Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 29 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ
10 SÖYLEŞİ
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
İsrail’de Oyun Bitmez..
Arap ve İslam dünyası ile ilişkilerin düzeltilerek Or-
tadoğu’da kalıcı bir barışın sağlanmasının, İsrail-
Filistin sorununun barışçı çözüme ulaştırılmasından
geçtiği kimse için sır değil. Başkan Barack Oba-
ma’nın Kahire’den İslam dünyasına seslenişi, kuş-
kusuz, öncelikle bir Filistin devletinin kurulmasını
hedeflemiş görünüyor. Ne var ki kırk yılı aşkın bir
süreden bu yana yaşananlar İsrail-Filistin sorunu-
nun barışçı çözüme ulaştırılmasının kolay olmadı-
ğını gösteriyor. Nitekim W. Bush’un bu sorunun çö-
zümüne yönelik Annapolis Konferansı, eski baş-
kanın 2008 yılı sonuna kadar bir Filistin devletinin
kurulacağıyla iligil sözüne karşın başarısızlıkla so-
nuçlanmıştır. Anlaşılan o ki, sorunun İsrail ve Bir-
leşik Devletler cephesinde barışın gerçekleştirilmesi
iradesinde açık ve net bir zafiyet mevcuttur. Ancak
Barack Obama’nın girişimi, şu ana kadar olan ge-
lişmelere bakıldığında diğerlerinden farklı görün-
mektedir.
Bir Filistin devletinin kurulması düşüncesi, aşırı
sağcı ve köktendinci ‘Evimiz İsrail’ partisinin, yurt-
larından edilen Filistinli göçmenleri çöle sürmekten
söz eden lideri Avigador Lieberman’ın duymak bi-
le istemediği bir çözümdür. Netanyahu koalisyo-
nunun kaderi ise onun elindedir. Bu yüzden sağ-
cı Netanyahu’nun Obama’nın önerisine evet de-
mesi, büyük bir olasılıklı koalisyonun sonu anlamına
gelmektedir. Biraz da bu yüzden Netanyahu Was-
hington’un yolunu tutmadan Obama’nın bir Filis-
tin devleti kurulması önerisine sıcak bakmadığını
açıklamıştı. Ne var ki Beyaz Saray görüşmesinden
sonra Netanyahu, inanılması güç koşullar ileri sü-
rerek de olsa bir Filistin devletinin kurulması dü-
şüncesine yaklaşmış görünmektedir.
İsrail Başbakanı’nın ileri sürdüğü koşullar aslın-
da Filistinlilerin haklı olarak anında reddedeceği ko-
şullardan oluşuyor. Zira Netanyahu’nun kabul et-
tiği devlet, bağımsız bir devletten çok tamı tamına
İsrail’in güdümünde bir ‘protectorat’dan ibarettir.
Daha açık bir deyişle silahlı kuvvetleri olmayan, dış
politikası da İsrail tarafından yürütülecek ‘kuşa çev-
rilmiş’ bir devlet müsveddesi!.. Özetle, ‘hayır’ de-
menin İsrailcesi! Bu arada barışın önündeki engeller
arasında yer alan ve bizzat Obama tarafından da
dile getirilen kolonizasyon, göçmenlerin yurtlarına
dönmesi, sağlıklı bir Filistin ekonomisinin önündeki
en büyük engeller arasında sayılan Batı Şeria’da do-
laşımı engelleyen 640 geçiş noktası, Gazze am-
bargosu, Ramallah, Beytüllahim ve Kudüs’ün par-
çalara bölünmesi, dahası Kudüs’ün İsrail’in başkenti
olması da söz konusu engeller arasında yer alıyor.
Filistin otoritesi başkanı Mahmut Abbas’ın ya-
kın çalışma arkadaşı Yaser Rabbo, biraz da şa-
kayla, “İsrail Filistinlileri de dünya Siyonist hareke-
tinin içinde görmek istiyor” demiştir. Mahmut Ab-
bas’ın sözcüsüne göre ise Netanyahu’nun Filistin
sorununa kabul edilemez koşullarla yaklaşımı böl-
gedeki barış girişimlerinin tümünü torpillemektedir.
Netanyahu’nun Beyaz Saray görüşmelerinin ön-
cesindeki katı tutumundan, koşullu da olsa bir Fi-
listin devletinin kurulması düşüncesine yaklaş-
ması Başkan Obama’nın bu konudaki kararlılığının
sonucu olarak görünmektedir. Ve en azından Bir-
leşik Devletler’in politikalarının artık Washing-
ton’daki güçlü Yahudi lobisinin elvermesiyle Tel-
Aviv’de oluşturulması geleneği, bölgedeki geliş-
melerin doğrultusunda az buçuk da olsa gerilemiş
görünmektedir. Gerçi eski vekil ve barış hareketi
Gush Shalom’un kurucusu Uri Avnery’nin altını çiz-
diği gibi Washington’daki Yahudi ve Hıristiyanlar-
dan oluşan İsrail yanlısı lobi muazzam politik gü-
ce sahip olmakta devem etmektedir. Amerikan Kon-
gresi’ndeki etkisi ise yerli yerindedir. Biraz da bu
yüzden Obama ile Netanyahu arasındaki güç den-
gesini Amerikan devine karşı cüce İsrail arasında
bir bilek güreşi olarak görmek gerçekçi bir yakla-
şım değildir.
Ancak her şey, yine de Obama’nın Arap ve İslam
dünyasına açılımının Birleşik Devletler’in bölgede-
ki çıkarlarının bu ülke için ne ölçüde yaşamsal
önemde olduğuna bağlıdır. Daha açık bir deyişle
Birleşik Devletler’in bölgesel ve küresel çıkarları ağır
basarsa -ki öyle görünüyor- Tel Aviv’in yıllardır sür-
dürdüğü barış karşıtı politikasını terk etmesi sağ-
lanabilir. Bunun için elinde ikna edici düzineyle ola-
nak mevcuttur.
Ayrıca İsrail’in ABD’deki çıkarlarını koruyan güç-
lü AIPAC’in mayıs başındaki yıllık konvansiyonun-
da konumunun zayıflama olasılığından söz edil-
miştir. Ayrıca AIPAC, Başkan Obama’nın Ulusal Da-
nışmanı General Jones’un Washington Post’ta ya-
yımlanan, “Washinton, İsrail-Filistin sorununda ve
İran’la olan ilişkilerinde kendi görüşlerine göre ha-
reket edecektir” şeklindeki demeci de, keza İsrail
lobisini tedirgin eden gelişmeler arasındadır. Ama
daha da önemlisi Washington’un elinde politik des-
teğin yanı sıra İsrail’e her yıl yaptığı en az üç mil-
yar dolarlık yardım silahı da vardır.
İsrail özellikle bu yıl 2010’da verilmesi gereken
yardımın 555 milyon dolarının ekonomisindeki dar
boğaz nedeniyle hemen devreye sokulmasını is-
temektedir. Kimi yorumlara bakılırsa bu Oba-
ma’nın elindeki bir başka güçlü ‘barışa ikna’ sila-
hı niteliğindedir. Gerçek şu ki, bu kez Başkan Oba-
ma barış konusundaki kararlılığını sürdürürse bir Fi-
listin devletinin kurulması bu kez ciddi bir olasılık-
tır. Ancak yazının başlığında yer alan ‘İsrail’de oyun
bitmez!’ uyarısını da göz önüne almak ve bölgede
İsrail’in düşlediği, örneğin İran’la bir çatışmanın ger-
çekleşerek Filistin sorununu gündemden düşür-
memesi koşuluyla..
‘Ortak akõl oluşturulmalõ’AYŞE SAYIN
ANKARA - Siyasete 1974’te katõldõğõ
CHP saflarõnda başlayan DTP Genel
Başkanõ Ahmet Türk, 1989’da Paris’te-
ki Kürt Konferansõ’na katõlmasõnõn ar-
dõndan bu partiden ihraç edildikten son-
ra, HEP’in kurucularõ arasõna girdi. Bu
tarihten sonra Kürt siyasetinin en etkin
isimlerinden biri durumuna gelen Türk,
1994’te 6 arkadaşõ ile birlikte Meclis’ten
“derdest” edilerek götürülen DEP milet-
vekilleri arasõnda yer aldõ. 21 Temmuz
seçimlerinde parlamentoya yeniden dö-
nüş yaptõktan bir süre sonra 2. kez DTP
genel başkanlõk görevini üstlenen Türk,
son dönemde başlatõlan “Kürt açılımı”
tartõşmalarõnda “diyalog” ve “barış”
çağrõlarõyla dikkat çekiyor. Başbakan
Tayyip Erdoğan’õn randevu talebine ya-
nõt vermemesi üzerine bu talebi geri çe-
ken, ancak köprüleri tamamen atmayan
Türk, bunun gerekçesini, sorunun çözü-
mü için ilk kez Türkiye’nin önünde “ta-
rihi fırsat” bulunmasõna bağlõyor. PKK
ile aralarõna “mesafe koymamaları ve
kınamadıkları” için eleştirilen Türk,
“Bugün Türkiye’de 61 parti var, 60’ı
PKK’yi eleştiriyor, ama bunun çözü-
me bir katkısı oluyor mu? Burada
önemli olan etkileyici olabilmektir.
Şimdi biz burada hem PKK’yi, hem
devleti etkileyerek, ortak aklın oluş-
masına katkı sağlamak istiyoruz” gö-
rüşünü dile getiriyor.
Ahmet Türk, son dönemdeki “Kürt
açılımı” tartõşmalarõ ve güncel siyasi ge-
lişmelere ilişkin sorularõmõzõ yanõtladõ:
‘Diyalogla sorunun çözümü
için mutabakat oluştu’
- Parlamentoya girdikten sonra za-
man zaman davetlerine katıldığınız
AB ülkelerinin büyükelçilerini, ilk kez
parti kurumsal kimliğiyle ağırladınız,
neler konuşuldu, sizden beklentiler
neler?
- Tabii 1 aydan beri AB elçilerine ye-
mek verme kararõ almõştõk. Türkiye’nin
bugün içinden geçtiği süreç, bu konjonk-
tür, bu konudaki düşüncelerimizi ve ola-
bildiğince Kürt sorununun çözümü ko-
nusunda fõrsatõn olduğu bir süreçte, dü-
şüncelerimizi ifade ettik. Burada tabii ki
sayõn Cumhurbaşkanõ’nõn “Kürt sorunu
Türkiye’nin en önemli sorunudur” de-
mesinden sonra biz de bu sürecin doğru
değerlendirilmesi konusunda hem siyasi
partilerle, hem hükümetle hem de ulus-
lararasõ ilişkileri yoğunlaştõrarak, demo-
kratik bir sürecin geliştirilmesi konusuna
katkõ sunacak bir rolü oynamayõ esas al-
dõk. Niçin diye sorarsanõz, Kürtlerin artõk
geldiği nokta çok önemli. Artõk silah ve
şiddetin dõşõnda diyalogla sorunun çözül-
mesi için bir mutabakatõn oluştuğunu gö-
rüyoruz. İşte bunun için fõrsat diyoruz...
Hatta Genelkurmay’õn artõk -belki bizi
tam tatmin etmese de- “bireysel haklar
gündeme gelebilir” söylemi bile önem-
lidir. Bu bir sorunun varlõğõnõn işaretidir,
bir tartõşma dönemidir. Bu tartõşma dö-
neminde ortaya çõkan fõrsatõn heba edil-
memesi görüşündeyiz. Bunu yemekte de
söyledim. Tabii ki önemli olan bunu iç
dinamiklerle çözmektir. Ama Kürt soru-
nunun artõk çok boyutlu kapsamlõ bir so-
run olduğunu da görmemiz lazõm.
‘Kürt mahallesini de
düşünmek zorundayım’
- AB ülkelerinden daha önce size
“PKK ile aranõza mesafe koyun” telkini
gelmişti, burada da benzer bir yakla-
şım oldu mu?
- Tabii ki bu zaman zaman gündeme
gelebiliyor. Bu toplantõda da “Mesafeniz
nedir, mesafe konulması gerekmiyor
mu?” diye sordular. Biz de şunu çok sa-
mimi bir şekilde söyledik: Elinde silahõ
tutan PKK’dir. Bir sürecin başlatõlmasõ
isteniyorsa, PKK’nin ikna edilmesi gere-
kir. Ama geldiğimiz noktada PKK zaten
Kürtleri tatmin edecek formüller ortaya
çõktõğõ zaman, silahlarõ tamamen göm-
meye, susturmaya hazõr olduklarõnõ söy-
lüyor. Burada önemli olan bu sürecin
doğru değerlendirilmesidir. Yoksa eski
tartõşmalarõ yeniden alevlendirmeye,
“yok işte PKK’ye ne kadar yakınsınız,
uzaksınız” gibi bir mantõğõn, sorunun
çözümüne bir katkõ sağlayacağõna inan-
mõyorum. O yemekte şunu da söyledim:
Bugün Türkiye’de 61 parti var, 60’õ
PKK’yi eleştiriyor, terörist ilan ediyor.
Peki bunun çözüme bir katkõsõ oluyor
mu? Burada önemli olan etkileyici ola-
bilmektir. Şimdi biz burada hem
PKK’yi, hem devleti etkileyerek, ortak
aklõn oluşmasõna katkõ sağlamak istiyo-
ruz. Bunu söylediğimizde onlar da buna
“evet” diyor. Tabii ki biz bir “köprü”
olmak istiyoruz. Aynõ zamanda da tara-
fõz. Kürt sorununun çözümünü isteyen
tarafõz. Yani Türkiye mahallesini düşü-
nürken, Kürt mahallesini de düşünmek
zorundayõm açõkçasõ.
- DEP’in “Kürtçe yemin” kriziyle parlamen-
to zeminini iyi kullanamadığı eleştirileri, hat-
ta özeleştiriler oldu... DTP olarak bu sefer fır-
satı iyi değerlendirdiğinizi düşünüyor musunuz?
- Yani biz parlamento zeminini iyi değerlendir-
diğimize inanõyoruz. Tabii olanaklar ölçüsünde bu-
nu yapõyoruz. Geldiğimiz günden bu yana diyalog
kapõsõnõ açmak için çaba gösteriyoruz. En uçtaki
MHP’ye bile, bizden önce oturduklarõ için gittik eli-
mizi uzattõk. Ama bizden sonra gelenler elimizi sõk-
madõ. Belli bir usul vardõr, yeni gelen gider otura-
na merhaba der. Ama ötekileştiren bir mantõkla kar-
şõ karşõya kaldõk. Sanki bize selam verdikleri za-
man seçmenin oyunu kaybedecek gibi bir anlayõşla
bize yaklaşõldõ. Yani biz mahalle baskõsõndan ken-
dimizi kurtardõk ama diğer siyasiler kurtaramadõ,
bunun etkisinde kaldõ. Diyaloğu oluşturma şansõ-
na sahip olamadõk. Ama hâlâ bunun için õsrarõmõ-
zõ sürdürüyoruz. Rolümüzü oynamaya devam
edeceğiz. Ama inanõyorum ki bir gün “keşke da-
ha önce bu süreç başlasaydı da bu ölümler ol-
masaydı” gibi bir süreç de önümüze gelecektir.
‘Yanlışımız varsa eleştirsinler’
- Başbakan randevu vermiyor ama Kültür Ba-
kanı, parti örgütünüzü ziyaret ediyor, bu çeliş-
kili yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Tabii bunu çelişki olarak görmemek lazõm. Ama
o arkadaşlarõmõz bu akan kanõn durmasõ konusun-
da önemli bir duyarlõlõk göstermişlerdir. Hem
Cevdet Yılmaz, hem Ertuğrul Günay, hatta
Cumhurbaşkanõ’nõn hassasiyetini de önemsiyoruz
ve iyi niyetini de gözlüyoruz. Bunlar önemli bir tar-
tõşma dönemi, formüllerin arandõğõ bir dönem. Bi-
zim randevumuzu geri almamõz tüm bunlarõn
önünü kapatmõyor. Tam tersi tartõşmalarõn içeriğinin
zenginleşmesi için kapõ aralanõyor. Ben gerçekten
AKP grubunun bu sürece müdahil olmasõ gerekti-
ğine inanõyorum. Hele hele bölgeden gelen Kürt
milletvekili arkadaşõmõzõn sorumluluk almasõ ge-
rektiğine inanõyorum. Hatta eksiklerimiz, yanlõşõ-
mõz varsa eleştirsinler. Ama yeter ki kendilerini or-
taya koysunlar, çözüme katkõ sunacak rol oynasõnlar.
‘Sorun çözülsün işsiz olmaya hazırız’
Samimi, dürüst, Kürt halkõnõn taleplerini karşõ-
layacak bir tavrõ ortaya koyarlarsa, biz onlarõ des-
teklemeye hazõrõz. Yani dün bir büyükelçi, “Sorun
çözülürse işinizi kaybetmez misiniz” diye sordu.
Biz dedik ki: “Bu sorun çözülsün işsiz olmaya ha-
zırız...” Tek amacõmõz normalleşme, burada ya-
şayan Kürt yurttaşlarõmõzõn özgürleşmesi ve Tür-
kiye’nin bütünlüğüne zarar vermeyen, tam tersi da-
ha demokratik ve saygõn olmasõnõ beraberinde ge-
tiren bu taleplerin yerine getirilmesidir.
- DTP içinde bir de “şahin-güvercin”
tartışması yaşandı. En son Diyarbakır’da bir
toplantıda, bir partili yardımcınız Emine
Ayna’ya, “Sizi dinleyince umutsuzluğa
kapõlõyorum, Müslüm Gürses dinlemiş gibi
oluyorum, hep çok sert ve radikalsiniz, iyi ki
Ahmet Türk var” dedi. Bu üslup farkı parti
içinde bir denge unsuru mu?
- Biz bir misyon partisiyiz. Bizi bir araya
getiren Kürt sorununun çözümüne katkõ sunmaya
yönelik yaklaşõmõmõzdõr. Ben şahin-güvercin
olayõ görmüyorum. Ama siyaset çok naziktir.
Bazen bir cümleyi kullanõrsõnõz hak etmediğiniz
halde şahin olursunuz, bazen bir cümleyi
kullanõrsõnõz güvercin olursunuz. Ama özünde
arzunuz, görmek istediğiniz durum, fotoğraf
aynõdõr. Aynõ fotoğrafõn ortaya çõkmasõ için çaba
gösteriyoruz. Ama o fotoğraf ortaya çõkarken, o
fotoğrafõn çizgilerini belirlerken üslup farkõ
olabiliyor. Yani yüzdeki gölgeyi, burundaki
gölgeyi birisi böyle düşünür, başka arkadaş böyle
düşünür. Temelde bir düşünce farkõmõz yok.
‘Şahin-Güvercin’ tartışması
‘Biz kendimizi mahalle
baskõsõndan kurtardõk’
‘Asker
silah
bõraksõn
demedik’
- Siz bir süre önce PKK’nin
eylemsizlik kararı aldığını ve
bunun “fõrsata çevrilmesi” ge-
rektiğini söylediniz. Ama tam
da o süreçte şehit haberleri
geldi, hatta siz de başsağlığı
mesajı yayımladınız. Şimdi bir
yandan PKK eylemlerini sür-
dürürken, bu sürecin “fõrsata”
çevrilmesi ne kadar gerçekçi?
- Yani 29 Mart seçimlerinden
sonra eylemlerin hiç olmadõğõ
dönemde, birdenbire operasyon-
lar başladõ. Şimdi siz dağõn ba-
şõnda operasyon yaparsanõz, bi-
rileri de refleksini ortaya koyar.
Burada karşõlõklõ olarak barõşçõ
sürecin gelişmesi için hassasiyet
göstermezseniz zaten anlamõ ol-
maz. Bir de diğer taraftan baka-
lõm. Cumhurbaşkanõ, “Kürt
meselesi önemli mesele, çözül-
meli” diyor. Öte yandan Genel-
kurmay Başkanõ, “Bir tek kişi
kalmayana kadar temizleyece-
ğiz” diyorsa, bunu da siz yo-
rumlamalõsõnõz.
‘Hassasiyet iki yönlü olur’
Hassasiyet iki yönlü olur. El-
bette ki hiçbir askerin burnunun
kanamasõnõ istemeyiz. Türki-
ye’nin barõşa ihtiyacõ varsa, so-
rumluluk alan insanlarõn gerek-
li hassasiyeti göstermesi lazõm.
Bakõn benim mesajõm da şu:
Herkes hassasiyet göstermeli,
eller tetikten çekilmeli demiş-
tim. Ama şimdi “Hayır efen-
dim bildiğim gibi yaparım”
derseniz, o zaman suçlamaya
hakkõnõz yok. 9 asker öldürüldü
diye yakõnmaya hakkõnõz yok.
Biz ne söyledik? Bir fõrsat orta-
mõ, barõşçõl süreç var, silahlar
susmalõ dedik. Ama Başbakan
ya da birileri çõkõp, “Devlet na-
sıl silah bırakır, asker nasıl
silah bırakır” diyor. Biz böyle
bir şey söylemedik ki, böyle bir
şey söylemek için de “aptal”
olmamõz lazõm. Yani devletin
de askerin de, polisin de, silah
bõrakamayacağõnõ bilmiyor mu-
yuz? Bunun sürece katkõsõ yok.
Zaten bunlar yaşandõğõ için
hassasiyet gösteriyoruz, çõrpõnõ-
yoruz, bir provokasyon olmasõn
diye uğraşõyoruz.
‘CHP doğru rotayõ seçmeli’
- Bir de hakkınızda açılan davalar ne-
deniyle “zorla ifade” krizi çıktı. TBMM
Başkanı, “DTP’liler sessizce gidip ifade
verseler sorun çözülür” diyor. Sizin bundan
sonraki tutumunuz ne olacak?
- Ben de şunu sorayõm? 1960’lardan sonra,
çok partili sisteme geçildikten sonra, suçüstü
halleri dõşõnda, bugüne kadar böyle bir uygu-
lamayla karşõlaşmõş mõydõk? Hayõr. 1994 yõ-
lõnda dokunulmazlõklar kaldõrõldõğõ zaman
da, daha önce de bu konuda hakkõmõzda açõ-
lan davalar vardõ ama böyle bir şey gündeme
gelmedi. O zaman da anayasanõn 14. madde-
si vardõ, 83. madde vardõ. Bunu doğru yo-
rumlamak gerekir. Bakõn 14. madde devletin
bölünmez bütünlüğüne yönelik fiili eylem-
lerden dolayõ diyor. Ama biz bugüne kadar
devletin bölünmez bütünlüğünü hiç tartõşma-
dõk ki. Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm
istedik. Bizim eylemlerimizin hiçbirisi 14.
maddeye girmiyor. Ama sadece bizimle ilgi-
li böyle bir şey oluyor. Yani Türkiye’de hu-
kuku zorlarsanõz her yere çekersiniz. Vicda-
na göre mi, hukuka göre mi hareket edece-
ğiz; yoksa bizi ötekileştiren hukuk mantõğõna
göre mi değerlendireceğiz. Böyle düşünü-
yorlarsa, buyursunlar, sayõ var, dokunulmaz-
lõklarõmõzõ kaldõrsõnlar. Bizi göndersinler bu-
radan, cezaevine mi gönderirler, ne yaparlar-
sa yapsõnlar. Bahane aramaya gerek yok, ço-
ğunluklarõ var, dokunulmazlõğõmõzõ kaldõrõr-
lar, ne isterlerse yapabilirler, bizim buna iti-
raz hakkõmõz da, gücümüz de yok...
‘CHP, demokratik değişimin
öncülüğünü yapacak bir parti’
- Geçmiş’te SHP’de siyaset yapmış bir
politikacı olmanıza rağmen, CHP’ye en
ağır eleştiriler sizden geldi. Son dönemde
ise karşılıklı bir yumuşama, “açõlõm” ha-
vası dikkat çekiyor. Acaba siz mi değişti-
niz? CHP mi değişti?
- Bakõn ben MHP’ye bugüne kadar ağõr
eleştirilerde bulunmadõm. Çünkü MHP’yi ta-
nõyorum, ne düşündüğünü biliyorum. Ama
CHP Türkiye’nin en köklü partisi. Sosyal
demokrat olduğunu söyleyen, halkõn beklen-
tileri olan bir parti. CHP Türkiye’de çok
önemli, demokratik değişimin öncülüğünü
yapacak bir partidir, yani özü itibarõyla böy-
ledir. Şimdi tartõşmalõ bir süreç yaşõyoruz,
bir barõşçõl sürecin gelişmesi için çabalõyo-
ruz. Bu beklentileri yerine getirmediği za-
man öfkeyle üzerine gidiyorum. Bu insanõn
doğasõnda olan bir şeydir. Ben samimiyetim-
le söylüyorum, ancak CHP destek verdiği
zaman iktidar bu konuda adõm atabilir.
CHP’ye karşõ çõktõğõ bu hassas süreçte ikti-
darõn fazla adõm atma şansõ yok. Beklentile-
rimizin olduğu böyle bir süreçte, CHP’nin o
işlevini yerine getirmemesi aslõnda halkta
müthiş bir tepki oluşturuyor.
‘MHP’nin altında oy alıyor’
Bakõnõz bugün bölgede MHP’nin altõnda
oy alõyor. Çünkü beklentisi karşõlanmayõnca,
insanlar en fazla beklediğinde karşõlõğõnõ
görmeyince öfke duyuyor. Tabii CHP’nin
son dönemde umut veren, demokrasiyi savu-
nan, sorunun çözümüne katkõ sağlayacak bir
noktaya gelmesini önemsiyoruz, dikkatle de
izliyoruz. CHP bu ülkede barõşõn gelişmesi-
ne önemli katkõlar sunabilir. Belki rolü ve
misyonu bizden daha etkilidir, daha fazladõr,
belki bizim herkesi etkileme şansõmõz olma-
yabilir ama CHP doğru bir rotada siyaset gö-
türürse, Kürt yurttaşõnõn sorunlarõnõ çözmeye
yönelik, onun haklarõnõn güvence altõna alõn-
masõ konusunda öncülük yaparsa Türki-
ye’nin değişmesine büyük katkõ olur.
TÜRK KALP VAKFI
Emekli Sandığı, SSK, Bağkur,
Kamu Çalışanları
Hastalarının Hizmetinde
19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL
Tel: (212) 212 07 07 (pbx)
http://www.tkv.org.tr
DTP Genel Başkanõ Ahmet Türk, çözümün PKK’yi ve devleti etkilemekten geçtiğini söyledi
(FOTOĞRAFLAR: NECATİ SAVAŞ)