26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Ulusal Davalar ve Hukuk HEYBELİADA Ruhban Okulu hafta başında İs- tanbul Barosu’nca düzenlenen bir toplantının konusuydu. Yalın bir hukuk konusu olduğu için. Yıllardır içte ve dışta koparılan şamataya göre, Türkiye aklına estiği için ya da İslam yobazlığıy- la papaz okulunu kapatıvermiştir. Oysa, gerçek- lik bunun tam tersi: Okulu Türk devleti kapatma- dı; Fener Patrikhanesi Türk devletinin yüksek öğre- tim düzenine uymak istemediği için okulu kapatma yolunu seçti. Patrikhane, dünyada sürdürdüğü “Ortodoks- luğun evrensel merkezi” olma anlamındaki “ekü- meniklik” iddiasını Türkiye’de de sürdürerek ulu- sal hukuk sisteminin dışında bir statüye sahip ol- mak ve Ruhban Okulu’nun da böyle bir özel sta- tüyle yeniden açılmasını sağlamak peşindedir. Oy- sa, Lozan’da tarafların vardıkları zımni uzlaşma ge- reği, Ankara hükümetinin ısrarına karşın Patrik- hane’nin Türkiye’de kalabilmesi ancak herhangi bir ayrıcalığının olmayışı koşuluna bağlandı. Do- layısıyla okul, özel statüyle değil ancak anayasanın ve Anayasa Mahkemesi’nin din öğretimi ve yük- sek öğretim düzeni için getirdiği genel kurallara uymak koşuluyla açılabilir. Demek ki, Patrikhane’ye ve Ruhban Okulu’na ilişkin dış baskılara, siyasal manevralarla değil, sağ- lam hukuk kanıtlarıyla direnilmelidir. Hiçbir dev- let başkalarının hoşuna gitmek uğruna kendi hukuk sistemini çiğneyemez. Ama, dış baskılara hukukla karşı koymanın iki koşulu var. Birincisi, hukuk sisteminin evrensel ölçütlere uy- gun ve kendi içinde tutarlı olmasıdır. Bu açıdan, Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir komplekse kapılması gerekmez. Her ülkede olduğu gibi bu- rada da devletin hukuk sistemi ulusal tarihin olay- larından ve gereklerinden etkilenmiştir. Patrikhane ve Ruhban Okulu konuları tartışılırken Türk hu- kukuna konmuş kurallarda genellikle kabul edi- len ulus-devlet anlayışına ve hukukun genel il- kelerine aykırı yönler bulunduğu söylenemez. İkinci koşul çok daha önemli. Herhangi bir da- vayı hukuk temelinde savunmak, o savunmayı ya- panların hukuk karşısındaki tutumlarıyla yakından ilgilidir. Savunulan kurallar ya da ilkeler ne denli sağlam, doğru ve geçerli olursa olsun, savunan tarafın genel tutumunda hukuka saygı açısından zayıflıklar ve hele özensizlikler varsa, savunma- ların inandırıcılığı ister istemez azalacaktır. Çoğu eninde sonunda hukuk temelinde çö- zümler gerektiren dış sorunlarda Türkiye’yi sa- vunanların galiba elini zayıflatan başlıca etken, hu- kuk devleti ilkelerine saygı bakımından ulusal sah- nede zaman zaman pek parlak olmayan durum- ların yaşanmış ve yaşanmakta olmasıdır. O durumları yaratanlar, yaptıklarının dıştaki ulusal davalar üzerindeki bu dolaylı ama çok olum- suz etkisini hiç düşünmezler, bilmezler ve huku- ka hoyratlık etmeyi sürdürürler. PENCERE TSK ve Halk... Öyle görünüyor ki TSK (Türk Silahlı Kuvvetle- ri) içerden ve dışardan bir kuşatma ve saldırı çem- berine alınmıştır... Çemberi hangi güçler oluşturuyor?.. “Doğal düşmanları” bir yana bırakıp içimizde- kileri saymaya başlayalım: ? AKP patronları.. ? AKP medyası.. ? PKK’liler.. ? DTP’liler.. ? İslamcılar.. ? Ergenekon tertipçileri.. ? AKP’ye biat etmiş neoliberaller.. ? Geçmiş askeri darbelerde canı yanmış ay- dınlar.. Listeyi daha zenginleştirebiliriz; Kuzey Irak’ta Türk askerinin başına çuval geçiren güçlerden söz açabiliriz... Ama gereği yok... Gerçek şu ki asker kendi yurdunda laiklik şia- rına ve Atatürkçülüğe bağlı olduğu için zor du- rumda... En başta iktidar partisi laik ve Atatürkçü bir Or- du’dan kesinlikle hoşlanmıyor... Balbay’ın dizisini okuyor musunuz?.. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Baş- bakan RTE’ye TSK’deki “rahatsızlık”tan söz açı- yor... Peki, bugün durum nedir?.. Bilen var mı?.. Ergenekon tertibi doğrudan Ordu’ya yönelik bir kurgu olarak çoğu kişiyi rahatsız etmişti... Ergenekon’dan hiçbir şey çıkmayacağı anla- şıldı... Üstelik bugünün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Ordu’nun hiçbir darbeye dönük dur- madığı yolunda açıkça güvence verdi... Vay sen misin bunu söyleyen?.. Hemen bir sahte belge oyunu tezgâhlandı... Dediler ki: - Efendi, sen darbeye karşı açıkça teminat ve- riyorsun, ama bak bu Ordu tekin değildir, senin altında darbe hazırlanıyor... Oyun müthiş... AKP, AKP medyası, PKK’liler, DTP’liler, İs- lamcılar, Ergenekon tertipçileri, neoliberaller, geç- miş darbelerin anılarını unutmayan aydınlar... Tümü de TSK’ye saldırıyorlar... TSK’ye düşmanlığı demokrasi sayan safdiller bile var... Peki, bu TSK nasıl ayakta duruyor?.. Ordusuna düşman bir iktidarın egemenleştiği bir toplumda Ordu’ya güç veren ne?.. Soruya yanıt şehit cenazelerinde veriliyor... Bu ülkede halk şehit cenazelerinde askerle bü- tünleşiyor... Ve askere giden oğullarını halk davul zurnay- la uğurluyor... Türkiye Cumhuriyeti’nin mayası işte bu bü- tünlükte tutuyor, pekişiyor... Günümüzde TSK’ye düşmanlık doğrudan Tür- kiye Cumhuriyeti’ne düşmanlıkla özdeştir... F tipi polis.. F tipi politikacı.. F tipi savcı.. F tipi gazeteci.. Yalnız TSK’ye değil, doğrudan Atatürk Cum- huriyetine düşmanlığı benliğinde taşıyor... F tipi dinci, Amerika’nın Pensilvanya’sında karargâhını kurmuş, TSK’yi eline geçirmek için bin bir oyun tezgâhlıyor... F tipi dinci, mübarek İslama çok uzaktadır; Pa- pa’nın Hıristiyanlığından ilham alır... Ergenekon marifetiyle de başarı kazanamaya- cak... F tipi Ordu düşmanlığı, asker husumeti, TSK’ye karşı nefretinin pisliğinde boğulup gidecek... B azõ insanlar ekonomi, sanat, as- tronomi ve akla gelebilecek birçok konu ile hiç ilgilenmeden ya- şamlarõnõ sürdürebilirler ama sağ- lõk ister istemez her kişinin ha- yatõnõn her bölümünün önemli ve akõlda tu- tulmasõ gereken bir parçasõ olmaktadõr. Kişi- sel ve toplumsal zeminde bu kadar önemli bir konunun siyasetçilerin gündeminde olmama- sõ da elbette düşünülemez. Ayrõca sağlõk sek- törünün dünyada enerji ve silah sektöründen sonra üçüncü büyük sektör olmasõ, konunun ekonomik yönden de önemini ortaya koy- maktadõr. Bu toplumsal ve ekonomik yönden önemli sektörün yönetimi, ülkelerin kendi yönetimlerine bõrakõlmayacak kadar önemli ol- duğundan uluslararasõ dev şirketler ve IMF ile Dünya Bankasõ gibi parayõ kontrol eden ku- ruluşlar ülkelerin sağlõk politikalarõnõ etkile- meye çalõşmaktadõrlar. Özelleştirmenin önü açılıyor Halen ülkemizde Sağlõkta Dönüşüm olarak adlandõrõlan sistem de hazõrlanarak AKP hü- kümetinin önüne konulmuş ve uygulanmasõ is- tenmiştir. Sağlõğõn özelleştirilmesi anlamõna ge- len bu uygulamada tüm sağlõk hizmetlerinin ödenen primlerle oluşacak Genel Sağlõk Si- gortasõ havuzundan karşõlanmasõ planlan- maktadõr. Elbette bu hizmetin, sadece primi- ni ödeyebilenlere havuzdaki paranõn yettiği oranda verileceği açõktõr. Devlet sağlõğa hiç para ayõrmayacağõ gibi ya- salaşmayõ bekleyen “Kamu Hastane Birlik- leri Yasası” ile devlet hastanelerinin de özel- leştirilmesinin önü açõlmaktadõr. Bu dönüşüm tamamlandõğõnda sağlõğa erişimin zorlaşaca- ğõ gerçeği yanõnda toplumda herkes sağlõk için cebinden daha fazla para ödeyecektir. AKP bu sistemi yerleştirmeye çalõşõrken politik olarak popülist uygulamalar ve yanõltõcõ bilgilerle top- lumun önemli bir kesimini etkilemeyi başar- mõş ve seçimdeki başarõsõna sağlõktaki uygu- lamalarõn önemli bir katkõsõnõn olduğu da sõklõkla vurgulanmõştõr. Bu popülist uygulamalardan birincisi ve bel- ki de en önemlisi, sigortalõ her bireyin ilaçla- rõnõ istediği eczaneden alabilmesidir. Uzun kuy- ruklarda bekleyen insanlar için elbette büyük bir kolaylõk yaratõlmõş ve ilaca erişim kolay- laştõrõlmõştõr. Ama bu uygulama ve koruyucu değil, tedavi edici hekimliğin öne çõkarõlma- sõ ile ilaç harcamalarõmõz tüm sağlõk harca- malarõnõn yüzde 42’sine ulaşmõştõr. Düzgün sağlõk sistemlerinde bu oranõn yüzde 15-20 ara- sõnda olmasõna çalõşõlmaktadõr. Ayrõca tüm ilaç sektörümüz uluslararasõ sermayenin elindedir. Herkesin özel hastaneler ve üniversite has- taneleri de dahil olmak üzere istediği hastaneye gidebilmesi de vatandaşlarõn hoşuna giden bir uygulama olmuştur. Ancak bu uygulama üni- versite ve Sağlõk Bakanlõğõ Eğitim ve Araştõrma hastanelerini, üçüncü basamak hastaneler ola- rak en karõşõk hasta ve hastalõklara bakma özel- liğini yok ederek rutin sağlõk hizmeti veren ku- ruluşlar konumuna sokmuştur. Tedavi edici he- kimliği ön plana çõkaran bu uygulama sağlõk harcamalarõmõzõ 2004 yõlõndan 2008 yõlõna ka- dar iki mislinden daha fazla arttõrarak altõndan zor kalkõlacak bir miktara ulaştõrmõştõr. Birinci basamak sağlõk hizmetlerini özel- leştiren aile hekimliği sistemini tanõtõrken Sağlõk Bakanõmõz, “Herkesin bir aile heki- mi olacak ve size evde ve ofiste 24 saat hiz- met verecek, bir telefonla ulaşabileceksiniz” demişti. Bu uygulamayõ kim istemez. Ancak bir aile hekimine üç bin kişinin bağlõ olacağõ- nõ ve yemeyen, uyumayan, yorulmayan süper hekimlerin nereden bulunacağõnõ sayõn bakan belirtmemektedir. Genel Sağlõk Sigortasõ ta- nõtõlõrken herkesin sigortalõ olacağõ ve sağlõk hizmetini bu şekilde alacağõ belirtilmekte an- cak cümlenin arkasõna “primlerinizi öderse- niz ve paranın yettiği kadar” bilgileri ek- lenmemektedir. Altyapıları yok YÖK tarafõndan uygulamaya konulmaya ça- lõşõlan ve Danõştay tarafõndan yürütmesi dur- durulan yerleşik tõp fakültelerinden, hiçbir alt- yapõsõ olmadan kurulan tõp fakültelerine öğ- retim üyelerini rotasyona gönderme fikri ta- nõtõlõrken hocalarõn 6 ay içinde bu fakülteler- de eğitim ve sağlõk hizmetini çözeceği çekin- meden söylenebilmiştir. Bu arada yetkililer ne- den 70 tõp fakültesi ile Avrupa’da en fazla tõp fakültesine sahip olan ülke olduğumuzu açõk- lamamakta ve yeni kurulan bunca tõp fakülte- sinin hiç altyapõsõ ve öğretim üyesi olmadan öğrenci alarak hekim yetiştirmeye başlamasõ ile nasõl hekimler yetişeceği konusunda açõk- layõcõ bilgiler vermemektedirler. 2006 yõlõnda Türkiye’de tõp fakültelerine 4 bin 500 öğren- ci alõnõrken bu sayõ 2009’da 7 bin 500 olmuş ve 2013’te 13 bin 500 rakamõna ulaşõlmasõ he- deflenmektedir. Halen mevcut sayõ ile eğitim sorunlarõ yaşanmakta iken sayõ iki misline çõk- tõğõnda eğitimin ve mezun olan hekimlerin ye- terliliği elbette tartõşmalõ olacaktõr. Yapõlan uy- gulama kalitesiz bir hekim enflasyonu yarat- maktan öteye gitmeyecektir. Sağlõk sorunlarõnõn hekim sayõsõnõ arttõrarak çözülemeyeceği ger- çeğini Sağlõk Bakanlõğõ ve YÖK anlamalõdõr. Araştırma yapanı cezalandırıyor Tam gün yasasõ da toplumun kulağõna hoş gelmektedir. Hocalarõn bütün gün hastanede oturarak hastalara bakacağõ fikri toplumu he- yecanlandõrmaktadõr ama bu işi yapacak “ho- caların” kaç tane olduğu, ne zorluklarla ye- tiştiği ve o pozisyona ulaşmak için nasõl bir süz- geçten geçtiği unutulmaktadõr. Yasa üniversitelere de performans sistemi- ni, yani parça başõ işe karşõ para sistemini ge- tirmekte ve hocalardan eğer para kazanmak is- tiyorlarsa, bütün gün hasta bakmasõ ve ameli- yat yapmasõ istenmektedir. Bu arada tõp fa- kültelerinin esas görevlerinin eğitim ve araş- tõrma olduğu, hizmetin en sonda geldiği unu- tulmuş gözükmektedir. Tam gün yasasõ bu ha- li ile eğitim ve araştõrma yapanõ cezalandõr- makta ve tõp fakültelerini artan öğrenci yükü ile birlikte saygõn bir eğitim kurumu olma özel- liğinden tümüyle uzaklaştõrmaktadõr. Sağlõktaki popülist uygulamalar kõsa dö- nemde halkõn hoşuna gidip oy olarak siyaset- çilere geri dönebilir. Ancak siyasi iktidarlar sağ- lõğõ bir insan hakkõ olacak şekilde planlamak ve uygulamakla yükümlüdürler. Halen ülke- mizde sistemsizlik hüküm sürmekte ve sağlõ- ğa ulaşõm gittikçe zorlaşmaktadõr. En kötü sis- tem bile sistemsizlikten iyidir. ABD ve birçok ülkenin başarõsõzlõğõnõ gö- rerek geri dönmeye çalõştõğõ bir sistemi Tür- kiye’ye yerleştirme çabasõ daha iyi bir sağlõk sistemine ulaşamayacağõmõz anlamõna gel- mektedir. Gözü kara bir şekilde hekim sayõsõnõ arttõr- ma çabasõ ise bu sistemi uygulayacak hekim kalitesini bozacağõndan, 10 yõl sonra sorunla- rõn içinden çõkõlamayacağõ bir sağlõk sistemi ile karşõ karşõya kalmamõz kaçõnõlmazdõr. Popü- list uygulamalardan ve söylemlerden vazge- çilerek ülkemiz gerçeklerine uygun bir sağlõk sistemi oluşturmak üzere ilgili tüm taraflar, bir- likte, uzun vadeli bir sağlõk politikasõ oluştu- rulmalõdõr. Popülizm ve Sağlõk... Prof. Dr. A. Özdemir AKTAN İstanbul Tabip Odasõ Başkanõ Sağlõktaki popülist uygulamalar kõsa dönemde halkõn hoşuna gidip oy olarak siyasetçilere geri dönebilir. Ancak siyasi iktidarlar sağlõğõ bir insan hakkõ olacak şekilde planlamak ve uygulamakla yükümlüdürler. Kolektif Vicdanõn Sesini Dinleyelim M ayõn temizleme yasasõ itirazlara rağmen onay- landõ. Ancak CHP, ipta- li için yasayõ Anayasa Mahkeme- si’ne taşõyor. Yasaya göre Türkiye- Suriye sõnõrõndaki mayõnlarõn te- mizlenme işi önce Savunma Ba- kanlõğõ, olmazsa Maliye Bakanlõ- ğõ’nõn hizmet alõmõyla, o da olma- dõ, yap-işlet-devret modeliyle top- rak kullanõmõ karşõlõğõnda temiz- letilecek. Dolayõsõyla 3’üncü şõkla ilgili endişeler hâlâ devam ediyor. Olur da AKP önceki gibi yap-iş- let-devret modeli ve İsrailli bir fir- ma üzerinde õsrar ederse, bu işte mayõn ve tarõmõn da ötesinde örtü- lü başka planlarõn olma ihtimali ağõrlõk kazanacak ki; bu hiçbir si- yasi parti ve vatan evladõnõn üstle- nemeyeceği kadar büyük bir vebal olacaktõr. Şayet böyle bir olasõlõk gerçek- leşir de Suriye sõnõrõndaki 510 km. uzunluğundaki 3 milyon hektarlõk toprak mayõn temizleme karşõlõ- ğõnda tarõm için 49 yõl İsrailli ya da ABD’li bir firmaya devredilirse akla şu olasõlõklar gelecektir: Me- sela, bu alan bölgede merkez ülke olma çabasõndaki Türkiye ile Or- tadoğu arasõnda bir tampon bölge olarak mõ planlanõyor! Liman ihti- yacõ olan K.Irak Kürtleri için, ABD-İsrail kontrolünde Kuzey Irak’tan Akdeniz’e bir koridor mu oluşturulmak isteniyor!. Aynõ zamanda Hizbullah’a lo- jistik destek veren, İran’la Şii hilali ittifakõna göz kõrpan Suriye kuşa- tõlmak mõ isteniyor!.. Peki böyle bir durumda Türkiye’nin K.Irak, Irak, Suriye ve tüm Ortadoğu ülkeleri üzerinde bir etkisi kalõr mõ?.. Elbette kalmaz. Ancak daha vahimi tüm bölgenin barõş ve güvenliği de teh- likeye girer. Türkiye’nin Suriye sõnõrõ petrol, maden, tarõm, su kaynaklarõ açõ- sõndan zengin olmakla kalmayõp, İs- rail’in de öteden beri peşinde ol- duğu Arz-õ Mev’ud, Vaat Edilen Topraklarõn bir parçasõ. Herhalde koskoca Türkiye Cum- huriyeti hükümeti, her ne kadar BOP’un eşbaşkanlõğõnõ yapsa da, İs- rail’i bu topraklara kendi eliyle bir adõm daha yaklaştõrõp, yarõm asõrlõk sõnõrlarõna yerleştirmenin; gü- venliğini mozaik Ortadoğu’yu bi- leşenlerine ayõrmakta, parçala- makta gören İsrail’in siyonist pla- nõna hizmet etmek olacağõnõ, Tür- kiye dahil tüm Ortadoğu için yeni bir Gazze, sorunlar yumağõ oluş- turacağõnõ öngörmüyor olamaz. O halde uygulanmasõ durumunda Türkiye’ye ateşten gömlek giy- direcek olan 3’üncü şõkkõn yasada işi ne!.. Elbette kimse mayõnlarõn temiz- lenmesine ve yabancõlara karşõ de- ğil. Ancak Türkiye Cumhuriye- ti’nin sõnõrlarõ da hiçbir yabancõ şir- kete ve devlete emanet edilemez. Hatta fõrsatõnõ bulduğunda emane- ti yabancõ ortağõna devredecek yer- li şirketlere bile. Unutmayalõm ki bu vatanõn sõ- nõrlarõ şehitlerimizin kanlarõyla çi- zilmiştir ve hâlâ onlarõn can ve kan- larõyla korunmaktadõr. Ayrõca 50 yõlda küresel õsõnmanõn artmasõyla dünyada susuzluk, kõtlõk, açlõk hat- ta Ortadoğu’da su savaşlarõnõn ya- şanabileceğini öngörerek toprağõ- mõzõ yabancõya devretmeyelim. Mayõnlarõ gereken teçhizatõ temin ederek kendimiz temizleyelim. Toprağõ da köylü ve şehit aileleri- ne paylaştõralõm. Ziraat fakültele- rinin de işbirliğiyle organik tarõmõ kendimiz yapalõm. Dileriz toplumun kolektif vic- danını sızlatan bu yasa bir an ön- ce iptal olur. Aynur MELETLİ mumtazsoysal@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear