28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B T opuz’un Paris yõllarõ ve Nâzõm ile ilk ta- nõşmasõnõn hikâyesi ise şöyle: “Paris’te çalışmaya dediğim gibi 1959’da baş- ladım. Nâzım gelip gidiyordu za- man zaman ama benim hiç haberim olmu- yordu. Onun arkadaşı Abidin Dino’dur. On- dan yaklaşık 10 yaş büyük Nâzım, ama Abi- din çok sevdiği bir arkadaşıydı. Abidin bana ‘Nâzõm geldi gitti. Ahh! O kadar meşguldü ki, seni tanõştõrmak isterdim ama bir türlü fõrsat ol- madõ. Bir dahaki sefere artõk’ diyor. Bir daha- ki seferi ben sık sık soruyorum tabii ki, ha- tırlatıyorum Abidin’e. Günün birinde Abidin ‘Nâzõm geldi, yarõn buluşacağõz. Ona senden bah- settim. Seni de tanõmak istiyor, beraber olalõm diyor. Paris’te St. Germain’de pres metrosu var- dõr. Onun arkasõnda Jacob Sokağõ’nda bir otel- de kalacak, saat 2’de buraya gel’ diyor. Saate bakıyorum, kalkıp gidiyorum. Ben heye- canla bekliyorum. Bir de bakıyorum ki, Nâ- zım çakı gibi bir adam. Uzun boylu, yakışıklı, çok temiz giyinmiş. Ve ben çok duygulanı- yorum tabii ki, İstanbul’dan bahsediyoruz. Bana dostlarını soruyor, ben de ona kendi iz- lenimlerimi anlatıyorum. UNESCO’da ça- lıştığımı söyleyince, Nâzım, ‘UNESCO’yu görmek isterim’ diyor. ‘Yarõn gelin’ diyorum, Nâzım ‘hay hay’ diyor. Abidin izin veriyor Nâ- zım’ın oraya buraya gitmesine, onun heye- canlanmasından korkuyor Abidin. Kalp sı- kıntıları var, merdiven çıkmaması lazım, yorulmaması lazım, içki içmemesi lazım. Onun için böyle Abidin’in denetimi altında oluyor geldiği zaman. Buluşmalarımız arttı Abidin ‘Git tabii ki’ diyor. Ben de ertesi gün bekliyorum, UNESCO büyük merkezde re- sepsiyona arkadaşımın geleceğini haber ve- riyorum. Kapıdan telefon ediyorlar ‘Arka- daşõnõz Nâzõm geldi’ diyorlar. O zamanlar 4. katta çalışıyorum, hemen aşağı iniyorum. Ben inene kadar bir bakıyorum kızlar Nâzım’ın etrafını sarmışlar imza alıyorlar. Biliyor herkes Nâzım’ı, o bir efsane bilmeyen yok. Ve Nâzım da çok mutlu oluyor kendisiyle ko- nuşulup da resim çektirilince, kitap imza- latmaya kalkanlar olunca. Ondan sonra alıp odama götürüyorum onu, konuşuyoruz, UNESCO’yu gezdiriyorum. Orada bildiği tüm insanların tabloları var, resimleri var. Onları görmekten çok zevk alıyor. Bu tanış- madan sonra Nâzım ile her gelişinden sonra sık sık buluşmaya başlıyoruz. S Ü R E C E K Y aşamõnõ sürgünler, cezaevleri, yasaklar, sansürlerle geçirip çok sevdiği Anadolu’ya Rusya’da veda eden büyük ustayõ, ölümünün 46. yõlõnda gazeteci yazar Hõfzõ Topuz’un tanõklõğõyla anõyoruz. Çocukluğunda gõyaben tanõyarak hayran olduğu Nâzõm Hikmet ile tanõşarak yaşamõnõn bir bölümüne tanõklõk eden Topuz, bugüne değin gün yüzüne çõkmayan anõlar ve ayrõntõlarõ aktardõ. Topuz, Paris’te tanõştõğõ Nâzõm Hikmet’in dünyanõn bir çok ülkesinde nasõl hayranlarõ bulunduğuna da tanõklõk ediyor. Topuz, Fidel Castro’dan, Orhan Kemal’e uzanan ilişkileri anlattõ. Ö lümünden 46 yõl sonra, gazeteci ya- zar Hıfzı Topuz, usta şair Nâzım Hikmet’e ilişkin anõlarõnõ anlattõ. Nâzõm Hikmet’i kendisini bildi bi- leli tanõdõğõnõ kaydeden Hõfzõ To- puz, “Nâzım’ın şiirlerini evde abim Muzaffer Topuz okurdu. Ben Galatasaray ilkokuluna git- tiğim zaman okulun kütüphanesinde onun şiir- lerini bulmuştum; o zaman ilkokul kütüphane- lerinde bile vardı Nâzım. Onları okudum. Son- ra piyesleri oynuyordu, ‘Unutulan Adam’ı seyre- diyordu kardeşlerim, gelip anlatıyorlardı. Böy- le bir hayranlığım vardı Nâzım’a” diyor. Nâ- zõm’õn kendisi için bir idol olduğunu söyleyen To- puz, “Ben kendimi bildim bileli Nâzım’a büyük bir hayranlığım vardı. Tanıdıktan sonra da o hayranlığım büsbütün arttı” diye konuştu. Şai- rin mezar yeri tartõşmalarõna ilişkin Topuz, “Me- zarı getirtilsin mi, diye sorarsanız vallahi ben getirtilmesinden yana değilim. Korkuyorum burada yobazlar, şeriatçılar, gericiler taşlarlar diye. Yazık olur; orada rahat rahat anıt gibi duruyor. Burada o anıtı muhafaza edemeyece- ğimizi düşünüyorum. Onun için orada yatsın daha iyi. Orada bir anıt o, burada o anıt yıkılır. Bir çınar ağacının altında mezarı olsun iste- mem yani bir anıt olsun. Nerede olursa olsun bir anıt olsun. Yani burada o anıt kalmaz. Onun için orada anıt olarak kalması daha iyi. Ben onun kemiklerinin nerede olacağına o ka- dar bağlı değilim. Onun yarattığı bir imaj var Nâzım’ın bir adı var, düşünceleri var, onlar yı- kılmaz. Nâzım’ın yarattığı şey kemikleri değil eserleridir’’ dedi. Hõfzõ Topuz, Nâzõm’õn Türk vatandaşlõğõna alõnmasõnõn iyi bir şey olduğunu kaydederek ‘‘Ama bu vatandaşlığa alınması, re- jimin Nâzım’a sıcak bakmasından mı geliyor, yoksa politik endişelerden mi, Nâzım’ı seven in- sanları kazanma endişesinden mi geliyor, o açı- dan düşünmek lazım. Yani Nâzım’ın düşünce- lerine yöneticiler inandıkları için mi; yoksa da- ha liberal bir anlayışta olduklarını göstermek için mi böyle davranıyorlar? Bence ikinci olası- lık daha kuvvetli’’ şeklinde konuştu. Nâzım konuşulurdu Sonra Nâzõm’õn hapse girdiğini ve ondan haber alamadõklarõnõ söyleyen Topuz, o günleri şöyle an- latõyor: ‘‘Sonra ben gazeteciliğe başladığım za- man Akşam’da Vâlâ Nurettin ile beraber çalış- tık. Vâlâ Nurettin, Nâzım’ın çok yakın arkada- şıydı. Beraber Moskova’ya gitmişlerdi ve orada üniversiteyi beraber okumuşlardı. Mosko- va’dan döndükten sonra da dostlukları devam etmişti, yakın arkadaş olduklarını biliyordum. Biz o zaman ilerici olan gençler, muhabirler Vâlâ’nın evinde bazı akşamlar toplanırdık. Vâ- lâ bizi yemeğe çağırırdı. Vâlâ’nın karısı Müzey- yen Hanım da Nâzım hayranıydı. Toplandığı- mızda Nâzım konuşulurdu. Ve zaman zaman Bursa Cezaevi’ne Nâzım’ı görmeye giden Vâlâ ile Müzeyyen, evlerinde hapishane ziyaretlerin- den sonra bize Nâzım’ın yeni şiirlerini okurlar- dı. ‘Aman’ derdi Vâlâ ‘Sakõn bunlarõ kimseye göstermeyin’, ‘Ya ben not edeyim bunlarõ’ der- dim. Vâlâ ‘Aman ne olur Hõfzõ, başõmõza bir iş ge- lir. Hapishaneden yine propaganda yapõyorlar fa- lan derler’ diye karşı çıkardı. Toplantılar böyle gayet şenlikli geçerdi. Kimler olurdu toplantı- larda? Ben Vâlâ’nın evinde kimleri görürdüm? Ruhi Su gelirdi, bazen Mehmet Ali Aybar gelir- di, bazen Şevket Süreyya, o takımın ahbapları gelirdi. Derken Nâzım hapishaneden kurtul- mak için açlık grevine girdi. O zaman da Vâ- lâ’lar müthiş telaştaydılar, bu çocuk ölecek di- ye. O heyecanı yaşadım her zaman, imzalar toplandı falan. Sonra Nâzım hapishaneden çık- tı, Vâlâ’ların evinde kaldı. O zaman Vâlâ’yı gö- remedim; Vâlâ’nın ödü patlardı. Eve kimse gel- mesin, ev basılır ve olay çıkar, evinde toplantı yapıyor derler diye ödü patlardı. Sonra Nâzım bir eve taşındı. Eve taşındığı zaman yine ben Nâzım’ı hiç görmedim. Vâlâ’dan haberlerini alırdım. 2 HAZİRAN 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Mezarõ orada kalsõn getirilirse yazõk olur ‘VATAN HAİNİ KAÇTI DEDİLER’ B ir sabah gaze- teye geldim, Cumhuriyet’te ufak bir haber vardı. ‘Nâzõm kaçtõ’ diye. Bükreş radyosu bildir- miş galiba Nâzım’ın kaç- tığını; onun üzerine he- men Vâlâ’ya telefon et- tim ‘haberin var mõ’ de- dim. ‘Hayõr bilmiyorum, ben de gazetede gördüm’ dedi. Hakikaten haberi yoktu, Nâzım kaçacağı- nı Vâlâ’ya anlatmış ola- mazdı. Ben Münevver’i merak ediyordum, bana telefon numarasını ver- di. Telefonla aradım Münevver’i, cevap ver- medi. Ben hemen sabah çıktım gazeteden Mü- nevver’in Kadıköy’de- ki evine gittim. Kapıyı Münevver açtı, sanırım evde başka kimse yoktu. Gözleri kan çanağına dönmüş bir kadın ‘Be- nim de hiç haberim yok- tu, Ankara’ya gitti zanne- diyordum. Ben de yeni öğrendim’ dedi. Zaten Münevver konuşacak halde de değildi. Olayı telefonla gazeteye bil- dirdim. O gün gazeteye haber yetişti. O zaman basının durumu belli, hepsi haberi ‘Vatan hai- ni Nâzõm kaçtõ’ diye ver- diler. Yani bütün gaze- teler Nâzım’ı vatan hai- ni olarak gösteriyordu. Zaten ilerici gazete de yoktu o yıllarda. Daha evvelden de Tan gazete- si yıkılmıştı. O yıllardı.. Ondan sonra Nâzım’ın Moskova’ya gittiğini öğ- rendik. Aşağı yukarı bü- tün gazetelerde sürekli hakaret dolu yazılar çık- tı. Sonra ben 1952’de Paris’e gittim ve orada 1 sene kaldım. Nâzım o yıllarda Moskova’day- dı, onunla hiç temasım olmadı. 1959’da UNES- CO’ya girdim ve Pa- ris’te göreve başladım. OĞLUM BEN SENİN AMCANIM H õfzõ Topuz Paris’te geçen bir hikâyeyi anla- tõyor: ‘‘Nâzım’ın Paris’e gelişlerinin bi- rinde ona oğlumu tanıttım. Oğlum o za- manlar 5-6 yaşındaydı. Oğlumda Nâ- zım’ın bir plağı vardı, o zaman onu din- lemişti. ‘Kerem Gibi’yi söylüyordu Nâzım, oğlumun da adı Kerem; ondan dolayı müt- hiş bir hayranlığı vardı ona. Ama Türk- çesi de gayet kötüydü Kerem’in, Fransa’da okuyordu. Tanıttım Nâzım’ı ‘Bonjour Mösyö’ dedi Kerem, Nâzım da ‘Oğlum ben mösyö falan değilim, ben senin amcanõm’ dedi. Oğlumu da çok duygulandırdı tabii ki bu hikâye.” TANIŞMAYA HAZIRLANDIĞI NÂZIM’IN ETRAFINI HAYRANLARI ÇOKTAN SARMIŞTI ‘O bir efsane.. bilmeyen yok’ Paris’teki bir başka buluşmada. (Soldan sağa: Avni Arbaş, Henriette Arbaş, Vera, Nezihe Topuz, Nâzım Hikmet ve Hıfzı Topuz) Buluşmalarımızdan bir gün; re- simde görüldüğü gibi Avni Arbaş, karõsõ Hen- riette, ben, benim karõm Nezihe, Nâzõm da Ve- ra ile beraber gelmişti. Bir Türk lokantasõ yok o zamanlar Paris’te, şimdi belki 80 tane var. ‘Ben seni Türk yemeği yiyebileceğimiz bir ye- re götüreyim’ diyorum Nâzõm’a, Abidin gel- miyor. Kafkas lokantasõ var Paris’te, Pante- on’un yakõnlarõnda Cok d’or lokantasõ. Ora- sõ Beyaz Ruslarõn, Rusya’dan kaçanlarõn iş- lettiği bir lokanta, Rus müzikleri var. Şiş ke- bap, Türk yemekleri de var. Nâzõm garsonlarla Rusça konuşuyor. Rusça konuşunca Nâzõm’õ Rus zannediyorlar. Müthiş bir iltifat Nâ- zõm’a, Avni de bir iki kelime Rusça öğrenmiş onlarõ söylüyor. Ooo! diyorlar herhalde bun- lar Beyaz Ruslardan, herhalde soylu insanlar diye düşünüyorlar. Derken bir çigan orkestrasõ çalmaya başlõyor, geliyor, Nâzõm’õn kulağõnõn dibinde kemanlar çalmaya başlõyor. Nâzõm sõ- kõlõyor, bana dönüyor ‘Yapõlõr mõ bu? Bana öy- le bir kazõk attõn ki, ben zaten bunlardan kaç- tõm, burada yeniden bunlara yakalandõm’ diyor. Ve patron geliyor ‘Siz kimliğinizi söy- lemiyorsunuz ama biz sizin kim olduğunuzu bi- liyoruz, herhalde siz Grand Dük’ün yakõnla- rõndansõnõz. İsmini açõklamõyorsunuz ama şimdi dük bilmem kim gelecek. Sizi burada gö- rünce çok sevinecek. Onun için sizi tanõştõr- mak isterim onlarla’ diyor. Nâzõm da bana ‘Hay Allah, başõma iş açtõn’ diyor. Neyse ora- da yemek yiyoruz ‘kalk kalk’ diyor Nâzõm. Ye- mekten sonra kalkõyoruz Marne kõyõlarõnda başka bir lokantaya gidiyoruz. Orada bereket Nâzõm’õ tanõyan yok, Ruslar da yok. Yani o gös- terdiğim resmin geçtiği gece çok güzel geçti.” BAŞIMA İŞ AÇTIN Hıfzı Topuz. Aksaray’da 85 kaçak yakalandı AKSARAY (AA) - Bir ih- barõ değerlendiren Aksaray İl Jandarma Komutanlõğõ ekipleri, Topakkaya beldesi yakõnlarõn- da 63 FE 025 plakalõ kamyonu durdurdu. Van’dan hareket etti- ği belirlenen kamyonun kasa- sõnda Pakistan, Afganistan, Hindistan ve Burma uyruklu 85 kaçağõn olduğu tespit edildi. Olayla ilgili kamyonda bulunan İ.B. ve A.A gözaltõna alõndõ. Kaçaklarõn, işlemlerinin ta- mamlanmasõnõn ardõndan sõnõr dõşõ edileceği bildirildi. Kadın dostu kent toplantısı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - Türkiye’de faaliyet gösteren tüm Birleşmiş Millet- ler’e (BM) bağlõ kuruluşlar ile İçişleri Bakanlõğõ, Sabancõ Vakfõ, Kadõn Adaylarõ Destek- leme ve Eğitme Derneği (KA- DER), yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarõnõn destekle- diği, 6 ilde uygulanan “Kadõn Dostu Kent Projesi” toplantõsõ İzmir’de yapõldõ. İzmir Valisi Cahit Kõraç, toplantõnõn açõlõ- şõnda, “İzmir’in bütün kamu yönetimi adõna, bu projeyi en iyi şekilde uygulayacağõmõza dair size söz veriyoruz” dedi. İki gün sürecek toplantõda “Yerel Eşitlik Çalõşmalarõ”, “İzmir Yerel Eşitlik Eylem Planõ”, “İzmir İl Özel İdaresi ve İzmir Büyükşehir Belediye- si’nin Stratejik Planlarõ” gibi konular ele alõnacak. Viyana’da Türklere çirkin saldırı Dış Haberler Servisi - Avusturya’nõn başkenti Viya- na’da dün gerçekleştirilen “Türk Günü” etkinlikleri Ata- türk Kültür Merkezi’nde (AKM) folklor gösterileriyle başladõ. Daha sonra “Türk Gü- nü Yürüyüşü” için belirlenen güzergâhta yürüyen Türkler çirkin bir saldõrõya uğradõ. Kor- tej, 10. Viyana’daki Gudrun Caddesi’ne geldiğinde üzerleri- ne patates ve dõşkõ atõlan Türk- ler, durumu polise bildirdi. Za- bõt tutan polis, olayõn büyüme- mesi için normal yürüyüşün de- vam etmesini sağladõ. Yürüyü- şe katõlan bir Türk kadõn, “Bir kadõn polis memuru olayõ gör- düğü halde ‘görmedim’ dedi. Orada 30 kişi gördü, bu memur görmediğini söyledi. Neyse ki diğer polis memuru ‘Biz gör- dük. Gereken yapõlacak’ dedi” diye konuştu. Pist karanlık olunca uçak tur attı UŞAK (AA) - İstanbul Ata- türk Havalimanõ’ndan havala- nan Türk Hava Yollarõ’na ait TK-368 sefer sayõlõ yolcu uçağõ 23.30’da Uşak Havaalanõ üzeri- ne geldi. Pist õşõklarõnõn yanma- masõ üzerine yaklaşõk 15 daki- ka kent üzerinde altõ tur atan uçak, havaalanõ õşõklarõ yeniden yanõnca inişe geçti. Uşak Ha- vaalanõ Müdürü Veysel Göl, piste iki gün önce takõlan sis- tem cihazlarõnõn test edildiğini, bu nedenle õşõklarõn gecikmeli yakõldõğõnõ ve uçağõn 15 dakika geç iniş yaptõğõnõ söyledi. Göl, uçağõn inişinin sorunsuz ger- çekleştiğini ve pistin õşõklandõr- ma sisteminde herhangi bir so- run bulunmadõğõnõ söyledi. 2 kişiye 92’şer bin TL ANKARA (AA) - On Nu- mara oyununun bu haftaki çe- kilişinde, 10 bilen 2 kişi 92 bin 80 TL 25’er Kr ikramiye ka- zandõ. Kazandõran numaralarõn; 4, 5, 12, 14, 15, 24, 27, 29, 36, 37, 40, 42, 44, 51, 57, 60, 62, 65, 68, 69, 76 ve 79 olarak be- lirlendiği çekilişte, 9 bilenler 1240 TL 25’er Kr, 8 bilenler 63 TL 45’er Kr, 7 bilenler 8 TL 15’er Kr, 6 bilenler 1 TL 75’er Kr, hiçbir numarayõ doğru tah- min edemeyenler ise 1 TL 40’ar Kr ikramiye alacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear