28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Türkan Saylan’ın yeni projesi: Melekleri okutalım! YağmurDeniz CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Nasıl Seviniyorlardır Şimdi... Az uğraşmadılar Hoca’nın ömrünü kısaltmak için; yazdılar, çizdiler, küfrettiler. Tümüne diren- di Hoca. O kuyruklu yalanlara, salyalı çığlıklara öf- kelenmemek olası değildi, ama Hoca bunlara gül- dü geçti. O gülüp geçtikçe öbürleri daha da az- dılar, azarken de aşağılaştılar, insan denen can- lı ne kadar aşağılaşabilir, çukurlaşabilirse o ka- dar. Bedenini saran kansere karşı durabilmek için gördüğü tedavi sonucu saçları dökülmüştü, ba- şına bandana takıyordu. Başındaki bandanaya bile sataştılar utanıp arlanmadan, “Hayatını din düşmanlığına adadı. Ömrünün son döneminde başörtüsü takmaya mecbur kaldı. Allahım sen her şeye kadirsin” dediler. Hoca söz konusu oldu mu her türlü ahlak sınırını aşıyordu İslamcı basın. Annesi İsviçre asıllıydı ya.. olsa olsa Hoca’dan bir Hıristiyan misyoneri olurdu. Örümceklenmiş kafaları, bir insanın salt “insan” olduğu için ya- şamını hiçbir kişisel çıkar beklemeksizin muh- taçlara, yoksunlara vakfedebileceğini almıyordu. Onlar Deniz Feneri gibi kaşıkla verip kepçeyle götüren, kendilerine hayırlı “hayır” kurumlarına alışmışlardı. Âlemi de kendileri gibi sanıyorlardı. Hoca, 1976 yılında lepra (cüzam) çalışmaları- na başlamış, Cüzamla Savaş Derneği ve Vakfı’nı kurmuş, 1986’da kendisine Hindistan’da “Ulus- lararası Gandhi Ödülü” verilmişti. 2006 yılına ka- dar Dünya Sağlık Örgütü’nün lepra konusunda danışmanlığını yapan Hoca, Uluslararası Lepra Birliği’nin (ILU) kurucu üyesi ve başkan yardım- cısı, aynı zamanda da Avrupa Dermato Venero- loji Akademisi’nin ve Uluslararası Lepra Derne- ği’nin üyesiydi. Dermatopatoloji Laboratuvarı’nın, Behçet Hastalığı ve Cinsel İlişkiyle Bulaşan Has- talıklar polikliniklerinin kurulmasında yer al- dı,1981-2002 yılları arasında 21 yıl, gönüllü ola- rak Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimliği’ni yaptı. Bunlar, o İslamcı yazarların anlayabileceği şey- ler değildi. Hele 1989 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni kurup da dernek yurt düzeyine hızla yayılmaya başlayınca tam anlamıyla kudurdular. ÇYDD, eğitim alanına el atmıştı, kız çocuklarına elini uzatıyor, onları okullaştırıyordu. Kız öğren- cilerin sayısının artması Cumhuriyet Türkiye’sin- de din devleti özlemi çeken karanlık kafaların he- defindeki “ham insan malzemesinin” eksilmesi anlamına geliyordu. Hoca ve arkadaşları saldırı- lardan yılmadılar. Her yıl binlerce kız öğrenciyi ışı- ğa, aydınlığa kavuşturdular/kavuşturuyorlar. “Er, gene kon!” savcıları da boş durmadılar, 13 Nisan 2009 günü polisler evini bastılar, makale- lerini, kitaplarını alıp götürdüler. “Darbeciliğine ilişkin” delil aranıyordu Hoca’nın alçakgönüllü evinde. Polis baskını sonrasında bir tek zil takıp oynamadıkları kalmıştı çürümüş beyinlilerin. Mil- yonlarca insanın katıldığı Cumhuriyet mitingleri- ni dillerine dolamışlar, bu mitinglerle “Ümraniye bombaları” arasında ilinti kurmaya çalışıyorlar, Hoca’yı gösterip “İşte, darbe destekçisi yakalan- dı!” diyorlardı. Oysa ÇYDD’nin öncülüğünde dü- zenlenen tek miting 29 Nisan 2009 tarihli Çağla- yan Mitingi’ydi ve Hoca’nın o mitingde “Ne şeri- at, ne darbe!” diye haykırdığını tüm dünya gibi on- lar da duymuştu, fakat alçaklığı meslek edinmiş olduklarından yalan söylemeden edemiyorlardı. Türkan Saylan artık yok. Ardında 20 bin umut kardeleni, 440 yayın, ulusal ve uluslararası 32 ödül ve milyonlarca seven bırakıp gitti. Sevenleri onu görkemli bir cenaze töreniyle toprağa uğurladılar. Üzerinden yıldızlar hiç eksik olmayacak. Karanlık beyinli alçaklar kim bilir nasıl sevini- yorlardır şimdi? Boşuna sevinmesinler, Sevgili Hoca inançlı bir aydınlanma savaşçısı, tutarlı bir devrimciydi ve devrimciler öldükçe çoğalırlar. Unutulmasın. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com “Çağdaşlık bilincini insan ve yurt sevgisiyle bütünleştir- menin; bilimin önderliğini top- lumla buluşturmanın; Cum- huriyeti de aynı bağlılık içinde geleceğin güvencesi olarak ya- şatmanın; hem tek başına, hem de örgütlenerek örneğini yaratan, önder bir Türkiye aydını; ulusal bir öğretmen...” Aslõnda “tanımlanamaz”dõ ama; yine de denemiştim bir cümlede anlatabilmeyi... Onca yoğunluklarõ arasõna, Kandilli Kõz Lisesi’nin yanan ta- rihi binasõnõ “kurtarma”yõ da sõğdõrõnca, nice aydõnõmõzda gö- remediğimiz “kültürel mirası yaşatma” çabasõnõ şöyle kutsa- mõştõm; “...çağdaşlığın ‘geçmişi yad- sõyan değişim’cilik değil ‘kim- likli ve kişilikli gelişim’ oldu- ğunu kanıtladığı için, ne kadar teşekkür etsek azdır...” (Cum- huriyet - 23 Kasõm 2005) Peki, neydi Türkan Say- lan’daki bu “farklı” bilincin kaynağõ; sözün tüm anlamlarõyla “ulu- sal sevgi ve saygı odağı” olmasõnõn “sır”rõ? Her yönüyle devrimci Saylan’la ilk kez 80’lerin ortalarõn- da, dostlarõ ve kom- şularõ Nail Çakır- han ve Halet Çam- bel’in Arnavut- köy’deki evlerinde tanõşmõştõm. Boğaziçi’nde, sadece tarihi yalõlarõn değil, “gözden ırak” es- ki ahşap evlerin de yaşatõlmasõ için “Bir şeyler yapmalıyız” de- yince, Halet Hanõm benimle ko- nuşmasõnõ istemiş. O yõllarda “cüzamla mücadele”siyle ta- nõnan bir hekimin, “sivil mimari miras”õmõza da sahip çõkmasõ- na hayran kalmõştõm. Derken, ÇYDD’nin kent ve kültürle ilgili sayõsõz çalõşmasõnda birlikte olduk. Bu ilgisinin ne- denini merak edenlere şuna ben- zer açõklamalar yapardõ: “Çağ- daş insan, kentine ve tarihine sahip çıkandır. Eski dokuları- mızı apartmanlara kurban et- memizin, kültürel yozlaşmaya, gericiliğe ve yabancılaşmaya büyük katkısı olduğunu bili- yorum...” Nitekim ÇYDD’nin 2003’te TÜYAP Kitap Fuarõ’ndaki “İs- tanbul ve İstanbullular” pane- lini açarken de özetle demişti ki; “Yoksul semtlerde yaşayan- lar, dine bağlılık adına ülke- mizi daha da geriye götürecek dinci siyasetleri destekliyor- lar. Bu semtlerin çoğalması, Cumhuriyet düşmanlarının işine geliyor...” Geçen yerel seçimlerde halkõn, “kandırılarak” değil, “aydın- lanarak” oy kullanabilmesi için de 28 Şubat’ta düzenlediği “Geç- mişten Geleceğe Belediyeler” paneli için şunlarõ söylemişti; “Osmanlı’dan bu yana bele- diye geleneğimiz var. Cum- huriyetin belediyeleri kentle- rimizi çağdaşlaştırmayı he- deflediler; şimdi ise ranta ve çağdışı yaşamı dayatanlara hizmet edebiliyorlar. 29 Mart’ta bu gidişi durduracak oyları çoğaltmalıyız...” Evet, Türkan Saylan, sadece o muhteşem “eğitim mücadele- si”yle değil, denebilir ki her alanda “çağdaş yaşam”õ savu- nan engin toplumsal bakõşõyla ölümsüzleşti... ‘Ulusal bilge’miz.. Ayşe Arman, bir röportajõnda “cumhurbaşkanı olması istenen ka- dın” dediği Say- lan’a “AKP’ye top- tan karşı mısınız?” diye sormuş; bakõn nasõl yanõt almõştõ: “Olur mu? Yarı- sından fazlasıyla anlaşırım. Öğren- cilerim, tanıdıkla- rım var aralarında. (...) Ama Ata- türk’ün Çanka- ya’sında bir türbanlıyı onay- lamamız olanaksız. Radikal İslamı oturtmaya çalışan mi- litanların dışında, geri kalan herkes birbiriyle anlaşır; kim- se merak etmesin...” (06 Mayõs 2007 - Hürriyet) İşte bu “kucaklayıcı” dev- rimciliği, “ulusal bilge”liğinin ürünüdür. Örneğin ÇYDD’nin her türlü çalõşmasõnda, “vali”lerin ve “kaymakam”larõn da katõlõmõ- na çok önem verdi. O kadar ki ki- mi “solcu”lar, onun “devlet”le işbirliğini “sivil”liğe yakõştõr- mayõp eleştirdiler. Oysa Saylan, Atatürk dev- rimlerinin aydõnlanma yürüyü- şünü “Cumhuriyetin valile- ri”yle sürdürmek; “devlet”e de hükümetlerin değil “Cumhuri- yetin devleti” olarak sahip çõk- manõn “öğretmen”iydi. Bu ne- denle “hoca”lõk görevinde, en büyük dersi olan “Cumhuri- yete bağlılık”la tarihe geçiyor... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ En Büyük Dersi: ‘Cumhuriyete Bağlõlõk’ HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 20 Mayıs 20 MAYIS 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Devam Necati Yıldırım: “Türkan Saylan da öldürüldü: Durmak yok; sesini çıkaran çağdaş insanları öldürmeye devam!” Hayal Nami Tepe: “Türk milleti de ilk genel seçime kadar hukuka saygılı bir başbakan hayali görmeye devam edecek!” Otomatik Sadi Yak: “Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, okullarda toplanan Gazze paralarını da otomatik pilota mı bağladı?” Çorum’da devletin peşkeş çekilmesi HÜKÜMETİN Çorum’daki valisi Mustafa Toprak’a soru: Fotoğraflardaki 19 DT 078 resmi plakalı beyaz minibüsün ön çamurluğunun üstünde “İlim Yayma Cemiyeti” ve “Resmi Hizmete Mahsustur” yazmaktadır. İlim Yayma Cemiyeti, Çorum’da devlet adına resmi bir hizmet mi vermektedir; veriyorsa bu hizmet nedir? Söz konusu taşıt hangi kamu kuruluşuna aittir ve İslamcı eğitim için faaliyet gösteren İlim Yayma Cemiyeti’ne nasıl peşkeş çekilmiştir? Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ALLAH’IN sopası yok, derler. Güzel insan Türkan Saylan, ağır bir tedavi sürecindeyken ona “terörist” damgası vurulduğunda “yargı bağımsızdır; yargıya karışmayın” diye ahkâm keserek dinci polis devletinin değirmenine su taşıyanlar şimdi bakıyorum da etekleri tutuşmuş halde yargıya kafa tutuyorlar! Ahlaksızların, sahtekârların, ikiyüzlülükleri artık suratlarından okunuyor! Sumen altı edilmek istenen Refah Partisi’nin kayıp trilyon davası için Sincan’daki ağır ceza mahkemesi, evrakta sahtecilikten şüpheli Abdullah Gül’ün yargılanması gerektiğine karar verince deliye döndüler! Vay, cumhurbaşkanı nasıl yargılanırmış; mahkemenin bu kararını Adalet Bakanı Ali Dibo pardon Sadullah Ergin ortadan kaldırmalıymış! Çankaya Köşkü bile açıklama yaptı; “Cumhurbaşkanı ancak vatana ihanetten yargılanabilir” dedi! İyi de mahkeme, cumhurbaşkanının evrakta sahtecilikten şüpheli olduğuna karar vermedi ki! Mahkeme kayıp trilyon davasında cumhurbaşkanı olmadan önce evrakta sahtecilik şüphelisi olarak adı geçen Ahmet Hamdi’den olma Adeviye’den doğma Abdullah Gül’den söz etti! Cumhurbaşkanı olduğu sürece sadece vatana ihanetten yargılanabileceği söylenen Abdullah Gül, cumhurbaşkanı olmadığı gün sanık sandalyesine oturtulur, sahtekârlık davası görülür. Telaşa gerek yok! Bu arada Çankaya Köşkü’nden yapılan açıklama sayesinde şunu da öğrendik ki Abdullah Gül, AKP’liler tarafından oturtulduğu o makamda bulunduğu sürece sadece evrakta sahtecilikten değil örneğin küçük bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunmak, alkollü otomobil kullanırken ölüme sebebiyet vermek, dolandırıcılık, zimmete para geçirme gibi suçlamalarla da yargılanamaz. Koltuktayken yargılanabileceği tek suçlama, vatana ihanet. Böyle bir durumda Türkiye herhalde dünya siyaset tarihine geçer: Hain Cumhurbaşkanı Abdullah Gül! Güzel insan Türkan Saylan’ı dün sonsuz yolculuğuna uğurladık. O, Ergenekon dalgasından evi basılan bir terör şüphelisiydi. Yaşamı boyunca adı hiçbir sahteciliğe karışmadı ama terör şüphelisi yapıldı. O, öyle bir “şüpheli”ydi ki sel olup akan yüz binlerce “terörist” tarafından uğurlandı. Şüpheli SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Önünde araba- cõ, arkasõnda uşak yerleri bulunan iki kişilik at arabasõ. 2/ İçkili eğlence... Büyük kardeş, ağabey. 3/ Eski dilde su... Elleri soğuktan koru- mak için kullanõ- lan astarlanmõş kürk. 4/ Dişi de- ve... Bir nota.. 3/ Metal ya da tahta üzerine ka- zõldõktan sonra basõlan resim. 6/ Dingil... Terbi- yesiz kimse... İskambil- de birli. 7/ “Harami var diye korku verirler / Be- nim --- yüklü kervanõm mõ var” (Karacaoğlan)... Kalõtõmõn maddi temeli olan ve kromozomlarõ oluşturan maddenin kõsa yazõlõşõ. 8/ Halk dilinde tar- ladaki sebzeye verilen ad... Yağõ çõkarõlan bir cins fa- sulye. 9/ Boru sesi... İki takõm arasõnda top ve sopay- la geniş bir çim alanda oynanan oyun. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hindistan’da piramit damlõ tapõnaklara verilen ad... Satrançta bir taş. 2/ Yazõyla bildirme... Kahverengi ka- buklu ve yeşil etli bir meyve. 3/ Kripton elementinin simgesi... Bir tür ufak ve hafif motosiklet. 4/ Değme, dokunma... Bir işi yaptõrabilme gücü. 5/ Asõl, esas, doğ- ru. 6/ Hz. Muhammed’i övmek ve ondan şefaat dile- mek amacõyla yazõlan kaside... Bir nota. 7/ “Ne şair --- döker, ne âşõk ağlar / Tarihe karõştõ eski sevdalar” (F. N. Çamlõbel)... Gemi yapõlan ya da onarõlan, üstü örtülü havuz. 8/ Müzikte “eşlik etme” anlamõnda kul- lanõlan terim. 9/ Bir anda oluveren... Bir zaman birimi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T R O C A D E R O R E D İ F S U P O M N İ H A L E Y İ S A E T E R K İ S A İ T A A U L S E R T S O R U N T İ K U P A İ S A F A L İ B O R O N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear