema oyuncumuz. 9/ Bodrum ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanõnmõş bir koy. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kaba, biçimsiz... Kuşku. 2/ İstanbul Boğazõ ağzõnda yer alan adalar... Hatay ilinde bir õrmak. 3/ İnsan sesiyle ez- gili sesler çõkarma ve müzik yapõtlarõnõ seslendirme sa- natõ... İçine õspanak, patates, peynir, kõyma konulup katlanmõş yufka. 4/ Yabancõ... Denge. 5/ Kripton ele- mentinin simgesi... Brezilya’nõn plaka imi. 6/ Orta Ame- rika’da bir ülke... Evrensel alõcõ olan kan grubu. 7/ Bir- lik, birleşmiş olma durumu... Motorlu taşõtlarõn elektri- ğini sağlayan aygõt. 8/ Bir cins tuzlu turta... İslam dinin- de evliliğin sona ermesi. 9/ Sakarya iline özgü bir tür tat- lõ... İki tarafõ ağaçlõklõ geniş yol. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D A L L A M A E A R A R E D İ F L A V T A A L E L T E L E M E A R A L I K T E M E E K A B İ R A D A M B U D İ L E T İ S E E F E E R D E K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ekinci@cumhuriyet.com.tr UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear