Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 22 MAYIS 2009 CUMA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Kurumlar ve Saygınlıklar
ZATEN nazik olan dokunulmazlık konusu, seçi-
minden önce işlediği suçlar için cumhurbaşkanının
yargılanıp yargılanamayacağı ikilemiyle daha da tar-
tışmalara yol açtı.
Yürürlükteki Anayasa’da cumhurbaşkanının mil-
letvekilleri gibi dokunulmazlıktan yararlanıp yarar-
lanmayacağına ilişkin bir hüküm yok. Ancak “vata-
na ihanet”ten yargılanabileceğine ilişkin hükümden
kalkarak, görev başındayken göreviyle ilgili olsun ol-
masın işleyebileceği başka suçlar bakımından yar-
gılanamayacağı yönünde bir sonuca varmak ko-
laydır. Ayrıca, milletvekilinin sahip olduğu bir hak-
ka cumhurbaşkanının sahip olamayışını ileri sürmenin
çelişki olacağını söyleyenlere de hak verilebilir. Dev-
let başkanına hiçbir istisnadan söz etmeksizin
mutlak dokunulmazlık tanıyan sistemler bile var.
Buna karşılık, dokunulmazlığı yalnız görevle sınırlı
sayıp göreviyle ilgili olmayan sıradan suçlar konu-
sunda başka öyle anayasa sistemleri de var ki, ne
milletvekilini dokunulmaz sayar, ne de cumhur-
başkanını.
Seçilişten önceki suçlara ilişkin olarak dokunul-
mazlık tanımak bütün sistemlerde hep tartışmalı bir
konu olmuştur. Mahkeme kararıyla kesinleşmemiş
suçlarda yargıdan kurtulmak için seçilmişliğe so-
yunmanın, pek parlak sayılmayan bir görüntü
oluşturduğu kesindir. Böyle olduğu içindir ki, ön-
ceden işlenmiş suçlar konusunda dokunulmazlık ta-
nımayan sistemler de vardır.
Sincan Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin şimdiki
Cumhurbaşkanı için verdiği “yargılanmalıdır” ka-
rarı böylesine tartışmalı bir konunun içine düştü.
“Cumhurbaşkanlığı kurumunu zayıflatmayalım” di-
yenler var.
Ama, Anayasa’da seçiminden önceki suçlar ko-
nusunda devlet başkanının durumuna ilişkin hiçbir
hükmün bulunmayışı ve cumhurbaşkanı seçilişle bir-
likte milletvekili sıfatının düşmüş olması, konuyu mil-
letvekilleri için olabileceğinden de çapraşık bir du-
ruma sokmuştur.
Özellikle “kurumların saygınlığını” koruma açı-
sından.
Kuralsızlık ortamında Cumhurbaşkanı’nın saygınlığı
mı? Kurallara göre karar veren mahkemenin ve yar-
gıçların saygınlığı mı?
Ö
te yandan, “Koskoca cumhuriyeti böyle bir iki-
lem içine sokmanın sorumluluğu kimdedir?” di-
ye sorarsanız, vaktiyle aynı fiilden ötürü hep birlik-
te yargılanmış olanların ağır cezalara uğratıldığı bir
ortamda milletvekili dokunulmazlığı olduğu için
hakkında dava açılamamış bir kişiyi devlet baş-
kanlığına aday göstermiş olanların basiretsizliği ak-
la gelmez mi?
O kişinin de, “Olan olmuş, mahkeme önüne çı-
kayım da, tartışma temize çıksın” demek yerine, yar-
gıya gitmeden hemen suçsuzluğunu savunmaya
geçmesi ve yargıçları eleştirmesi konuyu büsbütün
içinden çıkılmaz duruma getirip saygınlıkların hep-
sini birden tehlikeye sokmamış mıdır?
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
Etik Değer Kalmadı mı
Bu Ülkede?..
Kimi zaman bir toplum kafayı yer; o zaman so-
nuna yaklaşmış demektir...
Örnek?..
Beylik örnek çok meşhurdur; Türkler İstanbul
surlarına dayandıkları zaman Bizans’ın papazla-
rı neyi tartışıyorlarmış:
- Meleklerin kanatları var mı, yok mu?..
Yoksa bizim de sonumuz mu geldi?
Neyi tartışıyoruz?..
- Cumhurbaşkanı yargılanabilir mi, yargılana-
maz mı?..
Diyelim Cumhurbaşkanı’nın Çankaya’da kafası
kızdı, Allah yarattı demeden eşine bir güzel da-
yak attı; kadıncağızın hışırını çıkardı...
Hanımı hastaneye kaldırdılar...
Cumhurbaşkanı yargılanabilir mi?..
Yoksa ‘makamın onuru’ var diye olay gör-
mezlikten mi gelinir?..
Cumhurbaşkanı yargılanamaz diyenler neyi,
hangi suçu kastediyorlar?..
Evrakta sahteciliği...
Lamı cimi yok ve olayı hasıraltı etmeye de ola-
nak yok...
1997’de kapatılan Refah Partisi yöneticileri Ha-
zine yardımı olan yaklaşık 1 trilyon lirayı iç et-
mişlerdi...
Nasıl?..
1 trilyon lirayı düzenledikleri sahte faturalarla
harcanmış gibi göstermişlerdi...
Genel Başkan Erbakan başta olmak üzere 75
parti yöneticisi yargılanmıştı...
Erbakan iki yıl dört ay hapse mahkûm olmuştu...
68 parti yöneticisi de bir yıl iki ay hapis ceza-
sı yemişlerdi...
Neden?..
Yineleyelim:
Evrakta sahtecilik yaparak devleti kazıkla-
maktan...
Abdullah Gül o sırada milletvekiliymiş, doku-
nulmazlığı olduğu için yargılanamamış...
Sonra da cumhurbaşkanı olmuş...
Nerenin cumhurbaşkanı?..
Yönetiminde bulunduğu partinin kazıkladığı dev-
letin cumhurbaşkanı...
Olaya ne dersiniz?..
Ne demezsiniz?..
Bugün Türkiye’deki tartışmaya göre melekle-
rin kanatları yok...
Senin benim gibi yürüyorlar...
Gül de senin benim gibi yürüyor...
Ama kimine göre de Gül artık yürümüyor...
Kanatları var...
Uçuyor...
Ve yargılanamaz...
Evrakta sahtecilik yapıp devlete 1 trilyon lira-
lık kazık atan partinin genel başkan yardımcısı ay-
nı devlete cumhurbaşkanı yapıldığından maka-
mın şerefini korumak gerek...
Allah aşkına hukuk bu mu?..
Bu hukuk Ergenekon hukukundan da beter...
Kimi zaman bir toplumda etik değer yargıları ya-
saların da, hukukun da önüne geçer...
Bugün Gül, kanunen evrak sahteciliğinden
şüphelidir; en üst yönetiminde yer aldığı partisi
devleti 1 trilyon lira kazıklamıştır...
Ve Gül cumhurbaşkanı olur olmaz eski genel
başkanı ve kayıp trilyon davasında evrak sahte-
ciliğinden mahkûm Erbakan’ı affetmiştir...
Olacak iş mi?..
Bu sahtecilik olayı Çankaya’nın neresine sı-
ğacaktır?..
Cumhurbaşkanı Gül, artık yargılanıp beraat et-
se bile etik değerler ölçütüyle Cumhurbaşkanlı-
ğı’na yakışabilir mi?..
Sahtecilikten şüpheli Cumhurbaşkanı, aynı
davada sahtecilikten mahkûm eski genel baş-
kanını affediyor...
Ve burası Türkiye Cumhuriyeti...
9
Nisan 2009 günü Cumhuriyet gazete-
sinde Mehmet Faraç’õn “Meşale Be-
denli Kadınlar!” başlõklõ yazõsõ kadõ-
na yönelik töre ve namus cinayetleri ve
kadõna karşõ şiddet kapsamõnda tartõşõlmalõdõr.
Yazõyõ özetle anõmsayalõm:
“Töre ve namus cinayetleri bir Kürt ge-
leneğidir…”
“Kadına yönelik şiddetin Mezopotam-
ya’da yoğunlaşması ve Kürt kökenliler
arasında yaşanılması kimi çevreleri böyle
düşündürüyor. Oysa Güneydoğu’da töre ci-
nayetleri Arap kökenli yurttaşlar arasında
da yaygın olarak görülüyor (…) Kadına yö-
nelik şiddet can almaya devam ederken böl-
gede kadına yönelik işlenen suçlara karşı ce-
zai yaptırım uygulanan bir tek dava olma-
ması da kadının bu coğrafyada nasıl yalnız
bırakıldığını göstermeye yetiyor (…) İşin acı
tarafı kadını yok sayan, ezen ve ölüme sü-
rükleyen aşiret kültürü.(1)”
Sayõn Faraç Kuzey Irak’ta kadõna karşõ
şiddeti vurgularken, töre ve namus cinayetle-
rinin bizde Güneydoğu’da Arap kökenli yurt-
taşlar arasõnda da yaygõn olduğunu, töre ve na-
mus cinayetlerinin yalnõzca Kürtlere özgü
bir gelenek olmadõğõnõ belirtiyor. Genellikle
“töre cinayetleri” denildiğinde; Türkiye’de
Güneydoğu bölgesi ve burada yaşayan insan-
lar anlatõlmak isteniyor. Özellikle son za-
manlarda moda olan ve töre cinayetlerini ko-
nu alan televizyon dizilerinde de bu görüş açõ-
sõndan yola çõkõyorlar. Ertuğrul Özkök ise,
“Artık bu sorunun adını açıkça koyma za-
manı geldi, töre cinayetleri, Türkiye’nin de-
ğil Doğu’nun özellikle Güneydoğu’nun so-
runudur” demektedir (2).
Faraç; önce töre ve namus kavramlarõnõ bir-
likte sonra aynõ anlamda olmak üzere ayrõ ay-
rõ kullanmõşken Sayõn Özkök yalnõzca töre kav-
ramõnõ kullanmõş.
Türkan Yalçın Sancar ise; “Avrupa ‘na-
mus cinayetleri’ denildiğinde başını dünya-
nın doğusuna çevirirken, aynı yanlış Tür-
kiye’de bir başka biçimde sürüyor ve ‘töre’
sözü akla sadece Kürtleri getiriyor. Oysa na-
mus cinayetleri çeşitli biçimlerde dünyanın
ve silahlanmanın, şiddetin olağanlaştırıldı-
ğı, Türkiye’nin her yerinde karşımıza çı-
kabiliyor” demekte (3) ve sonuç olarak töre
sözcüğünün, namus cinayetleri bakõmõndan da-
raltõcõ bir anlam taşõdõğõnõ gerekçeleri ile bir-
likte ileri sürmektedir.
O halde bu sava göre; namus cinayetleri do-
ğudan göç edenler tarafõndan mõ batõda işlen-
mektedir? Türk Ceza Kanunu’nun 82/1-k
maddesinde kasten adam öldürme suçunun “tö-
re saikiyle” işlenmesi suçun nitelikleri halle-
ri arasõnda sayõlmõş ve suçlunun müebbet ha-
pis cezasõyla cezalandõrõlacağõ hükme bağ-
lanmõştõr.
Kadõnõn İnsan Haklarõ-Yeni Çözümler Vak-
fõ tarafõndan 32. BM Cedaw Komitesi Oturu-
mu’na sunulmak üzere hazõrlanan BM Kadõ-
na Karşõ Her Türlü Ayrõmcõlõğõn Önlenmesi
Sözleşmesi Türkiye Gölge Raporu’nda namus
cinayetleri yerine, yeni türemiş bir terim olan
“töre cinayetlerinin” yer almasõ eleştirilerek,
“bu terim namus adına işlenen cinayetleri
tanımlamakta yetersiz kalmaktadır. ‘Töre
cinayeti’ ifadesi öncelikle Türkiye’nin doğu
bölgelerindeki yerel uygulamalarla bağ-
daştırılmaktadır; genelde, sözde ‘uygunsuz’
tavırlarıyla ailesinin ‘namusunu’ kirlettiği id-
dia edilen kadın üyeye geniş ‘aile meclisi’ de-
nen akrabaların verdiği ölüm cezasını içe-
rir. ‘Namus cinayetleri’ ise sadece ‘töre ci-
nayetlerini’ değil, herhangi bir erkeğin ‘na-
mus anlayõşõnõ’ lekelediği görüşünden ha-
reketle bir kadını öldürdüğü cinayetleri de
içeren daha kapsamlı bir terimdir. Ger-
çekten de namus cinayetleri uluslararası hu-
kuk terminolojisinde ve ilgili tüm BM ka-
rarlarında ‘namus adõna’ işlenen cinayetler
olarak tanımlanmıştır” görüşü ileri sürül-
mektedir.
Diyarbakõr Çocuk Ağõr Ceza Mahkemesi’nin
E.206-29, K.206-333 sayõlõ kararõnda töre
saiki; “ölüm kararının aile tarafından alın-
ması, suçun yine aileden birine işlettirilmesi
ve törelere göre meşru sayılmayan bir dav-
ranış nedeniyle gerçekleştirilmesi gerekir”
diye tanõmlanõrken töre saikinin son derece sõ-
nõrlõ bir uygulama alanõ olduğu açõkça anla-
şõlmaktadõr. Bu görüşe göre aile meclisinin ka-
rar almadõğõ ya da cinayetin aileden olmayan
birine işlettirilmesi halinde cinayet töre saiki
kapsamõnda kabul edilmemekte dolayõsõyla öl-
dürme eylemine TCK 82/1-K uyarõnca mü-
ebbet hapis cezasõ uygulanamadõğõ gibi, ayrõ-
ca töre saikiyle işlenmeyen kõskançlõk, aşk, tut-
ku ve benzeri nedenlerle işlenen “namus” kav-
ramõ kapsamõndaki suçlara bu madde uygu-
lanamayacaktõr.
Yukarõda sözü edilen mahkeme kararõ aile
meclisinin karar almasõnõ töre saikiyle öldür-
me olayõnda suçun unsuru olarak kabul et-
mektedir. Yargõtay ise; aile meclisinin karar al-
masõnõ artõk suçun unsuru olarak kabul etme-
mektedir. Bu konuda Salih Zeki İskender,
“Aile meclisi kararı denilen olgu öldürüle-
nin akrabalarının, kimi zaman aşiretin ile-
ri gelenlerinin, suça değişik şekillerde ka-
tılmalarına ilişkin toplantı sonucu aldıkla-
rı öldürme kararından başka bir şey değil-
dir. Bu durum öldürme eyleminin namus ci-
nayeti olduğuna ilişkin hukuksal nitelen-
dirmeyi kolaylaştırsa da suçun unsuru ol-
duğu söylenemez. Daire birçok kararında tö-
re saikiyle işlenen öldürme suçunda aile mec-
lisi kararı aramamıştır” demektedir (4).
Sonuç olarak uluslararasõ hukuk termino-
lojisinde de kullanõlan “namus cinayetleri”
kavramõnõn “töre cinayetleri” kavramõna gö-
re amaca daha uygun olduğunu böylece ben-
zer cinayetlere uygulanacak Ceza Kanunu
yaptõrõmlarõyla da aralarõndaki farkõn önlene-
bileceği düşünülebilinir.
(1) Mehmet Faraç, Cumhuriyet gazetesi 10.04.2009
Meşale Bedenli Kadõnlar
(2) Ertuğrul Özkök, Hürriyet gazetesi 14.06.2006
(3) Doç. Dr. Türkan Yalçõn Sancar, Güncel Hukuk
Eylül 2007 9-45 s. 12-18
(4) Salih Zeki İskender, Hürriyet gazetesi 14.04.2009
Haber
Töre ve Namus Cinayetleri
İzzet DOĞAN Hukukçu
G
üzel yurdumuz,
acõlõ bir dönem-
den geçiyor. Bir
yandan ekonomik, sosyal
sorunlar insanlarõmõzõ ca-
nõndan bezdirirken, ülke-
miz eğik bir düzlemde
olumsuzluklara kayõyor.
Ülkemizi yönetenler, içe-
ride dinci bir düzen kur-
maya çalõşarak yol alõyor-
lar. Dõşarõda ise AB’nin,
ABD’nin isteklerine kar-
şõ çõkamõyorlar. AB’nin
yõllardõr dile getirdiği, Er-
menistan sõnõr kapõsõnõn
açõlmasõ, Heybeliada Ruh-
ban Okulu’nun açõlmasõ,
ABD tarafõndan da en yet-
kili ağõzlardan vurgulanõ-
yor. AKP yönetimi, ulu-
sumuzun sesine kulak ver-
miyor, sömürgecilerin is-
teklerini yerine getirmeye
çalõşõyor. Kişi özgürlüğü,
hukuk yok ediliyor. Ulu-
sumuzun yetiştirdiği de-
ğerli bilim adamlarõ, üni-
versite rektörleri, Ata-
türkçü olduklarõ için, tam
bağõmsõzlõkçõ olduklarõ
için, AKP’nin dinci ve
teslimiyetçi politikalarõna
karşõ çõktõklarõ için, terör
örgütü üyesi sayõlõp, göz-
altõna alõnõp tutuklanõyor-
lar. Hukuksuzluk yapõlõr-
ken, hukuk kullanõlõyor.
Cumhuriyetimizin değer-
lerine karşõ açõk bir saldõ-
rõ var. Bu saldõrõ, bir so-
ruşturma gerekçe gösteri-
lerek giderek artõyor.
17 Mayõs Tandoğan Mi-
tingi’ni saymazsak insan-
larõmõz, bu hukuksuzlu-
ğa, bu görülmemiş yõldõr-
ma, sindirme kampanya-
sõna susuyorlar. Sõra size
gelince, sesini çõkaracak
kimse kalmamõş olacak.
Türkiye Barolar Birliği’nin
54 baro başkanõ ile birlik-
te kamuoyuna açõkladõğõ,
uyulmasõ gereken hukuk
kurallarõnõn yer aldõğõ bil-
diri, tam bir hukuk anõtõ ni-
teliğindedir. Son yerel se-
çimler, geleceğimiz için
umut vericidir.
Yaşamõmõzda önemli
bir yeri vardõr resimlerin.
Anõ olarak, sevdiklerimi-
zin resimlerini alõrõz. Sev-
diklerimiz yanõmõzday-
ken, pek önemsemeyiz bu
resimleri. Çoğu kez açõp
bakmayõz onlara. Ama,
ayrõlõklarda artar resimle-
rin değeri. Şairler, ayrõlõk-
lardan sonra önemini dile
getirirler bu resimlerin.
Bekir Sıtkı Erdoğan, Kõş-
lada Bahar şiirinde, “Ah
çekerim resmine her ba-
kışta / Bir mahzunluk
var o boyun büküşte /
Emin ol ki her sigara
yakışta / Daha duman
tüter tütmez ordayım”
diyor. Hancõ şiirinde de bir
başka türlü anlatõlõyor re-
sim, “Bende bir resmi
var, yarısı yırtık / Evimin
kapısı yıllardır örtük /
Garip bir de sarhoş oldu
mu artık / Bütün sırları-
nı der yavaş yavaş.” Er-
doğan Çokduru, Aşk
Sonrasõ Seranadõ adlõ şii-
rinde, “Resimlerinin de
hesabı görüldü o gün /
Şaraba kül atacaktım,
cigaram yoktu / Derken,
resimlerin geldi aklıma /
Bir güzel yaktım / Ya-
narken bile gözlerin gü-
lüyordu” diyerek, yüre-
ğindeki ayrõlõk acõsõnõ, san-
ki hiç aldõrmõyormuş gibi
anlatmaya çalõşõyor. Atti-
lâ İlhan, Yanlõş Yaşamak
adlõ şiirinde, “Yanılmış
bir kapıyım simsiyah /
Kendi üstüme kapanı-
yorum / Seni Paris’te
kaybettim / Yanlış bir
yerde arıyorum / Boz-
duğun her saat / İçimi
büsbütün daraltıyor /
Hiçbir mutluluğum kal-
madı / Ne bıraktıysan
harcadım / İnge Bruck-
hart / Resimlerine baka-
mıyorum” diyerek deği-
niyor resme. Büyük usta
Nâzım Hikmet, sevgilisi-
ne gönderdiği bir demet kõr
çiçeğinin içerisine şöyle
bir not koyuyor: “Bu çi-
çekler, seni benden önce
görmek mutluluğuna
erecekleri için, onları
kıskanıyorum.” Yine sev-
gilisine yazdõğõ bir yõğõn
övgünün sonunda ise şöy-
le sesleniyor: “Sana tut-
muş neler söylüyorum /
Düpedüz, seni seviyo-
rum demek varken.”
Bir ayrõlõk şiirinin adõ ne
olabilir? Mutlaka ayrõlõğõ
çağrõştõran bir şey olmalõ.
Ama Teoman Karahun,
ayrõlõktan bir süre sonra
yazdõğõ şiirine, çok ilginç
ve düşündürücü bir ad ko-
yuyor: “Yeni Bir Aşk-
tan Önce” Ve bu güzel
şiirin ilk iki dörtlüğü şöy-
le: “Senin için yazdığım
şiirleri / Dün teker teker
okudum / Nasıl sevmişim
bir zamanlar / Örneğin
yüzen gemileri / Bunca
mavisini denizin / Fark
etmemişim şimdiye ka-
dar / Beni eski bir tanı-
dık diye hatırla / Tut ki
ölümsüz anılar yaşadık /
Bana sevgiyi öğrettin yal-
nızlığı / Bir de uykusuz
gecelerde çaldığım / O
acılı umutsuz ıslığı.” Bu
güzel şiiri köşesinden al-
dõğõm, dostum, kardeşim,
kentdaşõm sevgili Ataol
Behramoğlu’na selam ol-
sun. Cahit Külebi’nin,
eşine askerden yazdõğõ
“izin” şiiri ise çok çarpõ-
cõ: “İzin alıp gelirsem /
Güleceksin sevincinden /
Sabahları erken kalka-
cağız / Sobamızı yaka-
cağız / Saçların güzel
olacak tütünümün ren-
ginden / Ellerin çay ko-
kacak / Gün doğacak se-
sinden.”
Acõ ve sõkõntõlõ günlerin
içerisinde, bir demet şiir.
Bugünler de geçecek, ulu-
sumuz hak ettiği yöne-
timlerle, aydõnlanma yo-
lundaki yürüyüşünü sür-
dürecektir.
Erol ERTUĞRUL Avukat
Sorunlu Ülkemde Bahar...